Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
AB ülkeleri ve Türkiye sığınmacı rotalarını kapatmaya girişiyor
Peter Schwarz
11 Mart 2016
İngilizceden çeviri (8 Mart 2016)
28 Avrupa Birliği üyesi devlet, Pazartesi günü Türkiye ile özel bir zirvede, Ortadoğu’daki savaşlardan kaçan milyonlarca insanın Avrupa’ya girmesini daha da zorlaştıracak bir anlaşma düzenledi.
Geçtiğimiz yıl içinde yüz binlerce sığınmacının Yunanistan üzerinden Orta Avrupa’ya ulaştığı Batı Balkan rotası denilen yol, Avrupa Birliği’nin resmi desteği ile kapatılacak.
Yunanistan, kayıt edilip geri gönderilebilecekleri kamplarda mahsur kalmış sığınmacıları sınırlandırmak için personel ve lojistik desteğinin yanı sıra birkaç yüz milyon avro alacak.
AB sınır kurumu Frontex ve Türk sahil güvenliği ile yakın işbirliği içinde deniz üzerinden kaçış rotasını kapatacak olan NATO, Türk kıyıları ile Yunan adaları arasındaki Ege Denizi’nde devriye gezecek.
Türkiye, sığınmacıların Avrupa’ya doğru yola çıkmalarını engelleyecek ve Yunanistan’a geçmeyi başaranları geri alacak. Karşılığında, Ankara, birkaç milyar avro ile TC vatandaşları için vize kolaylığı alacak ve Avrupa Birliği üyeliği için müzakereler hızlandırılacak.
Medya, toplantı başlamadan önce zirvenin sonuç bildirgesinin bir ön taslağını almıştı. Ancak gün boyunca, özellikle de Türkiye ile müzakerelerde beklenmedik zorluklar ortaya çıktığı için zirve gece de devam etmek zorunda kaldı. Ama bu zorluklar, önceden dikkatlice hazırlanmış olan politikanın esasları ile değil detayları ile ilgiliydi.
Zirvenin kararlarının, Suriye, Irak ve Afganistan’daki savaşlardan kaçmaya çalışan sığınmacılar için yıkıcı sonuçları olacaktır. Sığınmacılar polisin ve yetkililerin keyfi muamelesiyle karşılaşacak, kendi iradeleri dışında kamplarda alıkonulacak ve sonunda ülkelerine geri gönderilecekler. Onlar, ölü sayısını çok daha yükseğe çıkaracak olan daha da tehlikeli ve pahalı güzergahları seçmeye zorlanacaklar.
Zirve, geçtiğimiz yıl Macaristan’da insanlık dışı koşullarda çıkmaza düşmüş sığınmacıların Almanya’ya yolculuklarına devam etmeleri için izin vermesinden beri Almanya Başbakanı Angela Merkel’le ilişkilendirilmiş olan sözde iyi karşılama kültürünün efsaneden ibaret olduğunu göstermiştir.
Gerçekte, Merkel’in sınırların tek taraflı kapatılmasına yönelik muhalefeti ve bir “Avrupa çözümü” çağrısı, hiçbir zaman insani kaygılara dayanmıyordu. Aksine, o, Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerine dönüşün Alman ekonomisi için olumsuz sonuçları olacağından ve Almanya’nın geniş ölçüde yararlandığı Avrupa Birliği’ni uzun vadede tehlikeye atabileceğinden korkuyordu.
Alman sanayisinin son on yıllardaki ihracat başarısı, özellikle, üretimin bazı bölümlerini, ücretlerin Almanya’dakilerden çok daha düşük olduğu Doğu Avrupa’da fason yaptırıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Üretim sınırlar ötesi gerçekleşiyor ve zamanında teslimata dayanıyor. AB Komisyonu, kısa süre önce, Schengen bölgesi içinde yaygın sınır kontrollerinin yıllık 18 milyar avroya mal olabileceğini hesapladı. Bu maliyetin büyük kısmı, kamyonların daha uzun bekleme süreleri nedeniyle olacak.
Merkel’in “Avrupa çözümü”nün neye benzediği, Brüksel’deki zirvede artık açığa çıkmış durumdadır. Zirvenin kararları, yılın sonuna kadar “normal olarak işleyen bir Schengen bölgesi”ni yeniden kurmayı da kapsıyor, yani, Brüksel’in ve Berlin’in isteklerine aykırı olarak Avusturya ve bazı Balkan ülkeleri tarafından tek taraflı olarak uygulanan sınır kontrolleri kaldırılacak. Bu, AB’nin dış sınırlarının sıkıca kapatılmasını gerektirmektedir.
Zirvenin sonuçlarını özetleyen bir belge, şunu belirtiyor: “Batı Balkanlar boyunca göçmenlerin düzensiz akışı sona erdiriliyor; bu rota, artık kapatılıyor.” Basında yer alan haberlerde, Merkel’in bu formülasyona karşı çıktığı söyleniyor. Ama bu yalnızca bir itibarı kurtarma meselesidir. Gerçekte, bu rota daha şimdiden bloke edilmiş durumda ve Merkel, günler önce, açık bir şekilde, geçtiğimiz yıl Macaristan’da olanın aksine, Yunanistan-Makedonya sınırında insanlık dışı koşullarda yaşayan sığınmacıların Almanya’ya ilerlemesine izin vermeye isteksiz olduğunu belirtmişti.
Yunanistan, artık, bir bekletme havuzu ve AB’nin dış sınırlarındaki bir sınır dışı hapishanesi olarak hizmet etme görevine sahiptir. Die Welt’teki bir makale şu soruyu soruyordu: “Yunanistan, artık, Avrupa’nın Nauru’su haline mi gelecek?” Bu, Avustralya’nın, Avustralya topraklarına ulaşması engellenen sığınmacıları hapsettiği Pasifik Okyanusu’ndaki Nauru adasına bir atıftı. Syriza hükümeti, bu rolü karşılığında, birkaç yüz milyon avroluk AB fonları ve Troyka tarafından dayatılan kemer sıkma önlemlerinin yerine getirilmesinde belki biraz daha hoşgörü olabileceği iması ile ödüllendirilecek.
Daha da zalimce olan, Ege üzerinden sığınmacı rotalarını kapatmak için dünyadaki en büyük askeri ittifakın konuşlandırılması kararıdır. NATO görevi için Şubat ayında prensipte uzlaşılmıştı ama nihai anlaşma, Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimler nedeniyle zirveden sadece kısa bir süre önce gerçekleşti.
Ancak şimdi Daimi NATO Deniz Grubu’nun (SNMG 2) parçası olan Alman komuta gemisi Bonn, Yunan adası Midilli ile Türk anakarası arasında görev almak için yolda. Amiral Jörg Klein’ın komutasındaki gemide 210 dolayında asker bulunuyor.
Fransa ve Britanya da görevi desteklemek için gemiler gönderiyor. Başbakan David Cameron’ın Pazartesi gecesi bizzat açıkladığı üzere, Londra, Schengen bölgesinin üyesi olmamasına rağmen, görünüşteki hedefi Schengen’i korumak olan görev için birkaç gemi gönderiyor.
NATO görevi, Orwellvari bir dille, resmi olarak, “insan kaçakçılığı”na karşı mücadele biçiminde sunuluyor. Gerçekte ise, görevin, suçlularla mücadeleyle hiçbir ilgilisi yoktur. Görev, denizi geçmelerinin önlemesi ve Türkiye’ye geri götürülmeleri için sığınmacıları durdurmaktır. NATO, Avrupa sınır kurumu Frontex ve Türk sahil güvenliği ile yakın işbirliği içinde çalışıyor. Bu şekilde, Avrupa Kalesi’nin dış sınırlarının askerileştirilmesi için bir emsal oluşturuluyor.
Türkiye, Avrupa sınırlarının kapatılmasında asli bir rol oynayacak. Türkiye’de halihazırda 2,7 milyon sığınmacı olmasına rağmen, ülkenin, Yunanistan’a tehlikeli geçişi başaran tüm sığınmacıları geri alması bekleniyor. Geri alınan ve “ekonomik sığınmacılar” olarak ilan edilecek olanların çoğu, geldikleri ülkeye, örneğin Afganistan’a sınır dışı edilecek.
Buna karşılık, AB, doğrudan Türkiye’den belirsiz bir sayıda sığınmacı almak istiyor. Bu, AB üyelerinin çoğunun ülkelerine sığınmacı almayı reddetmesi nedeniyle, yalnızca birkaç ülke için geçerlidir.
Özellikle Almanya, Türkiye’yi bu role kazanma peşinde koştu. Bu yüzden, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, zirvenin ardından Ankara’ya gitti. Başbakan Merkel, Pazar akşamı, mevkidaşı Ahmet Davutoğlu ile birkaç saatlik görüşme için bir araya geldi. Türk hükümetinin, bir gün önce Zaman gazetesine şiddet kullanarak el koymuş olduğu, 8 Mart kadın hakları gösterisini zorla dağıttığı ve ülkenin doğusunda Kürt halkına karşı acımasız bir savaş yürütmekte olduğu gerçeği, bütünüyle görmezden gelindi.
Ama Davutoğlu, Pazartesi günü AB liderleriyle bir öğle yemeğinde, dikkatle hazırlanmış zirve merasimlerinde kargaşaya sebebiyet verecek şekilde, bir dizi yeni talep öne sürdü.
O, uzun süre önce uzlaşılmış ancak henüz ödenmemiş olan 3 milyar avro yerine, sığınmacı ve sınır dışı etme politikalarını finanse etmek için 6 milyar avro talep etti. Davutoğlu, AB’nin masrafları üstlenmesi şartıyla, Türkiye’den Yunan adalarına giden tüm “kuraldışı göçmenleri” geri almayı kabul etti. Ayrıca, Yunanistan’dan Türkiye’ye geri gönderilen her bir Suriyeli için Türkiye’den AB’ye bir Suriyelinin yerleştirilmesini talep etti.
Davutoğlu, sonunda, Suriye topraklarında sığınmacılar için “güvenli bölgeler” kurma çağrısında bulundu. Daha önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye içinde 4.500 kilometre karelik bir alanı kapsayan bir sığınmacı şehri kurulmasını önermişti. Bu, yalnızca, Suriye’de doğrudan bir askeri müdahale yoluyla mümkün olacaktır. Bu yolla, Ankara, Suriye’de kaynaşmış bir Kürt bölgesinin sağlamlaştırılmasını önleme hedefine ulaşırken, NATO, doğrudan, Suriye Devlet Başkanı Esad’a ve onun Rus müttefiklerine karşı mevziye konuşlanmış olacak.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|