World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Akdeniz’deki sığınmacı ölümleri: Emperyalist bir suç

Peter Schwarz
21 Nisan 2016
İngilizce’den çeviri (20 Nisan 2016)

Pazartesi günü Akdeniz’de yüzlerce sığınmacının ölümü, yalnızca bir trajedi değil, bir suçtur. Bunun sorumluları, Brüksel’deki Avrupa Birliği Komisyonu’nun yanı sıra, Washington, Berlin, Atina, Roma ve diğer Avrupa başkentlerindeki hükümetlerdir.

Onlar, iki açıdan bu sorumluluğu taşımaktadırlar. Ortadoğu’daki ve Afrika’daki onlarca yıllık emperyalist zulüm ile Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’deki savaşlar, milyonlarca insanın, sürekli ölüm tehdidi ve ülke içinde hep var olan şiddetli yoksulluk gerçeği ile karşı karşıya kalmak yerine yaşamlarını tehlikeye atacağı koşulları yaratmıştır. Ve Akdeniz’deki savaş gemisi devriyeleri ile birlikte Avrupa sınırlarının kapatılması, sığınmacıları daha da tehlikeli rotalar izlemeye zorlamaktadır.

Çaresiz sığınmacıları Avrupa’nın dışında tutma seferberliği sivil zayiat gerektirdiği için, binlerce insanın boğularak ölmesi –eğer hoş karşılanmıyorsa– normal karşılanıyor. Goldsmiths Koleji’nin (Londra Üniversitesi) Akdeniz’deki AB politikasının ölümcül sonuçları üzerine bir çalışmasının iki yazarından biri olan Charles Heller, bunun sorumlularını, “ihmal yoluyla öldürme” ile itham ediyor.

Geçtiğimiz ay Avrupa Birliği ve Türkiye sığınmacı akışını durdurma üzerine kirli anlaşmaya vardıklarında, Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maizière, “Birkaç haftalığına kimi kötü görüntülere katlanmak zorunda kalsak bile, temel yaklaşımımız doğrudur.” demişti. Avrupa medyası, Pazartesi günkü felaketin görüntüleri üzerine haber yapılmamasında olduğu gibi, kamuoyuna “kötü görüntüler”i aktarmama kararı almış durumdadır.

Pazartesi günü yüzlerce insanın tek bir olayda boğulduğu açığa çıktığında, gazetelerin ve haber kuruluşlarının çoğu, bunu zoraki olarak haber yaptı. Çevrimiçi yayınlarda, kısa süre sonra ortadan kaybolan kısa kimi kısa haberler vardı. Sanki bu haber yapma yetersizliğini temize çıkarırmış gibi, resmi doğrulama eksikliği belirtildi.

Libya’dan, Somali’den, Etiyopya’dan, Mısır’dan ve Sudan’dan 200 ile 500 arasında sığınmacının, onları Kuzey Afrika’dan İtalya’ya taşıyan tekne gece yarısı açık denizde alabora olduğunda hayatını kaybetmiş olduğu yönünde zaten çok sayıda kanıt vardı. Hem İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella hem de Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, kitlesel boğulmalar olduğunu bildirmişti. Somali hükümet sözcüsü Abdisalan Aato, teknede yaklaşık 500 göçmenin olduğunu söylemişti. Yolcuların listesi sosyal medyada dolaşmaya başlamıştı.

Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komisyonu (UNHCR) üyesi, hukuk danışmanı Beat Schuler, İsviçre televizyonuna, “40 kişinin hayatta kaldığını ve muhtemelen 460 kadar insanın Mısır’dan yola çıktığını biliyoruz.” diye doğrulamıştı. BBC, Yunan sahil kasabası Kalamata’da, felaketi betimleyen ve 500 kurbandan söz eden felaketzedelerle görüşmeler yapmıştı. Tüm bunlara rağmen, Salı günü medyada sessizlik hüküm sürüyordu.

Eğer rakamlar doğrulanırsa, en son olay, en kötülerden biri olarak sayılacak, ancak benzeri birçok felaketten sadece biri olarak kalacak. Sığınmacılarla ilgili elde edilebilir tüm verileri toplayan Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) istatistiklerine göre, geçtiğimiz iki buçuk yılda, Akdeniz’de her gün ortalama on sığınmacı ölmüş durumda.

IOM’nin rakamlarına göre, 2014’te, 3.279 insan Akdeniz’i ve Ege’yi geçmeye çalışırken öldü. 2015’te, bu, 3.770’ti ve bu yıl, 13 Nisan’a kadar, yani en son felaket öncesinde, bu rakam 732’ydi. Bu rakamlar, haberlerde ya da yayınlarda asla bahsedilmeyen bilinmeyen sayıda olayı içermemektedir.

Akdeniz’de her gün ölenlerin sayısı, dünya nüfusunun ezici çoğunluğuna kötüleşen toplumsal eşitsizlikten, baskıdan ve savaştan başka sunacak bir şeyi olmayan kapitalist sisteme yönelik bir ithamdır. Geri çevrilen, kötü davranılan ve ölüme gönderilen sığınmacılara yönelik gaddarlık, bir bütün olarak işçi sınıfına karşı dizginlerinden bırakılacak olan şeyi önceden göstermektedir.

Amerikan ve Avrupa emperyalizmi eliyle ülkelerinin yıkıma uğratılmasından kaçan göçmenlere ve sığınmacılara yönelik vahşi muamele, dünya kapitalizminin derinleşen ekonomik çöküşü eliyle körüklenen militirarizmin, milliyetçiliğin ve büyük güç çatışmasının yükselişine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Hükümetler, aynı 1930’larda olduğu gibi, kamuoyunu yıldırmak ve kafasını karıştırmak ve yaygın savaş karşıtı duyarlılığın üstesinden gelmek amacıyla göçmen karşıtı ırkçılığı ve ulusal şovenizmi yükseltiyorlar. Yabancı düşmanlığının tehlikeli zehri, yeni bir dünya savaşının ideolojik ve siyasi hazırlığının asli bir parçasıdır.

Muhafazakarlardan Yeşiller’e, Sosyal Demokratlar’a ve sözde “solcular”a kadar burjuva partilerinin geniş bir cephesi, sığınmacılara karşı nefreti kışkırtıyor, aşırı sağ ve faşist örgütler için zemin hazırlıyor. Radikal Sol Koalisyon (Syriza) yönetimindeki Yunanistan hükümeti, özel bir rol oynuyor. Syriza hükümeti, bu, sığınmacıların insan haklarını çiğnemek, sığınmacılar için uluslararası yasal korumaları ihlal etmek ve bu politikanın kurbanlarını hapse, işkenceye ve ölüme mahkum etmek anlamına gelmesine rağmen, Avrupa Birliği adına sığınmacıları sınır dışı ediyor.

Geçtiğimiz on beş yılın emperyalist savaşları, Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan toplu sığınmacı akışının en önemli nedenidir. Şimdi, ABD ve onun Avrupalı müttefikleri, “akışın nedenleri ile mücadele” bahanesi altında yeni emperyalist savaşlar planlıyorlar. Libya’da askeri müdahale hazırlıkları oldukça ilerlemiş durumda ve Suriye’de de, Batılı güçler, Esad rejimine ve onun Rus ve İranlı müttefiklerine karşı eylem planlarını yoğunlaştırıyor.

Emperyalist militarizm patlamasının temel nedeni, dünya kapitalizminin 2008 mali çöküşünden beri yoğunlaşmış olan sistemsel krizidir. Egemen seçkinler, yirminci yüzyılın ilk yarısında olduğu gibi, sistemlerinin çözümsüz çelişkilerine işçi sınıfına yönelik sosyal saldırılarla, baskıyla ve savaşla karşılık veriyorlar.

Bu koşullar altında, sığınmacılara destek, demokratik ve sosyal hakların savunusu, savaşa muhalefet ve kapitalizme karşı mücadele, ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır. Bunlar, uluslararası işçi sınıfının siyasi olarak bağımsız, devrimci bir hareketinin geliştirilmesini gerektirmektedir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır