World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

İrlanda Paskalya Ayaklanması’nın yüzüncü yılı – III. Bölüm

Jordan Shilton
19 Nisan 2016
İngilizce’den çeviri (29 Mart 2016)

Bu yazı, İrlanda’daki Paskalya Ayaklanması üzerine üç bölümlük bir yazı dizisinin son bölümüdür. İlk bölüme buradan, ikinci bölüme ise buradan ulaşabilirsiniz.

Bolşevizm ve Paskalya Ayaklanması

1916’dan ve onun sonucundan gerekli dersleri çıkarmak, yalnızca Lenin’in ve Troçki’nin yazılarının dikkatli bir incelenmesi ile mümkündür.

Connolly 1914’ün ardından asıl enerjisini burjuva milliyetçi güçler ile bir ittifak içinde silahlı ayaklanma hazırlamaya odaklarken, 1917 Rus Devrimi’nin en önemli iki önderi, oportünizmin tüm biçimlerine karşı amansız bir siyasi mücadele ihtiyacını vurgulamış, devrimci taktiklerin ve stratejinin gelişmesinde enternasyonalist bir yönelim gerekliliği konusunda ısrar etmişlerdi. Lenin’in 1903’ten itibaren Menşeviklere karşı kararlı mücadelesinin ve Troçki’nin sürekli devrim teorisini olgunlaştırmasının önemi buradaydı.

Paskalya Ayaklanması’ndan aylar sonra, Temmuz 1916’da yazan Lenin, ayaklanmaya yönelik eleştirel tutum almış olan Karl Radek’i sert bir şekilde eleştirdi. Lenin, Radek’in Paskalya Ayaklanması’nı bir “darbe” diye adlandıran tutumunu, durumun “canavarca doktriner ve bilgiçlik taslayan bir değerlendirmesi” olarak mahkum etti. Lenin, şöyle devam ediyordu:

“‘Darbe’ terimi, bilimsel anlamıyla, belki, yalnızca, ayaklanma girişimi bir komplocular ya da aptal manyaklar çevresini ortaya çıkardığında ve kitleler arasında hiçbir sempati uyandırmadığında kullanılabilir. Sınıfsal çıkarlarının çeşitli aşamalarından ve bileşiminden geçen yüzlerce yıllık İrlanda ulusal hareketi, özellikle, İrlanda’nın bağımsızlığı çağrısında bulunan Amerika’daki kitlesel bir İrlanda Ulusal Kongresi’nde (Vorworts, 20 Mart 1916) ilan edildi. O, ayrıca, kendisini, uzun bir kitlesel ajitasyon, gösteriler, gazetelerin yasaklanması vb. döneminin ardından, kentli küçük-burjuvazinin bir kesimi ile işçilerin bir kesimi tarafından yürütülen sokak çatışmalarında ortaya koydu. Böyle bir başkaldırıyı bir ‘darbe’ olarak adlandıran biri, ya pişkin bir gerici ya da toplumsal devrimi yaşayan bir olgu olarak zihninde canlandırmaktan korkunç biçimde aciz bir doktrinerdir.” (V. I. Lenin, “Kendi Kaderini Tayin Hakkı Tartışmasının Özeti”, Collected Works: Vol. 22, pp320-360)

Lenin, küçük ulusların emperyalist baskıya karşı isyanlarının kaçınılmazlığını ve gerekliliğini kavramıştı. Ama o, aynı zamanda, bu isyanların yalıtılmışlık içinde başarıya ulaşamayacağının ve emperyalizme karşı mücadeleyi nihai zafere götürme işinin işçi sınıfına düştüğünün de farkındaydı.

O, “Toplumsal devrimin, sömürgelerdeki ve Avrupa’daki küçük ulusların isyanları olmadan, tüm önyargılarıyla birlikte küçük-burjuvazinin bir kesiminin devrimci patlamaları olmadan, siyasi olarak bilinçsiz proleter ve yarı-proleter kitlelerin toprak sahiplerine, kiliseye ve monarşiye, ulusal baskıya vb. karşı bir hareketi olmadan düşünülebilir olduğunu hayal etmek; tüm bunları hayal etmek, toplumsal devrimi inkar etmektir.” diye yazdı.

