www.wsws.org/tr/2016/aug2016/vent-a31.shtml
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve İtalya Başbakanı Matteo Renzi, 22 Ağustos’ta İtalyan adası Ventotene’deki zirvede bir araya geldi.
Bu toplantı, Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma oyu vermesinden kısa süre sonra Merkel, Hollande ve Renzi’yi Berlin’de bir araya getiren 27 Haziran kriz zirvesinin yeniden ele alınmasıydı. Onlar, işçi sınıfına saldıran kapsamlı yeni ekonomik “reformlar” ve bir birleşik AB askeri politikası çağrısı yaptıkları Berlin zirvesinden sonra, birliği göstermeye ve AB’nin daha fazla dağılmasını durdurmaya kararlıydılar. Liderler, dün, gelecek ay Bratislava’daki AB zirvesine hazırlanmak üzere yeniden toplandılar.
Renzi, Garibaldi uçak gemisinin güvertesinde zirvenin ortak basın toplantısını açarken, “Çoğu kişi, Brexit’in ardından Avrupa’nın bitmiş olduğunu düşündü.” dedi. “Ama bitmedi ve biz, ileride yeni bir sayfa yazmak istiyoruz.”
Gerçekte, daha Britanya’nın AB’den çıkmasının müzakere şartlarını resmen başlatacak olan Lizbon Antlaşması’nın 50. Maddesi’ne başvurmasından önce, AB, yeni bir patlamanın eşiğindedir. Ventotene’de, en büyük üç avro bölgesi ekonomisi bir dizi kapsamlı acil krizle yüz yüze idi: Suriye’de ve Ortadoğu’da hızla tırmanan savaş; Avrupa’da göçmen krizi ve terör saldırıları ve İtalya’da yoğunlaşan tarihi bir Avrupa bankacılık sistemi çöküşünün artan tehlikesi. Ancak, onlar, işçi sınıfına ve göçmenlerin demokratik haklarına daha fazla saldırıdan başka, herhangi bir ortak öneri etrafında birleşemediler.
İsviçre’deki Neue Zürcher Zeitung, zirve hakkında, “Bir sürü sembolizm, ama somut hiçbir şey yok.” sonucuna vardı. Gazete, üç ülkenin “içi boş dayanışma beyanları ve Avrupa projesine ilişkin bıktırıcı övgüler”i ile alay etti ve “Onların düşünceleri geniş ölçüde çatışıyor, bu yüzden her şey cömert vaatler düzeyinde kaldı.” diye yazdı.
İtalyan bankalarında bir erimeyi önleme ve İtalyan ekonomisinin derinleşen durgunluğunun ortasında görevde kalma mücadelesi veren Renzi, şu sözleri verdi: “Ekonomik konular üzerine de konuşacağız. Biz, güçlü önlemler ve yapısal reformların, Üretim 4.0’a ve yenilenebilir enerjiye yatırımın eşlik ettiği nitelikli yatırımlar istiyoruz. Gençliğe odaklanmamız gerekiyor.”
Ancak Renzi’nin teklifleri ölü doğmuştu. Zirve yaklaşırken, Merkel, Renzi’nin devlet bütçe açıkları üzerine gevşek kurallar yönündeki çağrılarının ve Hollande’ın AB’nin 315 milyar avroluk yatırım firmasının oluşturulmasına geri dönme çağrılarının vurgusunu azalttı. Gelişen İtalyan mali krizini bir dereceye kadar yavaşlatarak sosyal kesintiler üzerindeki baskıyı hafifletecek ve Almanya’nın Avrupalı rakipleri için sınırlı ekonomik projelerini finanse edecek bu tür politikalar, Berlin’de belirgin bir muhalefetle karşılaşıyor.
Merkel, açıklamasında, AB’nin “istikrar anlaşması”, bütçeyle ilgili konularda “esneklik için birçok fırsat sağlıyor” diye belirtse de, İtalya’nın 300 milyar avroyu aşkın şüpheli alacaklarının başka bir AB banka kurtarma paketi eliyle acısız bir şekilde sindirilemeyeceği açıktır. 2016’nın ikinci çeyreğinde durgunlaşan İtalyan ekonomisi, durma noktasına gelmiştir. Vergi iadeleri çökerken, İtalya, bankalardan mevduatların çekilmesini tetiklemekle tehdit eden yeni bir devlet bütçesi kriziyle karşı karşıya.
Bununla birlikte, Berlin, bütün bu krizlerin bir başka geniş çaplı “parasal genişleme”yle, yani Avrupa Merkez Bankası’nın avro basması yoluyla hasır altı edilmesi girişimine karşı çıkıyor.
Yeni AB kuralları, mevduat sahiplerinin ve alacaklıların, bir banka başarısızlığının masraflarını karşılamaya katkıda bulunmasını gerektiriyor. Bunun sonucunda, tasarruflarını iflas etmiş daha küçük banklara koyan birçok İtalyan tasarruf sahibi, daha şimdiden mahvedildi. UniCredit ve Monti dei Paschi di Siena gibi büyük İtalyan bankalarının sırayla öldürücü mali krizlerle karşı karşıya olmasıyla birlikte, İtalya’daki şüpheli alacakları aşağı çekmenin nasıl ele alınacağı üzerine avro bölgesi içindeki anlaşmazlıklar, İtalyan hükümetinin AB’den ve avro para biriminden ayrılma kararına yol açma olasılığıyla, patlayıcı biçimler almaya başlıyor.
Bu tür bir kararın, İtalya’da yüz milyarlarca avro yatırımı bulunan Fransa için ne anlama geleceği ve bizzat Paris’in bu koşullar altında avroda kalıp kalamayacağı belirsiz.
Eurasia Group’da Londra merkezli bir analist olan Federico Santi, Market Watch’a, “Yılın ikinci yarısına girerken, İtalya’daki durum ve onun Avrupa’nın geri kalanına taşması, kaygı duyduğumuz en büyük makro-politik risklerden biri olmaya devam edecek.” diye konuştu.
Kriz, AB’den bir başka çıkışı tetikleme potansiyeline sahip. Renzi’nin popülaritesinin altı, kemer sıkma önlemleri eliyle oyulmuş durumda ve o, aynı zamanda, avrodan çıkma referandumu talep eden avro ve AB karşıtı Beş Yıldız Hareketi’nden (M5S) gelen bir siyasi meydan okumayla karşı karşıya. Özellikle Renzi’nin İtalya Senatosu’nun yetkilerini değiştirme üzerine Kasım ayındaki referandumu başarısız olur ve o, söz verdiği gibi istifa ederse, sonuç, İtalya’da, bir başka AB karşıtı hükümetin iktidara gelmesi olabilir.
Merkel, Hollande ve Renzi, Avrupa kapitalizminin krizinden doğan mali anlaşmazlıkların üzerini, sığınmacılara ve göçmenlere yönelik sıkı önlemlerin yanı sıra, Avrupa ordu ve istihbarat kurumlarını güçlendirme yönünde saldırgan, gerici çağrılarla örtmeye çalıştılar.
Hollande, “Avrupa’nın kendi savunmasını daha iyi sağlaması gerekiyor ve bu uygulanabilir olmalı. Biz, Avrupa sınırlarını daha iyi korumaya ve daha fazla istihbarat bilgisi paylaşmaya ihtiyaç duyuyoruz. Ayrıca, savunma sektöründe daha fazla koordinasyon, daha fazla tesis ve daha fazla kaynak istiyoruz.” dedi. Hollande, ayrıca, Sofya Operasyonu’nun (Akdeniz üzerinden Avrupa’ya kaçan Afrikalı göçmen teknelerini Afrika’ya geri dönmeye zorlayan donanma devriyeleri) amiral gemisi Garibaldi’nin mürettebatına AB’nin teşekkürlerini iletti.
Suriye’de tırmanan savaşa ve sığınmacı krizine değinen Merkel, AB’nin “iç ve dış güvenliği için daha fazlasını yapmalıyız.” diye konuştu. Merkel, aynı zamanda, AB’nin, sığınmacıların Avrupa’ya gelmesini engellemekte diğer ülkelerle işbirliğini övdü: “Göçmenleri ve kıyıların kontrolünü görüşeceğiz ancak komşu ülkelerden işbirliğine ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye ile işbirliği iyi bir şey; aksi halde insan kaçakçılarına karşı mücadeleyi kazanamayız. Ama ayrıca göçmenlerin çıkış ülkelerinin de yardımına ihtiyacımız var.”
Bu çerçevede, Merkel’in, Hollande’ın ve Renzi’nin Altiero Spinelli’nin Ventotene’deki mezarını ziyaret etme kararı, yalnızca AB’nin tarihsel iflasını daha fazla vurguladı. Spinelli, II. Dünya Savaşı sırasında İtalyan faşist diktatör Mussolini’nin emriyle hapiste iken, ulus devletlerin olmadığı bir federal Avrupa çağrısı yapan, AB’yi inşa etme hareketinin kuruluş dokümanı Ventotene Manifestosu adlı bildirgenin hazırlanmasına yardım etmişti.
Spinelli’nin Stalinist İtalya Komünist Partisi’ne (PCI) 1920’ler ve 1930’lardaki üyeliğini ve PCI’nin sosyalist devrime ve işçi sınıfının siyasi bağımsızlığına karşıtlığını yansıtan bu bildirge, ana hatlarıyla karşı-devrimci bir dokümandır. Kapitalist işadamlarının savaş sonrası Avrupa’nın yeniden inşasında öncü bir rol oynamasında ısrar eden bildirge, “sınıf meselesi üzerine eğitilmiş, bu yüzden kendi taleplerinden başka bir şey göremeyen işçiler”e saldırır.
Spinelli, sonradan, 1970’lerdeki “Avro-komünist” dönüşü sırasında PCI ile çalışmıştı. Bu dönüş, PCI’nin Kremlin’in SSCB’de kapitalizmi restore etmesine desteğini ve PCI çoğunluğunun daha sonra Renzi’nin kemer sıkma yanlısı Demokratik Parti’sine (PD) dönüşmesini hazırlamıştı.
Gerçekte, bu dokümanın hazırlanmasından bu yana geçen yaklaşık 75 yıllık dönemin göstermiş olduğu şey, bu kriz içindeki zirvenin açıkça ortaya koyduğu üzere, Avrupa kapitalizminin, Avrupa’daki ulusal bölünmelerin üstesinden gelmekteki son derece köklü acizliğidir.