World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Akdeniz’de bir sığınmacı teknesi batarken yüzlerce kişinin ölmüş olmasından korkuluyor

Peter Schwarz
20 Nisan 2016
İngilizce’den çeviri (19 Nisan 2016)

Çok sayıda haber kaynağına göre, Pazar günü Akdeniz’de bir sığınmacı teknesi felaketi gerçekleşti. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier 300’ün üstünde ölü olduğunu doğrularken, İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella yüzlerce ölüden söz etti. Mısır’daki Somali büyükelçisi BBC Arapça’ya, 400 ölü olduğunu söyledi.

Haberler, sığınmacıların Somali, Etiyopya, Eritre, Mısır ve Sudan’dan geldiğini söylüyor. Bildirildiğine göre, onlar, yolculuk için yetersiz donanımlı teknelerle Mısır’dan İtalya’ya gidiyorlardı.

BBC, 500 kadar kişinin öldüğünü söyleyen, hayatta kalan 41 kişiyle görüşmeler yayınladı. Hayatta kalanlar, BBC’ye, kurtarılmalarının ardından tutuldukları Yunanistan’ın güney kenti Kalamata’dan konuştular. Somalili Abdul Kadir’le görüşen haber ajansı, İtalya’ya doğru yola koyulan yaklaşık 240 göçmenin Libya limanı Tobruk’tan ayrıldığını aktardı. O, kaçakçıların, onları, Akdeniz’e çıkar çıkmaz, gecenin yarısında, zaten içinde en az 300 insanın bulunduğu daha büyük bir ahşap tekneye geçirdiklerini söyledi. Bu tekne, ondan sonra alabora olmuştu.

BBC, Etiyopyalı Muaz’ın, “Eşim ve bebeğim gözlerimin önünde boğuldu.” dediğini aktarıyor.

Bu yazının yazıldığı sırada, ne İtalyan ne de Yunan sahil güvenliği trajedi hakkındaki haberleri doğrulamıştı. Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komisyonu (UNHCR) ve diğer gönüllü kuruluşlar da, konu hakkında bilgiye sahip değildi. Bununla birlikte, Reuters, bir Birleşmiş Milletler sığınmacı kurumu yetkilisinin, İsviçre kanalı SRF’ye, kendisinin aynı olaydan gibi görünen, hayattan kalan 40 kişiyi bildiğini söylediğini aktardı.

SOS Akdeniz örgütüne göre, ayrı bir olayda, bir lastik bot Libya kıyıları açıklarında battığında, altı ceset bulundu ve 108 göçmen kurtarıldı.

Uzmanlar, uzun süredir, Akdeniz’de çok sayıda ölüme yol açacak yeni bir olayın meydana geleceği uyarısında bulunuyordu. Bunun sorumluluğu, Avrupa’nın sınırlarını kapatarak ve deniz kurtarma programlarını büyük ölçüde askıya alarak sığınmacıları çok daha hayati tehlike oluşturan rotalar tutmaya zorlayan Avrupalı güçlere ve Avrupa Birliği’ne aittir.

50.000 dolayında Libyalıyı katleden, Muammer Kaddafi’yi devirip öldüren ve tüm ülkeyi, Libya toplumunu yıkıma uğratmaya devam eden kabilesel bir iç savaşa saplayan 2011 rejim değişikliği savaşına önderlik eden ABD hükümeti de, eşit ölçüde suçludur. Katliam ve kaos, yerinden edilmiş ve çaresiz kalmış yüz binlerce Libyalıyı ve Ortadoğu’daki ve Kuzey Afrika’daki emperyalist savaşlardan kaçan diğer insanları, Akdeniz üzerinden tehlikeli yolculuğa çıkmaya zorlamıştır.

Daha geçtiğimiz hafta, Başkan Obama, Fox News ile röportajında, Libya’daki mevcut durumu “keşmekeş” diye adlandırmış ve Kaddafi’nin devrilmesinden “sonrası için plan” yapma başarısızlığını başkanlık döneminin en kötü “hata”sı olarak belirtmişti. O, aynı zamanda, ABD-NATO müdahalesini, “insani” kaygılarla haklı göstererek savunuyordu.

Libya’daki ABD önderliğindeki savaş, bir “hata” değildi; o, genç 21. yüzyılın en büyük savaş suçlarından birisiydi.

Bu son trajedi ile aynı gün, tam olarak bir yıl önce, 18 Nisan 2015’te, 700’den fazla yaşama mal olan bugüne kadarki en kötü sığınmacı teknesi felaketi gerçekleşmişti. Tek bir haftalık süre içinde, 1.200 sığınmacı boğulmuştu.

O zaman bile, AB, ölümleri ödenmeye değer bir bedel olarak kabullenmiş ve hatta, en son felaketten hemen önce, “Kurtarma Eliyle Ölüm: AB’nin Denizde Yardım Etmeme Politikalarının Ölümcül Etkileri” başlıklı çalışma yayınlanırken, böyle olmasını istediğini doğrulamıştır.

AB’nin iç dokümanlarını ve protokollerini değerlendirmeye tabi tutan Goldsmiths Koleji’nden (Londra Üniversitesi) araştırmacılar, AB’nin, sınır koruma kurumu Frontex’in, İtalya Donanması’nın “Mare Nostrum” kurtarma misyonunun 2014’te sona ermesi ve yerine Frontex operasyonu “Triton”un geçirilmesi ile sığınmacı ölümleri sayısının artacağı uyarılarını kasten görmezden geldiğini göstermektedir. “Triton”, esas olarak, sığınmacıları caydırmayı amaçlarken, “Mare Nostrum” çerçevesinde denizde tehlikede olan yaklaşık 150.000 sığınmacı İtalyan topraklarına getirilmişti.

Çalışmanın iki yazarından biri olan Charles Heller, Press Association ile röportajında şunları söylüyordu: “Bizler, bunun yol açacağı sonuçların tamamının bilgisiyle, Mare Nostrum’un sona erdirilmesini ve yerine Triton’un geçirilmesini bir hata olarak niteleyebilir miyiz? Ben, bunun yerine, bunun kurumsallaşmış kasıtlı bir ihmal durumu olduğunu ve Avrupalı politika yapıcılar ile Frontex’in kendilerini ihmal eliyle ölüme yol açmaktan suçlu kıldıklarını öne süreceğim.”

Geçtiğimiz Nisan’daki felaketin ardından, birçok sığınmacı Balkan rotası üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışmıştı. Birçoğu bu rota yolunda hayatını kaybetti, ama Türkiye’den Yunan adalarına görece kısa mesafe, yolculuğu, Libya’dan ya da Mısır’dan Akdeniz üzerinden İtalya’ya çok daha uzun yolculuktan daha az riskli yapmıştı.

Balkan rotasının kapatılması ve Türkiye’yle kirli sığınmacı anlaşması ile birlikte, birçok göçmen bir kez daha Akdeniz üzerinden daha tehlikeli rotayı göze alıyor. Libya’dan yola çıkmak için bir fırsat bekleyen sığınmacıların sayısına ilişkin tahminler, 100.000 ile yarım milyon arasında değişiyor. Kötü havaya rağmen bu yılın başından itibaren 24.000 kişi İtalya’ya bu yolculuğu yaptı. Bu sayı sadece Mart ayında geçen yılın aynı ayının dört katı olacak şekilde, 9.000 kişiydi.

AB, sığınmacıları caydırma çabalarını kuvvetlendirerek karşılık veriyor ve aynı anda, sığınmacı krizini yeni askeri müdahaleler ve emperyalist fetih savaşları için bahane olarak kullanıyor. İtalya Başbakanı Matteo Renzi, Afrika ülkelerine, AB-Türkiye anlaşması çizgisinde bir sığınmacı anlaşması önerdi. O, hafta sonu, bu çaba doğrultusunda, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’e ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’a bir teklif gönderdi.

Plana göre, Kuzey Afrika’daki yönetimler, geri çevrilmiş sığınmacıların dönüşünü kabul edecek, Afrika’da AB’nin finanse ettiği toplama kampları ve “güvenli bölgeler” kuracak ve sığınmacıları ekonomik göçmenlerden ayırarak göçmen akışlarını “yönetecek.” Karşılığında, Renzi’nin “AB göç tahvilleri” aracılığıyla finanse etmeyi önerdiği milyarlar alacaklar.

AB, bu amaçla, Libya’da, askeri yollarla, şu anda Trablus yakınındaki Abu Sitta deniz üssünde bulunan ancak kendi topraklarına hakim olmayan Fayez Sarraj’ın “ulusal birlik hükümeti”nin önderlik ettiği bir kukla rejim kurmayı tasarlıyor. Bu planlar, dün akşam, Sarraj’ın video bağlantısı yoluyla katıldığı Lüksemburg’daki AB dışişleri ve savunma bakanları toplantısında ele alındı.

Münih Güvenlik Konferansı, 14-15 Nisan’da, ilk kez Afrika’da toplandı. Güvenlik konferansının başkanı olarak Wolfgang Ischinger, Die Welt’e, Afrika’dan, Avrupa’dan ve ABD’den, çeşitli dışişleri ve savunma bakanlarını kapsayan yaklaşık altmış üst düzey yetkilinin, Afrika’daki Alman ve Avrupa güvenlik politikasının uzun vadede “halihazırda kendisini endişelendirmesi gereken iki büyük zorluğu –sığınmacı krizini ve terörizmi– nasıl çözüme kavuşturulabileceğini tartıştığını söyledi.

Kıdemli Alman diplomat ve dış politika uzmanı, “‘Avrupa güvenlik oluşturuyor’ başlığı altında, etkili bir şeye, bir saldırıya gerek duyuyoruz.” diye ilan etti ve bu “saldırı”nın askeri harekatı kapsayabileceğini açıklığa kavuşturdu.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır