World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

AKP hükümeti HDP’li milletvekillerini ezmek üzere harekete geçti

Alex Lantier
7 Kasım 2016
İngilizce’den çeviri (5 Kasım 2016)

Dün, Türk polisi, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eş başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş dahil en az 12 üst düzey üyesini gözaltına aldı.

Ülke genelinde önde gelen Kürt politikacılar saldırıya uğradı, tutuklandı ve yaka paça karakola götürüldü. Polis, Demirtaş’ı, çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı güneydoğunun en büyük kenti Diyarbakır’da, Yüksekdağ’ı ise Ankara’da evini basarak gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında HDP’li milletvekilleri Ferhat Encü, Leyla Birlik, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, Ziya Pir, Gülser Yıldırım ve Nursel Aydoğan da vardı.

Baluken’in Diyarbakır’daki evinin önünde toplanan bir grup, polis onu gözaltına alır ve zorla araca bindirmeye çalışırken protesto gerçekleştirdi. Baluken polislere, onu zorla araca bindirip tutuklamaya götürmeleri sırasında, “Kafa basma! Sen hesabını vereceksin bunun. Ben yüz binlerce oyun temsilcisiyim böyle kafama bastırarak beni içeriye alamazsınız.” diyordu.

HDP’liler gözaltına alınırken, sabah saatlerinde, Diyarbakır’da, ikisi polis, yedisi sivil dokuz kişiyi öldüren ve yüzden fazla kişiyi yaralayan bir bombalı araç saldırısı gerçekleşti. Haberlere göre bir polis binasını hedef alan saldırının PKK tarafından yapıldığı iddia edildi ancak saldırıyı IŞİD üstlendi.

TBMM’deki başlıca partilerinden biri olan HDP’nin kafasını koparmaya yönelik bu hamle, Temmuz ayındaki NATO destekli başarısız darbeye karşılık olarak uygulamaya konan olağanüstü halin, hızla, Türkiye’yi bir başkanlık diktatörlüğüne dönüştürüyor olduğunu göstermektedir. Bu yetkiler, er ya da geç, işçi sınıfı içindeki toplumsal ve siyasi muhalefete karşı dönecektir. Dahası, Kürt milliyetçisi güçler zaten Türkiye’de ve Suriye’de Türk silahlı kuvvetleri ile çatışıyorken üst düzey HDP’li yetkililerin tutuklanması, yalnızca, Ortadoğu’daki etnik gerilimleri ve katliamları yoğunlaştıracaktır.

Demirtaş’ın Twitter’da, “Diyarbakır’da evimde zorla gözaltına alınma kararı ile emniyet yetkilileri kapımdalar” açıklamasını yayınlamasının ardından, Twitter, Facebook, WhatsApp, Instagram ve YouTube dahil, sosyal medya siteleri Türkiye genelinde erişime kapatıldı. Ars Technica, Skype’ın da ülke içinde engellendiğini bildirdi. Türk yetkililer, Ankara’daki Ekim 2015 bombalı saldırıları ve geçtiğimiz ay Diyarbakır belediyesi eş başkanlarının tutuklanmasını içeren büyük krizlerin ardından, haberleri sansürlemek ve toplumsal protestoları sınırlamak amacıyla internet erişimini sık sık engelliyorlar.

Sözde teröre destek verdiklerine ilişkin suçlamaları reddeden Yüksekdağ, Demirtaş ve diğer 7 HDP’li yetkili tutuklandı. Bu suçlamalar, Ekim 2014’te Kobani’deki Kürt güçleri ile IŞİD arasındaki savaşla; Aralık 2015’te Diyarbakır’da düzenlenen ve HDP’li yetkililerin Kürt bölgelerinde geniş özerklik talep ettiği bir Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantısıyla ve yasadışı Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) ile olduğu iddia edilen bağlarla bağlantılı.

Haberlere göre, HDP üyeleri, bu suçlamalara karşı, meclisin Mayıs ayında HDP’yi ezmeye olanak sağlamak için dokunulmazlıkları kaldırmasının ardından hazırlanmış olan ortak bir savunma metni veriyorlar.

Ortak savunmada, “Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir.” deniyor ve şunlar belirtiliyor: “Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsımızı değil bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da yasamanın, Meclis’in dokunulmazlığa sahip bir üyesi, milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim temsil ettiğim bu kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir.” Savunma, HDP’li yetkililerin, “Erdoğan emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı” kabul etmediğini ekliyor.

“Terörle iç içe geçenler bunun hesabını verir” diyen Başbakan Binali Yıldırım, dünkü tutuklamaları destekledi. Yıldırım, devletin, interneti “güvenlik” gerekçeleriyle kasten engellemiş olduğunu doğruladı ve engellemelerin geçici olduğunu ekledi.

Tutuklamalar, muhalif gazete Cumhuriyet’e yönelik, gazetenin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu dahil bir düzine yazarın Pazartesi gözaltına alınmasından sadece birkaç gün sonra geliyor. Gazeteciler, PKK ve Erdoğan’ın Temmuz ayındaki darbeyi tezgahlamakla suçladığı Fethullah Gülen adına çalışmakla suçlanıyorlar.

ABD’li ve Avrupalı yetkililer HDP’ye yönelik baskıyı kınadılar. Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest, Washington’ın, Türkiye’deki olaylardan “son derece rahatsız” olduğunu açıkladı.

Avrupa Birliği (AB) baş diplomatı Federica Mogherini, HDP’li eş başkanlarının, AB için “güvenilir ve saygın muhataplar” olduğunu ilan eden bir açıklama yayınladı. Açıklama, tutuklamalar, “Türkiye’deki parlamenter demokrasiye gölge düşürüyor ve ülkenin güneydoğusunda zaten çok gergin olan durumu şiddetlendiriyor.” diye devam ediyordu.

ABD’nin ve AB’nin Türk parlamenter demokrasisinin hızlanan çöküşüne yönelik uyarıları, emperyalist güçleri Türkiye’deki demokrasinin savunucuları gibi gösteren ikiyüzlü ve sahte uyarılardır. Erdoğan’ın politikalarını kendi emperyalist çıkarları açısından eleştiren ABD ve AB, her şeyden önce, Türkiye’deki parlamenter demokrasinin altını oymak için çalışmıştır.

Washington ve Berlin, sadece dört aydan kısa bir süre önce, NATO’nun Türkiye’deki İncirlik hava üssünde örgütlenen ve Erdoğan’ı neredeyse devirecek olan darbeye örtülü destek vermişti. İncirlik’ten savaş uçakları kalkar ve ordu birlikleri Erdoğan’ı öldürmeye ve Türkiye genelindeki en önemli tesisleri ele geçirmeye çalışırken (Türkiye’de 1960’da, 1971’de ve 1980’de gerçekleşen NATO destekli darbe planlarının yinelenmesi), ABD’li ve Avrupalı yetkililer, yalnızca, Türkiye’de “süreklilik” çağrısında bulunan yavan açıklamalar yaptılar. Darbe, esas olarak, Erdoğan’ın Rusya ve Çin ile gelişen bağlarını sona erdirmeyi amaçlıyordu.

Hayatını kıl payı kurtaran Erdoğan, şimdi, Türkiye içinde, Gülen destekçisi olduğundan şüphelenilenleri, Kürt milliyetçi grupları ve medyayı hedefleyen yaygın bir baskı uyguluyor.

Erdoğan’ın izlediği politika, hiç kuşkusuz, son derece gericidir. Bununla birlikte, onun, asıl olarak, ABD ile Avrupalı güçlerin baş sorumlusu olduğu Suriye savaşının yol açtığı krizlere karşılık verdiğini görmek için derin bir siyasi kavrayışa sahip olmak gerekmiyor.

Washington ve AB, Erdoğan’a, “komşularla sıfır sorun” dış politikasını bırakma ve kendilerinin beş yıl önce başlattığı Suriye’deki rejim değişikliği savaşını benimseme baskısı yaparken, bunun geniş ve öngörülemeyen sonuçlara sahip olduğu kanıtlandı. Türkiye, Suriye’de IŞİD ve El Nusra Cephesi gibi NATO destekli İslamcı muhalefet militanlarına ikmal sağlayan başlıca geçiş noktası haline geldi.

En önemlisi, Washington daha sonra Suriyeli Kürtleri karadaki vekilleri olarak kullanma peşinde koşunca, Türkiye’deki kırılgan barış çöktü. NATO’nun Suriye’deki vekil savaşı, Suriye’deki ve IŞİD ağlarının terör saldırılarına kurban giden komşu Türkiye’deki Kürtlerin ayrılıkçı özlemlerini büyüterek, bizzat Türkiye’yi bir iç savaşa sürükledi.

Erdoğan hükümetinin, öncelikle güney sınırında ayrı bir Kürt devletinin ortaya çıkmasını engelleme yönünde bir girişim olan Suriye’deki ve Irak’taki saldırgan askeri müdahalesi, iç muhalefeti ezme girişimiyle el ele gitmektedir.

Bu adımlar, emperyalist güçlerle olan gerilimleri de keskinleştiriyor. Erdoğan, Obama yönetiminin Türk askerlerinin ABD önderliğindeki Musul saldırısına tam katılımını reddetmesi üzerinden Washington ile çatışırken, aynı zamanda, Erdoğan ile AB yetkilileri arasında, medyaya yönelik baskı üzerinden gerginlikler patlak veriyor.

Erdoğan, Perşembe günü, bir gün önce Cumhuriyet’teki gazetecilerin gözaltına alınmasının “son derece kaygı verici” olduğunu söylemiş olan Almanya Başbakanı Angela Merkel’e sert biçimde saldırdı ve Almanya’yı terörü desteklemekle suçladı.

“Terör örgütleri birer akrep gibidir, eninde sonunda dönüp kendini sırtında taşıyanı da ısırır… Teröristlere kucak açan Almanya'nın akıbetini hayırlı görmüyorum Şu anda teröristlerin barındığı önemli ülkelerden biri haline gelmiştir Almanya. Halbuki bu ülkede Türklere yönelik çok sayıda ırkçı saldırı yapılıyor. Almanya bu ırkçı saldırıları önlemek yerine teröristlere sahip çıkması kabul edilebilir bir durum değil.” diyen Erdoğan, “Almanya FETÖ'nün terör örgütü olduğu konusunda şüphe duyuyorsa [15 Temmuz’da bombalanan] Meclisimizi ziyaret etsinler.” diye ekledi.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır