Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Sahte sol ve kimlik politikası: RIO “Gina-Lisa” ile dayanışma gösteriyor ve yasa ve düzeni destekliyor
Johannes Stern
1 Eylül 2016
İngilizceden çeviri (19 Ağustos 2016)
Toplumsal eşitsizliğe ve savaşa yönelik muhalefet büyümeye devam ederken, sahte sol örgütler çeşitli kimlik politikası biçimlerine dayanarak devlet yetkilerinin arttırılmasını destekliyorlar. Onların amacı, işçi sınıfını bölmek ve orta sınıfın daha ayrıcalıklı ve hali vakti yerinde kesimlerinin askeri müdahalelere ve sağcı “yasa ve düzen” politikasına desteğini harekete geçirmektir. Bunun başlıca örneği, Almanya’da Sol Parti’nin ve sendikaların çevresinde faaliyet yürüten ve “Troçkist Fraksiyon – Dördüncü Enternasyonal” (FT-CI) adlı uluslararası örgütün parçası olan Devrimci Enternasyonalist Örgüt’tür (RIO).
Bu sahte Troçkist grubun web sitesinde, birkaç gündür, Alman parlamentosunun Temmuz ayı başında oybirliği ile kabul ettiği cinsel saldırılara ilişkin yasaların sertleştirilmesini memnuniyetle karşılayan “Gina-Lisa ile dayanışmaya” başlıklı bir açıklama yayınlanıyor. Yazının “Kadın ve LGBTI*” başlıklı bölümündeki iki paragrafında, “Bizim geçen sefer son derece yüksek sesle haykırdığımız ‘hayır, hayır demektir’ temel ilkesi, yasada yer aldı. Tam zamanında! Feministler bunu uzun bir süredir talep ediyordu.” diye yazıyor.
“Köln’deki yılbaşı gecesi olayı” gibi, RIO’nun dayanışmasını ilan ettiği “Gina-Lisa Lohfink” davası da, politikacılar ve medya tarafından, devletin yetkilerini güçlendirmek ve ceza yasalarını sıkılaştırmak için sistematik bir şekilde kullanılmıştır.
2012’de, Lohfink’in iki erkek ile cinsel ilişki içinde olduğu bir seks kasedi yayınlanmıştı. Lohfink, sonradan, onların kendisine uyuşturucu verdiğini ve tecavüz ettiğini iddia etmiş ve ardından şikayetçi olmuştu. Bir toksikoloji raporunun yanı sıra videonun ve fotoğraf malzemelerinin incelenmesine dayanan kanıtlara dayalı bir duruşma sırasında, hakim, Lohfink’in asılsız ifade vermiş olduğuna hükmetmişti. Hakim, suçlanan erkekleri serbest bırakmış, buna karşılık, eski “Almanya’nın Sonraki Top Modeli” katılımcısını onlara karşı düzmece suçlamalar getirmekten 24.000 avroluk bir para cezasını ödemeye mahkum etmişti.
Bu noktada, Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas (Sosyal Demokrat Parti – SPD), davanın, seks suçlarına ilişkin yasaları sıkılaştırma planının aciliyetini kanıtlamış olduğunda ısrar etmeye girişti. Maas, Alman gazetesi Bild’e, “Eğer failler cezalandırılamıyorsa, bu, kurbanın ikinci kez şiddetli bir şekilde aşağılanmasıdır.” diye konuştu. O, “yasalardaki apaçık boşlukları kapatmak için acilen gereken” reformlar için uğraşıyordu. Ona göre, saldırganlar “sert bir biçimde cezalandırılmalı”ydı. Aile İşleri Bakanı Manuela Schwesig (SPD), “‘Hayır, hayır demektir’ geçerli olmalı, ‘dur’ sözcüğü açıktır.” diyerek, tartışmaya dahil oldu.
Gerçekte, burjuva medyada bile birçok kişinin Lohfink’in olaylara ilişkin anlatımını sorguladığı “Gina-Lisa” davası, oldukça şüphelidir. Die Zeit, kısa süre önce, “Gerçekte Lohfink davasında net olan tek bir şey var, o da hiçbir şeyin net olmaması.” diye yazmıştı. Soruşturma kayıtlarını okuyan birinin, “modelin tecavüze uğradığı konusunda oldukça kuşkucu olması” gerekiyordu. Gazete, “Birçok ayrıntı Lohnfink’in ve avukatının anlatımları” ile çelişiyor; filmde duyulan “hayır, hayır, hayır” sözleri, “cinsel ilişki ile değil, olayın filme alınması ile ilgili” olabilir diye yazıyor.
Bunların hiçbiri, RIO’nun, kendisini, hükümet tarafından yükseltilen ve parlamentodaki her iki muhalefet partisi [Sol Parti ve Yeşiller] tarafından da desteklenen histerik “yasa ve düzen” kampanyasının ön sırasına yerleştirmekten alıkoymamıştır. RIO’nun açıklaması, “Biz, yalnızca ona büyük bir haksızlık yapıldığını düşündüğümüz için değil; böyle yaparak aynı zamanda kendimizi ve kendi haklarımızı da savunduğumuz için Gina-Lisa ile dayanışma içindeyiz. Örgütümüz sizin şiddetinize karşıdır!” diye ilan ediyor.
Gerçekte, RIO’nun (ve Almanya adalet bakanının!) övdüğü yasal değişiklik, ne “haklar”ın savunusu ne de kadınları şiddete karşı savunmanın bir aracıdır. O, politikacıların ve medyanın, devlet aygıtını güçlendirmek ve özellikle sığınmacılara zulmetmek amacıyla, duygusal olarak ağır bir konuyu kullanma yönünde birlikte yürüttükleri bir kampanyanın parçasıdır. Dünya Sosyalist Web Sitesi, daha önce yayınlanan bir makalede, “hayır, hayır demektir” adlı yasanın gerici içeriği hakkında ayrıntılı bir değerlendirme yapmıştı.
Ceza yasasının 177. fıkrasındaki değişiklik, “Diğer kişinin beyan ettiği isteklere” aykırı cinsel davranışın artık beş yıla kadar hapisle cezalandırılabilmesini öngörüyor. Sorun, diğer kişinin isteklerinin ne zaman “beyan edilmiş” olduğunun, buna kimin karar verdiğinin ve bizzat failin bunun farkına varmasının gerekip gerekmediğinin bütünüyle belirsiz olmasıdır. Bu muğlak maddenin yürürlüğe girmesi, yalnızca birine karşı dava açılmasını ya da soruşturma yapılmasını kolaylaştırmamakta; aynı zamanda adli keyfiliklerin de önünü açmaktadır. Yeni ceza yasası, ayrıca, neyin ceza gerektiren bir suç oluşturduğunun tanımını büyük ölçüde genişletmektedir.
Yeni yasaya daha kısa süre önce dahil edilen bir ek, “aile yükümlülüğü” ilkesini hatırlatmaktadır. 184 J fıkrasına göre, “bir suç işlemek amacıyla birinin etrafına toplanmış bir gruba üye” olan biri, o grubun bir üyesinin cinsel bir suç işlemesi durumunda “beş yıla kadar” hapis cezasına çarptırılabilir. Dahası, yeni yasal düzenlemeler, kendilerine verilen cezanın ağırlığı ne olursa olsun, ceza gerektiren bir suçtan mahkum olan göçmenlerin sınır dışı edilmesini de kolaylaştırıyor.
RIO, bu yasanın gerici hedefinin bütünüyle farkındadır. Açıklama, “ırkçı yöntemlerle uygulanabileceği için, onu [yasayı] kutlamak için hiçbir neden bulunmuyor. O, aynı zamanda, sınır dışı etmeyi kolaylaştırdı.” diyor. Ama bu, RIO’yu, yasanın genişletilmesini bir kez daha açıkça desteklemekten alıkoymuyor: “Evet, hayatlarımızı daha kolay hale getirmek için daha iyi yasalara ihtiyacımız var.”
RIO’nun yasaların sertleştirilmesi çağrısı anlık bir gaf değil; bu grubun yerleşmiş pratiğiyle uyumludur. Bu grubun önde gelen temsilcilerinden Wladek Flakin, 10 Haziran’da, Junge Welt’te, cinsel saldırı ile suçlanan ABD’li öğrenci Brock Turner’ın daha sert cezalandırılması çağrısı yapan kışkırtıcı bir makale yazmıştı. Flakin, “ABD: seçkin öğrenciye hoşgörü” başlığı altında, bir aşırı sağcı gibi esip gürlemişti: “Stanford Üniversitesi’ndeki cinsel saldırıların ardından sadece altı ay hapis. Kamuoyu çileden çıkmış durumda.”
Flakin’in sözde çileden çıkmış kamuoyuna, davanın oldukça şüpheli ve çelişkili olgularına rağmen devam eden duruşmalara müdahale eden ve cezanın yumuşaklığını kınayan ABD Başkan Yardımcı Joe Biden önderlik etmektedir.
Dünya Sosyalist Web Sitesi, duruşma hakimi Aaron Persky’ye yönelik propaganda kampanyasına karşı çıkan bir makale yayımlamış ve şu yorumda bulunmuştu:
Doğrudan belirtilmek gerekir ki, Turner’ın cezası etrafında sürdürülen kampanya, siyasi ve toplumsal olarak ilerici olarak tanımlanabilir olmaktan bütünüyle yoksundur. Persky karşıtı kampanyayı kışkırtan ve Turner’a daha sert bir ceza verilmesi için haykıran Stanford Üniversitesi’ndeki feminist profesörler, düşüncelerinin ve eylemlerinin sonuçlarını hesaplama zahmetine girmemiştir. “Mağdurların hakları”na (cezai kovuşturmaların sanık için adil bir yargılama sağlamaktan çok, hüküm vermeyi kolaylaştırmaya ve mağdurun arzularını tatmin etmeye yönelik olduğu düşüncesi) odaklanma, onlarca yıldır, sağcı hukuk teorisyenlerinin alametifarikası olmuştur.
Amerikan siyaset ve medya kurumu, uzun pratik yoluyla, sıra dışı trajedileri kazançlı sansasyonlara ve siyasi fırsatlara dönüştürme becerisi geliştirmiştir. Kendilerini “solcu”, “feminist” ve “ilerici” olarak tanımlayan kişilerin bu sağcı kampanyalarda devlet savcıları ve sansasyonel medya ile yan yana yer alması, yalnızca, bu çevrelerde egemen olan şaşkın ruh halini ifade etmektedir.
Bununla birlikte, RIO’nun durumunda, sorun pek de “şaşkınlık” değildir. Tersine, RIO, kimlik politikası temelinde bilinçli bir sağa kayma içindedir. RIO’nun, ABD’deki Biden ve Almanya’daki Maas gibi gerici politikacılar ile fiili ittifak içinde, cinsel suç işlediği iddia edilenlere karşı daha fazla “sertlik” yanlısı histerik kampanyası, sınıf mücadelesinin dünya çapında şiddetlenmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Burjuva düzenin sahte sol uzantıları, onun yerleşik temsilcileri gibi, gelecekte, kemer sıkmaya ve savaşa yönelik artan muhalefete yalnızca “güçlü devlet”in karşı koyabileceğinin farkındadır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|