World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2016/feb2016/zize-f10.shtml

Sahte soldan yeni sağa: Slavoj Žižek

Peter Schwarz
10 Şubat 2016
İngilizce’den çeviri (8 Şubat 2016)

Sloven filozof Slavoj Žižek, sığınmacı karşıtı propaganda yapan ve aralarında tarihçi Jörg Baberowski’nin, sosyal bilimci Rüdiger Safranski’nin ve filozof Peter Sloterdijk’in de bulunduğu Alman profesörlerin safına katıldı. Postmodernizmin önde gelen temsilcisi ve psikanalist Jacques Lacan’ın yandaşı Žižek, haftalık Der Spiegel dergisinin 16 Ocak tarihli sayısında, sınıfsal kibri, gizlenmemiş ırkçılığı ve güçlü bir devlet çağrısı ile meslektaşlarını gölgede bırakan bir yorum yayınladı. Žižek, 27 Ocak’ta, günlük Die Welt gazetesi ile yaptığı bir röportajda, Der Spiegel’de öne sürdüğü fikirleri geliştirdi.

Žižek’in açık bir sağcı olarak ortaya çıkması, uzun zamandır kendisini bir kapitalizm karşıtı, hatta “Marksist” ya da “post-Marksist” gibi göstermeye çalıştığı için özellikle önemlidir. O, bu yüzden, sahte sol çevrelerde göklere çıkarılmış ve kendisine dalkavukluk yapılmıştır. Žižek, uluslararası sempozyumlarda ve konferanslarda konuşmak üzere çok sayıda davetin yanı sıra, profesörlükler ve misafir profesörlükler almıştır. O, Berlin’deki Marx21 Kongresi dahil çok sayıda etkinlikte, Britanya’daki Sosyalist İşçi Partisi’nin önderi ve sahte sol Uluslararası Sosyalist Eğilim’in sözcüsü olan Alex Callinicos ile birlikte boy göstermiştir.

Žižek, Der Spiegel’de, baskı görenlere ve ezilenlere yönelik nefretini ve aşağılamasını dizginlerinden boşaltıyor. Onun “Mazlumların Karnavalı” başlıklı yazısı, “Daha güçsüz olan hayvanlara, kadınlara yönelik vahşilik, ‘alt sınıflar’ın geleneksel bir özelliğidir.” cümlesi ile son buluyor.

Žižek bütün sağcı propagandacılar gibi, gerçekleri çok az umursamaktadır ve bütün bir sosyal ya da etnik gruba iftira atmak için -gerçek veya uydurulmuş- bireysel olaylara sarılmaktadır. Bu yöntem, Nazilerin Musevi karşıtı kışkırtıcı yazılarından çok iyi biliniyor; ancak bu kez, günah keçileri Museviler değil Müslümanlardır.

Žižek’in atıp tutmalarının hareket noktası, Köln’de yılbaşı gecesi yaşanan ve onun “alt sınıfların tiksindirici karnavalı” olarak adlandırdığı olaylardır. Köln’deki olaylar, göçmenlere ve Müslümanlara karşı histerik bir kampanyayı kışkırtmak amacıyla medya tarafından sistematik olarak büyütülmüştür. Bugüne kadar, orada, fazla alkolün bulunduğu benzeri kitlesel toplanmalarda her zaman gerçekleşenden farklı herhangi bir şeyin yaşandığına ilişkin hiçbir kanıt bulunmamaktadır.

Ancak bu, Žižek’in olayları daha da ileri götürmesini engellemiyor. O, göçmenleri kapsamlı biçimde sorumlu tutmak ve “umutlarını yitirmiş genç göçmenler”i faşist olarak suçlamak amacıyla, Köln’deki olayları, Quentin Tarantino’nun The Hateful Eight filmindeki sapkın şiddet alemleri ile karşılaştırıyor.

Žižek, Der Spiegel okurlarını, sığınmacıların yazgısına sempati ile yaklaşmama konusunda defalarca uyarıyor. O, şunları yazıyor: “Birçok sığınmacı harap edilmiş ülkelerden kaçan mağdurlar olsalar bile, bu, onların alçakça davranmasını engellemiyor. … Birinin en altta olması gerçeği, onu otomatik olarak bir ahlak ve adalet sözcüsü yapmaz.”

Žižek, “arzu, imrenme ve öfke kısır döngüsünün arkasında” (onun coşkulu bir şekilde göçmen gençliğe yakıştırdığı duygular) “daha derin bir küresel dayanışmanın insani özü”nün yattığı varsayımını, “naif, hümanist bir metafiziğin bir parçası” diye adlandırıyor.

O, Köln’deki olayı önemsiz göstermek için kaynaklarını seferber eden “siyasi olarak doğru liberal sol”a öfke kusuyor ve “göçmenleri aydınlatma yönündeki çabalar”ı, “nefes kesici aptallık” olarak adlandırıyor. [Žižek’e göre] onlar, Köln’de, cehaletten dolayı değil ama “bizim duyarlılıklarımızı ihlal etmek istedikleri için” öyle davranmışlardı.

İdollerinden biri olan Fransız filozof ve Maocu Alain Badiou’yu izleyen Žižek, insanlığı “üç tür özne”ye bölüyor: “Batılı, uygar, burjuva, liberal-demokrat özne; Batı’ya ait olmayan ve ona yönelik özlemlerini saplantı haline getirmiş olanlar” ve son olarak, “Batı’ya olan kıskançlıkları, ölümcül bir öz-yıkım nefretine dönüştüren faşizan nihilistler.”

Bu şemanın sömürgecilik yanlısı kalıbı ortadadır. Bir tarafta, uygar Batı ve “Batı’ya yönelik özlemleri”ni saplantı haline getirmiş yerel seçkinler; diğer tarafta ise, Batı’nın, yerel seçkinler ile işbirliği içinde kontrol altına alması gereken barbarlar (Rudyard Kipling tarafından adlandırıldığı haliyle “beyaz adamın yükü”). Emperyalist güçler, bu tür görüşlerin bayrağı altında, son 150 yılda, tarif edilemeyecek kadar korkunç suçlar işlemiş ve milyonlarca insanı katletmiştir.

Žižek’in düşüncesinin pratik sonuçları, Die Welt ile röportajında daha ayrıntılı şekilde açıkladığı üzere, tam olarak bu yönde ilerlemektedir. Bunlar, ona bir Pegida mitinginde alkış kazandırır ve onun aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif partisine üye olmasına yeterli olurdu.

O, “Avrupa’nın, yeni gelen Müslümanlardan Avrupalı değerlere saygı göstermelerini talep etmesi gerekiyor.” diyor ve ekliyor: “Avrupa, bazı solcular suçluluk duygusundan dolayı öyle istiyor diye, sınırları öylece açamaz.” Bunun yerine, diyor Žižek, “biz, sığınmacı ırmaklarının düzenli bir şekilde akmasını” garantiye almalı ve “Suriye’yle ve ayrıca Libya’yla sınırı olan ülkelerde kabul merkezleri” kurmalıyız. O, bunun “ordu ile” yapılması gerektiğinde ısrar ediyor. Başka bir ifadeyle, Žižek, sığınmacıları oralarda hapsetmek için, Libya’ya, Ürdün’e, Lübnan’a ve diğer ülkelere Avrupalı askerlerin gönderilmesini istemektedir.

Žižek, açık bir şekilde, milyonlarca işsizi ve çarpıcı eşitsizliği ile birlikte Avrupa kapitalizmini savunmaktadır. O, “Ben, ilkesel olarak, kapitalizmi kötülemek istemiyorum.” diyor ve ekliyor: “Avrupa modeli, kapitalizmin, her ikisi de demokratik olmayan iki türü tarafından tehdit ediliyor.” Bunlar, “Amerikan modelinin köktenci piyasa radikalizmi” ve “esasen Çin’de uygulanan Asyatik otoriter kapitalizm.” Ama “Avrupa’nın kapitalizmi, dünyaya sunacak bir şeye sahip.”

Sığınmacılara karşı ırkçı kışkırtma, “alt sınıflar”ın şeytanlaştırılması, sınırların kapatılması, “kendi” kapitalizmini uluslararası rakiplerine karşı savunma ve militarizme dönüş: bu, burada Žižek’in savunduğu yeni sağın programıdır.

Bu, Dünya Sosyalist Web Sitesi için hiç de şaşırtıcı değildir. Bizler, yıllardır, orta sınıfın daha varlıklı kesimlerinin çıkarlarını temsil eden ve işçi sınıfının çıkarlarına doğrudan karşı olan sahte sol politikalar hakkında uyarıda bulunuyoruz. Onlar, Marksizmin tarihsel maddeci yönteminin yerine postmodernizmin öznel, akıldışı teorilerini; sınıf mücadelesinin yerine ise ırk ve cinsel yönelim sorunlarına odaklanan çeşitli kimlik politikalarını geçirmişlerdir.

Beş yıl önce, Žižek’in New York’ta boy göstermesi vesilesiyle, şöyle yazmıştık:

“Zizek, Schelling’in, Kierkegaard’ın, Nietzsche’nin ve Heidegger’in akıldışıcılığından türeyen gerici anti-Marksist ve maddecilik karşıtı geleneğin doğal bir uzantısıdır. O, eklektik bir şekilde, 1960’ların Fransız post-yapısalcılığının yeni-Nietzscheci ve yeni-Heideggerci düşüncesinden yararlanmaktadır…”

Zizek, “post-yapısalcılarda ve post-Maocularda olduğu üzere, gerçi daha densiz ve daha kaba olmakla birlikte, siyasi bir oportünisttir. Onun düşünceleri, tüm radikal tınılı atıp tutmalara rağmen, onun beyninin içindeki siyasi hayaletler değil de gerçek politika göz önüne alındığında, uluslararası işçi sınıfına ve gerçek sosyalizme bütünüyle düşman olan çıkarlara hizmetle sonuçlanmaktadır.”

Kapitalizmin krizinin yoğunlaşmasına eşlik eden keskin toplumsal kutuplaşma, Žižek’i ve onun türünü gerçek renklerini göstermeye zorlamaktadır. Onlar, artık, sağcı politikalarını sahte sol söylemin ardına gizleyemiyorlar. Bu açıdan bakıldığında, Žižek’in sahte solcu bir ideologdan açık bir sağcıya dönüşmesi, önümüzdeki şiddetli sınıf çatışmalarının kesin bir belirtisidir.



Telif Hakkı 1998-2015, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır