DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Avrupa hükümetleri sığınmacılara karşı saldırıyı arttırıyor
Marianne Arens
5 Şubat 2016
İngilizceden çeviri (28 Ocak 2016)
Bu hafta Amsterdam'daki bir toplantıda, Avrupa içişleri ve adalet bakanları, Ortadoğu'dan gelen çaresiz sığınmacı akınının nasıl durdurabileceği önerileriyle adeta birbirleriyle yarıştılar. Değerlendirilenler arasında son derece gaddar olmayan tek bir önlem yoktu.
Yüz binlerce sığınmacı için toplama kampları kurulmasının yanı sıra, ulusal hükümetlerin iradelerine dahi karşı çıkarak sınırların sım sıkı kapatılmasından, Frontex timlerinin konuşlandırılmasına kadar öneriler sıralandı.
Atina Avrupa ülkelerine geçen sığınmacı sayısını azaltmış olmasaydı, Yunanistan, onun Avrupa Birliği içinde serbest dolaşımı güvence altına alan Schengen bölgesinden çıkarılması çağrısında bulunan birkaç bakanın sürekli saldırısı altında kalacaktı.
Ortadoğu'dan gelen sığınmacıların büyük bir kısmı, Yunanistan'ı geçmeden ve Makedonya sınırında AB’den ayrılmadan önce, Türkiye'den yanı başındaki Yunan adalarına tehlikeli ve çoğu zaman ölümcül yolculuğu göze alıyor. Makedonya ve Sırbistan üzerinden yolculuğun ardından, çoğu Almanya'ya ulaşma çabasıyla, Macaristan, Hırvatistan ve Slovenya üzerinden tekrar AB’ye girmeye çalışıyor.
Kışın dondurucu havasına ve dalgalı denize rağmen, her gün 2.000 kadar sığınmacı, hala Ege Denizi'nden Yunan adalarına geçmeye çalışıyor. AB verilerine göre, 23 Ocak tarihi itibariyle, 2016 yılında, halihazırda 44.000 kişi Türkiye'den Avrupa'ya ulaşmış durumda. Ölü ya da kayıp sayılan sığınmacıların sayısı 149. Yalnızca 22 Ocak tarihinde gece boyunca, 18'i çocuk olmak üzere 42 kişi yolculuk yapmaya çalışırken boğuldu.
Bu güzergah kapatılacak. Bakanlar, Frontex güçleri tarafından Makedonya ile Yunanistan'ın kuzey sınırının belirgin biçimde güçlendirilmesini talep etti ve 2017 yılı sonuna kadar Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin güçlendirilmesi konusunda anlaştılar.
Yunanistan'a sığınmacı sayısına sınırlama getirmesi ya da Schengen bölgesinden ihraçla karşılaşacağı ültimatomu verildi. Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, toplantıdan sonra yaptığı açıklamada, "Biz sığınmacıların sayısının kalıcı, belirgin ve sürekli bir şekilde azalmasını zorunlu tutuyoruz ve bu önümüzdeki haftalarda gözle görülebilir olmalı." dedi.
De Maiziere, sınır koruma birimi Frontex'in sınır güvenliğini sağlamak için üye bir devletin yerine hareket edebileceği açık olmalı, diye sürdürdü. Almanya içişleri bakanı, Yunanistan’ın Schengen bölgesinden ihracını dışlamadı. O, "Sorumluluklarını yerine getirmesi için Yunanistan'a baskı yapacağız" tehdidinde bulundu.
Belçika'nın sığınma ve göç sorunlarından sorumlu devlet bakanı Theo Francken, Yunanistan'da, 300.000 sığınmacı için bir "kapalı tesis" olasılığını gündeme getirdi. Belçikalı politikacı, bu AB yönetimi altında olmalı; çünkü Yunanistan'ın "devlet yapısı belli ki çok zayıf " dedi.
Francken'in önerisi, sığınmacılar için orta büyüklükteki bir kent ölçeğinde bir getto oluşturulmasıyla, Yunanistan'ın dev bir toplama kampı haline dönüşmesi anlamına geliyor. Avrupa’da, Nazi döneminden bu yana bunun bir benzeri görülmemiştir.
Aylardır Yunanistan'ın kuzey sınırında devasa bir sınır tel örgüsü kurulmasını talep eden Macaristan Başbakanı Victor Orban, Frontex güçlerinin yardımıyla Makedonya-Yunanistan sınırının kapatılmasını desteklemişti. Slovakya Başbakanı Robert Fico da ona desteğini belirtti.
Der Spiegel dergisi tarafından yayınlanan bir habere göre, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, zaten kendi polis güçlerini bu sınıra konuşlandırdı ve Macaristan, kalıcı bir tel örgünün yapımı için geniş çaplı malzeme tedariki yaptı.
Danimarka parlamentosu, Salı günü, sığınmacıların değerli eşyalarına el koyma yasasını onayladı. Polisin, şimdi, sığınmacıların konut ve gıda giderlerini karşılamak için 10.000 kron'dan (1340 avro) fazla değerdeki varlıklarını ele geçirmesi mümkün olacak. Asıl öneri, 3.000 kron değerinin üzerinde her şeye el koyma yetkisi vermekti. Ayrıca, sığınmacılar, bir yıldan üç yıla kadar uzatılacak göçmenlik döneminde, akrabalarını yanlarına almak için başvuruda bulunmadan önce beklemek zorunda kalacaklar; geçici oturma izni kısaltılmış ve kalıcı izin edinme için koşullar ağırlaşmış olacak.
Danimarka hükümeti, II. Dünya Savaşı sırasında Musevilere karşı alınan önlemlerle yapılan karşılaştırmalara, işsiz Danimarka vatandaşlarının nasıl muamele gördüklerini açıklayarak yanıt verdi! Ancak, Danimarka, böylesi faşizan önlemlerin alınmasında hiç de yalnız değildir.
İsviçre, Danimarka ile benzer kurallar çerçevesinde 2015 yılında 100 kişinin mal varlıklarına el koydu fakat o 900 avro ile daha da düşük bir bedel belirlemişti. Almanya'nın güneyindeki eyaletler, 750 avroyu aşan tüm mallara el koyan Bavyera ve sadece 350 avroyu aşanlara el koyan Baden-Württemberg ile çoktandır benzer önlemler uygulamaktadır.
Yunanistan'daki Syriza hükümeti, emekçilere karşı barbar kemer sıkma önlemlerinin dayatılmasında AB'nin buyruğunu daha önce yerine getirmişti. Şimdi ise, sığınmacılara karşı benzer bir acımasızlıkla hareket edeceği bildiriliyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias Almanya’nın TAZ gazetesine, “Eğer sığınmacıları durdurmak istiyorsak, onlara karşı savaş açmak zorundayız. Onları bombalamalı, botlarını batırmalı ve boğulmalarına izin vermeliyiz.” diye yakındığında ne beklendiğini anlamış olduğunu açıkça ortaya koyarken, Göç Bakanı Ioannis Mouzalas, bazı AB üyesi ülkelerin sığınmacıların boğulması gerektiği fikrinde olduğunu ilan ederek karşılık verdi.
Yunanistan-Makedonya sınırını geçmek, sığınmacılar için zaten travmatik bir deneyim. Göçmenler, düzenli olarak polis tarafından zorbalığa maruz kalıyor ve dövülüyor. Alman sığınmacı destek kuruluşu Pro Asyl'in yeni bir raporu, Balkanlar'daki sınırların kapanmasının yıkıcı ve hatta ölümcül sonuçlara yol açtığını gösterdi. Amsterdam toplantısı, bu sonucun arzulandığını ve üzerine düşünülen yöntemlerle uyumlu olduğunu netleştirdi.
Rapora göre, on binlerce sığınmacı, şimdiden, hiçbir şey almadan ayrıldıkları ve sokaklarda yaşamak zorunda kaldıkları Makedonya'dan Yunanistan'a geri gönderiliyorlar.
Bizzat Atina'da, bir ‘sığınma isteyen kişi’ olarak kayıt edilmek neredeyse imkansız. Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komiserliği, yılda ortalama 10.000 sığınma başvurusunun yalnızca 1.150'sinin Atina'daki konaklama yerlerinden yapıldığının farkındaydı. Bir sığınma hakkı olasılığına kayıt yaptırmayanlar tutuklanıp, Yunanistan'daki bir sınır dışı kampında gözaltında tutuluyor.
Türk hükümeti tüm sahilin güvenliğini sağlama kapasitesine sahip olmadığını açıklarken, Atina, Ege Denizi'nden geçen insanların sayısına ilişkin Ankara'daki hükümeti suçladı. AB, sığınmacı sorununda bir süredir Türkiye’nin işbirliğini teşvik etmeye çalışıyor ve henüz ödenmemiş 3 milyar avroluk bir yardım sözü verdi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki savaştan kaçan 2.5 milyon insan şu anda Türkiye'de. Onlardan sadece 250.000'i mevcut kamplarda kalıyor. Türkiye, Cenevre Sığınmacı Sözleşmesi'ni tam olarak tanımıyor ve sığınmacılar orada çalışamıyor ve çocuklarını okula gönderemiyor.
Bugün Avrupa'daki milyonlarca insan istenmeyen ve hoş karşılanmayan bir durumda. Politikacılar ve gazeteciler, açıkça, sığınmacıların nasıl en iyi şekilde engellenebileceğini, gözaltına alınabileceğini, suya atılabileceğini ve bir yerden başka bir yere itilebileceğini sanki hayvanlardan ya da eşyalardan söz ediyormuş gibi tartışıyorlar. Onlar, gerçekte, Ortadoğu’yu, Orta Asya’yı ve Kuzey Afrika’yı mahveden ABD ve onun Avrupalı müttefikleri tarafından gerçekleştirilen emperyalist savaşların yarattığı sefaletten tek çıkış yolu olarak kaçmayı gören insanlara karşı komplo kuruyorlar.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|