World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

ABD ve AB İran’a karşı ekonomik yaptırımları kaldırdı

Keith Jones
22 Ocak 2016
İngilizce’den çeviri (18 Ocak 2016)

ABD ve onun Avrupa Birliği’ndeki müttefikleri, Cumartesi gecesi, İran’a 2011’den beri uyguladıkları ve dünyanın geri kalanını da uymaya zorladıkları cezalandırıcı ekonomik yaptırımları kaldırdıklarını duyurdular.

Yaptırımların kaldırılması, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) İran’ın, Tahran ile P-6’nın (ABD, Britanya, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin) geçtiğimiz Temmuz ayında ulaştığı Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nı (OKEP) uygulamaya başlama şartlarını yerine getirmiş olduğunu bildirmesinden saatler sonra geldi.

OKEP’in işler hale gelmesi için İran’ın yerli sivil nükleer programının büyük kısmını dağıtması veya rafa kaldırması gerekiyordu. Bu, düşük dereceli zenginleştirilmiş uranyum stokunun yüzde 98’inin seyreltilmesini ya da ülkeden çıkarılmasını, 14.000 santrifüjü (toplam uranyum zenginleştirme kapasitesinin üçte ikisi) sökmeyi ve onları UAEK depolarına yerleştirmeyi ve Arak’taki ağır su nükleer reaktörünün içini temizlemeyi kapsıyordu. Bu son koşul, geçtiğimiz hafta, İranlı teknisyenler Arak reaktörünün çekirdeğini çıkarıp yerine çimento koydukları zaman yerine getirilmişti.

İki yılı aşan resmi görüşmelerin ardından ulaşılan OKEP, İran’ın sivil nükleer programını “normalleştirme”ye yönelik on yıldan uzun sürecek bir çerçeveyi ya da “patika”yı başlatıyor. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın imzacılarından olan İran, tam çevrim bir sivil nükleer program için yasal hakka sahip ama ABD ile onun AB’deki ve Ortadoğu’daki müttefikleri, uzun süre, İran’ın sivil programının, sadece, nükleer silahlar geliştirmek için bir örtü olduğunda ısrar ettiler (asla kanıtlamadıkları ve Tahran’ın daima şiddetle reddettiği bir suçlama).

Cumartesi günü Viyana’da konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İran’ın, Washington’ın baskısıyla, nükleer programının çoğunu yürürlükten kaldırmak ve rejime yönelik şimdiye kadar planlanmış en sıkı UAEK denetimlerini kabul etmek zorunda kalmasıyla övündü. Kerry, “İran, çoğu -yani birçok- insanın şimdiye kadar atılacağından kuşkulanmış olduğu önemli adımlar atmıştır.” dedi.

Üst düzey bir ABD diplomatı, nükleer malzemelere artık ulaşılabiliyor olmasıyla, UAEK “önlemleri”nin şimdi yürürlükte olduğunu, Tahran’ın tek bir nükleer bombayı birleştirmek için en az bir yıla ihtiyaç duyacağını söyledi ve eğer bunu yapmaya kalkışırsa “bunu hemen anlayacağız ve … uygun karşılık vermek için yeterli zamanımız olacak.” dedi.

Hem P-6 nükleer görüşmeleri öncesinde hem de görüşmeler sırasında İran’ı defalarca tehdit etmiş olan Kerry, OKEP’i ve ABD’nin İran’dan kopardığı ve şimdi OKEP’i “yürürlüğe koyma günü”ne yol açmış olan kapsamlı tavizleri barışın zaferi olarak övdü. Böyle bir şey söz konusu değil.

İran ile nükleer anlaşma, amacı ABD emperyalizmini güçlendirmek ve onun en önemli düşmanları olarak gördüğü Çin ile Rusya’nın askeri alan da dahil daha iyi üstüne gidebilmek olan, Washington tarafından yapılan taktiksel bir değişikliktir.

ABD emperyalizminin onlarca yıllık rejim değişikliği yönelimi

Nükleer enerji konusu, Washington için, her zaman, özünde bir bahane; CIA’in iktidara getirdiği Şah’ın kanlı egemenliğini deviren 1979 devriminden doğmuş dinsel-burjuva rejime diz çöktürme yönündeki onlarca yıllık kampanyasını yoğunlaştırmaya yönelik bir düzenek olmuştur.

George W. Bush ve Dick Cheney, ABD’nin Irak’ı 2003’teki gayri meşru istilasının hemen ardından, İran’ın nükleer silahlar peşinde koştuğu iddialarını ileri sürdüler. Onların amacı, tıpkı Irak’a saldırmak için savaş nedeni olarak “kitlesel imha silahları” hakkındaki yalanlardan yararlandıkları gibi, İran ile bir savaşa siyasi zemin hazırlamaktı.

AB’nin desteğiyle rejime karşı savaş zamanı dışında asla kullanılmamış olan en acımasız ekonomik yaptırımları uygulayan Obama, 2011’de, İran üzerindeki baskıyı önemli ölçüde yoğunlaştırdı. İran’ın, hükümetin başlıca mali kaynağı olan petrol ihracatı yarı yarıya düşürüldü. İran, ticaretinin geri kalanının büyük kısmı felce uğratılacak ve on milyarlarca dolarlık petrol satış gelirlerine erişimden mahrum bırakılacak şekilde, dünya mali sisteminin dışında bırakıldı ve İran merkez bankasının rezervleri ülke dışında tutuldu.

Buna ek olarak, ABD ve İsrail, siber savaşı ve İranlı bilim insanlarına suikastları kapsayan bir “örtülü eylem” harekatında işbirliği yaptılar.

Obama, ABD siyaset kurumu ve ordu-güvenlik aygıtı içinde İran anlaşmasına yönelik ciddi muhalefete karşı koyarken, defalarca, OKEP’in tek alternatifinin İran ile savaş olduğunu ilan etmiştir.

Obama, bu savı ileri sürerken, dünyanın dört bir yanında savaşlar ve suikastlar emri verme sicilini ilan etti; kendisinin ve gelecekteki tüm ABD başkanlarının İran’a ilişkin “tüm seçenekler”e sahip olmaya devam ettiğini vurguladı. Aslında, o ve Kerry, bu kritik anda, İran rejimine diplomatik bir deli gömleği giydirmenin ve Tahran’la ABD’nin şartları üzerinde daha ileri uzlaşma olanaklarını araştırmanın, ABD için, İran ile büyük bir savaş (her savaş gibi büyük bedellere ve istenmeyen sonuçlara yol açacak bir savaş) riskinden daha uygun olduğunu savunuyorlar.

Obama yönetiminin hesaplarının merkezinde, İran’ın burjuva ulusalcı egemenlerinin ABD emperyalizmi ile iş yapmaya istekli olduğunun kabulü yatıyor.

İslam Cumhuriyeti’nin egemen seçkinlerinin, Dini Lider Ayetullah Hamaney’in desteğine sahip bir hizbinden gelen İran’ın şimdiki cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz çeyrek yüzyıl boyunca, defalarca Washington ile bir uzlaşma peşinde koşmuştur.

ABD’nin İran’a ekonomik yaptırımlar ve askeri baskı yoluyla boyun eğdirme yönelimi, İran içindeki zaten patlama noktasında olan sınıfsal gerilimleri yoğunlaştırmıştır. Kitlesel işsizliğin ve enflasyonun tabandan gelecek bir meydan okumayı kışkırtacağından korkan İslam Cumhuriyeti liderleri, “rejim değişikliği” yöneliminden vazgeçmesi ve Tahran’ı bölgesel ilişkilerde meşru bir oyuncu olarak kabul etmesi karşılığında Washington ile bir uzlaşmaya can atmaktadırlar.

New York Times, ABD yetkililerinin, İran rejiminin OKEP’te anahatları çizilen ve CIA’in ve Enerji Bakanlığı’nın tahminlerine göre üstesinden gelinmesi aylar sürecek önkoşulları yerine getirme hızı karşısında görünüşte şaşırmış olduklarını bildiriyor.

Nükleer anlaşmayı ve Washington ile yeni bir ilişkiyi İran rejiminin bütün hiziplerinin kabul ettiği, İran Devrim Muhafızları’nın, geçtiğimiz hafta sürat tekneleri İran’ın Basra Körfezi’nde bulunan Farsi Adası’ndaki son derece hassas deniz üssü yakınlarında İran kara suları içinde tutuklanmış olan ABD Donanması’ndan on denizciyi hızla serbest bırakmasıyla vurgulandı.

ABD-AB yaptırımlarının kaldırılmasının Cumartesi günü ilan edilmesi öncesinde, Tahran ve Washington diğer uyuşmazlıkları çözmeye çalışırken, diplomatik faaliyetlerde ani bir canlanma söz konusuydu.

Sonuçta, İran, Washington Post muhabiri Jason Rezaian dahil, hem ABD hem de İran vatandaşı olan dört kişiyi “değiş tokuş etti” ve ABD’nin yaptırımları deldikleri iddiasıyla hapse atılmış yedi İranlıyı serbest bırakması karşılığında, beşinci bir Amerikalının ülkeden ayrılmasına izin verdi.

Obama yönetimi, Washington ile Tahran arasında süregiden gerilimlerin bir işareti olarak, Rezaian’ı ve diğer üç kişiyi taşıyan uçak İran hava sahasını terk edene kadar bekledi ve ardından, İran’ın balistik füze denemesini yasaklayan bir BM Güvenlik Konseyi kararını ihlal ettiği iddiasıyla, İranlı 11 bireye ve şirkete yeni yaptırımlar getirdi. Bu, ABD’deki sağcı muhalifleri yatıştırmaya yönelik bir tür kılıftı; çünkü yakın zamanda yaptırım uygulanan 11 tüzel kişi, nükleer anlaşmayla yaptırımlardan kurtulan 550 bireyin ve şirketin yanında gölgede kalıyordu.

New York Times’taki bir haber, ABD, OKEP’in “yürürlüğe girme günü”ne hızla ilerlemenin bir koşulu olarak Tahran’dan daha fazla taviz koparmış olabileceğini belirtiyor. New York Times’a göre, “Amerika Birleşik Devletleri ve İran, Cumartesi gecesi, İran’ın bugünden itibaren yaklaşık on yıl içinde ne tür ‘gelişmiş santrifüjler’ geliştirebileceğinin (bir anlaşmayı baltalayabilecek türde bir tanımsal farklılık) ayrıntılarını belirleme mücadelesi veriyordu.”

ABD-İran ilişkileri endişe verici kalmaya devam ediyor

OKEP, mevcut durumuyla, ABD tarafından, İran’ın uysallığını sürekli gözetlemeyi ve düzenli olarak gözden geçirmeyi sağlayacak; böylece Washington’ın, yeni ödünler elde etmek için, ekonomik yaptırımları “hızla yeniden uygulama” tehdidiyle ya da nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesini engelleme yoluyla Tahran’a baskı yapmasını mümkün kılacak şekilde tasarlanmıştır.

Washington, daha genel olarak, Tahran ile arttırılmış diplomatik bağlantı ve İran’ın batı ile ekonomik bağlarının yenilenmesi yoluyla, kendisini ABD’nin stratejik çıkarlarına bağlamada ne kadar ileri gideceği konusunda İran rejimi içindeki derin çatlakları yoklamayı ve derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Ruhani ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, defalarca, İran’ın, Afganistan’dan Suriye’ye kadar, Ortadoğu’da bir “istikrar sağlayıcı güç” olarak rol alabileceğini ilan etmiştir.

2014 yazından beri, İran ile ABD arasında, Irak’taki IŞİD ayaklanması karşısında örtülü bir işbirliği söz konusudur. Bununla birlikte, İran basınının ve zaman zaman Dışişleri Bakanlığı’nın gözlemlediği gibi, ABD ve onun Körfez’deki müttefikleri, IŞİD’i oluşturmak üzere bir araya gelmiş olanlar da dahil, Sünni İslamcı güçleri “rejim değişikliği” savaşlarında vekilleri olarak kullanmakta uzun bir tarihe sahiptir.

Dahası, ABD’nin Ortadoğu’daki şimdiki savaşının başlıca amacı IŞİD’i yenilgiye uğratmak değil; hem Moskova’nın hem de Tahran’ın yakın müttefiki olan Suriye’deki Beşar Esad liderliğindeki Baas yönetiminin değiştirilmesi ve Şam’da ABD kuklası bir yönetimin dayatılmasıdır.

OKEP’in yürürlüğe girmesi, Ortadoğu’nun jeopolitiğinde büyük bir değişikliği ifade etmektedir. Yine de ABD-İran ilişkileri kaygı verici olmaya devam ediyor. Bunlar, Ortadoğu’nun ABD ve onun Avrupalı ve bölgesel müttefikleri tarafından yürütülen ve kışkırtılan savaşlar sonucunda alevler içinde olduğu koşullar altında, kolaylıkla, ABD’nin Tahran ile topyekün meydan okumaya geri dönmesiyle, kolayca açığa çıkabilir.

ABD emperyalizmi, koşullar değiştiğinde ve fırsatlar ortaya çıktığında, hiçbir anlaşmanın kendisi için bir değeri olmadığını defalarca göstermiştir.

Cumhuriyetçiler, Demokratik Parti’nin bir azınlık hizbi ve ordu-güvenlik kurumunun önemli kesimleri, İran’ın ABD stratejik çıkarlarına derhal ve tam teslimiyeti dışında herhangi bir şeyi kabul edilemez gördükleri için, nükleer anlaşmayı bozmaya çalışmaya devam ediyorlar.

Bölgedeki ABD’ye bağımlı başlıca rejimler olan İsrail ve Suudi Arabistan, uzlaşmanın kendilerine zarar vereceğinden korktukları için bir ABD-İran uzlaşmasını önleme peşinde koştular. Suudi Arabistan, bu ayın başında, muhalif Şii din adamı Nemr el-Nemr’in provokatif idamını gerçekleştirdi, ardından da İran ile diplomatik ilişkileri kesti ve diğer Körfez devletlerini de aynısını yapmaya ikna etti.

Obama, Kerry ve Pentagon, kendi adlarına, defalarca, ABD’nin “ulusal çıkarları”na engel olarak görüldüğü anda ve yerde İran’a saldırgan bir şekilde meydan okuyacaklarına yemin ettiler.

Kerry, Cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, OKEP’in yürürlüğe girmesinin, “uluslararası toplumun”, yani ABD ile müttefiklerinin, “İran’ın bölgedeki politikaları, eylemleri ve tercihleri konusunda dürüstçe ifade ettikleri… kaygıların tamamını ortadan kaldırmadığını” söyledi.

İran’a karşı ekonomik yaptırımların kaldırılması, büyük güçler arasındaki rekabeti kızıştıracaktır. 2011’e kadar İran ile önemli ekonomik ilişkiler sürdürmüş olan Avrupalılar, ihracatı ve İran’ın yurtiçi araba, elektrik donanımı ve diğer emtia üretimine yatırımları sürdürmeye ve en önemlisi, Tahran’ın düşük fiyatlı büyük petrol ve doğalgaz tekliflerinden faydalanmaya can atıyorlar.

ABD emperyalizmi, aynı zamanda, İran’ın kaynaklarına ve bir pazar ve ucuz emek sağlayıcı olarak potansiyeline göz dikmiştir. Bununla birlikte, ABD, İran ile ekonomik bağlarının çoğunu on yıllar önce kesmiş durumda ve şimdilik, kendisini, insan hakları ve “devlet destekli terör”ü durdurma adına İran ile ticaretin çoğunu engelleyen yaptırımları korumaya adıyor. ABD iş çevreleri içinde artan kaygıları dile getiren CNN, geçtiğimiz günlerde, “Yaptırımsız İran: Avrupalı firmalar saldırmaya hazır” ve “ABD firmaları İran’da neden büyük kaybedebilir” başlıklı makaleler yayınladı.

Silah satışları dahil, İran’daki yeni fırsatlardan faydalanmaya, Rusya ile Çin de istekli. Çin Devlet Başkanı Xi, bu hafta, Suudi Arabistan’ın ve Mısır’ın yanı sıra İran’ı ziyaret edecek.

Batılı uzmanlar, uzun süredir, İran’ın ya da onların adlandırmasıyla “dünyanın son büyük kapalı piyasası”nın açılmasını, dünya kapitalizmi için çok ihtiyaç duyulan bir taze kan olarak görüyorlar. Yine de, İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasının doğrudan etkisi, İran rejimi büyük miktarda petrolü piyasaya sürerek dolar kazanmaya çok istekli olduğu; bu da zaten rekora yakın düzeyde düşük olan petrol fiyatlarını daha da düşüreceği için, büyük ihtimalle son derece istikrarsızlaştırıcı olacak.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır