DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Suriye’deki Türk bombardımanı daha geniş savaş tehdidi yaratıyor
Bill Van Auken
25 Ekim 2016
İngilizceden çeviri (22 Ekim 2016)
Irak ile Suriye’deki ABD askeri müdahalesinin çok daha geniş bir savaşa dönüşmesi tehlikesi, Washington ile işbirliği içindeki Suriyeli Kürt milis güçlerine yönelik bir dizi Türk hava saldırısının ardından keskin bir şekilde artmış durumda.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, Türk savaş uçaklarının, bu hafta, Suriye’nin kuzeyindeki 18 ayrı hedefe 26 hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve en az 200 Halk Savunma Birlikleri (YPG) savaşçısını öldürdüğünü bildirdi.
Ancak, Kürt milis gücü, ölü sayısının, siviller dahil, 15 olduğunu söyledi. Çarşamba günü geç saatlerde başlayan hava akınları Perşembe günü boyunca devam etti.
Hava saldırılarını, Cuma günü, Halep kırsalının kuzeyindeki YPG mevzilerine yönelik yoğun bir Türk bombardımanı izledi. Kürt kaynakları, YPG’nin daha önceden IŞİD’den almış olduğu bölgeye 150’den fazla roket atıldığını bildirdiler.
Gerçek ölü sayısı ne olursa olsun, bu saldırılar, “Fırat Kalkanı Operasyonu” adı altında bir istilayla Ağustos ayında başlayan Suriye’deki Türk askeri müdahalesinde büyük bir tırmanmaya işaret etmektedir.
Hava saldırıları, Suriye hükümetinin, Suriye topraklarında başka akınlar gerçekleştirmeleri durumunda Türk savaş uçaklarını vuracağını ilan eden öfkeli bir yanıtına yol açtı. Suriye ordu komutanlığı, Cuma günü yaptığı bir açıklamada, “Suriye hava sahasının Türk savaş uçakları tarafından bir kez daha ihlal edilmesine yönelik her türlü girişime karşı gereken yapılacak ve uçaklar, mümkün olan tüm olanaklar kullanılarak düşürülecekler.” uyarısında bulundu.
Erdoğan ise, Türkiye’nin sınır ötesi saldırıları sürdüreceğinin işaretini verdi. Erdoğan, Suriye’deki hava saldırıları öncesinde, “Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz.” demiş ve eklemişti: “Tehditlerin kaynağında imha edildiğinden ve ortadan kalktığından emin olacağız.”
Bu gelişmeler, Suriye çatışması üzerine yaşanan uluslararası gerilimleri, Türk savaş uçaklarının Suriye-Türkiye sınırındaki El Kaide bağlantılı milislere karşı operasyon yürüten bir Rus jetini pusuya düşürüp vurduğu geçtiğimiz Kasım ayından bu yana en yüksek seviyeye tırmandırmıştır.
Suriye’nin Türk uçaklarını vurmaya başlaması durumunda, Ankara, NATO’yu yalnızca Suriye ile değil, dünyanın en büyük ikinci nükleer gücü Rusya ile de karşı karşıya getirecek uluslararası bir savaşı dizginlerinden boşaltacak şekilde, NATO sözleşmesinin, ABD’nin ve diğer NATO üyelerinin Türkiye’yi savunmaya gelmesini gerektiren 5. maddesine başvurabilir.
Bu gerilimlerin temelinde, Washington’ın hem Irak’taki hem de Suriye’deki eşzamanlı müdahalelere dahil ettiği geçimsiz müttefikler topluluğu yatmaktadır. Bu çeşitli devlet ve devlet olmayan aktörler, görünüşte IŞİD’i yenilgiye uğratmak için ortak bir mücadelede birleşmişken, gerçekte karşılıklı olarak kendi karşıt çıkarları peşinden koşuyorlar.
Bizzat ABD emperyalizmi, üslerin kontrolünü pekiştirmek ve petrol zengini ülkedeki ABD askeri güçlerinin sürekli konuşlanmasını güvence altına almak için komşu Irak’taki IŞİD karşıtı harekattan yararlanırken, İslamcı milisleri vekil güçler olarak kullanarak Suriye’de rejim değişikliği peşinde koşuyor.
Washington, aynı zamanda, Suriye’deki IŞİD mevzilerine saldırıda ana kara gücü olarak YPG’nin yardımını aldı. Bu, Suriye’ye IŞİD ile mücadele bahanesiyle müdahale eden ancak asıl saldırısını Kürtlere yönlendiren Türkiye’yi onun aleyhine çevirdi.
Bu hafta gerçekleşen saldırılar, Kürt güçlerini Fırat Nehri’nin batısından çıkarmayı ve batıdaki Afrin ile doğudaki Kobani kantonlarının Türkiye sınırı boyunca özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasının temelini atacak şekilde birleşmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Türk hükümeti, Suriyeli Kürt güçlerinin toprak kazanımlarının, Türkiye’nin kendi bastırılmış Kürt halkının özerklik talebini güçlendireceğine ilişkin kaygısını dile getiriyor.
IŞİD’e karşı mücadelede Washington’ın sözde müttefikleri arasındaki ölümcül çatışmanın ortasında, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Türk hükümeti ile Suriye’yi ve Irak’ı görüşmek üzere Cuma günü Ankara’ya uçtu. Carter’ın Türkiye’deki açıklamaları, Türkiye’de çoğu kişinin ABD tarafından desteklendiğine inandığı Erdoğan’a yönelik 15 Temmuz başarısız darbesinden bu yana Ankara ile artmış olan gerilimleri yumuşatmayı amaçlıyor gibi görünüyordu. ABD Savunma Bakanı, Washington, “Ortak tehditlere karşı NATO’lu müttefiklerimizin yanında durmaya devam edecek.” dedi.
Carter, ayrıca, “prensipte”, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde sürmekte olan Musul kuşatmasına katılımına izin verecek bir anlaşma olduğunu belirtti. O, “Irak, IŞİD karşıtı koalisyonun bir üyesi olarak Türkiye’nin, Irak’taki IŞİD karşıtı operasyonlarda bir rol oynayacağını ve ikinci olarak, Musul bölgesine komşu olduğu için, Musul’daki nihai sonuç ile ilgilendiğini anlıyor.” dedi.
Erdoğan, Türkiye’nin Musul’a “ilgi”sini, Türkiye’nin bölge üzerindeki yüzyıllık egemenlik iddialarına başvurarak ifade etmiş durumda.
Carter’ın bir anlaşma olduğuna ilişkin iddiasına, daha önce, kente doğru ilerlemeye kalkışan Türk güçlerine saldıracağını belirtmiş olan Irak hükümetinden neredeyse hemen yanıt geldi. Irak hükümet sözcüsü, “Şimdiye kadar Türk askerlerinin Irak’taki varlığına izin veren herhangi bir anlaşmadan habersiz olduğumuz için, Carter’ın açıklaması üzerine yorum yapamam.” dedi.
Bu, düşman güçleri (Irak ordusu, Şii milisler, Kürt Peşmergeler, Sünni aşiret güçleri ve Türkiye) aynı savaş alanında bir araya getirmiş olan Irak’taki saldırıda yüzeye çıkan çok sayıda çatışmadan yalnızca bir tanesidir. Görünüşteki hedef ise, IŞİD’i kentten çıkarmak.
Bununla birlikte, IŞİD savaşçılarının, en azından kısmen, kasıtlı olarak, Beşar Esad hükümetine karşı rejim değişikliği savaşında kullanılabilecekleri Suriye’ye akıtıldıkları yönünde çok sayıda haber söz konusu. CNN, savaşçıların, aileleriyle birlikte, daha şimdiden Suriye’nin Rakka kentine varmaya başladıklarını bildirdi.
Musul’da, kenti harabeye çevirerek ve sivil halka büyük kayıplar verdirerek ulaşılacak “zafer”in, kuzey Irak’ta ve oranın petrol zenginliğinde hak iddia eden rakip güçler arasında yeni ve çok daha şiddetli bir çatışmaya zemin hazırlaması olasılığı her zamankinden daha fazla görünüyor.
Washington ve müttefikleri, IŞİD’in Musul halkını canlı kalkan olarak kullandığına ilişkin yinelenen uyarılarla, dolayısıyla sivillerin kente yönelik bombardımanda topluca öldürülmesi için bir mazeret ileri sürerek, katliama hazırlanıyorlar. İşlenmekte olan suçlar, Cuma günü Kuzey Irak’tan gelen, IŞİD’in bir terör saldırısına sahne olmuş Kerkük kenti yakınındaki bir Şii türbesini ziyaret eden 15 kadının bir hava saldırısında katledildiğine ilişkin bir haberle, açıkça ortaya kondu. O bölgede sadece ABD ve müttefikleri hava akınları gerçekleştiriyor.
Medya, Musul’daki canlı kalkanlar hakkındaki masalı papağan gibi tekrarlar ve oradaki saldırı sırasında gerçekleşen katliamları görmezden gelirken, 500 kilometre batıda, Halep’te yaşananlar konusunda tam tersi bir tutum benimsiyor. Suriye’ye ve müttefiki Rusya’ya yönelik, El Kaide bağlantılı milislerin kontrolündeki Halep’in doğusunu hedefleyen yoğun bombardımanla bağlantılı savaş suçları işleme suçlamaları, hava saldırılarının askıya alınması Cuma günü ikinci gününe girmiş ve sivillerin kuşatılmış mahallelerden ayrılmasına imkan sağlamak için sekiz koridor kurulmuşken bile devam etti.
Son derece az sayıda insan kentten ayrılma fırsatı buldu. İslamcı milislerin, kaçmaya çalışanları dağıtmak için, ateş açmak dahil, güç kullandığı ve insanları kaçmaya çağıran 14 yerel yetkilinin herkesin önünde idam edildiğine ilişkin haberler geldi. Bu haberler, Batı medyasında ne bir öfke ifadesine ne de Washington’ın vekil güçlerinin sivil halkı canlı kalkan olarak kullandığına ilişkin bir imaya yol açtı.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|