Lenin, şöyle devam ediyordu: “Tarihin diyalektiği öyledir ki, emperyalizme karşı mücadelede bağımsız bir etmen olarak çaresiz olan küçük uluslar, gerçek emperyalizm karşıtı gücün, sosyalist proletaryanın sahneye çıkmasına yardımcı olan mayalardan, basillerden biri rolünü oynarlar. … İrlandalıların talihsizliği, proletaryanın Avrupa’daki isyanının olgunlaşacak zaman bulmasından önce, erkenden ayağa kalkmış olmalarıdır.”

Paskalya Ayaklanması’ndan sadece 18 ay sonra, Rusya’da Bolşeviklerin iktidarı başarılı bir şekilde ele geçirmesi, yalnızca, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını sağlamak için Lenin tarafından -burjuva ve küçük-burjuva demokratlara yönelik uzlaşmacı tutum sergileyen tüm eğilimlere karşı- verilmiş, yıllar süren siyasi, teorik ve örgütsel mücadele sayesinde mümkün olmuştu. Lenin, burjuvazinin devrimci yeteneklerine ilişkin her tür yanılsamayı reddetmiş; demokrasiye söylemsel bağlılığı ne olursa olsun, onun geleceğin devrimci mücadelelerini bastırma ve onlara ihanet etme yönünde hareket edeceğini vurgulamıştı.

Lenin, Rus Devrimi’nin arifesinde, hala uğruna mücadele edilmesi gereken burjuva-demokratik görevlerin olduğu azgelişmiş ülkelerde, bu görevlerin, yalnızca, siyasi iktidarın fethi ve sosyalizm uğruna mücadelede kır yoksullarına önderlik eden işçi sınıfı tarafından yerine getirilebileceğini açıklayan Troçki’nin sürekli devrim teorisini benimsemişti. Böylesi bir programın başarısının önkoşulu, uluslararası bir perspektifin ve sosyalizm uğruna devrimci mücadelenin mevcut ulus devlet çerçevesi içinde tamamlanamayacağınının kabulüydü.

Nashe Slovo’da, Lenin ile aynı zamanlarda yazan Troçki, Rus Marksist hareketinin kurucusu ama o sıralarda bir Menşevik olan Plehanov’un, Paskalya Ayaklanması’na, “özgürlük davası” için “zararlı” diye değerlendirip karşı çıkmasını sert bir şekilde eleştirmişti.

Troçki, Dublin’in sokaklarında barikatlar kurup ve Britanya ordusuna karşı savaşmış olanları “kahraman” olarak betimliyor ve işçi sınıfının, harekete, “militarizme yönelik sınıfsal nefretini katmış” olduğunu ekliyordu.

Onun kısa makalesi, sürekli devrim teorisinin İrlanda sorununa kusursuz bir uygulanışını sunmaktadır. O, İrlanda başkaldırısının, burjuvazinin İrlanda’da tamamlanmamış olan ulusal demokratik görevleri yerine getirme acizliğini nasıl gösterdiğini belirtiyordu. 20. yüzyılın başlangıcında, bu görevler, ayrışmaz bir şekilde, işçi sınıfının önderliği altında sosyalizm uğruna mücadeleye bağlıydı.

Troçki, şöyle yazıyordu: “Genel ulusal hareket, milliyetçi hayalperestlerin kafalarında ifade edilmekle birlikte, hiçbir şekilde hayata geçirilmedi. İrlanda’nın kırsal bölgeleri ayaklanmadı. İrlanda burjuvazisi, aynı İrlanda aydınlarının üst, daha nüfuzlu tabakası gibi, sürece müdahale etmedi. Kentli işçiler, coşkulu devrimci küçük-burjuva aydınlar ile birlikte savaştılar ve öldüler. Ulusal devrimin tarihsel temeli, geri kalmış İrlanda’da bile ortadan kaybolmuştu.”

Troçki, önceki on yıllar boyunca geliştirmiş olduğu bağlarla bütünüyle emperyalizme bağımlı olan İrlanda burjuvazisinin, nasıl işçi sınıfına yönelik açık bir düşmanlıkla ortaya çıktığını açıklıyordu.

Troçki, Connolly’yi ismen anmamış olmasına rağmen, onun milliyetçilere uyarlanmasına neden olan nesnel basınçları saptadı. Bu saptama, Connolly’nin taktiksel hatalarını veya kişisel başarısızlıklarını insafsızca eleştirme değil; İrlanda proletaryasının evrimine biçim veren tarihsel ve siyasi etkenlerin dikkatli bir çözümlemesi üzerine kuruluydu:

“Ulusal başkaldırılara ilişkin kahramanca anılarla dolu bir atmosferde biçimlenen ve Britanya sendikacılığının bencil, dar kafalı ve imparatorluk kibri ile çatışan genç İrlanda işçi sınıfı, doğal olarak, bu iki görüşü kendi devrimci bilincinde birleştirmeye her zaman hazır olarak, milliyetçilik ile sendikacılık arasında sallanıyor. O, kendi adlarına, harekete yeşil bayrağın kızıl bayrak üzerinde baskınlığını sağlayan genç aydınları ve tekil coşkulu milliyetçileri çekiyor.”

“Geçmişin umutlarını ve yöntemlerini temsil eden kuşku götürmez kişisel cesaret sona erdi. Ama İrlanda proletaryasının tarihsel rolü ancak başlıyor.” diye yazan Troçki, makalesini Paskalya Ayaklanması’nın neyin gelmekte olduğunu önceden anlamayı sağladığını belirterek bitiriyordu. (Lev Troçki, “Dublin’deki Olaylar Üzerine”, in Trotsky’s Writings on Britain, Vol. 3, London: New Park, p168-169)

Sonuç

Troçki’nin öngörüsü, sonraki gelişmeler eliyle doğrulandı.

Paskalya Ayaklanması’nın acımasızca bastırılması ile birlikte, İrlanda’da sosyalist hareket yalnızca en seçkin önderini kaybetmedi. Çatışmalarda ölenlerin ezici çoğunluğu, İrlanda Yurttaş Ordusu (ICA), işçi sınıfının siyasi öncüsünün son derece önemli bir kesimini oluşturan üyeleriydi.

ICA, bir daha asla ciddi bir siyasi güç olamadı ama İrlanda işçi sınıfının savaşa ve Britanya emperyalizmine karşı mücadelesi radikalleşmeye devam etti. 1918’de, batı cephesindeki Alman bahar saldırısının ardından Londra’daki hükümetin zorunlu askerliği dayatma girişimlerine direnmek için genel grev çağrıları yapıldı. Rus Devrimi, 1918 boyunca meydana gelen topraklara ve toprak sahiplerinin mülklerine el koymalarla birlikte, İrlanda’daki işçilere ilham verdi. Britanya ordusu ve askerleri için ikmal malzemelerinin taşınmasını durdurmak ve cumhuriyetçi tutsakların serbest bırakması yönünde baskı yapmak için grev çağrıları yapıldı. Belfast’ta, daha kısa bir haftalık çalışma süresi konusunda, Ulster ile İrlanda’nın geri kalanı arasındaki mezhepsel bölünmeleri aşan bir genel grev gerçekleşti. İrlanda’daki Britanya egemenliği bu yüzden öylesine sarsılmıştı ki, anlaşmazlığın, Reformist işçi önderlerinin kısa süre sonra uyguladığı bir çözüm için baskı yapmak üzere, 15 Şubat 1919’da Belfast’a birlikler gönderildi.

Bolşevizmin etkisine ilişkin uyarılar, burjuva basında oldukça yaygındı. İrlanda İşçi Partisi ve Sendika Kongresi’nin (ILPTUC) 1918’deki kongresi, üretim araçları üzerinde işçi denetimi ve Bolşevik devrime destek çağrısı yapan kararları kabul etti.

