World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2013/jan2013/npd-j23.shtml

SEP (Almanya) neo-faşist NPD’nin yasaklanmasına neden karşı çıkıyor?

Sosyalist Eşitlik Partisi-Almanya (PSG)
23 Ocak 2013
İngilizce’den çeviri (10 Ocak 2013 )

Aralık ayının ortalarında, Alman Bundesrat (Alman Parlamentosu‘nun -eyaletlerin temsilcilerinden oluşan- senatosu), Anayasa Mahkemesi’nde, aşırı sağcı Alman Ulusal Demokratik Partisi’ni (NPD) yasaklamaya yönelik bir dava açılması konusunda anlaştı. Bundestag (Alman Parlamentosu’nun -doğrudan halk tarafından seçilen- yasama organı) ile hükümet, şimdiye kadar, bu adımı atmada tereddüt ediyordu. Hristiyan Demokratik Birlik (CDU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) böylesi bir adımı atmakta isteksizken, özellikle Sosyal Demokrat Parti (SPD), Sol Parti ve Yeşiller, yasağı ısrarla istiyor.

Sosyalist Eşitlik Partisi-Almanya (PSG), yasağa özünden karşıdır. Böylesi bir yasak aşırı sağa karşı mücadeleye yardımcı olmayacak; bunun yerine, aşırı sağ ile yakından bağlantılı olan ve artan bir şekilde otoriter önlemler alan devlet aygıtını güçlendirecektir.

Siyasi bir partinin yasaklanması, işçi sınıfının demokratik haklarının ciddi bir ihlalini ifade etmektedir. Halk kitleleri, Bundestag’daki partilerin hiçbirisi tarafından temsil edilmedikleri için resmi siyasete sırt çevirdikçe, egemen seçkinler toplanma hakkına saldırarak ve kendilerini hangi partinin desteklenip desteklenmeyeceği konusunda söz sahibi konumuna getirerek tepki gösteriyor.

Tarih, demokratik hakların bu şekilde engellenmesinin, son tahlilde, yalnızca toplumun en sağcı ve gerici kesimlerini güçlendirdiğini ve teşvik ettiğini defalarca göstermiştir. Aynı zamanda, işçi hareketinin temel özgür ve demokratik ifade biçimleri engelleniyor.

1920’lerde ve 30’larda, Weimar Cumhuriyeti’nde, siyasi derneklerin kapatılmasına izin veren Cumhuriyeti Koruma Yasası gibi önlemler, neredeyse bütünüyle işçi hareketi içindeki sol kanada karşı uygulanmıştı. Savaş sonrası Almanya’da, küçücük, sağcı Sozialistischen Reichspartei’ın (Sosyalist İmparatorluk Partisi -SRP) 1953’te yasaklanması, üç yıl sonra, Komünist Parti’nin (KPD) dağıtılması için bir örnek işlevini görmüştü. Bugün, NPD’nin yasaklanması, tüm Avrupa’da yükselmekte olan faşizm tehlikesine karşı mücadeleye katkıda bulunmak yerine, asıl olarak devletin gücünün arttırılmasına hizmet edecektir.

Gerçekte, devletin artan gücü ve faşist ve aşırı sağ eğilimlerin yükselişi birbirinden ayrılamaz. Her iki gelişmenin arka planında da Almanya’da ve tüm Avrupa’da sınıf mücadelesinin yoğunlaşması yatmaktadır. Egemen seçkinler, tüm kıtada krizin yükünü halkın sırtına yıkıyor ve on yıllar boyunca uğruna mücadele edilmiş olan toplumsal kazanımları ortadan kaldırıyorlar. Böylesi bir saldırı, demokratik haklarla bağdaşmaz. Devlet gücünün arttırılması, aşağıdan gelen bütün muhalefetin gözetim altında tutulmasına ve bastırılmasına hizmet ederken, aşırı sağ çeteler ayaktakımını işçi sınıfına karşı seferber etmek için görevlendiriliyor.

Almanya’daki aşırı sağ, NPD yasağının destekleyicilerinin sözde "aşırı sağa karşı mücadele"de güçlendirmek istediği aynı devlet aygıtı tarafından oluşturulmuş ve finanse edilmiştir. Bu, NPD’yi resmen yasaklama yönündeki önceki girişimde açıkça görülmüştür. O girişim, Anayasa Mahkemesi’nin yargıçları NPD’nin "gerçekte devlet tarafından yönetildiği" sonucuna vardığı için başarısızlığa uğramıştı. Yasal kovuşturma sürecinde, bütün NPD parti görevlilerinin en az yedide birinin istihbarat örgütü tarafından maaşa bağlanmış olduğu açığa çıktı.

