Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
SEP (Almanya) neo-faşist NPDnin yasaklanmasına neden karşı çıkıyor?
Sosyalist Eşitlik Partisi-Almanya (PSG)
23 Ocak 2013
İngilizceden çeviri (10 Ocak 2013 )
Aralık ayının ortalarında, Alman Bundesrat (Alman Parlamentosunun -eyaletlerin temsilcilerinden oluşan- senatosu), Anayasa Mahkemesinde, aşırı sağcı Alman Ulusal Demokratik Partisini (NPD) yasaklamaya yönelik bir dava açılması konusunda anlaştı. Bundestag (Alman Parlamentosunun -doğrudan halk tarafından seçilen- yasama organı) ile hükümet, şimdiye kadar, bu adımı atmada tereddüt ediyordu. Hristiyan Demokratik Birlik (CDU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) böylesi bir adımı atmakta isteksizken, özellikle Sosyal Demokrat Parti (SPD), Sol Parti ve Yeşiller, yasağı ısrarla istiyor.
Sosyalist Eşitlik Partisi-Almanya (PSG), yasağa özünden karşıdır. Böylesi bir yasak aşırı sağa karşı mücadeleye yardımcı olmayacak; bunun yerine, aşırı sağ ile yakından bağlantılı olan ve artan bir şekilde otoriter önlemler alan devlet aygıtını güçlendirecektir.
Siyasi bir partinin yasaklanması, işçi sınıfının demokratik haklarının ciddi bir ihlalini ifade etmektedir. Halk kitleleri, Bundestagdaki partilerin hiçbirisi tarafından temsil edilmedikleri için resmi siyasete sırt çevirdikçe, egemen seçkinler toplanma hakkına saldırarak ve kendilerini hangi partinin desteklenip desteklenmeyeceği konusunda söz sahibi konumuna getirerek tepki gösteriyor.
Tarih, demokratik hakların bu şekilde engellenmesinin, son tahlilde, yalnızca toplumun en sağcı ve gerici kesimlerini güçlendirdiğini ve teşvik ettiğini defalarca göstermiştir. Aynı zamanda, işçi hareketinin temel özgür ve demokratik ifade biçimleri engelleniyor.
1920lerde ve 30larda, Weimar Cumhuriyetinde, siyasi derneklerin kapatılmasına izin veren Cumhuriyeti Koruma Yasası gibi önlemler, neredeyse bütünüyle işçi hareketi içindeki sol kanada karşı uygulanmıştı. Savaş sonrası Almanyada, küçücük, sağcı Sozialistischen Reichsparteiın (Sosyalist İmparatorluk Partisi -SRP) 1953te yasaklanması, üç yıl sonra, Komünist Partinin (KPD) dağıtılması için bir örnek işlevini görmüştü. Bugün, NPDnin yasaklanması, tüm Avrupada yükselmekte olan faşizm tehlikesine karşı mücadeleye katkıda bulunmak yerine, asıl olarak devletin gücünün arttırılmasına hizmet edecektir.
Gerçekte, devletin artan gücü ve faşist ve aşırı sağ eğilimlerin yükselişi birbirinden ayrılamaz. Her iki gelişmenin arka planında da Almanyada ve tüm Avrupada sınıf mücadelesinin yoğunlaşması yatmaktadır. Egemen seçkinler, tüm kıtada krizin yükünü halkın sırtına yıkıyor ve on yıllar boyunca uğruna mücadele edilmiş olan toplumsal kazanımları ortadan kaldırıyorlar. Böylesi bir saldırı, demokratik haklarla bağdaşmaz. Devlet gücünün arttırılması, aşağıdan gelen bütün muhalefetin gözetim altında tutulmasına ve bastırılmasına hizmet ederken, aşırı sağ çeteler ayaktakımını işçi sınıfına karşı seferber etmek için görevlendiriliyor.
Almanyadaki aşırı sağ, NPD yasağının destekleyicilerinin sözde "aşırı sağa karşı mücadele"de güçlendirmek istediği aynı devlet aygıtı tarafından oluşturulmuş ve finanse edilmiştir. Bu, NPDyi resmen yasaklama yönündeki önceki girişimde açıkça görülmüştür. O girişim, Anayasa Mahkemesinin yargıçları NPDnin "gerçekte devlet tarafından yönetildiği" sonucuna vardığı için başarısızlığa uğramıştı. Yasal kovuşturma sürecinde, bütün NPD parti görevlilerinin en az yedide birinin istihbarat örgütü tarafından maaşa bağlanmış olduğu açığa çıktı.
Geçen yıl boyunca, aşırı sağcı terörist "Ulusal Sosyalist Yeraltı" [örgütü] (NSU) hakkındaki ifşaatlar, istihbarat örgütü ve polis ile bu faşist ve aşırı sağcı faaliyetler arasındaki ilişkilerin ayrıntılarını ortaya çıkarttı. Hem istihbarat örgütü hem de polis aşırı sağ çevrelerle sıkı ilişkiler kurmuş ve bazı grupların kurulmasına yardımcı bile olan gizli ajanları dolayımıyla aşırı sağ grupları finanse etmiştir. Devlet yetkililerinin, NSUnun devlet ajanlarının gözleri önünde gerçekleşen kanlı terörist saldırılarına fiilen dahil olduğuna ilişkin hatırı sayılır ölçüde kanıt var.
Sığınmacılara ve göçmenlere karşı sürdürülen medya kampanyası da aşırı sağın güçlenmesine zemin hazırlamıştır. 1992de, Bundestagdaki bütün partiler ve medya tarafından sürdürülen sığınma hakkının sözde kötüye kullanımına karşı yürütülen bir kampanya, bir ırkçı şiddet dalgasına yol açmıştı. Bu, Rostockta sığınmacıların kaldığı bir otelin kuşatılmasıyla sonuçlandı ve Solingen ile Möllndeki kanlı saldırılarla doruk noktasına ulaştı. Bugün, sığınmacıların sistematik olarak sınırdışı edilmesi ve şiddet yanlısı İslamcılar olarak tarif edilen Müslümanlara karşı uygulanan yaygın karalamalar benzeri bir etkiye sahiptir.
NPD üyelerinin sayısı son dönemde azalmıştır ve o, yalnızca, Federal İdare Mahkemesi partiyi yanlış beyanlarda bulunmaktan dolayı mahkum edildiği yarım milyon avroluk para cezasını ödemekten muaf tuttuğu için zar zor da olsa varlığını sürdürmektedir. Ama diğer Avrupa ülkelerinde, aşırı sağ partiler önemli bir etki elde ediyorlar. Fransada, Ulusal Cephe, 2012 başkanlık seçimlerinde yüzde 18 oy aldı ki bu, onun bugüne kadar elde ettiği en başarılı sonuçtur. Macaristanda ve Yunanistanda, açıkça faşist partiler olan Jobbik ile Altın Şafak, bu ülkelerin parlamentolarında küçümsenmeyecek sayıda temsilciye sahip.
Benzeri bir gelişme Almanyada da mümkün. Aşırı sağın bu büyümesi, Sosyal Demokratların, sendikaların ve sahte sol grupların krize ilişkin her türlü ilerici çözümü engellediği koşullar altında, ücretlere, emekli maaşlarına ve refah devletine yönelen ve geniş halk kitlelerini sefalete ve çaresizliğe sürükleyen azgın saldırılarla ilişkilidir.
Bu, özellikle Yunanistanda söz konusudur. Avrupa Birliği tarafından dikte edilmiş beşinci tur kemer sıkma önlemleri ücretleri ve emekli maaşlarını yüzde 60a kadar geriletmiş durumda ve işsizlik resmi olarak yüzde 25in üstünde. Bu önlemlere karşı yaygın direniş sendikalar tarafından, etkisiz bir günlük protesto grevleri dolayımıyla bastırılmıştır. Sosyal demokrat PASOKun çöküşünden yararlanmış olan Radikal Sol Koalisyon (SYRİZA), kararlılıkla AByi savunuyor ve uluslararası bankalara Yunanistanın borçlarının geri ödenmesini garanti altına alacağı sözü veriyor. Bu koşullar altında, faşistler, artan toplumsal çaresizliği ve ABye olan öfkeyi kendi çıkarları için kullanabilmektedir.
Nazilerin seksen yıl önce Almanyada iktidara yükselmesi, işçi sınıfının, SPDnin ve [Almanya Komünist Partisi] KPDnin ihanetinden dolayı felç olmasının ürünüydü. SPD, işçi sınıfını devlete tabi kıldı, İmparatorluk Başbakanı Heinrich Brüningin Acil Düzenlemelerini destekledi ve nihayet -sonradan Hitleri başbakanlığa atayacak olan- en büyük gerici Hindenburgu devlet başkanı olarak seçti. KPDnin Stalinist önderliği Hitlere karşı bir cephe oluşturmayı reddetti ve kendi yenilgiyi kabul eden tavrını SPDye yönelik aşırı solcu saldırıların ardında gizledi.
Troçki, 1933te, "umutsuzluğun partisinin[Naziler] zaferi, yalnızca umudun partisi sosyalizm iktidarı almaktan aciz olduğunu kanıtladığı için mümkün oldu"diye yazmıştı. "Alman proletaryası, hem sayısal hem de kültürel olarak bu hedefe ulaşacak güce sahipti ama işçi önderleri yeteneksiz olduklarını kanıtlamışlardır."
Bugün, işçi sınıfı içinde o zamanlar SPDnin ve KPDnin sahip olduğuna benzer etkiye sahip bir parti bulunmuyor. Ama Yunanistandaki SYRİZA ve Almanyadaki Sol Parti gibi "sol" gibi poz veren küçük burjuva partiler ile onların sahte solcu izleyicileri, işçi sınıfının bağımsız bir saldırısını bastırmada belirleyici bir rol oynamaktadır. Onlar sendikaların bürokratik aygıtını, burjuva devleti ve Avrupa Birliğini savunuyorlar. Bir NPD yasağının en sıkı savunucularının onların saflarında olması anlamlıdır.
Sol Partinin Bundestagdaki iç politika sözcüsü Ulla Jelpke, tekrar tekrar NPDnin yasaklanmasından yana olduklarını dile getirmektedir. O, NPD yasağının, başarısız olmaması için, bu kez daha dikkatli şekilde hazırlanmasını talep etti.
Britanya Sosyalist Partisinin, Sol Parti içinde çalışan Almanya şubesi Sosyalist Alternatife (SAV) göre, NPDnin devlet tarafından yasaklanması da yeterli değil. O, partilerin Anayasa Mahkemesinin kararı olmaksızın da kapatılmasını talep ediyor. SAV, NPDnin "derhal kapatılması, bütün fonlarına ve bürolarına el konmasını ve bütün toplantılarının dağıtılması" gerektiğini ilan ediyor.
Bütün bu gruplar, sınıfsal gerilimlerin yoğunlaşmasına daha güçlü bir devlet yönündeki çağrılarıyla tepki gösteriyorlar. Onlar, bürokratların ve küçük burjuvazinin, işçi sınıfının çıkarlarına şiddetle düşman olan hali vakti yerinde bir kesimi adına konuşmaktadırlar. Toplumsal koşullar kötüleştikçe, onlar devletle daha açık işbirliği yapıyorlar. Onlar, otoriter devleti demokrasinin koruyucusu ve faşistlere karşı bir siper gibi sunarak, işçi sınıfını, ona karşı her zamankinden daha keskin biçimde harekete geçen burjuva devlete bağlamaya çalışıyorlar. Dahası, bütünüyle NPD üzerinde yoğunlaşılması, dikkatleri, aşırı sağın gelişmesinin yolunu açan resmi siyaset içindeki genel sağa kayıştan uzaklaştırmaya hizmet etmektedir.
Sağdan gelen tehlikeye karşı ciddi bir mücadelenin, işçi sınıfının toplumsal ve demokratik haklarına yönelik kapsamlı saldırılara karşı mücadele ile birleştirilmesi gerekir. İşçi sınıfı, egemen sınıfın ve onun Sol Parti içindeki savunucularının politikalarının karşısına, kendi bağımsız eşitlikçi sosyalist bir toplum perspektifini çıkarmalıdır. Bugün, demokratik hakların, bankaların ve şirketlerin paragözlülüğüne karşı savunulabileceği tek zemin budur.
Böylesi bir perspektif, sağcı demagojilerin altını oyacak ve küçük burjuvazinin en iyi unsurlarını işçi sınıfının safına kazanacaktır. Sağa karşı mücadelenin en önemli zemini, işçi sınıfını ulusal sınırların ötesinde birleştiren ve kapitalist krize sosyalist bir perspektif üzerinden ilerici bir çözüm sunan devrimci bir işçi partisinin inşasıdır. Bu parti, Dördüncü Enternasyonalin Uluslararası Komitesidir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|