World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Musul saldırısı Irak’ta ve Suriye’de mezhepsel çatışmaları tutuşturma tehlikesi oluşturuyor

Jordan Shilton
25 Ekim 2016
İngilizce’den çeviri (19 Ekim 2016)

Önde gelen katılımcılar savaşın aylar sürebileceğini kabul eder ve yardım kuruluşları Irak’ın en büyük ikinci kentinde yaşayan 1 milyondan fazla sivile yönelik etkileri üzerine acil uyarılarda bulunurken, ABD önderliğindeki koalisyonun Musul’u geri alma saldırısı Salı günü devam etti.

Irak ordusunun, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) denetimi altındaki Kürt Peşmerge savaşçılarının ve çeşitli etnik temelli düzensiz milislerin Pazartesi günü erken saatlerde kara operasyonlarını başlatmasından bu yana ilerleyen birlikler 20 köyü IŞİD’den aldı. Salı günü, Peşmerge güçleri, KBY’nin başkenti Erbil’i Musul’a bağlayan yolun bir kısmını ele geçirdi.

ABD önderliğindeki askeri operasyon, devasa boyutta bir savaş suçuna zemin hazırlıyor. ABD’nin ve aralarında Fransa, Britanya, Almanya ile Kanada’nın yer aldığı diğer emperyalist güçlerin uçaklarıyla desteklenen yaklaşık 30.000 kişilik bir kara gücü tarafından, 600.000’i çocuk, tahminen 1,3 milyonluk bir nüfusa sahip bir kente saldırılacak. İlk saldırıdan hayatta kalacak kadar şanslı olanlar için, Musul’un ve onun etnik olarak bölünmüş halkının kentin IŞİD’den alınmasının ardından nasıl yönetileceği şöyle dursun, sığınmacı haline gelmesi beklenen 1 milyon kişiyle başa çıkmak için neredeyse hiçbir plan yapılmış değil.

ABD Başkanı Barack Obama, dün, İtalya Başbakanı Matteo Renz ile ortak basın toplantısında, Musul saldırısı üzerine, “Musul, zorlu bir mücadele olacak ve ilerlemeler ve gerilemeler yaşanacak.” itirafında bulunan ilk halka açık açıklamasını yaptı. Ramadi ve Felluce kuşatmaları gibi, her iki kenti de büyük ölçüde enkaz haline getiren önceki IŞİD karşıtı operasyonların yarattığı yıkımı görmezden gelen Obama, operasyonun siviller üzerindeki etkisi konusunda, sakin bir şekilde şöyle dedi: “Başarmak zor olacak ve hiç kuşkusuz, kimi üzücü durumlar göreceğimiz olaylar olacak. … Evinizi terk etmeniz zordur.”

Batı medyasında IŞİD’in sivilleri canlı kalkan olarak kullandığına ilişkin yinelenen yayınlar, Musul’da gelişen insani felaketin emperyalist güçlerin kendi eseri olduğu gerçeğini gizlemektedir. ABD önderliğindeki 2003 istilası ve onun ardından Washington’ın Şiiler ile Sünniler arasındaki bölünmeleri kışkırtması, yüz binlerce yaşama mal olmuş; IŞİD’in gelişebildiği ve Irak’ın batısındaki Sünni bölgeleri özgürleştirdiğini iddia edebildiği koşulları yaratmıştı. ABD ve onun koalisyon müttefikleri, şimdi, Irak hükümetinin kentten ayrılan 14 yaş ve üstü her erkekten potansiyel bir IŞİD destekçisi olarak şüphelenileceğini söylediği koşullarda, Musul’a, sivilleri kenti terk etmeye çağıran broşürler atıyor.

Irak’ın dışında, Suriye’de ABD önderliğinde sürdürülen müdahale ve Yemen’deki Washington destekli Suudi önderliğindeki askeri operasyonlar, bölgesel çatışmaları derinleştirmiş ve Ortadoğu’yu, büyük güçleri daha kapsamlı bir savaşa sürükleme tehdidi yaratan bir kan gölüne saplamıştır.

Bu çatışmalar, Musul saldırısı eliyle kızıştırılıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Suriye ordu kaynakları, ABD önderliğindeki koalisyonu, Musul’da bulunan binlerce IŞİD savaşçısının Suriye’ye kaçmasına olanak sağlamayı planlamakla suçladı. Kentin batısının kuşatılmamış kaldığını belirten Lavrov, bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Rusya’nın “siyasi ve askeri” önemler almak zorunda kalacağı uyarısında bulundu. Lavrov, “Bildiğim kadarıyla, kent tamamen kuşatılmış değil.” dedi ve ekledi: “Bunun, onların bunu yapmayacağı anlamına gelmediğini; basitçe yapamamış olduklarından kaynaklandığını umuyorum. Ancak bu koridor, İslam Devleti savaşçılarının Musul’dan kaçıp Suriye’ye gidebilmesi riski oluşturuyor.”

Diğer kaynaklar, mezhepsel misilleme korkusu nedeniyle saldırıdan uzak tutulan Şii milislerin, [IŞİD’in] kaçış yolunu tutmak için Musul’un batısına konuşlandırılmış olduğunu bildirirken, ABD’nin bu tür bir anlaşmaya varmış olması kesinlikle dışlanamaz. Washington, 2011’de Libya’daki Kaddafi rejimini devirmek için İslamcı aşırılıkçılarla yakın bir şekilde çalışmış ve bu unsurların birçoğu, sonradan, IŞİD’i oluşturmak üzere CIA’in yardımıyla Suriye’ye geçmişti. Dahası, Obama yönetimi, Şam’daki Esad rejimini devirmeye yönelik beş yıllık iç savaşta, cihatçı güçler ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu göstermiştir.

Musul’un geri alınması, Suriye’deki savaşı potansiyel olarak canlandırmanın yanı sıra, bizzat Irak’ın içinde zaten şiddetli olan etnik, bölgesel ve dinsel bölünmeleri derinleştirme tehdidi oluşturuyor.

Batılı güçlerce silahlandırılıp eğitilmiş etnik temelli milislerin çoğu, 2003’teki ABD istilasının ardından kanlı mezhep savaşına girdiler ve zaten çaresiz bir durumda olan halk için yıkıcı sonuçları olacak şekilde, Irak’ın etnik temelde bölünmesiyle sonuçlanabilecek karşıt çıkarlar peşinde koşuyorlar.

Burjuva medyadaki yorumcular bile, Musul’un geri alınmasının, Irak’ın Kürt, Şii ve Sünni bölgeler biçiminde bölünmesine yol açmış olan sorunların hiçbirini çözmeyeceğini ve gerçekte, yeni bir katliam dalgasını hazırlayabileceğini belirtmek zorunda kaldılar.

Financial Times’ta yazan David Gardner, Irak Başbakanı Haydar El İbadi’nin, Iraklıların Musul’un alınması etrafından birleşeceği umudunun “iyimser” olduğu gözleminde bulundu. Gardner, saldırıda yer alan çeşitli milisleri, “birbirinin boğazına sarılmış” olarak betimledi ve Sünniler, Şiiler, Kürtler ve Hristiyanlar dahil etnik olarak bölünmüş bir nüfusa sahip, enerji rezervleri zengin olan bölgenin kontrolü uğruna savaşın, “patlayıcı” olabileceği uyarısında bulundu.

Daha önce Sünni köylülere zulmetmekle suçlanmış olan Peşmerge savaşçıları, etnik şiddeti önlemek için Musul’un dışında tutulacak ama KBY, Peşmergelerin saldırıya katılmasını Bağdat’taki merkezi hükümet karşısındaki konumunu sağlamlaştırmak için kullanmaya kararlı. KBY Dışişleri Bakanı Falah Mustafa Bakir’in Salı günü El Cezire’de yayınlanan bir röportajında verdiği mesaj buydu. Bakir, kendisine KBY’nin kentin geri alınmasından sonraki rolü sorulduğunda, “Bizim Musul’da payımız var.” dedi ve ekledi: “Musul önemli; Erbil, Dohuk ve bir bütün olarak KBY üzerinde güvenlik, ekonomi ve sosyal açıdan doğrudan bir etkiye sahip. Bu yüzden, orada olmamız gerekiyor.”

O, aynı zamanda, KBY’nin, herkesin IŞİD sempatisine sahip olduğundan şüphelenildiği için, savaştan kaçan sivillere acıma göstermeyeceği konusunda kuşkuya yer bırakmadı. Bakir, El Cezire’ye şunları söyledi: “IDPler [yerinden edilen kişiler] hakkında güvenlik kaygımız var. IŞİD yönetimi altında yaşamış olanlar valizleriyle geliyor. Bazıları silah altına alınmış. Bu yüzden, gerçek IDP’ler ile IDP kılığına girmiş olanları ayırt edebilmek zorundayız.”

Bağdat ile Ankara arasında da keskin uyuşmazlıklar var. Türkiye hükümeti Musul’un kuzeydoğusuna 700 dolayında asker konuşlandırmış durumda ve operasyonu desteklemek için yerel bir Türkmen milisini eğitti. Şiilerin hakim olduğu Irak hükümeti Ankara’nın varlığını kınadı ve dün, Şii din adamı Mukteda El Sadr’ın birkaç bin destekçisi, Bağdat’taki Türk büyükelçiliği önünde bir gösteri düzenledi. İran tarafından ciddi ölçüde desteklenen bazı Şii milisler, bir Türk müdahalesine karşı savaşmaya yemin ettiler.

Musul operasyonlarına ve kentin nihai statüsüne ilişkin sonraki görüşmelere katılma hakkına sahip olduğunda ısrar eden Türkiye, geri çekilmeyi reddediyor. Türkiye, bunu yaparken, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerini kısıtlamayı ve Ankara’nın Sünni bölgeler üzerindeki etkisini genişletmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin Irak ile 350 kilometrelik sınırına işaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü, “Bakın, Türkiye'nin olmadığı bir operasyondan kusura bakmayın, doğabilecek neticelerden biz sorumlu değiliz. Biz operasyonunda da olacağız, biz masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil.” diye konuştu.

Irak’taki korkunç durumun başlıca sorumluluğu, pervasız bir bölgesel ve küresel egemenlik arayışında ülkeyi yerle bir etmiş olan Amerikan emperyalizmine aittir.

Bununla birlikte, tüm büyük emperyalist güçlerin bölgeye müdahil olması, yalnızca, mezhepsel çatışmaları alevlendirecek ve emperyalistler arası çekişmeleri arttıracaktır. Musul’a yönelik saldırıya dahil olan aşağı yukarı 5.000 ABD özel kuvvet askerinin yanı sıra, Avustralya’dan, Britanya’dan, Kanada’dan, Fransa’dan, Almanya’dan ve İtalya’dan askerler de Irak’a konuşlandırılıyor. Geçtiğimiz ay boyunca Halep’e müdahalesi üzerine Rusya’yı savaş suçu işlemekle suçlarken en ön sıralarda yer alan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, Musul’un geleceğine ilişkin planları ele almak üzere, 20 Ekim’de, Irak hükümeti ile ortaklaşa ev sahipliği yapacağı bir toplantının düzenleneceğini duyurdu.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır