Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Türk sınır muhafızları tarafından vurulan sığınmacılar
Martin Kreickenbaum
18 Mayıs 2016
İngilizceden çeviri (17 Mayıs 2016)
Geçtiğimiz hafta İnsan Hakları İzleme Komitesi tarafından yayınlanan ve görgü tanıklarına dayandırılan raporlara göre, Mart ve Nisan aylarında, Türkiye’nin Suriye sınırında aralarında 15 yaşında bir çocuğun da olduğu en az beş kişi, Türk sınır muhafızları tarafından vuruldu ya da öldüresiye dövüldü. 14 başka sığınmacı da vurulma ya da dayak sonucu ağır yaralar aldı.
Avrupa Birliği (AB), Suriye’deki iç savaştan kaçan sığınmacıların kasten öldürüldüğünü ayrıntılı olarak anlatan rapor hakkında sessiz kaldı. AB, TC vatandaşlarının AB’de vizesiz seyahatinin başlaması konusunda Türkiye’nin terörle mücadele yasalarında değişiklikler yapmasında ısrar ederken, Brüksel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Türkiye içindeki sığınmacılara yönelik insanlık dışı muamelede tam serbestlik veriyor.
Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif sınır muhafızlarının sığınmacıları vurmasını talep ettiğinde, hükümet temsilcileri öfkelerini ifade etmişti. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporu, Türkiye’nin, AB yararına sığınmacıları vurma emrini pratikte benimsemiş olduğunu iddia ediyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, 15 Nisan gecesi, Suriye sınır kasabası al-Duriya yakınında, yedi kişilik bir sığınmacı grubu, Türk sınır muhafızlarınca açılan ateş altında kaldı. 13 yaşındaki bir çocuk, 15 yaşındaki kuzeninin kurşun yağmuru altında ölmesine tanık oldu.
O, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şunları söyledi: “Al-Nabua denilen bir vadideydik. Türkiye’de olup olmadığımızdan emin değilim ama aniden ateş başladı. Kuzenim yere yıkıldı. Başından vurulmuştu. Ben onun yanındaydım. Dört tarafımızdan kurşunlar uçuyordu. Kendimizi yere attık. Birkaç saat sonra ateş durdu ve kaçtık.”
Yerel sınır muhafız komutanı, cenazeyi almak isteyen bir diğer kuzene, “Sınıra yaklaşan herkes öldürülecek.” demiş.
Sadece iki gün sonra, 17 Nisan’da, Khurbat al-Juz - Güveççi sınır kapısında iki sığınmacı vuruldu ve dört sığınmacı ağır yaralandı. Hayatta kalanlardan biri, kız kardeşinin ve kuzeninin nasıl öldürüldüğünü anlattı:
“Duvara yaklaşık 500 metre mesafedeyken, duvar yönünden ateş eden otomatik silahların sesini duyduk; kurşunlar dört bir yanımızdan geçiyordu. Kadınlar çığlık atmaya, çocuklar ağlamaya başladı ama ateş devam etti. Hepimiz çocukların üstünü kapatacak şekilde kendimizi yere attık. Kız kardeşimin ve kuzenimin yanında yatıyordum ve onlar yerde yatarken vuruldular. Çığlık atmayı ve bağırmayı kestiler. Anında öldürülmüş olduklarını anladım.”
Rapor, vurulan, dövülen ve kötü muamele gören başka sığınmacı vakalarını da aktarıyor. Mart ayında, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Türk askerlerinin ve sınır muhafızlarının sığınmacılara karşı çeşitli şiddet olaylarını bildirdi. Örgüt, önceki aylarda Suriye-Türkiye sınırında vurulmuş olan 16 kadar sığınmacıdan söz etti.
Bu, AB'nin sığınmacı politikasının (Ankara’daki hükümeti dış sınırlarını kapatmada AB’nin maşası yapan Türkiye ile kirli anlaşmanın) gerçek yüzünü göstermektedir. Erdoğan hükümeti, Avrupa’nın fedaisi olarak, Suriye-Türkiye sınırındaki sığınmacı ölümlerinin sorumluluğunu da taşıyan AB’nin kirli işini yapıyor.
18 Mart’ta Brüksel’de Türkiye ile AB arasında kabul edilen anlaşma, Türkiye’nin Ege Denizi’nden Yunanistan’a geçen bütün sığınmacıları geri almasını şart koşuyor. Avrupa Birliği, bunun karşılığında, Türkiye’ye sınır dışı edilen her bir sığınmacı için bir Suriye iç savaşı sığınmacısı almayı taahhüt etti.
Ankara, ayrıca, ülkenin AB’ye katılım görüşmelerinin ve TC vatandaşlarının AB’ye girişi için vize koşulunun kaldırılmasının hızlandırılmasının yanı sıra, 6 milyar avro mali yardım alacak. AB, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde ülkenin diğer bölümlerinden sığınmacıların yerleştirilebileceği sözde “Güvenli Bölgeler” kurmasını da destekleyecek.
Anlaşma, Türkiye'nin Cenevre Sözleşmesi’ni bütünüyle onaylamamış olmasına ve koruma talep eden Suriyelileri ve Iraklıları geri çevirmesine rağmen yapılmıştı. Şu anda Türkiye’de, çoğunluğu Suriyeli ama ayrıca Irak’tan, Afganistan’dan ya da Pakistan kaçan aşağı yukarı 2,7 milyon sığınmacı kalıyor.
Suriye ile Türkiye arasındaki sınır geçişi, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, bir yıldan uzun süredir kapalı durumda ve yalnızca ağır yaralıların geçişine izin veriliyor. Bu yıl, Türk hükümeti Suriye sınırı boyunca bir beton duvar inşasına başladı. 900 kilometre uzunluğunda olması planlanan ve tek amacı sığınmacıların sınır geçişini durdurmak olan duvarın, halihazırda yaklaşık 300 kilometresi tamamlandı.
Türkiye, bununla, sınır boyunca Suriye'nin kimi yerlerinde fiili “güvenli bölgeler” yaratmış durumda. Türkiye’nin Antakya kentinin doğu sınırındaki bölgenin yanı sıra, Suriye’nin çatışmaların sürdüğü Halep kentinin kuzeyindeki Azez çevresindeki bölgede, sığınmacıların korumadan yoksun bir şekilde kapana kısıldıkları çok büyük açık hava kampları kurulmuş durumda. Sığınmacı kampları, düzenli olarak, iç savaştaki çeşitli gruplar tarafından top ateşine tutuluyor.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği, Ankara’nın ülkeye daha fazla sığınmacı kabul etmeme ve gerekli görüldüğünde onları zor yoluyla durdurma politikasını onaylıyor.
Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Türkiye’deki en iyi sığınmacı kamplarından birini ziyareti sırasında, ülkenin, “sığınmacılarla nasıl ilgilenileceği konusunda dünyadaki en iyi örnek” olduğunu söyledi. Alman hükümeti de, Türkiye ile kirli anlaşmayı her koşulda sürdürmek istediğini açıkça ortaya koydu.
Perşembe günü Berlin’deki Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen bir Avrupa konferansında, Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier (Sosyal Demokrat Parti), “Bu anlaşmanın eleştirel olarak da ele alındığını çok iyi biliyorum. Ama aynı zamanda, göç üzerine bu anlaşmanın çökmemesinde uzun süreli çıkarımız olduğunu anlamak zorundayız.” dedi.
Aynı toplantıda, Başbakan Angela Merkel de (Hıristiyan Demokrat Birlik), hükümetinin, Avrupa Birliği gibi, AB’yi sığınmacılara kapatmak söz konusu olduğunda otoriter rejimler ile işbirliği yönündeki bütün kısıtlamaları terk etmiş olduğunu netleştirdi.
Merkel, amacın, ulusal sınırları kapatmak yerine dış sınırları korumak olduğunu söyledi. Bu nedenle, Avrupa, “kapıları, basitçe, insan haklarını ayaklar altında çiğneyen devletlere kapayamaz. Şu anda öğrenmemiz gereken şey, Türkiye'yle, Lübnan’la, Libya’yla ve birçok Afrikalı ülkeyle işbirliğidir.” O, Akdeniz’de boğulan yüzlerce sığınmacı karşısında, sinik bir şekilde, Türkiye ile anlaşmanın, “hayatları kurtarmaya ve kaçışın nedenleri ile mücadele etmeye” yardımcı olacağını ekledi.
Türkiye ile varılan kirli anlaşma darmadağın olsa bile, Avrupa Birliği, sığınmacıları dış sınırlarında başka araçlarla geri püskürtmek için şimdiden önlemler almış durumda. Yunanistan, sığınma hakkını fiilen ortadan kaldırdı. Oradaki sığınmacılar hızlı adli işlemlerle sınır dışı ediliyor. Onların avukatlara erişimi ve sığınmanın reddine karşı mahkemeye başvurma hakları büyük ölçüde sınırlandırıldı. Başlangıçta “açık” kayıt merkezleri olarak anılan Yunan adalarındaki “sıcak noktalar” adlı yerler, kapalı gözaltı merkezlerine dönüştürülmüş durumda. Dahası, sahil güvenlik botlarının yanı sıra, NATO savaş gemileri, sığınmacı teknelerinin önüne kesmek için Ege Denizi’nde devriye geziyor.
Buna ek olarak, Balkan rotasının tamamen kapatılması, son aylarda Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya neredeyse hiç sığınmacı geçmemesini sağlamış durumda. Ocak ayında Yunanistan’da 67.415 sığınmacı kayıt olurken, Nisan ayında bu sayı sadece 3.460’tı. Ayrıca Nisan ayı başında, İtalya’da, Yunanistan’da olduğundan daha fazla sayıda -Akdeniz’den tehlikeli geçişi göze alan- sığınmacı kayıt edildi. Öte yandan, bu yılın ilk dört ayında Akdeniz’de boğulan sığınmacıların sayısı, çarpıcı artışla 976’ya yükseldi.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|