World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Britanya ve Almanya basınıyla röportaj

Trump AB, NATO ve serbest ticaret üzerine soru işareti koydu

Peter Schwarz
20 Ocak 2017
İngilizce’den çeviri (17 Ocak 2017)

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, Pazartesi günü Londra’da yayınlanan Times ve Alman Bild gazetesi ile yaptığı kapsamlı bir röportajda, savaş sonrası Avrupa düzeninin köşe taşları üzerine soru işareti koydu.

Cuma günü başkanlık görevini devralacak olan Trump, çok sayıda çelişkili açıklama yaptı ama genel olarak, Avrupa Birliği’nin parçalanmasını memnuniyetle karşıladığı, NATO askeri ittifakının geleceğine, Avrupa’ya ve özellikle de, ABD’nin ekonomik rakibi olarak Almanya’ya ilişkin çekinceleri bulunduğu konusunda şüpheye yer bırakmadı.

Röportaj üzerine yorumda bulunan Times, “Bay Trump, [kendisini] ideoloji veya tarih tarafından sınırlanmış hissetmiyor.” diye yazdı. Bild ise, “Kesin olarak tek bir şey söylebilir: Onunla hiçbir şey, hiçbir siyasi kural, hiçbir diplomatik gelenek, hiçbir dokunulmaz kesinlik güvende değil.” diye belirtti.

Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılma kararının “müthiş bir şey olacağı” ilanı, Trump’ın röportajdaki açıklamaları arasındaydı. Trump, Britanya’ya elini uzatmasının, esas olarak Avrupa Birliği’ne muhalefeti eliyle güdülendiğini ve özellikle de Almanya’nın ABD’ye yönelik herhangi bir ekonomik ya da siyasi meydan okumasına karşı koymayı hedeflediğini açıkça ortaya koydu.

O, “Avrupa Birliği’ne bakın, o Almanya’dır.” demiş ve eklemişti: “Esasen Almanya için bir araç. Britanya’nın [AB’den] çıkmakla çok akıllı davrandığını düşünmemin nedeni bu.”

Britanya ile yeni bir ticaret anlaşması imzalamak için hızlı davranıp davranmayacağı sorulduğunda, “Kesinlikle, son derece hızlı. Britanya’nın büyük bir hayranıyım. Hızlı bir şekilde iş bitirmek ve bunu doğru dürüst yapmak için çok çalışacağız. Her iki taraf için de iyi olacak.”

Trump, Britanya Başbakanı Theresa May ile “Beyaz Saray’a girmemin hemen ardından bir toplantı yapacağız” diye ekledi.

O, öte yandan, Almanya’yı açıkça ticaret savaşıyla tehdit etti. Trump, Alman otomobil üreticisi BMW’nin, Meksika’da yeni bir tesis kurma planını sürdürmesi halinde, yüzde 35’lik ithalat vergisine tabi tutulacağını söyledi. Trump, eğer New York Beşinci Cadde’de yürüyen birinin çok sayıda Mercedes-Benz arabası gördüğünü ama Almanya’da çok az Chevrolet olduğunu belirterek, “Gerçek şu ki, ABD’ye karşı çok adaletsizdiniz. Karşılıklılık söz konusu değil.” dedi.

O, sonuçta, ABD’nin ticarette yılda yaklaşık 800 milyar dolar kaybettiğini iddia etti. “Bunun adil olmasını istiyorum, karşılıklılık olmalı. Böylece bu son bulacak.”

Trump, AB’nin dağılmaya mahkum olduğunu söyledi. Ona göre, Britanya’nın sığınmacı akışına bağladığı AB’den çıkışı yalnızca başlangıçtı: “Diğerlerinin de ayrılacağına inanıyorum. Onu [AB] bir arada tutmanın, birçok insanın sandığı kadar kolay olmayacağını düşünüyorum.”

Trump, Almanya Başbakanı Angela Merkel’e saygısını ifade etse de (“Onunla bir araya geleceğim. Ona saygı duyuyorum ve onu beğeniyorum.”) onu, ülkeye bir milyon sığınmacının girmesine izin vererek “çok yıkıcı bir hata” yapmakla suçladı.

Trump, kendi göçmen karşıtı politikalarını meşrulaştırmanın parçası olarak, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ile doğrudan, yabancı düşmanı sağcı diğer partilerle ise örtülü biçimde dayanışma gösterdi. O, “İnsanlar, başka insanların gelip ülkelerini mahvetmesini istemiyor ve bu ülkede, seçimi kazandığımdan beri sınırlar konusunda çok sert olacağımızı biliyorsunuz.” dedi.

Trump, Rusya konusunda, nükleer silahsızlanma konusunda “bazı iyi anlaşmalar yapmamız halinde” yaptırımların yumuşatılması düşüncesini ortaya atmakla kalmadı; onun güvenini kazanmamaları durumunda her ikisini de ilişkilerde bir kopmayla tehdit ederek, uzun süreli ABD müttefiki Almanya başbakanını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile eşdeğer tutacak kadar ileri gitti. O, “İkisine de güvenerek başlıyorum, ama bunun ne kadar süreceğini göreceğiz. Hiç de uzun sürmeyedebilir.”

Trump, NATO’yu, hem kısmen “terörü halledemediği” hem de Avrupalı güçler “ABD’ye haksızlık olacak şekilde yükümlü oldukları ödemeleri yapmıyor” oldukları için, “modası geçmiş” diye adlandırdı. O, ABD’nin Avrupa’nın savunusuna bağlı olduğu yönünde formalite icabı bir vaatle bu açıklamayı yumuşatmaya çalıştı: “Bununla birlikte, NATO benim için çok önemli.”

Trump, aynı zamanda, “korkunç bir insani felaket”e yol açmış “çok kötü bir şey” olarak tanımladığı Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesine saldırdı.

Önde gelen Alman politikacıları, Trump’ın açıklamalarına, Almanya’nın kendi ekonomik ve jeopolitik hak iddialarını vurgulayarak, savaşçı bir dille karşılık verdiler. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Başkanı Sigmar Gabriel, Saarbrücker Zeitung’a, “Almanya açısından korkmamız gerektiğini düşünmüyorum. Kendimizi ortaya koyacak hiçbir şeyimiz yokmuş gibi köle ruhlu bir tutum benimsemek zorunda değiliz. Trump ile ilgilenirken, Alman özgüvenine ve net bir duruşa ihtiyacımız var.” diye konuştu.

Merkel, AB üyesi devletlere, Trump’ın sert eleştirisiyle yelkenleri suya indirmeme çağrısı yaptı. O, Berlin’de, “Biz Avrupalıların kaderimizi kendi ellerimizde tuttuğumuza inanıyorum.” dedi.

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşmesinin ardından, Trump’ın açıklamaları tüm Avrupa’da “şaşkınlık ve çalkantı yarattı” dedi. O, hem ABD savunma bakanı olarak atanan James Mattis’in hem de dışişleri bakanı olarak atanan Rex Tillerson’ın, kendi onaylanma toplantılarından NATO lehine konuşmuş olduklarına dikkat çekti ve “Amerikan politikasında neler olacak görmemiz gerek.” dedi.

Buna karşılık, Britanya Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Trump’ın Brexit’in ardından bir ABD-Britanya ticaret anlaşması hakkındaki açıklamalarını memnuniyetle karşıladı. Johnson, “ABD’nin bizimle iyi bir serbest ticaret anlaşması yapmak istemesinin ve bunu çabucak yapmak istemelerinin çok iyi bir haber olduğunu düşünüyorum.” dedi.

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden 70, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ise 25 yıl sonra, Avrupa ile ABD ve bizzat Avrupalı güçler arasında, bir kez daha şiddetli gerilimler ve anlaşmazlıklar gelişiyor.

Trump’ın “Önce Amerika” politikası bu süreci hızlandırıyor ama bu sürecin nedeni o değil. Bunun nedeni, üretimin uluslararası karakteri ile kapitalizmden doğan ulus-devlet çerçevesi arasındaki karşıtlığın üstesinden gelmekten aciz olan kapitalist sistemin çözümsüz çelişkilerinde yatmaktadır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesindeki yıllarda olduğu gibi, hammaddeler, pazarlar, ucuz emek ve stratejik etki uğruna mücadele, bir kez daha, emperyalist güçler arasında ticaret savaşlarına ve askeri çatışmaya yol açacak şekilde, sert anlaşmazlıkları dizginlerinden boşaltıyor.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), defalarca, uluslararası kapitalizmin dünya savaşına doğru kaçınılmaz hareketine ilişkin uyarıda bulundu. DEUK, Temmuz 2014’te, “Sosyalizm ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele” başlıklı açıklamasında şöyle yazmıştı:

Şimdiki durumda, Washington, bu amaçları diğer büyük emperyalist devletler ile işbirliği içinde kovalıyor. Bununla birlikte, onlar arasında, sürekli bir çıkar birliği söz konusu değildir. 20. yüzyılda ABD ile iki kez savaşmış olan Alman emperyalizminin, imparatorluk emelleri yeniden canlanıyor. Batı Avrupa’daki egemen konumunu garantiye almış olan Alman emperyalizmi, bir dünya gücü olma peşinde… Britanya, Fransa, Kanada ve Avustralya dahil, bütün emperyalist güçler, bu etki alanları uğruna mücadelede bütün güçleriyle yer alıyorlar. Dünyanın her bir bölgesi, yalnızca Ortadoğu’daki, Afrika’daki ve Asya’daki eski sömürgeler ve yarı sömürgeler değil ama kuzey ve güney kutupları hatta uzay boşluğu ve sanal alan bile, keskin bir çatışma kaynağıdır.

Yeni bir uluslararası katliamı, yalnızca, savaşa karşı mücadele ile onun nedeni olan kapitalizme karşı mücadeleyi birleştiren birleşik, uluslararası bir işçi sınıfı hareketi engelleyebilir. Bu ise, yeni bir sosyalist önderliği; Avrupa, Amerika ve uluslararası işçi sınıfı içinde Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin şubelerinin inşasını gerektirmektedir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır