DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Kayseri’deki terör saldırısında 14 kişi öldürüldü
Halil Çelik
21 Aralık 2016
İngilizceden çeviri (19 Aralık 2016)
Cumartesi günü Kayseri’de gerçekleşen bir bombalı araç saldırısı, 14 askerin ölümüne, siviller dahil 54 kişinin yaralanmasına yol açtı. Yaralılardan yirmisi yoğun bakımda, kritik durumda üç kişi bulunuyor.
Sivilleri ve çarşı iznindeki askerleri taşıyan bir otobüse yönelik saldırının sorumluluğunu kimse üstlenmedi. Bununla birlikte, saldırının, yaygın şekilde, Kürt milliyetçisi PKK’nin bir yan kuruluşu olan Kürdistan Özgürlük Şahinleri’nin (TAK) işi olduğu varsayılıyor.
Bir hafta önce, 10 Aralık’ta, TAK, İstanbul’da Beşiktaş’taki futbol stadyumunun yakınında iki bombalı saldırı düzenleyerek 44 kişiyi öldürmüş, 155 kişiyi de yaralamıştı. TAK, bunun Türk ordusunun Türkiye’nin Kürt bölgelerindeki operasyonlarına misilleme ve 1999’da beri hapiste olan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın devam eden tutukluluğuna karşı bir protesto olduğunu belirterek saldırıyı üstlenmişti.
Kayseri saldırısının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki terör saldırılarının Suriye’deki ve Irak’taki savaşlarla ilişkili olduğunu belirtti. Erdoğan, “Terör örgütlerine karşı, milletimizle birlikte, bir milli seferberlik ruhu içerisinde hep birlikte kararlılıkla mücadele edeceğiz.” diye konuştu.
Başbakan Binali Yıldırım ise, “Bu olaylar milletimizin ve bizim terörle mücadele gücümüzü zayıflatmaz, aksine artırır.” diye belirtti. Başbakan, “yabancı güçler”in, art arda gelen bombalı saldırılarla ilişkili olduğunu söyledi.
Aşırı sağ Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli teröre karşı yoğunlaştırılmış mücadele çağrısı yaparken, ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Terör konusunda millet olarak dik ve onurlu durursak, teröre boyun eğmezsek, terörü hep birlikte lanetler ve teröre hep birlikte karşı durursak bu olayı aşarız.” diye belirtti.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da, devlete ait Anadolu Ajansı’na şunları söyleyerek onlara katıldı: “Yurt içinde ve yurt dışında teröristle mücadelemiz, en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar artan bir azim ve kararlılıkla sürecektir.”
TBMM’deki üçüncü büyük parti ve hükümetin sözde “terörle mücadele”sinin başlıca hedefi olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) de, “Bu saldırıyı da en sert biçimde kınıyoruz.” şeklinde bir açıklama yayınladı. Yine de, sağcı çeteler Türkiye genelinde HDP binalarına saldırılar gerçekleştirdi. Erdoğan hükümeti de, kendi payına, Kürt milliyetçilerine yönelik saldırılarını sürdürüyor.
Rusya Dışişleri Sergey Lavrov’un yanı sıra ABD Büyükelçiliği, Britanya’nın Türkiye büyükelçisi, Alman ve Fransız dışişleri bakanları da saldırıyı kınadılar.
Türkiye’deki son saldırılar olan Kayseri ile İstanbul’daki terör saldırıları, yalnızca, halk kitlelerinin yönünü şaşırtmaya ve en gerici toplumsal güçlere hizmet etmektedir. Art arda gelen bu terör saldırıları, her şeyden önce, Ortadoğu’daki ABD önderliğindeki emperyalist müdahalelerden ve Türkiye hükümetinin de katıldığı, Irak ile Suriye’deki onlarca yıllık savaşların kanlı sonuçlarından kaynaklanmaktadır.
Washington ve onun Avrupa ve Ortadoğu müttefikleri, Suriye’deki çatışmanın ilk aşamalarında bombalı terör saldırıları gerçekleştirmek ve ardından, Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetine karşı uzun süreli bir vekil savaşı yürütmek için esas olarak bir dizi İslamcı milis grubuna bel bağladı.
Emperyalist güçlerin Suriye’deki vekiller olarak Kürt milliyetçisi milislere güvenmesi, Erdoğan’ın PKK ve diğer Kürt milliyetçisi güçler ile bir “barış süreci” geliştirme girişimini paramparça etti.
Örgütün karanlık geçmişi ve kimliği göz önünde bulundurulduğunda, TAK’ın İstanbul saldırısını üstlenmesi, saldırının arkasında kimin olduğu sorusunu neredeyse hiç çözüme kavuşturmamaktadır. Bizzat Türkiye yönetimi, sadece Kürt milliyetçilerinden çok, daha geniş güçlerin buna dahil olduğunu söyledi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, NTV’ye, “İşin arkasında lojistik destek var, istihbari destek var.” açıklamasında bulundu.
Bombalı saldırıların Kürt milliyetçisi güçler tarafından gerçekleştirilmesi elbette olasıdır. Bu güçler, Suriye’deki savaşta ve Türk ordusunun hem Türkiye’nin Kürt bölgesindeki baskısına hem de Suriye’nin kuzeyindeki operasyonuna karşı aktif haldeler. Ağustos’ta, Ankara, Kuzey Irak’taki PKK kamplarını yoğun bir şekilde bombalarken, ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü olan Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) ve Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) karşı devam eden Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlatmıştı.
Kürt milliyetçisi gruplar, Erdoğan’a karşı NATO destekli 15 Temmuz darbesinin ardından, Türkiye ile Rusya ve Suriye hükümeti arasında gelişen bağlar eliyle potansiyel olarak tehdit ediliyorlar. NATO destekli güçlerin bölgeden geri çekilmesiyle, Kürt milliyetçileri, kendilerini, yalıtılmış halde ve bir Moskova, Ankara ve Şam ortak saldırısıyla karşı karşıya bulabilir.
Alman medya kuruluşu Deutsche Welle, “Türkiye ve Suriye, Rusya için, hem Ankara’nın hem de Şam’ın karşı çıktığı bir Kürt özyönetimi deneyiminden her zaman daha önemli olacaktır.” diye yazdı.
PKK bağlantılı grupların, Erdoğan’a, diğer bölgesel güçlerle bağlantılı Kürt milliyetçilerine karşı savaşmaması için bir uyarı olarak bu tür bir saldırıya girişme kararı vermiş olmaları olasıdır.
Bununla birlikte, TAK veya PKK tarafından gerçekleştirilen her terör saldırısı, Türk egemen seçkinlerinin ekmeğine yağ sürmektedir. Saldırılar, ordunun elini güçlendirecek ve NATO destekli 15 Temmuz darbesinin ardından dolaylı olarak AKP hükümetini tehdit edecek ya da Erdoğan’ın kendi başkanlık diktatörlüğünü kurma yönelimini sağlamlaştıracak şekilde sıkıyönetim ilan edilmesine yol açabilir.
İstanbul saldırısından bir gün sonra, Başbakan Yıldırım, CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli, “terörle mücadelede ortak duruş konusunda görüş birliği”ne varmış ve toplantının ardından düzenlenen basın toplantısında, terörle mücadelenin, “politikanın üstünde bir konu” olduğunu ilan etmişlerdi.
Yıldırım ve Erdoğan, İstanbul’daki terör saldırısının ardından yaptıkları ilk açıklamalarında, faillerin “daha ağır bir bedel ödeyeceği”ne söz vermişlerdi. 11 Aralık’ta yaralıları ziyaret eden Erdoğan, “Burada üzerinde duracağımız en önemli konu, terör belasıyla mücadelede bir defa milletimin, halkımın, sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğimizden hiç şüphesi olmasın. Eğer bizi bunlarla korkutmayı falan hedefliyorlarsa, biz öyle korkup meydanı bu alçaklara, bu kahpelere bırakacak kadar alçalmadık.” demişti.
PKK ve TAK, Şubat 2016’dan beri, 103 kişinin ölümüne ve yaklaşık 800 kişinin yaralanmasına yol açan 11 intihar veya bombalı araç saldırısının sorumluluğunu üstlendi. AKP hükümeti ise, bu saldırılara yönelik büyüyen halk öfkesine yaslanarak, HDP’ye karşı saldırılarını tırmandırdı.
Mayıs ayında, TBMM, çoğunluğu muhalefet partilerinden 138 milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdı. Muhalif medyaya ve HDP’ye yönelik artan saldırıların ortasında, TAK, hükümete diktatörlük ve savaş yönelimi için başka bir bahane daha verecek şekilde, 7 Haziran 2016’da İstanbul’un merkezinde bir bombalı araç saldırısını üstlenmişti. Bu sayede, Erdoğan, saldırının hemen ardından, milletvekillerine karşı cezai soruşturmaların önünü açacak şekilde, 138 vekilin dokunulmazlığını kaldıran yasayı onaylamıştı.
Cumhuriyet savcıları, Erdoğan’ın ve Yıldırım’ın son saldırıların ardından yaptığı açıklamalar temelinde, iki HDP’li milletvekili dahil 400 dolayında insanın gözaltına alınması talimatı verdi. Tüm gözaltılar, “terör örgütleriyle bağa sahip olma veya onlar adına propaganda yapma” suçlamasına dayanıyordu.
Son gözaltılar, 4 Kasım’da, HDP’nin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil dokuz milletvekilinin tutuklanmasının ardından geliyor. Kasım 2015’teki son genel seçimlerden bu yana, hem HDP’den hem BDP’den binlerce Kürt politikacı, “terör propagandası yapmak ve PKK ile bağlantı olmak” gibi suçlamalar temelinde tutuklandı.
Son terör saldırıları serisi, aynı zamanda, Türk egemen seçkinlerine, Kürt illerindeki askeri operasyonlarını gerekçelendirecek şekilde, Türk milliyetçisi ve militarist propagandayı yükseltme imkanı sağlamış durumda. Aylardır devam eden, binlerce ölüme ve 400.000 dolayında insanın evlerini terk etmeye zorlanmasına yol açan sözde terörle mücadele operasyonlarının bedeli, Kürt kent ve kasabalarının topyekün imha edilmesi oldu.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|