World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Suriye hükümeti ve “asiler” Kazakistan’daki görüşmelerde bir araya geldi

Bill Van Auken
27 Ocak 2017
İngilizce’den çeviri (25 Ocak 2017)

Beşar Esad hükümetinin temsilcileri ile Washington destekli silahlı “asiler”, ABD ile müttefiklerinin Suriye’de “rejim değişikliği” amacıyla kışkırttığı altı yıllık kanlı çatışmada ilk kez, Rusya ile Türkiye’nin arabuluculuğunda bu hafta Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen görüşmelerde yüz yüze bir araya geldi.

Herhangi bir resmi temsilci heyeti göndermeyi reddeden ve bir gözlemci olarak Kazakistan büyükelçisinin şahsında temsil edilen ABD’nin yokluğu dikkat çekiciydi.

Görüşmeler geçtiğimiz yılın sonunda ilan edilen ateşkesi denetleme yönünde Rusya-Türkiye-İran arasında mekanizmalar oluşturmaya ilişkin bir anlaşmanın ötesinde pek bir başarı elde edemediyse de, bizzat toplantının yapılmış olması, Washington’ın Esad rejimini devirme stratejisinde uğradığı bozgunun ve “asiler”in Rusya ve İran destekli Suriye ordusunun İslamcıların önceki kalesi doğu Halep’i geri almasında uğradığı stratejik tersine dönüşün bir ifadesiydi.

Yüz yüze görüşme, Suriye’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Beşar Caferi’nin başkanlık ettiği Suriye hükümeti heyeti ile eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bile terörist bir “alt-grup” diye söz ettiği, Suudi Arabistan tarafından desteklenen aşırı mezhepçi bir milis gücü olan İslam Ordusu’nun lideri Muhammed Alluş’un önderlik ettiği bir “asi” grubu arasında gerçekleşti.

Her iki taraf da birbirini “terörist” olarak suçladı ve “asiler”in bir barış anlaşmasının önkoşulu olarak Esad’ın görevden ayrılmasını talep etmesi ve hükümetin Esad’ın konumunun tartışma konusu olmadığında ısrar etmesi ile birlikte, görüşmelerin hemen başında, önceki barış görüşmesi girişimlerini engellemiş olan Suriye Devlet Başkanı Esad’ın geleceği sorunu ortaya çıktı.

Yine her iki taraf da, diğerini, Rusya-Türkiye arabuluculuğunda 30 Aralık’ta başlayan ateşkesi ihlal etmekle suçladı. Anlaşma, Moskova ile Washington arasında görüşülen daha önceki sonuçsuz ateşkesler gibi, IŞİD’i ve eskiden El Kaide’nin Suriye kolu, El Nusra Cephesi olarak bilinen Fetih El Şam Cephesi’ni kapsamıyor.

Caferi, Suriye ordusunun, El Kaide güçlerinin Şam’ın 7 milyonluk nüfusu için su tedariğinin kaynağı olan Ayn al-Fijah köyü üzerindeki kontrolünü kırmak için stratejik Barada Nehri Vadisi’nde askeri operasyonlar yapmaya devam edeceğini vurguladı. İslamcı grup, kentin suyunu 23 Aralık’tan beri kesmiş durumda.

Toplantının sonuç bildirisi, “asiler” ya da Esad hükümeti tarafından değil; görüşmeleri organize eden Rusya, İran ve Türkiye tarafından imzalandı. Sonuç bildirgesi, üç ülkeye, “ateşkesi gözlemleyip ona bütünüyle uyulmasını sağlamak, herhangi bir provokasyonu önlemek ve ateşkesin işleme kurallarını saptamak üzere üçlü bir mekanizma oluşturma” yükümlülüğü veriyor.

Üç ülke tarafından imzalanan bildiri, silahlı “asi” gruplarının BM gözetiminde 8 Şubat’ta Cenevre’de düzenlenecek barış görüşmelerine katılmasına destek ifade etti.

Bildiri, onların “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne” bağlılıklarını ilan ederken, Suriye’nin önceki “laik” devlet biçiminde tanımlanmasını metinden çıkardı. Suriye temsilcisi Caferi, laikliğe atıfta bulunulmasının, hem İslamcı bir parti tarafından yönetilen ama laik olduğunu iddia eden Türkiye’nin hem de neredeyse tamamı İslamcı bir rejim kurma çağrısı yapan silahlı grupların ısrarıyla metinden çıkarıldığını söyledi.

Resmi bir ABD heyetinin yokluğuna rağmen, Moskova, Donald Trump’ın ABD başkanı olarak göreve başlamasının ardından, Suriye konusunda Washington ile bir uzlaşmaya varma iyimserliğini dile getirdi.

Görüşmelerde Rusya heyetine başkanlık eden Moskova’nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev, Salı günü, gazetecilere şunları söyledi: “Trump’ın, yalnızca iç politika konularına değil ama aynı zamanda terörle mücadeleye de öncelik veren son açıklamaları umut verici. Biz, ABD önderliğinin, terörle mücadele çabalarını koordine etmek için, çabaları uluslararası düzeyde koordine etme yönünde doğru kararlar alacağını düşünüyoruz.”

Rusya Savunma Bakanlığı, hafta başında, ABD ordusunun Suriye’deki IŞİD mevzilerine yönelik bir ABD-Rusya ortak hava saldırısı için hedef bilgisi sağlamış olduğunu iddia etti. Ancak Pentagon, bu tür bir işbirliğini şiddetle reddetti. ABD önderliğindeki koalisyonun Bağdat’taki baş sözcüsü, ABD Hava Kuvvetleri’nden Yarbay John Dorrian, Moskova’nın iddiasını “palavra” olarak adlandırdı.

Rusya, bu ayın başında, Türkiye ile birlikte, Ankara’nın YPG’nin sınırdaki komşu bölgeleri birleştirmesini önleme yönündeki askeri harekatının bir parçası olarak ele geçirmeye kararlı olduğu Suriye’nin kuzeyindeki stratejik El Bab kasabası çevresindeki alanda, IŞİD’e karşı ortak hava saldırıları gerçekleştirmişti. NATO üyesi olan Türkiye’nin Rusya ile eşi görülmemiş ortak harekatı, Ankara ile IŞİD’e karşı savaşında YPG’yi başlıca vekil gücü olarak kullanan Washington arasındaki şiddetli gerilimleri vurguluyordu.

Rusya’nın Washington ile iyileştirilmiş ilişkiler yönündeki umutları, Trump’ın Beyaz Saray basın sözcüsü Sean Spicer Pazartesi günü Suriye’de olası bir ABD-Rusya işbirliğine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdiğinde desteklenmiş görünüyordu: “Bence, IŞİD’e karşı herhangi bir ülke (ister Rusya ister bir başkası) ile birlikte savaşabileceğimiz bir yol olması ve bunda ortaklaşa bir ulusal çıkara sahip olmamız durumunda, elbette, bunu kabul edeceğiz.”

Ne var ki, aynı anda, hem Trump hem de kısa süre önce savunma bakanı olarak onaylanan General James “Kuduz Köpek” Mattis dahil önemli kabine üyeleri, yeni yönetimin İran ile gerilimleri arttırma niyetinin sinyalini verdi. Bu, Tahran ile P5+1 ülkeleri (BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi Çin, Fransa, Rusya, Britanya, ABD + Almanya) arasında geçtiğimiz Temmuz ayında yapılan İran nükleer anlaşmasından olası çekilmeyi ve anlaşmanın parçası olarak kaldırılan yaptırımların yeniden uygulanmasını kapsıyor.

Bu tür provokatif bir adım, İran’ın nükleer programına devam etmesine ve bölgede, İsrail’in ABD destekli olası hava saldırıları dahil, Rusya’yı da içine çekecek geniş çaplı bir savaş tehdidinin yeniden tutuşmasına yol açabilir.

Astana’daki Suriyeli “asi” temsilciler, anlamlı bir biçimde, Rusya’nın Suriye çatışmasındaki arabulucu rolünü kabul ettiklerini dile getirdiler ama İran’a şiddetle karşı çıktılar. Bu tutumun amacı, onların CIA ve Suudi efendileri ile işbirliği içinde geliştirilmiş olsun ya da olmasın, açıkça, Suriye’deki rejim değişikliği yönelimlerini ilerletmek için yeni Trump yönetiminin İran karşıtı politikasından yararlanmaktır.

Yeni yönetimin “Önce Amerika” politikasının bir soyutlanma politikası değil, aksine küresel militarizmin patlayıcı bir tırmanması olduğunun bir diğer belirtisi olarak, Trump, Cumartesi günü CIA karargahındaki konuşmasında, 2016 başkanlık kampanyası sırasında yaptığı, ABD 2003 istilasının ardından Irak’ın petrolünü “almalıydı”, biçimindeki açıklamasını yineledi.

Trump, CIA görevlilerine yaptığı tutarsız konuşmasında, şunları söyledi: “Eskilerin, ‘ganimet fatihe aittir’ sözünü hatırlayın. Hep, ‘petrolü alın’ diyordum. Irak’ın bir hayranı değildim. Irak’a girmeyi istemedim. Ama size şunu söyleyeyim, oradan yanlış çıktık. Ayrıca, her zaman ‘petrolü alın’ dedim. Şimdi bunu ekonomik nedenlerle söyledim. Ama … eğer biz petrolü almış olsaydık, muhtemelen bir IŞİD olmayacaktı. Çünkü orası, onların paralarını ilk etapta kazandıkları yerdi. Bu yüzden, petrolü almalıydık. Ama olsun. Belki de bir başka şans daha olacak.” [vurgular sonradan]

Beyaz Saray sözcüsü Spicer, Trump’ın sözlerine açıklık getirmesi istendiğinde, “Çıkarlarımızın korunduğundan emin olmak istiyoruz. Bir ülkeye bir sebeple giriyoruz. O [Trump], Amerika’nın, özverisi ve fedakarlığı karşısında bir şeyler elde edeceğinden emin olmak istiyor.” dedi.

“Irak’ın petrolü Iraklılara aittir” diyen ve [ABD’deki] yeni yönetimden yardımı arttırma yönünde taahhütler aldığını iddia eden Irak Başbakanı Haydar El İbadi, Trump’ın üstü kapalı tehdidine oldukça yumuşak bir yanıt verdi.

Trump’ın petrole el koyma yönünde “bir başka şans” hakkındaki saygısız yorumunun, Irak’a mı yöneldiği; yoksa İran’a, hatta Rusya’ya karşı yeni ve çok daha kanlı saldırı savaşlarına ilişkin bir tehdit belirtisi mi olduğu belli değil.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır