Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Erdoğan, ABD’yi Türkiye’deki başarısız darbeyi desteklemekle suçluyor
Alex Lantier ve Johannes Stern
2 Ağustos 2016
İngilizceden çeviri (1 Ağustos 2016)
Ankara ile Washington arasındaki ilişkiler, Türkiye’de yaşanan ve Türk hükümetinin Obama yönetimi tarafından desteklendiğine inandığı 15 Temmuz darbe girişimin ardından hızla kötüleşiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’daki bombalanmış bir polis merkezinden yaptığı bir dizi çarpıcı açıklamada, ABD yönetimini açıkça darbeyi desteklemekle suçladı.
Erdoğan, Aspen-Colorado’da bir güvenlik konferansına katılmış ve darbenin ardından orduda başlatılan temizliği eleştirmiş olan üst düzey ordu ve istihbarat yetkililerinin açıklamalarını kınadı. ABD Ulusal İstihbaratı’nın Yöneticisi James Clapper, Erdoğan’ı Washington’a yakın Türk subaylarını tutukladığı için azarlamıştı. Clapper, “Muhataplarımızın çoğu görevden alınmış ya da tutuklanmış durumda. Bu, hiç kuşkusuz, Türkler ile işbirliğini geriletecek ve daha zor hale getirecektir.” demişti.
ABD’nin Ortadoğu’daki askeri operasyonlarını yöneten ABD Merkez Komutanlığı’nın başındaki General Joseph Votel, temizliğin “çok ama çok kaygı verici bir şey” olduğunu, çünkü Suriye’de İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı mücadeleye zarar verebileceği uyarısında bulunmuştu. NATO Yüksek Komutanı General Curtis Scaparrotti, “Türkiye’de ilişkimiz olan subaylardan bazıları, darbenin bir sonucu olarak, ya tutuklanmış ya da emekliye sevk edilmiş durumda. Orada yapacak bazı işlerimiz var.” demişti.
“ABD’li general, bu sözleriyle, darbecilerin yanında yer almaktadır. O, bu açıklamalarıyla kendisini açığa vurmuştur… Bunun kararını vermek senin haddine mi? Sen kimsin? Sen benim ülkemdeki yapılan bir darbe girişimine yönelik kalkıp bu darbe girişimini püskürten bu devlete demokrasi adına teşekkür edeceğine, tam aksine darbecilerin yanında yer alıyorsun.” diyen Erdoğan, öfkeli bir şekilde, Votel’i darbeyi desteklemekle suçladı.
Darbeyi örgütlemekle suçladığı ABD’de yaşayan Türk İslamcı Fethullah Gülen’e gönderme yapan Erdoğan, şunları söyledi: “Zaten darbeci senin ülkende. Darbeciyi senin ülkende zaten besliyorsunuz. Benim milletimi asla inandıramazsınız. Milletim şu anda bu tezgahın içinde olanları da biliyor. Bu tür açıklamalar bu işin arkasında kimlerin olduğunu, üst aklın kimler olduğunu da gayet iyi biliyor. Bu açıklamalarla da kendinizi açığa çıkarıyorsunuz. Açığa veriyorsunuz.”
Türkiye cumhurbaşkanı, tırmanan subay tutuklamalarının Türkiye’nin geleceğine zarar vereceği kaygısını ifade ettikleri için, ABD’li ve Avrupalı egemen çevrelere saldırdı. Ordu içindeki sıkı önlemlerin devam edeceği sözü veren Erdoğan, “Endişeleri ne?” diye sordu ve yanıtladı: “ Endişeleri şu, beyefendilerin. Acaba bu içeri alınanlar, tutuklananlar, bunların sayısı daha da artar mı? Suçluysa artar.”
Hem Erdoğan’ın hem de ABD’li subayların açıklamaları, Washington ile Ankara arasındaki ilişkilerde, darbe öncesinde zaten ortaya çıkmış olan şiddetli bir kötüleşmeyi vurgulamaktadır. Washington, Erdoğan’ın yaşamasını memnuniyetle karşılamak şöyle dursun, 270’den fazla yaşama mal olmuş ve Erdoğan’ın neredeyse öldürülmesiyle sonuçlanacak bir darbe girişimini kıl payı atlatmış olan bir hükümete saldırıyor.
Darbe, Türkiye’nin üyesi olduğu NATO ittifakı içinde perde arkasında artmakta olan patlayıcı gerilimleri açığa vurmuştur. Darbe girişimi, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin, ABD’nin Ortadoğu’daki politikasına, özellikle de Moskova’nın tek Arap müttefiki Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın alaşağı edilmesi yoluyla Rusya’nın etkisini kırmaya yönelik planlarına aykırı bir şekilde iyileştiği koşullarda gerçekleşmişti.
Türk hükümeti, Suriye’de ABD destekli asilerle savaşan bir Rus savaş uçağını pervasızca düşürmesinin ardından, Avrupa’da kendisini yalıtılmış bir halde buldu. Türkiye, geçtiğimiz yıl Kasım ayında yaşanan o olaydan sonra, Suriye’deki İslamcı vekil güçlerinin yenilgisi olasılığıyla karşılaştı. Ankara, bu koşullar altında, geçtiğimiz ilkbaharda, dış politikasında kapsamlı bir değişim başlattı. O, Washington’ın beş yıl önce başlatmasından kısa süre sonra destekleme konusunda hemfikir olduğu Suriye savaşına arka çıkmaya son verebileceğinin işaretini verdi.
Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun görevden uzaklaştırılmasının ardından onun yerine geçen Binali Yıldırım, Türk dış politikasının “eski güzel günler”e döndürülmesi önerisinde bulundu. O, “dostların sayısını arttırma ve düşman sayısını azaltma” niyetinde olduğunu söyledi.
Erdoğan, Haziran ayında, Moskova’ya, Rusya’ya “bir dost ve stratejik ortak” dediği bir mektup gönderdi. Kremlin’e göre, mektupta, “Hiçbir zaman, Rusya’ya ait bir uçağı düşürme isteğine ya da niyetine sahip olmadık.” yazıyordu.
Tesadüfen ya da değil, Davutoğlu Kasım ayındaki düşürme emrini kendisinin verdiğini belirten açıklamalar yapmış (bunları sonradan geri aldı); Kasım ayında Rus savaş uçağını düşürmüş olan pilot ise başarısız darbe girişimi boyunca Ankara üzerinde darbecilerden yana bir F-16 savaş uçağı uçurmuştu.
Yıldırım, darbeden iki gün önce, 13 Temmuz’da, Türkiye’nin bağlarını geliştirmek istediği ülkeler listesine Suriye’yi de eklemişti. O, “İsrail ve Rusya ile ilişkilerimizi normale döndürdük. Ama eminim ki Suriye ile de biz normal ilişkilere döneceğiz. Buna ihtiyacımız var." demişti.
ABD emperyalizmi, 2001 yılından bu yana, ABD yanlısı kukla yönetimler kurmak, Rusya’nın etkisini kırmak ve Ortadoğu’ya egemen olmak için Afganistan’ı, Irak’ı, Libya’yı ve Suriye’yi yakıp yıkıyor. Amerikan burjuvazisinin, tarihsel olarak üç başarılı darbeyi (1960, 1971 ve 1980) desteklemiş olan güçlü kesimlerinin Türkiye ile Rusya arasında gelişen ilişkileri kesmek için geçen ayki darbe girişimini en azından hoşgörmüş olabileceğini anlamak için hayal gücü gerekmiyor.
Dahası, ABD dış politika kurumu, Erdoğan’ın darbe sonrasında özetlediği ve onun Rusya ve İran ile bir ittifakı hesaba kattığını gösteren politikalardan fazlasıyla rahatsız. Erdoğan, darbeden birkaç gün sonra İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Türkiye’nin şimdi “bölgesel sorunları çözmek ve bölgeye barışı ve istikrarı yeniden getirmeye yönelik çabalarımızı güçlendirmek için Rusya ve İran ile birlikte çalışmaya her zamankinden daha kararlı” olduğunu söylemişti. Erdoğan, 9 Ağustos’ta, St. Petersburg’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile buluşacak.
Aspen’deki ABD’li yetkililer, bu tür ittifakların Washington için kabul edilemez olduğunda ısrar etmişlerdi. Clapper, Moskova’yı, “Türkiye ile Batı’nın, özellikle de NATO’nun arasını bozma”ya çalışmakla suçladı.
Scaparrotti’ye gelince; o, “Bu ilişkinin nasıl geliştiğini yakından izleyeceğiz. Onlar, Washington Anlaşması’nın [NATO’nun kuruluş anlaşması] temelini oluşturan değerlerden, hukukun üstünlüğünden uzaklaştıklarında kaygı duyarım.” dedi.
Bu koşullar altında, Washington’ın darbeye ilişkin hiçbir ön uyarıya sahip olmadığına ilişkin ABD iddiaları inandırıcı değildir. 5.000 ABD askerinin bulunduğu ve Irak ile Suriye’ye yönelik ABD önderliğindeki bombardıman saldırısının başlıca üssü olan İncirlik Hava Üssü, darbenin örgütleme merkeziydi. Darbe yanlısı savaş uçakları, darbe sırasında, İncirlik’ten kalkıp oraya iniyordu. Darbenin başarısızlığa uğramasından kısa süre sonra, üssün komutanı General Bekir Ercan Van, üsteki diğer darbe yanlısı askerlerle birlikte tutuklandı.
İncirlik’in onlarca ABD nükleer silahının bulunduğu bir üs olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ABD istihbaratının, orada Erdoğan’a yönelik bir darbenin planlandığından habersiz olduğuna ilişkin iddiaların hiçbir inandırıcılığı olamaz. Eğer böyle olsaydı, bu, CIA istihbaratında olağanüstü boyutlarda bir çöküşü ifade ederdi.
Şimdi, Ankara’nın darbe konusunda Rus kaynakları tarafından uyarıldığı; Erdoğan’ın, yalnızca Ruslardan gelen ve ABD bağlantılı suikastçıların onu öldürmek üzere yola çıktıklarını bildiren bilgiler sayesinde öldürülmekten kurtulduğu belirtiliyor.
Belirtildiğine göre, Suriye’deki Khmeimim üssü yakınındaki Rus güçleri, bir darbe hazırlığına ilişkin bilgiler içeren şifreli radyo sinyallerini çözmüş ve bunu Türk hükümeti ile paylaşmış. Erdoğan, Marmaris’teki bir otelden, başkaldıran askerler otele saldırıp ateş etmeye başlamadan yalnızca 25 dakika önce ayrılmıştı. Sonuçta, başkaldıran ordu birlikleri TBMM’yi bombalar ve Erdoğan yanlısı protestocular ile iktidara bağlı ordu ve polis güçlerine saldırırken, yüzlerce insan öldürüldü, binlercesi yaralandı.
Hükümet tarafından ele geçirilen darbe yanlısı bir subay olan Yarbay Murat Bolat, muhafazakar Yeni Şafak gazetesine, birliğinin, Erdoğan’ın yeri konusunda ABD kaynaklarından kesin bilgi aldıktan sonra onu alıkoymak ve muhtemelen öldürmek için görevlendirildiğini anlattı.
Bolat, “Toplantıda, Özel Kuvvetler’den olduğunu sandığım biri, ‘Hiç kimsenin cumhurbaşkanını elimizden kurtarmasına izin verilmeyecek’ dedi” biçiminde konuştu. Bu, onu tutuklamış olan güçlerin herhangi bir karşı saldırı ile karşılaşması durumunda, Erdoğan’ın vurulacağı anlamına geldiğini gösteriyor.
Yeni Şafak, ABD’li General John F. Campbell’i de “başarısız darbenin arkasındaki adam” olarak tanımladı. Gazeteye göre, Afganistan’daki Kararlı Destek Görevi’nin ve ABD Kuvvetleri’nin eski komutanı, darbeyi hazırlamak için Türk ordusu içindeki ABD ve Gülen yanlısı unsurlara 2 milyar ABD Doları dağıtan 80 CIA ajanından oluşan bir ekip ile çalışmıştı.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|