World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Berlin 2016 eyalet seçimleri

Savaşa karşı oy verin! PSG’ye oy verin!

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin seçim bildirgesi

Sosyalist Eşitlik Partisi (Almanya)
4 Ağustos 2016
İngilizce’den çeviri (1 Ağustos 2016)

Sosyalist Eşitlik Partisi (PSG, Partei für Soziale Gleichheit), 18 Eylül’deki Berlin Senatosu seçimleri için, eyalet çapında bir liste ile Wedding, Tempelhof-Schöneberg ve Friedrichshain’deki seçim bölgelerinde adaylar çıkarıyor.

Kampanyamız, Alman militarizminin dönüşünü, yoksulluğun artmasını ve aşırı sağın yükselişini kabul etmeyen herkesi hedefliyor. Biz, savaşa karşı mücadeleyi, toplumsal eşitsizliğe, yeniden silahlanmaya ve yabancı düşmanlığına karşı mücadeleyle ve kapitalizme karşı sosyalist bir alternatifin savunusu ile birleştiriyoruz.

Biz, milliyetçiliğin büyümesinin ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif’in (AfD) yükselişinin karşısına, işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda enternasyonalizmi çıkarıyoruz. Biz, ırkı, milliyeti, ten rengi veya dini ne olursa olsun, bütün işçilerin küresel birliği uğruna mücadele ediyoruz. Biz, uluslararası savaş karşıtı bir hareket inşa ediyor ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Almanya şubesi olarak, dünyanın dört bir yanındaki kardeş partilerimizle yakın işbirliği içinde çalışıyoruz.

Berlin seçimleri, olağanüstü bir kriz ortamında gerçekleşiyor. Bir mali krizi bir diğeri takip ederken, dünya bir barut fıçısını andırıyor. Avrupa Birliği dağılıyor. Fransa’da ve Türkiye’de olağanüstü hal yürürlükteyken, demokrasinin aldatıcı görünümü un ufak oluyor. Kapitalizmin krizi, tamamı milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı zehrini yayan sağcı ve faşizan kişi ve kurumları (ABD’de Donald Trump, Fransa’da Marine Le Pen, Avusturya’da Norbert Hofer ve Almanya’da AfD) öne çıkarıyor.

Geçmişin bütün hayaletleri; ekonomik kriz, kitlesel yoksulluk, diktatörlük ve savaş hazırlıkları geri dönmüş durumda. Almanya’nın (bütün ülkelerde olduğu gibi) bir kez daha askeri gücünü arttıracağı ve Avrupa’nın egemeni ve bir dünya gücü olma iddiasında bulunacağı, uzun süre boyunca düşünülemezdi. Şimdi, Avrupa’yı ve dünyayı iki kez uçuruma sürükleyen eski büyüklük tutkusu geri dönmüş durumda.

Askeri harcamalar arttırılıyor. Alman ordusunun yurt dışı görevlerinin sayısı artıyor. Silahlı Kuvvetler (Bundeswehr), yeni “Güvenlik Politikası Üzerine Resmi Belge”de açıklandığı gibi, “karanın, havanın ve denizin engelsiz kullanımı”nı güvence altına almak için dünya çapında kullanılıyor.

Almanya’daki herkes, bunun neye yol açtığını bilir: savaş suçları ve toplu katliam. Berlin’de, I. Dünya Savaşı’ndaki Alman İmparatoru’ndan II. Dünya Savaşı’ndaki Hitler’e kadar Alman askeri politikasının sürekliliğini göstermiş olan -tarihçi Fritz Fischer’ın sözleriyle- Almanya’nın en son “dünya gücü olarak davranmasının” korkunç sonuçlarını hatırlamaksızın bir adım yürümek imkansızdır. Başkentteki binalarının çoğunun duvarları hala mermi ve şarapnel delikleriyle doludur. Binlerce anıtsal kaldırım taşı, Berlin’deki Musevilerin II. Dünya Savaşı sırasında topluca sürgüne gönderilmesini hatırlatır.

Bütün bunlara rağmen, Almanya’nın seçkinleri, Berlin’i bir kez daha militarizmin başkentine döndürmeye kararlılar. Başbakanlıkta, dışişleri ve savunma bakanlıklarında, siyasi partilerde, düşünce kuruluşlarında, vakıflarda ve medyada tam bir savaş komplosu sergileniyor. Berlin’in başlıca akademik kurumu Humboldt Üniversitesi’nde, profesörler, Alman emperyalizminin Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki suçlarını önemsizmiş gibi göstermekle meşguller.

Düzen partileri hizaya getirilmiş durumda. Onların programları neredeyse birbirinden ayırt edilemezken, hepsi milyarderlerin çıkarlarını savunuyor. Bu partilerden her biri diğeriyle bir koalisyon kurabilir.

PSG, bu siyasi kartele karşı çıkmaktadır. Biz, bir koalisyon hükümetinde bir yer peşinde koşmuyoruz. Biz, egemen sınıfın “aklı”na ve “barış arzusu”na değil; işçi sınıfının ve gençliğin mücadele etmeye hazır olmasına başvuruyoruz. Bizim hedefimiz kapitalizmin yeniden düzenlenmesi değil; ortadan kaldırılmasıdır.

Kapitalizmin krizi, büyük sınıf mücadelelerini dizginlerinden boşaltıyor. Bizim seçim kampanyamız, işçileri ve gençleri uluslararası sosyalist bir programa kazanmayı ve devrime hazırlamayı amaçlıyor. Sorumsuz sosyal kesintilere ve yeniden silahlanma politikalarına, yalnızca milyonlarca insanın siyasi gelişmelere müdahalesi son verebilir.

Berlin, geçmişte, yalnızca militarizmin ve Nazi terörünün başkenti değil; aynı zamanda sosyalist hareketin ve devrimci mücadelenin de merkeziydi. Burada, 100 yıl önce, sosyalist önder Karl Liebknecht, işçilere, I. Dünya Savaşı’nın kitlesel kıyımına karşı mücadeleye girişme çağrısı yapmıştı.

Kitlesel yoksulluğun, militarizmin ve savaşın dönüşü dikkate alındığında, işçi sınıfının kendi sosyalist geleneklerinden yararlanması gerekmektedir. Verili durumda, PSG’nin inşası, büyük bir aciliyet konusudur. Toplumsal krize ve bunun siyasi sorumlularına öfkelenmek yetmez. Sosyalist bir karşı-hareketi inşa etmenin tam zamanıdır.

Bizim seçim kampanyamız üç talep üzerine odaklanmaktadır:

Savaş komplosunu durdurun!

“Kapitalizm var olduğu sürece, savaşlar kaçınılmazdır.” Karl Liebknecht’in bu sözleri, bugün bir kez daha doğrulanıyor. Dünya, II. Dünya Savaşı’ndan beri, nükleer felakete hiç bu kadar yakın olmamıştı.

ABD ve onun Avrupalı müttefikleri, Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın büyük kısmını enkaz haline getirdiler ve milyonlarca insanı kaçmaya zorladılar. Doğu Avrupa’da, NATO, nükleer bir güç olan Rusya’ya karşı geniş çaplı bir askeri konuşlanma örgütlüyor. Afrika’da, emperyalist güçler arasında kaynaklar ve etki alanları uğruna yeni bir mücadele gerçekleşiyor. Asya’da, ABD, “Asya’ya Dönüş” yönergesi altında Çin’e karşı savaşa hazırlanıyor.

Almanya’nın egemen seçkinleri, dünyanın yeniden paylaşımı ve hammaddeleri ve pazarları ele geçirme uğruna mücadelede ellerinin boş kalmayacağından emin olmak istiyorlar. Alman hükümeti, 2014’ün başında, “askeri kısıtlamanın sonu”nu ilan etmişti. O zamandan beri, onun askeri müdahaleleri her zamankinden daha hızlı bir şekilde ilerliyor. Bundeswehr, artık, NATO’nun Rusya’ya karşı konuşlanmasının ve Ortadoğu ile Afrika’daki savaşların ön saflarında.

Ücretler ve sosyal harcamalar azalırken, askeri harcamalar artırıyor. Askeri bütçe, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1,2’sinden yüzde 2’sine çıkarak, neredeyse ikiye katlanacak. İleride, silahlara ve 13.500 askere sahip gelişmiş bir “siber ordu”ya fazladan 130 milyar avro harcanacak.

Bu hedefler, parlamentodaki bütün partiler; Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU), Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Sol Parti tarafından destekleniyor. Yeşiller, 1998’de, federal hükümete girmek için kendi barışçı/pasifist programlarını terk etmişlerdi. Onlar, o zamandan beri, savaşın başlıca siyasi savunucuları haline geldiler. Şimdi, Sol Parti de aynı yolu izlemeye hazırlanıyor. Bu amaçla, partinin Thüringen eyaleti başbakanı Bodo Ramelow, haftalık dergi Der Spiegel’de, “Bizler, barışçı/pasifist değiliz.” diye vurguladı. Ayrıca, Sol Parti’nin parlamento lideri Sahra Wagenknecht, bu yaz ZDF televizyonuna verdiği bir röportajda, “Biz bir hükümete katıldığımızda, Almanya elbette NATO’dan ayrılmayacak.” garantisini vermişti.

• PSG, militarizmi ve savaşı uzlaşmaz bir şekilde reddeden tek partidir. Biz, Bundeswehr’in ve tüm istihbarat kurumlarının dağıtılmasından yanayız.

• Biz, tüm emperyalist ittifakları ve askeri blokları reddediyoruz. Biz, NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin dağıtılmasından yanayız ve Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri uğruna mücadeleyi savunuyoruz. Bizim Amerikan ve Alman militarizmine karşı mücadeledeki müttefikimiz, Amerikan ve uluslararası işçi sınıfıdır.

• Bir savaş karşıtı hareket, yalnızca, uluslararası olması, işçi sınıfına dayanması ve savaşa karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadele ile birleştirmesi durumunda başarıya ulaşabilir.

Yoksulluğa ve toplumsal eşitsizliğe son verin!

Biz, bankaları kurtarmak ve savaşı ve militarizmi finanse etmek için kemer sıkma önlemleri uygulanmasını reddediyoruz. Bunlar, sosyal devleti çökertirken, yalnızca mali aristokrasiyi zenginleştirmeye hizmet etmektedir.

Toplumsal eşitsizlik onlarca yıldır artıyor. Dünyadaki en zengin ülkelerden biri olan Almanya’da, 12 milyondan fazla insan yoksulluk içinde yaşıyor. Özellikle çocuklar büyük zarar görüyor. SPD-Yeşiller Partisi hükümetinin uygulamaya koymuş olduğu Gündem 2010 sosyal yardım ve çalışma “reformları” sonucunda, artık, 8 milyon insan güvencesiz koşullar altında çalışıyor. 2030’dan itibaren, her iki yeni emekliden biri, ömür boyu çalışma karşılığında sadece üç kuruşluk bir maaş alacak. İşveren dernekleri, daha şimdiden, emeklilik yaşının 73’e yükseltilmesi çağrısında bulunuyorlar.

Buna karşılık, küçük bir azınlık lüks içinde yaşıyor. Bu asalaklar, çoğunluğun zararına, ölçüsüz boyutta zenginleşmiştir. Şirket varlıklarından edinilmiş gelir, son 15 yılda yüzde 30’dan fazla artmış durumda. Aynı zamanda, tüm özel varlıkların üçte birine, nüfusun sadece yüzde 1’i sahip. Buna karşılık, en yoksul yüzde 30 hiçbir şeye sahip değil ya da borç içinde.

Durum, Berlin’de özellikle çarpıcı. Almanya’nın “yoksulluk başkenti” (Tagesspiegel), çocuk yoksulluğu listesinin başında yer alıyor. [Berlin’de] kamu hizmeti işçilerinin geliri, ulusal ortalamadan yüzde 10 daha düşük; kamu sektöründeki işlerin üçte biri son yıllarda ortadan kaldırıldı; geçici işçilerin sayısı neredeyse yüzde 120 artmış durumda.

Toplumsal eşitsizliğin akıldışı büyümesi, kapitalist sistemin iflasının ifadesidir. Sözüm ona herkes için sosyal adalet ve refah yaratan “sosyal piyasa ekonomisi” masalı, uzun süredir baştan savılmış durumda. Milyarderlerin devasa servetleri, artan refahtan değil, toplumsal yeniden bölüşümden ve spekülasyondan kaynaklanmaktadır.

2008’de küresel ekonomiyi felaketin eşiğine getirmiş olan şey, bu tür canice bir spekülasyondu. O zamandan beri hiçbir şey çözüme kavuşturulmadı. Bir sonraki balonun patlaması, kaçınılmaz. Ölümcül bir kanser hastasında olduğu gibi, bir tedavinin mümkün olduğu zaman uzun süre önce geçmiştir. Kapitalistler milyarlarını savunmanın tek bir yolunu biliyorlar: arttırılmış sömürü, sosyal harcamalarda kesinti, kamu mülkiyetinin elden çıkarılması ve savaş.

Kapitalizm, iyileştirilemez. O ortadan kaldırılmalı ve yerini sosyalist bir toplum almalıdır. Ekonominin kontrolünü mali aristokrasiden zorla almadan, tek bir toplumsal sorun bile çözülemez.

• Militarizm ve savaş için tek bir erkek, tek bir kadın [asker] ve tek bir kuruş yok!

• Bankaları kurtarmak için kemer sıkma önlemleri yerine; bankalara el koyun ve onların demokratik denetim altında kamu mülkiyetine aktarın.

• Şu anda küçük bir azınlığı zenginleştirmek için heba edilen geniş kaynaklar, herkes için yüksek nitelikli işler sağmak, altyapıyı geliştirmek, eğitimi ve sosyal hizmetleri ilerletmek ve bir bütün olarak toplumun kültürel seviyesini yükseltmek için kullanılmalıdır.

Demokratik hakları savunun!

Militarizm ve toplumsal eşitsizlik, demokrasi ile bağdaştırılamaz. 1930’larda, Alman seçkinleri, küresel ekonomik krize, iktidarı Hitler’e devrederek yanıt vermişlerdi. Onlar şimdi, bir kez daha, acil durum önlemlerini ve diktatörlüğü hazırlıyorlar.

Onların bahanesi, “terörizm”e karşı mücadeledir. Ama bizzat terör saldırıları, savaş politikasının bir sonucudur. El Kaide ve İslam Devleti (IŞİD), halk tarafından tutulmayan yönetimlere karşı Batılı istihbarat örgütlerince güçlendirildiler ve ancak Irak ile Suriye’deki savaşların sonucunda yayılabildiler.

Arttırılmış devlet yetkilerinin asıl hedefi, işçi sınıfıdır. Bu yetkiler, muhalefeti yıldırmak ve bastırmak için kullanılıyor. Egemen sınıf, iş uyuşmazlıklarında dünya çapındaki artış eliyle alarma geçmiş durumda ve militarizm ve savaş politikalarına yönelik şiddetli bir muhalefet bekliyor.

Olağanüstü durum önlemleri ve diktatörlük yönündeki hazırlıklar oldukça ilerlemiştir. Terörle mücadele yasalarına dayanarak devasa bir gözetleme aygıtı oluşturulmuş durumda. Anayasa her ikisini de yasaklıyor olmasına rağmen, polis ile istihbarat örgütleri yakın işbirliği içinde çalışıyor ve Bundeswehr onları ülke içinde kullanmaya hazırlanıyor. Berlin’de, eyaletin İçişleri Bakanı Frank Henkel (CDU), çok sıkı bir yasa ve düzen kampanyası yürütüyor.

Demokratik haklara yönelik saldırılar, en çok, sığınmacılara yönelik aşağılık cadı avında belirgindir. Sığınma hakkı, tanınmayacak kadar tahrip edilmiştir. Ortadoğu’daki ve Afrika’daki savaşlardan kaçan çaresiz insanlar kötü muamele görüyor, esir kamplarına tıkılıyor ve sınır dışı ediliyorlar. Her ay yüzlercesi Akdeniz’de boğuluyor.

Müslümanlara karşı tüm düzen partilerinin ve önde gelen medya kuruluşlarının körüklediği karalama kampanyası, Nazilerin Musevi karşıtlığını akıllara getirmekte ve aynı amaca hizmet etmektedir. Bu, işçi sınıfını bölmek anlamına geliyor ve AfD’nin değirmenine su taşıyor.

• PSG, tüm demokratik hakları ve sığınma hakkını savunur. Sığınmacılara yönelik saldırılar, bütün işçileri hedef almaktadır. Bu yüzden, Almanya’daki bütün işçilerin (yerli ve göçmen) kapitalizme ve savaşa karşı ortak mücadelesini geliştirmek gerekiyor.

• Biz, tüm istihbarat örgütlerinin ve onların izleme aygıtlarının ortadan kaldırılmasını savunuyoruz.

• Gerçek demokrasi, yalnızca, büyük şirketler ve bankalar artık topluma hükmedemediğinde ve toplumsal eşitsizliğin üstesinden gelindiğinde mümkündür.

İşçilerin kendilerine ait partiye ihtiyaçları var

Toplumdaki bölünmeler ne kadar derinleşirse, düzen partileri saflarını o kadar kenetliyorlar. Onların hepsi savaş ve sosyal saldırı politikalarının dayatılmasında tam bir suç ortaklığı içindeler.

SPD’den, bütünüyle haklı olarak nefret ediliyor. Geçmişte işçiler tarafından inşa edilmiş olan ve hala sosyal ve demokratik kazanımları savunduğunu iddia eden SPD, bunun tam tersini yapmaktadır. SPD’li Başbakan Schröder’in Gündem 2010’u, milyonlarca emekçi aileyi mutlak sıkıntıya ve sefalete sürükledi. Bugün, SPD reformlardan söz ettiğinde, bu, karları arttırmak için ücretlerde ve sosyal harcamalarda kesintiler yapmak, polis devleti yetkileri ve militarizm anlamına gelmektedir.

Aynısı Sol Parti için de geçerlidir. O, bunu, Berlin’de SPD ile 10 yıllık koalisyonu boyunca kanıtlamıştır. Almanya’daki başka hiçbir eyalet yönetimi, iflas eden Berliner Bankgesellschaft için milyarlar değerinde garantiler imzalarken, ücretlerde ve sosyal yardımlarda böylesi kapsamlı kesintiler gerçekleştirmemiştir. Yunanistan’da, onun kardeş partisi Syriza, acımasız kemer sıkma programıyla milyonlarca insanın yaşamını mahvetmiş durumda.

Berlin seçimleri, federal düzeyde bir SPD-Sol Parti-Yeşiller koalisyonuna (sözde bir kızıl-kızıl-yeşil hükümet) zemin oluşturmada bir deneme çalışması olarak görülüyor. Böylesi bir yönetim, ilerlemeyi temsil etmeyecektir. 1998’de, SPD ve Yeşiller, II. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez Bundeswehr’i ülke dışı savaş görevlerine gönderen, ücretleri ve sosyal yardımları kesen bir koalisyon kurmuştu. Şimdi bu ittifak, sosyal kesintilerin bir sonraki aşamasını dayatmak ve Alman militarizminin önünü daha fazla açmak amacıyla, Sol Parti’yi kullanarak, yeniden canlandırılacak.

SPD’nin ve Sol Parti’nin sağcı politikaları AfD’nin yükselişine olanak sağlamıştır. Bu aşırı sağcı parti, kendisini, yalnızca, soldan bir muhalefetin yokluğu nedeniyle bir toplumsal muhalefet olarak sunabiliyor. O, SPD ile Sol Parti’nin kendi gerici amaçları için tutmadıkları kampanya sözlerine yönelik öfkeyi ve hayal kırıklığını kendi çıkarına kullanıyor. Fransa’da Marine Le Pen ve ABD’de Donald Trump, benzer şekilde işlev görüyor. AfD ile mücadele etmek isteyenler, SPD’den ve Sol Parti’den kopmalıdır.

İşçiler, siyasi gelişmelere bağımsız olarak müdahale etmek için, kendi partilerine ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzden, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (PSG) inşası son derece önemlidir. Bizim gücümüz, cisimleştirdiğimiz tarihsel geleneğe ve temsil ettiğimiz ilkelere dayanıyor. Biz, DEUK’un bir şubesi olarak, Marksizmin geleneklerini (August Bebel’in, Rosa Luxemburg’un ve Karl Liebknecht’in özgün SPD’si; Rus Devrimi ve Lev Troçki’nin Stalinizme karşı Sol Muhalefet’i) sürdürüyoruz.

PSG’nin seçim kampanyasını destekleyin!

Berlin’deki seçim kampanyamız, savaşa ve kapitalizme karşı uluslararası bir hareket inşa etme mücadelesinin parçasıdır.

Programımızı tartışmak için, DEUK’un Avrupa’daki ve ABD’deki temsilcileri ile açık toplantılar örgütlüyoruz. [Bu toplantılarda] sosyalizmin gerçekte ne olduğunu ve Stalinizmden, eski Doğu Almanya ile Sovyetler Birliği’nin dağılmasından çıkarılması gereken dersleri açıklayacağız.

Herkesi, kampanyamızı desteklemeye çağırıyoruz. Sosyalizm uğruna aktif mücadelede yer alın! Bu kampanya sadece oy değil; savaşa ve kapitalizme karşı mücadele eden sosyalist bir partinin inşası üzerinedir.

Kampanyamıza katılabileceğiniz birçok yol bulunuyor. Seçim malzemelerimizi/açıklamamızı dağıtın; bölgenizde bir toplantı örgütleyin; kampanyayı dostlarınız ve iş arkadaşlarınız arasında tanıtın; mümkün olan en büyük kampanyayı yürütebilmemiz için PSG’ye bağışta bulunun.

İşleri ve yaşam standartları uğruna mücadele eden herkese; kapitalizmin hiçbir gelecek sunmadığı tüm gençlere ve yeni savaşlarda ölmek istemeyenlere şunu söylüyoruz: Bu, sizin kampanyanız! Ona şimdi katılın!

Kampanyayı nasıl destekleyebileceğinizi web sitemiz gleichheit.de adresinden bulabilirsiniz.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır