DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Ekonomik ulusalcılık, savaş ve uluslararası sosyalizm uğruna mücadele
Nick Beams
20 Mart 2016
İngilizceden çeviri (15 Mart 2016)
Derinleşen ekonomik kriz, kitlesel işsizlik ve kötüleşen toplumsal koşullar altında bir ülkeden diğerine siyasi yaşam içinde her zamankinden daha baskın bir rol üstlenmekte olan ekonomik ulusalcılığın özendirilmesi, uluslararası işçi sınıfı için temel perspektif ve yönelim sorunlarını gündeme getiriyor.
Britanya’nın Avrupa Birliği içinde kalıp kalmayacağına karar verecek olan 23 Haziran referandumu (Brexit) üzerine kampanyada, Britanya burjuvazinin farklı kesimlerinin taleplerini yansıtan “Ayrıl” ve “Kal” kampanyaları, savlarını, Britanya için “en iyisi”nin ne olduğu üzerinden ifade ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde, başkanlık seçimleri kampanyasının hem önde gelen Cumhuriyetçi adayı Donald Trump hem de Demokratik Partili kendinden menkul “sosyalist” aday Bernie Sanders, ekonomik ulusalcı bir gündem üzerinden çağrılar yapıyorlar.
Fabrikalar kapatılır ve işler ucuz emek bölgelerine aktarılırken, işçilerin işlerin ve yaşam koşullarının harap edilmesine yönelik meşru öfkesini ve düşmanlığını kendi çıkarına kullanma peşinde koşan Trump, “Amerika’yı yeniden büyük yapma” sözü veriyor ve “adaletsiz” ticaret anlaşmalarını suçluyor. Bu arada, Sanders, Çin ve Meksika ile ticaret anlaşmalarına “Amerikan işlerinin çalınması” diye saldırıyor.
Farklılıklarına rağmen, iki taraf da ortak bir platformu paylaşmaktadır. Onlar, “iş ihracı” sorununu, onun temelinden (kapitalist sistemden ve onun kar güdüsünden) koparmayı amaçlıyorlar.
Onlar, Amerikan işçilerini değil; kendilerini ulusötesi şirketler tarafından zarar görmüş hisseden ve işçi sınıfını en az rakipleri kadar acımasızca sömürmeyi hedefleyen egemen sınıf kesimlerinin çıkarlarını temsil ediyorlar.
Hiç kuşku yok ki, çeşitli sözde “serbest ticaret” anlaşmaları, ekonomik ve toplumsal koşulları iyileştirmeyi hedeflememekte; aksine, dev şirketler yararına, onların faaliyetlerinin işçi sınıfı zararına en fazla karı güvence altına almasını mümkün kılacak şekilde tasarlanmaktadır.
Ama bundan, işçilerin bu tür anlaşmalara ve onların gerici şartlarına karşı çıkarken, şirket-mali sektör seçkinlerinin baskın kesimlerinin artı dediğine ulusalcı bir eksi koyması gerektiği sonucu çıkmaz. İşçiler, kapsamlı bir hazırlığa ve bilimsel bir çözümlemeye dayalı kendi bağımsız perspektifini geliştirmelidirler.
Bu tür bir çözümleme, şu soruyu sorarak başlar: ekonomik ulusalcılık kampanyası nereye götürüyor? Yalıtılmış ulusal ekonomilere dönmenin sonuçları neler olur? Yanıtı, yirminci yüzyılın ıstıraplı ve kanlı tarihi veriyor.
Ekonomik ulusalcılığa başvurma, küresel kapitalist düzenin 2008 mali kriziyle sinyali verilen çöküşünden kaynaklanmaktadır. Kapitalist sistemin I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle başlamış ve Büyük Bunalım’a yol açmış olan son büyük çöküşü, bunun nereye yöneldiğini göstermektedir. Her bir ülke gümrük vergileri ve kota duvarları dikme yoluyla kendisini dünya piyasasının çöküşünden koruma peşinde koşarken, ekonomik ulusalcılığın 1930’lar boyunca yükselmesi, bir felaket yaratmıştı.
Korumacı Smoot-Hawley Yasası’nın ABD’de Haziran 1930’da uygulamaya konmasından 1932’de sona ermesine kadar, dünya ticaretinin, tüm ekonomilerin gelişmesine değil ama parçalanmasına yol açacak şekilde, yüzde 50’den üçte ikiye kadar daraldığı tahmin ediliyor. Kaçınılmaz sonuç, II. Dünya Savaşı ve barbarlığa sürükleniş idi.
Ekonomik ulusalcılığın gerici mantığı, en açık şekilde Almanya örneğinde gösterildi. Adolf Hitler, bir ekonomik otarşi programı temelinde iktidara gelmişti. Ama çok kısa bir süre içinde, bu politika Alman ulus-devletinin kısıtlamalarıyla karşılaşınca, ekonomik bir kriz gelişmeye başladı. Bu yüzden, ulusal ekonominin daha fazla gelişmesi, toprakların genişletilmesini (“Lebensraum” - yaşam alanı) gerektirmiş ve Hitler rejiminin tüm ekonomi politikası, 1936’dan itibaren, doğrudan II. Dünya Savaşı’na ve onun ürünü olan dehşetlere yol açan bir askeri fetih programına dayandırılmıştı.
İşçi sınıfı, bakış açısını belirlerken, kapitalizmin insanlığın tarihsel gelişimindeki rolüne ilişkin kapsamlı bir kavrayışı esas almalıdır.
İnsanlığın yükselişi, Marx’ın ve onun ardından Troçki’nin sürekli vurguladığı gibi, tüm toplumsal ve ekonomik ilerlemenin temeli olan emeğin toplumsal üretkenliğinin gelişmesine dayanmaktadır. Kapitalizm, feodal bölünmüşlüğün kısıtlamalarını paramparça eder ve ulus-devletleri kurarken, üretici güçlerin gelişmesi için muazzam bir sıçrama tahtası sağlamış ve modern uygarlığın temelini döşemişti.
Ama üretici güçlerin büyümesi, ulusal devlet sınırlarında durmadı. O, son 175 yıl boyunca, uluslararası ticaretin büyümesi, yatırımların dünyanın her bir köşesine yayılması yoluyla giderek artan oranda küresel bir karakter edinmiş; son otuz yıldır, küreselleşmiş üretimin gelişmesi, emeğin uluslararası işbölümünün daha ileri bir gelişmesi üzerine kurulmuştur.
Ekonomik yaşamın küreselleşmesi, özünde son derece ilerici bir gelişmedir. O, emeğin toplumsal üretkenliğini arttırmakta ve böylece, tarihte ilk kez, ayrıcalıklı bir avuç insan yerine tüm dünya halklarının ekonomik ve kültürel çıkarlarının yerine getirilebileceği ve ilerletilebileceği bir toplumun gelişmesinin maddi temellerini döşemektedir.
Ancak, bu muazzam potansiyel, kapitalist kar ve ulus-devlet sisteminin boğucu çerçevesinde gerçeğe dönüştürülemez. Aksine, kapitalizmin bu kısıtlamaları, kaçınılmaz ve acımasız bir şekilde, savaşa ve barbarlığa sürüklenişe yol açmaktadır.
Bu yüzden, büyük tarihsel görev, üretici güçleri, ekonomik ulusalcılığın sağcı ya da “solcu” yandaşlarının önerdiği gibi geriye, gerici ve miadını doldurmuş ulus-devlet sistemine sürüklemeye çalışmak değil; onları kısıtlayan gerici toplumsal ve siyasi çerçevenin ortadan kaldırılması yoluyla özgürleştirmektir.
Bu, hayali bir ülkü değildir. Bunun gerçekleştirilmesinin maddi temeli, bizzat üretimin küreselleşmesi eliyle yaratılmıştır. O, kapitalist üretim süreci tarafından nesnel olarak birleşmiş ve her bir ülkedeki konumu gereği kar sisteminin soygunculuğuna karşı çıkan devasa bir toplumsal gücü, uluslararası işçi sınıfını yaratmıştır.
Uluslararası işçi sınıfının görevi, ulus-devlet sisteminin duvarlarını ve bariyerlerini alaşağı etmek, kar sistemini yıkmak ve üretici güçlerin, planlanmış, bilinçli olarak düzenlenmiş ve demokratik olarak denetlenen bir ekonomi üzerinden küresel ölçekte uyumlu gelişmesine dayanan yeni ve daha yüksek bir sosyo-ekonomik düzen kurmak amacıyla siyasi iktidarı kendi eline almaktır.
Kuşkucular ve kapitalizmin savunucuları, böylesi bir perspektifle alay ediyor ve bu perspektifin, en yüksek ifadesinin piyasa ve kapitalist kar sistemi olduğunda ısrar ettikleri sözde insan doğasına uymadığını ilan ediyorlar ki bu, insan soyuna yönelik gerçek bir karalamadır.
Ne var ki kapitalizm uluslararası işçi sınıfı biçiminde kendi mezar kazıcısını yaratırken, planlı sosyalist bir ekonominin maddi temellerini de oluşturmuştur. Bugün, dünyada, küresel faaliyetlerini dakikası dakikasına ve hatta saniyesi saniyesine planlamayan tek bir ulusötesi şirket ya da uluslararası mali kuruluş yoktur. Kapitalist sistem, kendi kar yönelimi uğruna, tüm dünyayı kapsayan geniş bir bilgi ve teknoloji sistemi kurmuştur.
Üretimin ve onunla bağlantılı bilginin ve diğer teknolojilerin bu karmaşık ve küresel olarak bütünleşmiş sistemi, şu anda ondan yararlanan bir avuç aşırı zengin birey tarafından değil; üretim hattındaki işçiden, üretimin düzenlenmesine yönelik teknolojilerin bakımını yapanlara ve tasarlayanlara kadar, milyarlarca emekçinin kolektif fiziksel ve zihinsel emeği eliyle yaratılmış ve sürdürülmüştür.
Bu muazzam üretici gücü yaratmış olan uluslararası işçi sınıfı, artık onun kontrolünü kendi eline geçirmeli ve bir bütün olarak toplumun gelişmesi için kullanmalıdır.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki Trumplar ve Sanderslar tarafından ileri sürülen ekonomik ulusalcılık perspektifi, insanlığı yeni bir karanlık çağa geri sürükleme girişimini temsil etmektedir.
Uluslararası sosyalizm perspektifi, insanlığın ilerlemesindeki bir sonraki aşamadır. Ancak o, yalnızca, uğruna bilinçli olarak mücadele edilirse gerçekleşebilir ve bu, uluslararası işçi sınıfının devrimci önderliği olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne katılma ve onu inşa etme yönünde bir karar vermeyi gerektirmektedir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|