Geçen yıl boyunca, aşırı sağcı terörist "Ulusal Sosyalist Yeraltı" [örgütü] (NSU) hakkındaki ifşaatlar, istihbarat örgütü ve polis ile bu faşist ve aşırı sağcı faaliyetler arasındaki ilişkilerin ayrıntılarını ortaya çıkarttı. Hem istihbarat örgütü hem de polis aşırı sağ çevrelerle sıkı ilişkiler kurmuş ve bazı grupların kurulmasına yardımcı bile olan gizli ajanları dolayımıyla aşırı sağ grupları finanse etmiştir. Devlet yetkililerinin, NSU’nun devlet ajanlarının gözleri önünde gerçekleşen kanlı terörist saldırılarına fiilen dahil olduğuna ilişkin hatırı sayılır ölçüde kanıt var.

Sığınmacılara ve göçmenlere karşı sürdürülen medya kampanyası da aşırı sağın güçlenmesine zemin hazırlamıştır. 1992’de, Bundestag’daki bütün partiler ve medya tarafından sürdürülen sığınma hakkının sözde kötüye kullanımına karşı yürütülen bir kampanya, bir ırkçı şiddet dalgasına yol açmıştı. Bu, Rostock’ta sığınmacıların kaldığı bir otelin kuşatılmasıyla sonuçlandı ve Solingen ile Mölln’deki kanlı saldırılarla doruk noktasına ulaştı. Bugün, sığınmacıların sistematik olarak sınırdışı edilmesi ve şiddet yanlısı İslamcılar olarak tarif edilen Müslümanlara karşı uygulanan yaygın karalamalar benzeri bir etkiye sahiptir.

NPD üyelerinin sayısı son dönemde azalmıştır ve o, yalnızca, Federal İdare Mahkemesi partiyi yanlış beyanlarda bulunmaktan dolayı mahkum edildiği yarım milyon avroluk para cezasını ödemekten muaf tuttuğu için zar zor da olsa varlığını sürdürmektedir. Ama diğer Avrupa ülkelerinde, aşırı sağ partiler önemli bir etki elde ediyorlar. Fransa’da, Ulusal Cephe, 2012 başkanlık seçimlerinde yüzde 18 oy aldı ki bu, onun bugüne kadar elde ettiği en başarılı sonuçtur. Macaristan’da ve Yunanistan’da, açıkça faşist partiler olan Jobbik ile Altın Şafak, bu ülkelerin parlamentolarında küçümsenmeyecek sayıda temsilciye sahip.

Benzeri bir gelişme Almanya’da da mümkün. Aşırı sağın bu büyümesi, Sosyal Demokratların, sendikaların ve sahte sol grupların krize ilişkin her türlü ilerici çözümü engellediği koşullar altında, ücretlere, emekli maaşlarına ve refah devletine yönelen ve geniş halk kitlelerini sefalete ve çaresizliğe sürükleyen azgın saldırılarla ilişkilidir.

Bu, özellikle Yunanistan’da söz konusudur. Avrupa Birliği tarafından dikte edilmiş beşinci tur kemer sıkma önlemleri ücretleri ve emekli maaşlarını yüzde 60’a kadar geriletmiş durumda ve işsizlik resmi olarak yüzde 25’in üstünde. Bu önlemlere karşı yaygın direniş sendikalar tarafından, etkisiz bir günlük protesto grevleri dolayımıyla bastırılmıştır. Sosyal demokrat PASOK’un çöküşünden yararlanmış olan Radikal Sol Koalisyon (SYRİZA), kararlılıkla AB’yi savunuyor ve uluslararası bankalara Yunanistan’ın borçlarının geri ödenmesini garanti altına alacağı sözü veriyor. Bu koşullar altında, faşistler, artan toplumsal çaresizliği ve AB’ye olan öfkeyi kendi çıkarları için kullanabilmektedir.

Nazilerin seksen yıl önce Almanya’da iktidara yükselmesi, işçi sınıfının, SPD’nin ve [Almanya Komünist Partisi] KPD’nin ihanetinden dolayı felç olmasının ürünüydü. SPD, işçi sınıfını devlete tabi kıldı, İmparatorluk Başbakanı Heinrich Brüning’in Acil Düzenlemeler’ini destekledi ve nihayet -sonradan Hitler’i başbakanlığa atayacak olan- en büyük gerici Hindenburg’u devlet başkanı olarak seçti. KPD’nin Stalinist önderliği Hitler’e karşı bir cephe oluşturmayı reddetti ve kendi yenilgiyi kabul eden tavrını SPD’ye yönelik aşırı solcu saldırıların ardında gizledi.

Troçki, 1933’te, "umutsuzluğun partisinin[Naziler] zaferi, yalnızca umudun partisi sosyalizm iktidarı almaktan aciz olduğunu kanıtladığı için mümkün oldu"diye yazmıştı. "Alman proletaryası, hem sayısal hem de kültürel olarak bu hedefe ulaşacak güce sahipti ama işçi önderleri yeteneksiz olduklarını kanıtlamışlardır."

Bugün, işçi sınıfı içinde o zamanlar SPD’nin ve KPD’nin sahip olduğuna benzer etkiye sahip bir parti bulunmuyor. Ama Yunanistan’daki SYRİZA ve Almanya’daki Sol Parti gibi "sol" gibi poz veren küçük burjuva partiler ile onların sahte solcu izleyicileri, işçi sınıfının bağımsız bir saldırısını bastırmada belirleyici bir rol oynamaktadır. Onlar sendikaların bürokratik aygıtını, burjuva devleti ve Avrupa Birliği’ni savunuyorlar. Bir NPD yasağının en sıkı savunucularının onların saflarında olması anlamlıdır.

Sol Parti’nin Bundestag’daki iç politika sözcüsü Ulla Jelpke, tekrar tekrar NPD’nin yasaklanmasından yana olduklarını dile getirmektedir. O, NPD yasağının, başarısız olmaması için, bu kez daha dikkatli şekilde hazırlanmasını talep etti.

Britanya Sosyalist Partisi’nin, Sol Parti içinde çalışan Almanya şubesi Sosyalist Alternatif’e (SAV) göre, NPD’nin devlet tarafından yasaklanması da yeterli değil. O, partilerin Anayasa Mahkemesi’nin kararı olmaksızın da kapatılmasını talep ediyor. SAV, NPD’nin "derhal kapatılması, bütün fonlarına ve bürolarına el konmasını ve bütün toplantılarının dağıtılması" gerektiğini ilan ediyor.

Bütün bu gruplar, sınıfsal gerilimlerin yoğunlaşmasına daha güçlü bir devlet yönündeki çağrılarıyla tepki gösteriyorlar. Onlar, bürokratların ve küçük burjuvazinin, işçi sınıfının çıkarlarına şiddetle düşman olan hali vakti yerinde bir kesimi adına konuşmaktadırlar. Toplumsal koşullar kötüleştikçe, onlar devletle daha açık işbirliği yapıyorlar. Onlar, otoriter devleti demokrasinin koruyucusu ve faşistlere karşı bir siper gibi sunarak, işçi sınıfını, ona karşı her zamankinden daha keskin biçimde harekete geçen burjuva devlete bağlamaya çalışıyorlar. Dahası, bütünüyle NPD üzerinde yoğunlaşılması, dikkatleri, aşırı sağın gelişmesinin yolunu açan resmi siyaset içindeki genel sağa kayıştan uzaklaştırmaya hizmet etmektedir.

Sağdan gelen tehlikeye karşı ciddi bir mücadelenin, işçi sınıfının toplumsal ve demokratik haklarına yönelik kapsamlı saldırılara karşı mücadele ile birleştirilmesi gerekir. İşçi sınıfı, egemen sınıfın ve onun Sol Parti içindeki savunucularının politikalarının karşısına, kendi bağımsız eşitlikçi sosyalist bir toplum perspektifini çıkarmalıdır. Bugün, demokratik hakların, bankaların ve şirketlerin paragözlülüğüne karşı savunulabileceği tek zemin budur.

Böylesi bir perspektif, sağcı demagojilerin altını oyacak ve küçük burjuvazinin en iyi unsurlarını işçi sınıfının safına kazanacaktır. Sağa karşı mücadelenin en önemli zemini, işçi sınıfını ulusal sınırların ötesinde birleştiren ve kapitalist krize sosyalist bir perspektif üzerinden ilerici bir çözüm sunan devrimci bir işçi partisinin inşasıdır. Bu parti, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’dir.



Telif Hakkı 1998-2009, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır