World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Fransız grev hareketi Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin iflasını sergiliyor

Alex Lantier
11 Haziran 2016
İngilizce’den çeviri (2 Haziran 2016)

İşçi sınıfının Sosyalist Parti (PS) hükümetine ve onun gerici iş yasasına karşı siyasi mücadeleye girmesi, tarihsel bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Kemer sıkmaya karşı kitle grevleri ABD’de ve Asya’da yükselen grevlerle aynı doğrultuda, yalnızca Fransa’da değil ama Belçika’da ve Yunanistan’daki Syriza hükümetine karşı da yayılırken, işçi sınıfı muazzam gücünü gösteriyor. Saygınlığını yitirmiş olan PS hükümeti sendeliyor.

İşçi sınıfı içinde bir siyasi hareketin ortaya çıkması, aynı zamanda, onlarca yıldır protesto hareketlerine egemen olan, Fransa’daki Yeni Anti-Kapitalist Parti (NPA) gibi orta sınıf partilerinin temellerine darbe indiriyor. İşçi sınıfının devrimci rolünü reddeden bu gruplar, Avrupa’da Fransız PS gibi “sol” olarak selamladıkları sosyal demokrat partilere, burjuva hükümet partilerine yöneldiler.

İşçilerin ve gençlerin PS’nin solcu ya da sosyalist bir parti olduğu yönündeki kabak tadı veren iddiaları reddettiği ve PS’ye karşı temel sosyal ve demokratik hakların savunusunu talep ettiği kitlesel protestolar, sınıfsal güçlerin kapsamlı bir uluslararası taban kaymasını yansıtmaktadır. NPA’nın Yunan müttefiki Syriza, geçtiğimiz yıl göreve gelmiş ve Yunanistan halkına vahşi kemer sıkma önlemleri dayatmak için Avrupa Birliği (AB) ile birlikte çalışmıştır. İşçi sınıfı ile bu partiler arasındaki derin sınıfsal karşıtlık ve devrimci bir alternatifin inşa edilmesinin acil gerekliliği, her zamankinden daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

NPA, 2008 Wall Street çöküşünün ve dünya kapitalizminin 1930’lardan beri en derin ekonomik krizinin patlak vermesinin hemen ardından, Devrimci Komünist Birlik (LCR) tarafından kuruldu. LCR, kendisini dağıtıp NPA’yı kurarak, devrimci siyaset ile sürdürdüğü her türlü zayıf ilişkiyi koparmaya çalıştı. Fransa’da işçi sınıfı içinde Troçkist bir parti inşa etmenin hiçbir temeli olmadığını savunan LCR, PS ve onun Stalinist Fransa Komünist Partisi (PCF) gibi müttefikleri tarafından sağlanmış siyasi çerçeve içinde çalışmaya devam etme peşinde koştu.

LCR’nin NPA’nın kuruluş kongresine yönelik programı şunları belirtiyordu: “NPA, Troçkizm ile özgün bir ilişkiyi değil; son iki yüzyıl boyunca sistemle her şekilde karşı karşıya gelenler ile sürekliliği ileri sürer. NPA, çoğulcu ve demokratik bir partidir. Toplumsal hareketlerin, küreselleşme karşıtı solun, siyasi ekolojinin çeşitli bileşenlerinden yoldaşların, PS ile PCF’den, anarşist hareketten, devrimci soldan yoldaşların katılımı [oldu]. NPA, yumuşak başlı olmaksızın, kendisini daha da açarak kazanmak için her şeye sahiptir.”

NPA’nın PS’li “yoldaşları” ile ilişkisinin içeriği kısa süre içinde açığa çıktı. NPA, yalan bir şekilde, ilerici politikalar benimsemesi için ona baskı yapılabileceğini iddia ederek, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde PS'nin adayı François Hollande’&imath destekledi. Bu, NPA’nın, 2011’de Libya’daki NATO savaşını ve Suriye’deki NATO destekli “asiler”in bir demokratik devrim yürüttükleri yalanına dayanarak silahlandırılmasını destekleyen, açık bir emperyalist savaş propagandacısı olarak ortaya çıkmasıyla birlikte ilerledi.

İşçi sınıfı içinde Hollande’ın kemer sıkma politikalarına yönelik öfke yükseldi ve NATO’nun emperyalist müdahaleleri nükleer silahlı Rusya ile her zamankinden daha doğrudan bir şekilde askeri çatışma tehlikesi yarattı. Ama NPA, derinleşen siyasi krizi kabul ettiğinde bile, çok daha saldırgan bir biçimde, işçi sınıfı içinde devrimci bir önderliği inşa etmenin imkansız olduğunda ısrar etti.

Sorbonne Üniversitesi profesörü ve NPA üyesi Razmig Keucheyan, 2013’te, postmodernist ve anarşist felsefenin Stalinistlerin Sovyetler Birliği’ni 1991’de tasfiyesi etmesinden bu yana evrimini inceleyen Sol Yarımküre adlı bir kitapta, şunları yazıyordu: “Mevcut dünya, bütün gürültüsüyle, klasik Marksizmin ortaya çıktığı dünyayı andırıyor. Ancak, diğer taraftan, her şeyden önce açıkça tanımlanmış ‘kurtuluş öznesi’nin yokluğu nedeniyle, oldukça farklı. Geçtiğimiz yüzyılın başlarındaki bir Marksist, faaliyetlerinin o zamanlar kapitalizmin nihai krizi olarak sunulan şeyin üstesinden geleceği varsayılanların sıklıkla önderlik ettiği güçlü işçi örgütlerine bel bağlayabiliyordu. Şu anda buna benzer hiçbir şey yok; muhtemelen yakın gelecekte de var olmayacak.”

Profesör Keucheyan, kendine göre, toplumdaki öncü gücün varlıklı orta sınıf, yani NPA’nın sosyal tabanı olduğunu açıklamaya devam etti. Kibir ile saçmalığı birleştiren Keucheyan, şöyle yazıyordu: “Bugünün Lenin’i, Troçki’si ve Rosa Luxemburg’u, faaliyetlerini genellikle uluslararası piyasalardaki oldukça değerli kurumlarda yürüten akademisyenlerdir.”

İşçi sınıfının PS hükümetine karşı ilk mücadeleleri, bu tür gerici, Marksizm karşıtı politikalara yıkıcı bir darbe indirmiştir. NPA'dan Léon Crémieux, “Karşıdan Esen Güçlü Rüzgarlar Fransa’yı Fırtınalı Bir Deniz Yapıyor” başlıklı son bir makalesinde, adeta toptan bir yıkıma uğradıklarını itiraf ediyor.

Crémieux, “Kapitalist çıkarların sosyal demokrasi tarafından yönetilmesi, PS'nin soluna güçsüz siyasi muhalefet ve sendika önderliklerinin uyuşukluğu, kemer sıkma politikalarından ve işsizlikten ağır darbe yemiş büyük bir işçi ve gençlik kesiminden başlayarak toplumun tamamının uyuşukluğu ve hayatı akışına bırakması ile aynı anlama gelmiyordu. Tersine, durum, şimdiden, geçtiğimiz yirmi yılda birbiri ardına hükümette yer alan geleneksel partilere yönelik derin yabancılaşmanın ve güvensizliğin bir örneğini vermiştir.” diye yazıyor.

Crémieux'un çözümlemesinin kaçınılmaz sonucu, kemer sıkmaya karşı mücadeledeki öncü gücün, PS’nin NPA’daki ve sendika bürokrasisindeki müttefikleri değil, işçi sınıfı olduğudur. NPA’nın, işçi sınıfı içinde Marksist bir siyasi öncünün inşasını reddederken, “sol” burjuva partileri sosyalist olarak destekleme tarihsel perspektifi, bütünüyle yanlıştı.

Ancak bu perspektif, basitçe, bir hata değildi. Bu, NPA’nın ve benzeri güçlerin uluslararası ölçekte temsil ettiği, proletaryaya düşman maddi sınıfsal çıkarlardan kaynaklanıyordu. Bu, özellikle Yunanistan’da açıktır: Syriza, işçi sınıfı içindeki kitlesel muhalefete rağmen, kemer sıkmaya son verme yönündeki seçim taahhütlerine tümüyle ihanet ederek, AB'nin kemer sıkma programını uygulama yoluyla mali sistemi istikrara kavuşturmaya ve Yunan burjuvazisi ile üst orta sınıfının banka hesaplarını korumaya çalışıyor.

İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu merkezi sorun, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından gündeme getirilmektedir: işçi sınıfı içinde, küçük-burjuvazinin iflas etmiş Marksizm karşıtı politikasına karşı çıkan devrimci Marksist bir önderliğin geliştirilmesi. Fransa’daki, Belçika’daki ve diğer ülkelerdeki işçilere gerçeklerin anlatılması gerekiyor. Bu durum, onlar mücadelelerini yükselttikçe, her zamankinden daha acil bir şekilde devrimci önderlik ve siyasi iktidar sorununu gündeme getirecektir.

Ekonomik kriz eliyle sarsılan ve denizaşırı ülkelerdeki yağmacı operasyonlarını hızlandırmaya kararlı olan Avrupa burjuvazisi, karlarını ve artan askeri harcamalarını finanse etmek için, her ne pahasına olursa olsun kemer sıkmayı dayatmaya kararlıdır. PS'nin iş yasası, AB’nin Yunanistan’da ya da Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Hartz yasalarıyla Almanya’da yürüttüğü saldırıların Fransa’ya aktarılmasıdır. İş yasası, aslında, Hartz yasalarını tasarlamış olan Peter Hartz’ın katkısıyla hazırlanmıştır ve Hollande, protestolara karşı stratejisini Almanya'daki, İtalya'daki, Portekiz'deki ve diğer ülkelerdeki önde gelen sosyal demokrat politikacılar ile koordine etmektedir.

Stalinist Genel İşçi Konfederasyonu (CGT), yükselen işçi sınıfı mücadelelerinin üstünlük sağlamasını önlemek amacıyla çok sayıda grev çağrısında bulunmuş durumda. Ancak o, işçi sınıfına hiçbir şey önermemektedir. CGT, PS hükümetine karşı uzun süreli bir mücadelede, aciz ve işçi sınıfına düşman olduğunu kanıtlayacaktır.

Yaklaşan Euro 2016 futbol kupasını grevlerle engellemek istemediğinin işaretini veren ve Hollande’ın yasayı geri çekmesini istediği yönündeki önceki iddialarından geri adım atan CGT lideri Philippe Martinez, yüksek sesle, Hollande ile gayri resmi görüşmeler içinde olduğunu ilan ediyor.

İşçiler arasında CGT’ye yaygın güvensizlik var. CGT’nin uzun süreli bir savunucusu olan NPA bile, CGT’nin stratejisine onayını işaret eden şu soruyu sormayı zorunlu hissetti: “Demiryolu işçilerini harekete katılmaya iten CGT, devlet ile karşı karşıya gelme yönünde bir stratejiyi desteklemeye mi karar verdi? Dolayısıyla, rafineri işçilerinin öncülük ettiği yükselen grevler bağlamında, CGT’nin tutumu durumu değiştirebilir ve demiryolu işçilerinin güçlü bir şekilde mücadeleye girmelerinde önemli bir unsur olabilir.”

İşçilerin Hollande’a karşı mücadelede CGT’ye güvenebileceği iddiaları, ya cehaletin ürünüdür ya da -NPA örneğinde- bilinçli bir aldatmadır. Hollande sürekli olarak yasanın ana bölümlerinden geri adım atmayacağını vurgulamıştır. O, on binlerce paramiliter polisi ve çevik kuvveti genç protestoculara saldırmak üzere harekete geçirirken, işçi sınıfı içinde kontrol edemeyeceği her tür muhalefeti ezmek için bu güçleri seferber etmeye hazırlanıyor.

CGT’ye gelince, o, Sovyet sonrası dönemde kemer sıkma politikalarına karşı işçi mücadelelerine yönelik, emeklilik kesintilerine karşı 1995 ve 2007 demiryolu grevleri, 2003 öğretmenler grevi ve 2010 petrol grevi gibi, çok sayıda satışından birine daha hazırlanıyor. Bütün bu mücadelelerin ardından, NPA CGT’nin gerici rolünün üstünü örterken, kemer sıkma önlemlerinin büyük kısmı ya da tamamı uygulamaya kondu.

Fransa’da, diğer ülkelerde olduğu gibi, uzun süreli bir sınıf mücadelesi henüz ortaya çıkmaya başlamıştır. Fransa halkının dörtte üçü veya daha fazlası yasaya karşı çıkıyor ve derinlemesine kökleşmiş gelenekler, işçi sınıfını, 20. yüzyıl boyunca Avrupalı işçi kuşaklarının mücadelesiyle kazanılmış sosyal ve demokratik hakları savunmaya itiyor. Yine de işçi sınıfı için mevcut siyasi sistemde, ulusal bir temelde, ileriye giden hiçbir yol bulunmuyor.

PS’ye karşı oy kullanmak ve onun yerine başka bir burjuva partisini, sağcı Cumhuriyetçiler’i (LR) ya da neo-faşist Ulusal Cephe’yi (FN) geçirmek, halkın sosyal ve demokratik haklarına yönelik saldırıları yalnızca tırmandıracaktır. Bu temel haklar, yalnızca, işçi sınıfının devrimci seferberliği, PS hükümetinin devrilmesi ve yerini bir işçi devletinin alması yoluyla savunulabilir. Fransız işçilerinin bu mücadeledeki müttefikleri, kendileri de devrimci sonuçlarla birlikte mücadelelere girmekte olan Avrupa ve dünya işçileridir.

Bu, her şeyden önce, NPA gibi sahte sol partiler ile bilinçli ve amansız bir siyasi kopuşu gerektirmektedir.

Fransa’daki ve bütün ülkelerdeki işçi sınıfının karşısındaki merkezi sorun, bu perspektifi işçi sınıfı içinde geliştirmek ve bu yaklaşan mücadelelerde işçi sınıfına devrimci önderlik sunacak devrimci partinin inşasıdır. Troçkizmin, Fransa’da PS’ye ve onun NPA gibi uydularına yönelik acımasız muhalefeti dahil, sahte sola karşı mücadelesinin kesintisiz sürekliliği üzerinde yükselen DEUK, kendisini, işçi sınıfı için siyasi alternatif olarak ileri sürmektedir.

Fransa’daki mevcut siyasi kriz, DEUK’un sahte sol partilere yönelik eleştirilerini doğrulamıştır. Şu, her zamankinden daha açıktır: NPA, PS’nin 1968 genel grevinden kısa süre sonra kurulmasından bu yana geçen onlarca yıllık dönemde, PCF’nin demokratik sosyalist alternatifi değil; mali sermayenin acımasız bir partisi olan PS’yi savunmak, Marksizme saldırmak ve işçi sınıfı içinde devrimci bir önderliğin gelişmesini engellemek için çalışmıştır.

Bu, 2012 seçim kampanyasında, Londra bankacılarının bir toplantısında şunları söylediğinde, bizzat Hollande tarafından da kabul edilmişti: “Bugün, artık Fransa’da komünistler yok. Sol, ekonomiyi serbestleştirdi ve piyasaları finansa ve özelleştirmeye açtı. Korkacak bir şey yok.”

Ancak sınıf mücadelesi hiçbir kesintiye tahammül etmez. PS ve onun sahte sol partileri, işçi sınıfının düşmanı olduklarını kanıtlamışlardır. DEUK’un karşı karşıya olduğu merkezi görev, işçi sınıfına, önümüzdeki sınıf mücadelelerinde belirleyici olduğu kanıtlanacak olan siyasi perspektifi ve devrimci önderliği sunmak üzere, Fransa’da ve şu anda şubesinin olmadığı bütün ülkelerde şubelerin inşa edilmesidir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır