Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
1 Mayıs 2016: Savaş ve 2016 ABD seçimleri
Jerry White
19 Mayıs 2016
İngilizceden çeviri (9 Mayıs 2016)
Aşağıdaki konuşma, 1 Mayıs 2016’da düzenlenen Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda, SEP’in (ABD) başkan adayı Jerry White tarafından yapıldı.
Sosyalist Eşitlik Partisi, 2016 seçimlerine, işçilere ve gençliğe, savaşın, toplumsal eşitsizliğin ve baskının iki partisine karşı sosyalist ve enternasyonalist bir alternatif sağlamak için katılıyor. Çalışma arkadaşım Niles Niemuth ve ben, kampanyamızın merkezine, işçi sınıfının siyasi bilincini yükseltme; ulusal şovenizmin, ırkçılığın ve göçmen karşıtı saldırıların bütün biçimlerine karşı çıkma; ABD’deki ve tüm dünyadaki işçileri emperyalizme ve dünya savaşı tehlikesine karşı çıkmak üzere birleştirme mücadelesini yerleştirmiş durumdayız.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık seçimi, Amerikan kapitalizminin ve onun iki partili siyasi sisteminin devasa krizini açığa vurmuştur. Bu seçimlere yön veren —ve en az tartışılan— konu, Amerikan egemen sınıfının, yaygın askeri müdahalelere yönelik oldukça geliştirilmiş planları ve Rusya ve Çin ile bir nükleer soykırım tehlikesine yol açacak doğrudan bir çatışmayı içeren savaş yönelimidir.
Amerikan halkı, ABD tarihindeki en gergin seçimlerden birinin ardından, iki savaş kışkırtıcısı arasında sözde “tercih” yapmakla karşı karşıya bırakılıyor. Taktiksel farklılıkları ne olursa olsun, her iki partinin de muhtemel adayları (Hillary Clinton ve Donald Trump), kendilerini, stratejik olarak Amerikan emperyalizminin pervasız dünya egemenliği yönelimine adamıştır.
Clinton’ın elleri zaten kana bulanmış durumda. O, eşinin yönetimi döneminde, Irak’a karşı yarım milyon çocuğun ölümünden sorumlu olan korkunç yaptırımları ve Yugoslavya’nın bombalanmasını desteklemişti. O, New York senatörü olarak Irak’ın canice istilasını desteklemiş; Obama’nın dışişleri bakanı olarak, Ukrayna’daki faşist destekli darbe hazırlıklarını ve Libya ile Suriye’deki kanlı rejim değişikliği operasyonlarını yönetmişti.
New York Times’ın kısa süre önce övgü dolu bir makalede belirttiği gibi, Clinton, ordu-istihbarat aygıtıyla, özellikle de Pentagon’un yüksek rütbeli subaylarıyla çok yakın bağlara sahiptir. New York Times, “İslam Devleti’ni bombalamanın unutulması hakkındaki tüm yaygaralarına karşın, ne Donald J. Trump ne de Texas Senatörü Ted Cruz, hiçbir yerde, yurtdışı askeri angajmanlar konusunda Clinton’ın sahip olduğu isteği göstermemiştir.” diye yazmış ve o [Clinton], “yarışta kalan son gerçek şahindir.” diye eklemişti.
Bununla birlikte, milyarder Trump, altta kalmıyor. Amerikan egemen sınıfının çıplak şiddetini ve çöküşünü ifade eden Trump, “Önce Amerikalılar” milliyetçiliğinin yükseltilmesiyle, sınırsız askeri güç kullanımı ile CIA işkenceleri ve suikastları talebini birleştirmektedir. Onun Meksika sınırına bir duvar inşa edilmesi çağrısı ile Müslümanlara ve Latin göçmenlere yönelik faşist ajitasyonu, savaşa ve mali seçkinlerin diktatörlüğüne yönelik tüm muhalefeti susturup yıldırmayı hedeflemektedir.
Trump, geçtiğimiz hafta, “bizim kesin askeri üstünlüğümüz”ün amacı “Amerika’yı yeniden büyük yapmaktır.” diye ilan etti. Bu, en temel düzeyde, ekonomik rakiplerin yükselişini engellemek ve on yılların ekonomik gerilemesinin, ticaret ve ödemeler dengesinde büyüyen açıkların ardından Amerikan egemenliğini yeniden kurma çabasında Amerikan askeri gücünün sınırsız kullanımı ve mali suçların en kötü biçimlerine batma anlamına gelmektedir.
ABD seçimleri, “iç cephe”de işçilerin işlerine, yaşam standartlarına ve demokratik haklarına karşı yürütülmüş onlarca yıllık sınıf savaşının yanı sıra, denizaşırı ülkelerde işlenmiş olan savaş suçları canına tek etmiş olan işçilerin ve gençliğin büyük ve artan muhalefetini gözler önüne sermiştir.
2008 çöküşünden sekiz yıl sonra, ABD’deki on milyonlarca insanın yaşadığı ekonomik ve sosyal sefalet, Obama’nın “ekonomik toparlanma” resmi açıklaması ile keskin karşıtlık içindedir. Kömür, petrol ve çelik sanayilerinin küresel çöküşü eliyle sarsılan ülkenin dört bir yanında bunalım benzeri koşullar hüküm sürüyor. Şubat ve Mart aylarında, fabrikalar, geçtiğimiz yıl imalat sektöründe kaydedilmiş tüm kazanımları silecek şekilde, 50.000 işi ortadan kaldırdılar. Resmi işsizlik oranındaki düşüş, asıl olarak, iş aramayı bırakmış ve yarı zamanlı çalışmaya zorlanmış rekor sayıda işçiden kaynaklanmaktadır. Gerçekte, sözde toparlanmadan beri işlerde gerçekleşen net kazanımların tamamı, bağımsız taşeronlar, geçici ve yarı zamanlı olarak gerçekleşmiştir.
Obama yönetimi, ABD tarihindeki en büyük servet aktarımını yönetmiştir. ABD’deki en zengin 20 milyarder, en alttaki 150 milyon Amerikalınınki kadar servete sahip. Zenginler yalnızca muazzam servetin ve ayrıcalığın tadını çıkarmıyor; aynı zamanda daha uzun yaşıyorlar. En zengin ile en yoksul Amerikalılar arasındaki yaşam beklentisi uçurumu, erkeklerde ortalama 15, kadınlarda ise 10 yıldır.
Bunun, özellikle bitmek bilmez savaştan, artan borçluluktan ve ekonomik güvencesizlikten başka bir şey görmemiş olan genç kuşak arasındaki toplumsal bilinç üzerinde çok derin bir etkisi olmuş durumda. Harvard Üniversitesi’nin 18-29 yaş arası genç yetişkinler ile yapılan yeni bir araştırması, ankete katılanların yüzde 42’sinin kapitalizmi desteklediğini, buna karşılık yüzde 51’inin desteklemediğini gösteriyordu. Bu genç yetişkinlerin üçte biri sosyalizmi olumlu olarak destekliyordu; neredeyse çoğunluğu ise sağlık hizmetlerinin, beslenmenin ve barınmanın temel insan hakları olduğu konusunda hemfikirdi.
Bu siyasi radikalleşmeden ilk yararlanan, kendisini “milyarder sınıf”ın bir karşıtı olarak sunan Vermont Senatörü Bernie Sanders oldu. Ona yönelik desteğin çapı, Amerikan politikasının, “sosyalist” olduğunu iddia eden hiç kimsenin destek elde edemeyeceği yönündeki resmi anlatısını tahrip etmektedir.
Bununla birlikte, Sanders, sosyalist değildir. Sanders, bir “siyasi devrim”den söz etmesine karşın, askeri politika hakkında herhangi bir tartışmadan titizlikle kaçınmış ve son günlerde, insansız hava aracı savaşına ve Obama’nın kötü ünlü “ölüm listesi”ne desteğini ilan etmişti. O, işçi sınıfının uluslararası birliği uğruna mücadeleye düşman bir şekilde, ekonomik ulusalcılığı ve ABD’deki iş kayıplarının Çin ve Meksika yüzünden yaşandığı yalanını yükseltiyor. Onun ABD emperyalizmine desteği, her şeyden önce, Demokratik Parti’yi teşvik etmesiyle ve adaylığı kazanmasının ardından savaş çığırtkanı Hillary Clinton’ı destekleme sözüyle vurgulanıyor.
Trump gibi milyarder bir demagogun destek görmesinin, hatta başkan adaylığı seçimlerini kazanabilmesinin tek nedeni, üst orta sınıfın yaşam tarzı kaygılarıyla tüketilmiş; emekçilerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilgisiz ve düşman olan ABD’deki resmi “sol”un iflas etmişliğidir.
Bitmek bilmez savaştan ve toplumsal eşitsizliğin patlayıcı büyümesinden doğan siyasi radikalleşme, Sanders’ın bayatlamış liberalizminin ve Demokratik Parti’nin sınırlarının çok ötesine geçecektir. Sendika bürokrasisinin bastırma yönündeki aşırı çabalarına rağmen, otomotiv işçilerinin geçtiğimiz sonbaharda Birleşik Otomotiv İşçileri sendikasının toplu sözleşme ihanetine başkaldırısından, öğretmenlerin ve öğrencilerin kamu eğitiminin yok edilmesine karşı protestolarına ve 39.000 işçinin telekom devi Verizon’a karşı şimdiki grevine kadar, ABD’deki sınıf mücadelesinin yeniden ortaya çıkmasının işaretleri var.
Bizim seçim kampanyamız, bu siyasi muhalefeti genişletmeyi ve onu bilinçli bir emperyalizm karşıtlığı yönünde geliştirmeyi amaçlamaktadır. Amerikalı işçilerin işlerine ve yaşam standartlarına karşı amansızca savaş yürüten aynı ulus-ötesi şirketler, dünyayı fethetme savaşında kararlılar. Ancak ABD’deki işçilerin ve gençliğin, küresel şirketlerin dünyanın karlarına, hammaddelerine ve emek kaynaklarına hükmettiğini görmek için savaşıp ölmekte hiçbir çıkarı bulunmuyor.
ABD’de sınıf mücadelesinin yeniden ortaya çıkması ve partimizin işçileri sosyalist ve uluslararası bir program ve perspektif ile silahlandırma mücadelesi, can alıcı bir uluslararası önem taşımaktadır. Amerikan egemen sınıfı dünyayı kontrol etmeye kararlı olabilir; ancak o, yakında kendi evinin hakimi olmadığını öğrenecektir.
Amerikan egemen sınıfı, kendini beğenmişliğine ve böbürlenmesine karşın, dünyadaki en korkmuş egemen sınıftır. Onların sözcüleri, eski “mızrakların ortaya çıkması”nın an meselesi olduğu uyarısında bulunuyor. Verizon grev hatlarında yaptığımız görüşmelerde, işçiler, Amerika’daki sınıfsal bölünmeyi, Marie Antoinette’in başını kaybetmesinden önceki Fransa’ya benzetiyorlar. Onlar, böyle devam ederse, işçilerin devrim yapmaktan başka seçeneği olmayacağını söylüyor.
Bu düşünceler, uluslararası bir siyasi radikalleşme sürecinin parçasıdır. Ancak en temel sorun, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin, uluslararası işçi sınıfının yaklaşan mücadelelerinin devrimci önderliği olarak inşasıdır.
Sosyalist Eşitlik Partisi, bu seçim kampanyasını, 1 Mayıs ruhuyla, işçi sınıfını siyasi olarak eğitmek, ulusal şovenizmin tüm biçimlerine karşı çıkmak ve savaşa, toplumsal eşitsizliğe ve sömürüye karşı güçlü, uluslararası bir hareket inşa etmek için kullanacak. Bütün dinleyicilerimizi bu kampanyayı desteklemeye çağırıyoruz.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|