www.wsws.org/tr/2012/dez2012/sep-d12.shtml
Sosyalist Eşitlik Partisi, Vali Snyder ve Cumhuriyetçiler tarafından eyalet meclisinden alelacele geçirilmekte olan "çalışma hakkı" yasasına karşı çıkmaktadır. Bu yasanın, yanıltıcı adına karşılık, işçilerin iş ve diğer haklarını garanti altına almakla hiçbir ilişkisi yoktur. Tersine, bu yasa, işçilerin işyerlerini, yaşam standartlarını ve çalışma koşullarını ortaklaşa savunma araçlarını ellerinden almaktadır.
Aralarında milyarder Richard DeVos ile Koch Brothersın da bulunduğu en sağcı ve işçi sınıfı karşıtı güçler tarafından mali olarak desteklenen yasa, işçilerin istihdam edilmesinin bir koşulu olarak sendikalara aidat ödemesini gerektiren toplu iş sözleşmelerini yasaklamaktadır. Şirketlerin yasama organı içindeki destekleyicileri, aslında, bütün kamu ve özel sektör işyerleri için sendikasız işçi çalıştırmanın koşullarını oluşturarak, sömürünün önündeki bütün sınırlamaları ortadan kaldırmayı umuyorlar.
Halen çalışma hakkı yasalarına sahip olan ve aralarında Mississippi ile Güney Carolinanın da bulunduğu eyaletler, ABDnin en yoksul eyaletleri arasındalar. Ekonomi Politikaları Enstitüsünün bir araştırmasına göre, hem sendikalı hem de sendikasız işçilerin ücretleri, bu yasanın uygulandığı eyaletlerde, yıllık 1.500 dolar daha düşük.
Yasanın gerici karakteri, onun alelacele meclisten geçirilmeye çalışılmasıyla daha çarpıcı bir görünüm kazanmaktadır. Yasa tasarısı, Cumhuriyetçiler yasayı geçirmeyi garanti altında almak için gerekli oyları elden kaçırmadan önce, öncesinde toplumda hiçbir tartışma ya da görüşme yapılmaksızın ve eyalet meclisi ile senatosunun "sakat" [gerekli koşulların yerine getirilmediği] bir oturumunda oylanıyor. Polis, geçtiğimiz Perşembe günü (6 Aralık) yapılan bir protesto gösterisine tutuklamalarla ve biber gazı ile müdahale etti.
Bununla birlikte, Sosyalist Eşitlik Partisinin çalışma hakkı yasasına muhalefeti, uzun süredir patronların ve hükümetin araçları olarak işlev gören mevcut sendikalara herhangi bir desteği içermemektedir. Birleşik Otomobil İşçileri (UAW), Michigan Eğitim Birliği ve diğer sendikalar, Cumhuriyetçilerin yasasına, işçilerin haklarını ellerinden aldığı için değil ama yalnızca bu sendikaları yöneten tuzu kuru yöneticilerin aidat gelirlerini tehdit ettiği için karşı çıkıyorlar.
Şirketçi sendika-yönetim ortaklığı programı ve Amerikan milliyetçiliği üzerinde yükselen UAW ve diğer sendikalar, on yılları şirketlerin taleplerini dayatmayla geçirmişlerdir. Sendikalar, fabrika kapatmalarına, toplu işten çıkartmalara ve ücret kesintilerine karşı mücadele etmek şöyle dursun, bunları bizzat uyguladılar. Bu ihanetler, Michiganda, 1989da bir milyonun üzerinde olan sendikalı işçi sayısının keskin bir şekilde 2011de 671.000e (ya da işgücünün yüzde 26sından yüzde 17,5ine) düşmesine yol açtı.
UAW Başkanı Bob King, bu yasaya, Snyderin tam da rekor kârlar elde etmede Forda, GMye ve Chryslere yardımcı olmuş olan sendikaya saldırdığından şikâyet ederek yanıt verdi. O, UAWnin ve diğer sendikaların "zıtlaşmacı, düşmanca ilişkilere" meraklı olmadığını, yalnızca şirketlere ve eyalet yönetimine yardımcı olmayla ilgilendiğini söyledi.
Bu, UAW ile diğer sendikaların çalışma hakkı yasasını önceden ele almaya çalıştığı ve başarısız kalan anayasa değişikliğinde (Öneri İki) kanıtlandı. Orada, sendikalar, kamu sektöründeki grevlerin hükümet tarafından yasaklanmasını açık bir şekilde onaylamıştı. O değişikliğin yenilgiye uğratılmasının ardından, King ve diğer sendika bürokratları, haftalarını, Syndere, yalnızca çalışma hakkı yasasını veto edeceğine söz vermesi durumunda, işçilerin hükümetin kemer sıkma önlemlerine karşı her türlü direnişini bastırmaya çalışacakları sözünü vermekle geçirdiler.
Sendikaların, patronlarla ve hükümetle ilişkilerini korumak uğruna aşmayacakları bir çizgi, vazgeçmeyecekleri bir temel hak yoktur. İşçiler, sendikaların yanı sıra, işçi sınıfının dostu rolü yapan Demokratik Partiye de bel bağlayamazlar. Demokratlar, en az Cumhuriyetçiler kadar, şirketlerin ve mali sektörün seçkinlerini savunmaktadırlar. Bununla birlkte, onlar, taksiksel olarak, işçilerin işlerine ve yaşam koşullarına yönelik saldırıların, sendikaları bir yana atarak değil ama onların işbirliğiyle daha etkili bir şekilde ve daha az muhalefete yol açarak uygulanabileceğini düşünüyorlar.
Obama yönetiminin Michigandaki çalışma hakkı yasasına yönelik eleştirisinin ardında yatan budur. Başkanın basın sözcüsü, UAWnin danışıklı dövüşü olmaksızın, otomotiv sektörü patronlarının işçilerin işlerinde ve ücretlerinde kesinti yapamayacaklarını çok iyi bildiğinden, özellikle UAWden övgüyle sözetti.
Bu ihanetler ve işçilerin sendikalara yabancılaşması, Synder yönetimini, ABDdeki en yüksek beşinci sendikalı işçi oranına sahip olan ve büyük Flint iş bırakma eylemlerinin 75 yıl önce kitlesel işkolu sendikalarının oluşmasına öncülük ettiği bir eyalette çalışma hakkı yasasını çıkarmaya teşvik etmiştir.
Cumhuriyetçiler, aynı zamanda, Demokratlar ile birlikte çalışan sendikaların 2011de Scott Walkera karşı patlayan kitle hareketini sabote ettiği, yükselen genel grev taleplerinin önünü kestiği ve protestoları bir iptal kampanyası açmazına soktuğu Wisconsin örneğine de bel bağlamışlardı. UAWnin ve diğer sendikaların en son istediği şey, hızla denetimleri dışına çıkabilecek bir başka kitle hareketidir.
Nasıl ki işçilerin 1930larda elde ettiği kazanımlar Amerikan İşçi Federasyonunun şirket yandaşı meslek sendikalarından kopmayı gerektirdiyse, bugünkü mücadele de yeni kitlesel mücadele örgütlerinin inşasını gerektirmektedir. Başarılı bir mücadele, yalnızca, işçilerin mücadelelerini sendikalardan ve Demokratik Partiden bağımsız şekilde ortaya koymasıyla mümkündür.
SEP, bu yasaya karşı mücadeleyi örgütlemek ve bütün işçilerin demokratik ve toplumsal haklarını savunmak için, her işyerinde ve mahallede taban örgütlenmelerinin oluşturulması çağrısı yapar. Bu taban komiteleri demokratik bir şekilde seçilmeli ve işçi sınıfının patronlara ve büyük şirketlerin siyasi temsilcilerine karşı bağımsız endüstriyel ve siyasal seferberliğine dayanmalıdır.
Dört yıllık Obama yönetimi deneyimi -ve Detroitteki Demokratik Partili Bing yönetimi tarafından öğretmenlere ve diğer kent işçilerine karşı gerçekleştirilen saldırılar- işçi sınıfının acilen yeni bir siyasi stratejiyi benimsemesi gerektiğini göstermektedir. İşçi sınıfı, yaşam standartlarını ve demokratik haklarını savunmak için, ekonomik yaşamı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlemek üzere kendi siyasi partisini örgütlemelidir.
Gerçek demokrasi, küçük ve inanılmaz derece zengin bir egemen seçkinler grubunun siyasi ve ekonomik gücü tekeline aldığı bir ortamla bağdaşmaz. Yalnızca işçi sınıfının bağımsız kitlesel siyasi seferberliği iktidarı mali aristokrasiden zorla alabilir ve toplumu eşitlikçi temelde yeniden örgütleyebilir. Bu, sosyalizm uğruna mücadele demektir. Fabrikalar, bankalar ve kamu hizmeti yapan kuruluşlar kamulaştırılmalı, zenginlerin elinden alınmalı ve işçi sınıfının demokratik mülkiyeti ve denetimi altına verilmelidir. Bu, altyapının yeniden inşası, kamu eğitiminin yaygınlaştırılması ve bütün işçilere yeterli ücret ve emeklilik güvencesi sağlanmasını içeren acil ekonomik ve toplumsal meselelerin çözülmesi için geniş kaynaklar sağlayacaktır.