DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Seçimler öncesinde Türkiye: Siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz ve savaş
Johannes Stern
26 Ağustos 2015
İngilizceden çeviri (22 Ağustos 2015)
Cuma günü basına konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdogan, 1 Kasım’da yeni bir genel seçim yapılacağını açıkladı. O, Yüksek Seçim Kurulu’nun Perşembe günü ortaya attığı öneriyi izliyor.
Bir hükümetin kurulması için öngörülen resmi süre Pazar günü sona eriyor. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 7 Haziran seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğramış ve mutlak çoğunluğunu yitirmişti. AKP bir hükümet kuramadı.
Türk anayasasına göre, şimdi, parlamentodaki partilerden oluşan geçici bir hükümetin kurulması gerekiyor. Bununla birlikte, bunun ne ölçüde uygulanabileceğini görmek için beklemek gerekiyor. Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bu tür bir hükümete katılmayı reddediyor. Bunu yapmayı, yalnızca Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi (HDP) kabul etmiş durumda.
Kürt siyasi partisinin dahil olduğu bir hükümet Türkiye tarihinde bir ilk olacak. HDP, Haziran ayındaki seçim zaferinden bu yana Erdoğan’ın baş belası olmuş durumda ve Türk ordusunun ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda Kürtlere yönelik şiddetli eylemleri, özellikle HDP’yi zayıflatmayı, onu yüzde 10 seçim barajının altına itmeyi ve parlamentoya girmesini engellemeyi amaçlıyor.
Şu anda, Erdoğan’ın sinik stratejisi işe yarayacak gibi görünmüyor. Tersine, Kürtlere yönelik saldırgan eylemler, Suriye iç savaşına doğrudan müdahale ve içerideki her türlü muhalefete yönelik artan baskı, cumhurbaşkanına ve onun Türkiye’yi kendisinin başında olduğu bir başkanlık sistemine dönüştürme planlarına yönelik direnişin artmasına katkıda bulunuyor.
Son kamuoyu yoklamaları, Erdoğan’ın ve İslamcı-muhafazakar AKP’nin oy kaybının sürdüğünü gösteriyor. Gezici Araştırma Şirketi tarafından yapılan son bir araştırmaya göre, AKP, Haziran ayına göre 3 puan kaybetmiş ve yüzde 39’a inmiş durumda. HDP, oylarını bir puan arttırarak yüzde 14 oy alabilir.
Yaklaşan seçimlerle birlikte, zaten siyasi istikrarsızlıkla, derin bir ekonomik ve toplumsal krizle ve savaşla damgalanan Türkiye’deki durum, daha da kötüleşme tehdidi altında.
Geçtiğimiz haftaki haber başlıkları, giderek artan bir “çözülme” içinde olan ve “uçurumun” kıyısında duran (Berlin’de yayımlanan Tagesspiegel gazetesi) bir ülke görünümü sergiliyor. Alman medyasından birkaç başlık verirsek: “Boğaziçi’nde Zehirli Kokteyl: Türk Lirası Çöküyor”, “İslam Devleti Türkiye’ye savaş ilan etti”, “İslam Devletine karşı savaş nerede? ABD Türkiye’ye olan sabrını yitiriyor”, Kürt kentleri kendi ‘özyönetim’lerini ilan ediyor“ ve “İstanbul’da saldırı: Türkiye’deki terörün yeni bir düzeye ulaştığının altı işareti”.
Ülke, Ankara’nın Temmuz ayının sonunda, Suriye’de, İslam Devleti’ne karşı ABD önderliğinde verilen savaşa resmen katılmasından bu yana, Suriye’deki ve Irak’taki savaşa her zamankinden daha fazla bulaşmış durumda.
Perşembe günü, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Türkiye’nin İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı savaşa katılımını arttırmasını talep etti.
Carter, Türkiye’nin üslerini Amerikan saldırıları için açmasının ardından, Türk Hava Kuvvetleri’nin “Hava Görev Emri”ne (ATO) savaş uçaklarıyla katılmasını, yani IŞİD’e karşı hava saldırılarında yer almasını talep etmişti. ABD Savunma Bakanı, Türkiye’nin cihatçılara karşı savaşa katkıda bulunması “önemli ama yeterli değil” demişti.
Geçtiğimiz haftalarda, Ankara ile büyük güçler arasındaki gerginlikler arttı. Erdoğan, kısa süre öncesine kadar Irak ve Suriye’deki İslamcı güçleri destekliyor; “IŞİD ile savaş”ı, asıl olarak, Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) ve onun Suriye’deki uydusu, ABD ile birlikte IŞİD’e karşı savaşan PYD/YPG’ye karşı eylemlere girişmek için bir örtü olarak kullanıyordu. Alman Ordusu (Bundeswehr), Kuzey Irak’taki Kürt peşmergeleri silahlandırıp eğitmekte ve aynı zamanda, Suriyeli Kürtleri dolaylı olarak desteklemektedir.
Türk ordusu, aynı zamanda, Irak ve Suriye’deki bağımsız Kürt bölgelerinin Türkiye sınırlarının içine yayılmasını önlemek için, ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda PKK’ye karşı savaş başlatmış durumda. Türk resmi haber ajansı Anadolu Ajansı’na göre, saldırıların bir ay önce başlamasından bu yana, 771 Kürt isyancısı öldürülmüş. 430 isyancı PKK’nin Kuzey Irak’taki kamplarına yönelik hava saldırılarında, 260 PKK savaşçısı da Türkiye topraklarında öldürüldü.
Çok sayıda yabancı yorumcu, şimdiden, Türkiye içindeki Kürt bölgelerinin kötü ünlü “OHAL yönetimi”, yani askeri yönetim altına alındığı ve Türk ordusu ile PKK arasındaki iç savaşta 30.000 insanın öldüğü 1980’ler ve 1990’lar ile paralellik kuruyor.
Geçtiğimiz günlerde, Türk ordusu, Kürt illerinde 100’den fazla “Özel Güvenlik Bölgesi” oluşturdu. PKK’nin çağrısının ardından, aralarında 60.000 kişinin yaşadığı Şırnak il merkezinin de bulunduğu 12 Kürt ilçesi “öz yönetim” ilan etti.
Salı günü, [Diyarbakır’ın] 90.000 kişinin yaşadığı Silvan ilçesinde, PKK savaşçıları, dört mahalleyi ele geçirmelerinin ardından polis ve askeri birlikler tarafından kuşatıldılar. Haberlere göre, çatışmalarda, PKK’nin gençlik örgütlenmesi YDGH’li en az bir kişi öldürüldü.
PKK, buna saldırılarla karşılık verdi. Çarşamba günü, Türk medyası, Siirt ilindeki bir bombalı saldırıda 8 askerin öldürüldüğünü bildirdi. Kürt haber ajansı Fırat, çok sayıda askerin yaralandığını belirtti. Ondan bir gece önce, güvenlik güçleri ile Diyarbakır’da güvenlik güçleri ile PKK militanları arasındaki çatışmalarda dört asker öldürülmüştü.
Erdoğan ve AKP, derinleşen krize ve ABD’nin artan baskısına, kendi savaş politikalarını yoğunlaştırarak yanıt veriyor.
Perşembe günü, Hürriyet gazetesinin İngilizce basımında, ABD ile Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir tampon bölge oluşturulması konusunda hemfikir oldukları bir “Mutabakat Anlaşması”nı haber yaptı.
Bu anlaşma, Suriye’deki savaşın ve emperyalist güçler ile onların bölgesel vekillerinin, zengin enerji kaynaklarına sahip ve stratejik olarak son derece önemli Ortadoğu’nun yeniden paylaşımı uğruna kanlı mücadelesinin tırmanması anlamına gelmektedir.
Hürriyet gazetesine göre, anlaşma, iki aşamalı bir planı içeriyor. Birinci aşama, Türkiye-Suriye sınırın Fırat nehrinin batısı ile Halep’in kuzeyindeki Cerablus ve Aziz kasabaları arasındaki 100 kilometre uzunluğunda ve 50 kilometre genişliğinde bir bölgede IŞİD’e karşı savaşılacağı “temizlik aşaması”. İkinci adım olarak, bu bölge, “ılımlı” asi milislere, Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) teslim edilecek.
“Temizlik” aşaması, İncirlik’teki NATO hava üssünden kalkan ABD ve Türk savaş uçaklarının IŞİD’e karşı ve “yerel savaşçılar”ı destekleyen hava saldırılarından oluşacak. Ardından, şu anda Türkiye’deki kamplarda yaşayan Suriyeli sığınmacılar için, tampon bölgede çadır kamplar inşa edilecek. Hürriyet gazetesine göre, anlaşmada hem Erdoğan’ın hem de ABD Başkanı Barack Obama’nın imzaları yer alıyor.
Hürriyet gazetesine göre, anlaşma Kürt savaşçı birliklerine uygulanmayacak. Bununla birlikte, gazete, ABD ile Türkiye’nin, Suriye’deki PYD birliklerini Fırat’ın batı yakasına geçmesine izin vermeme konusunda “sözel olarak” anlaştıklarını bildirdi.
Anlaşmanın “uygulamaya ilişkin ayrıntıları”, ABD ve Türk ordusunun “operasyon planı”nda ayrıntılı bir şekilde geliştirilmiş durumda. Buna göre, İncirlik’teki üsse ek olarak Batman, Diyarbakır ve Malatya’daki üslere en az 26 ABD savaş uçağı, dört silahlı insansız hava uçağı ve birkaç keşif uçağı konuşlandırılacak.
Ayrıca, bu üslere, çekilen Patriot hava savunma sistemlerinin kapasitesinin ötesinde bir füze savunma sisteminin kurulması söz konusu. Geçtiğimiz haftalarda, Almanya, Hollanda ve ABD, emperyalist güçlerin Suriye’deki Esad yönetimine karşı saldırısının bir parçası olarak 2013’te yerleştirilmiş olan Patriot bataryalarını çekeceklerini açıklamışlardı.
Birçok yabancı yorumcu, başlangıçta, bu kararın Ankara ile artan gerilimlerin bir ifadesi olduğunu düşünmüşlerdi. Şimdi Hürriyet, Türkiye’ye Patriot füzeleri yerleştirilmesi operasyonuna son verme kararının, Washington ile Ankara arasında Türk üslerini IŞİD’e karşı ABD hava saldırılarına açma konusunda varılan anlaşmanın bir parçası olduğunu yazıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, geçen hafta Tagesspiegel ile yaptığı bir röportajda, bu planların Almanya tarafından da desteklendiğini söyledi. Bu, “ABD ile yapılmış ve onun savaş uçaklarının güvenli bölgeyi özgürleştirmek amacıyla IŞİD’e karşı saldırılarda İncirlik üssünden hareket edeceği bir anlaşma”ydı. Ayrıca, “bu bölgeyi özgürleştirmek için, ABD ve Almanya’yı da kapsayan koalisyon güçleri arasında yapılmış ikinci bir anlaşma” daha bulunuyor.
Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen (Hristiyan Demokratik Birlik-CDU), Cumartesi günü, Almanya’nın, Patriot füzelerinin çekilmesinin ardından bölge ile askeri olarak ilgilenmeye devam edeceğini vurguladı. CDU’nun etkili dış politika uzmanı Roderich Kiesewetter, hafta sonu, Alman Tornado savaş uçaklarının IŞİD’e karşı kullanılması ihtimalini ortaya attı. CDU’da, IŞİD karşıtı koalisyonun kısa süre içinde Alman silahlı kuvvetlerinden daha fazla destek istemesinin gözardı edilemeyeceğini savunanlar var.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|