İşçiler, defalarca, mücadele yönündeki kararlılıklarını gösterdiler. Ülke çapında grevler patlak verdi. Britanya ordusunun Nisan 1919’da kurulan kısa ömürlü Limerick sovyeti alanında özel bir askeri bölge ilanına karşı çıkmak için Limerick Sendikalar ve İşçi Konseyi tarafından çağrısı yapılan genel grev bunlardan biriydi. Sovyet, 12 günlük varlığı sırasında, gıda ve diğer zorunlu gereksinim mallarının işçilere dağıtımı ve kent yönetiminin idaresi alanlarında sorumluluklar üstlendi ve kendi parasını bastı. İrlanda İşçi Partisi/Sendikalar Kongresi önderlerinin gelmesi, 27 Nisan’da tasfiye edilen sovyete son verdi.

Bununla birlikte, reformist sendika önderliği tarafından işçi sınıfının grevlerine ve kitlesel mücadelelerine sunulan siyasi önderlik eksikliği, siyasi inisiyatifi milliyetçilere verdi.

Sinn Fein, Paskalya Ayaklanması’na katılmamış ve sonrasında yalnızca bir cumhuriyet çağrısını benimsemişti. Ancak onun Britanya emperyalizmine yönelik artan öfkeye önderlik sunan tek siyasi güç haline gelmesine izin verildi.

1907’de kurulan Sinn Fein, başlangıçta, Britanya parlamentosuna sonradan onun emirlerini boykot edecek milletvekilleri seçme ve İrlanda’da Londra’ya vergi ödemeyi reddedecek ve İrlanda’yı yönetilemez kılacak bir genel konsey ile diğer kuruluşları kurma yoluyla İrlanda’nın bağımsızlığına ulaşmayı hedefliyordu. İrlanda bağımsız hale gelecek ama Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu model alan ikili bir monarşi sisteminin parçası olacaktı.

Sinn Fein, Aralık 1918’deki parlamento seçimlerinde çok büyük başarı kazandı ve Ocak 1919’da İrlanda Parlamentosu’nu (Dail) ilan etmeden önce Avam Kamarası’na yönelik boykotunu uygulamaya koydu. Sovyet hükümeti, başlangıçta İrlanda’nın bağımsız parlamentosunu tanıyan ilk ve tek hükümetti.

İşçi sınıfı grev ve protestoları, Britanya ile bağımsızlık savaşı (1919-1921) boyunca sürdü. Ama İşçi Partisi ve sendika önderliği, Sinn Fein’e siyasi bağlılığını koruyordu. İrlanda Parlamentosu’nun ilk başkanı olan Sinn Fein’den Eamon De Valera, Ağustos 1921’deki sendika kongresinde ayakta alkışlanarak karşılandı. Milliyetçi önderler, o yıl daha sonra, devrimi sonuna kadar götürme yönündeki yapısal yetersizliklerini bir kez daha kanıtlayacak şekilde, Ulster dışındaki 26 idari bölgede İrlanda Özgür Devleti’ni kurarak ülkenin bölünmesini damgalamış olan Britanya emperyalizmi ile Anglo-İrlanda Anlaşması’nı kabul ederek devrimci mücadelelere erkenden son verdiler.

İrlanda Özgür Devleti, dini ve temel özgürlükleri güvence altına almak şöyle dursun, Katolik Kilisesi’nin buyurgan etkisinin boyunduruğu altındaydı.

Connolly’nin oğlu Roddy’nin önderliğindeki küçük bir azınlık, Lenin ve Troçki’nin önerisiyle Mayıs 1919’da kurulduğunda, Üçüncü (Komünist) Enternasyonal’e bağlılığını resmen ilan etmişti. İrlanda Sosyalist Partisi, Ekim 1917’de, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesini desteklemek için 10.000 kişilik bir gösteri örgütledi. Komünist Enternasyonal’in 1920’de ikinci kongresine katılan Roddy Connolly, 1921’de, İrlanda Komünist Partisi’nin (CPI) kuruluşuna önderlik etti. CPI, Anglo-İrlanda antlaşmasına karşı çıktı ve Britanya emperyalizmine karşı mücadeleyi sürdürmek için sosyalist politikaların benimsenmesini talep etti. CPI, bunun ardından, hem Londra’nın oluşturduğu paramiliter Black and Tans’ın hem de İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nun (IRA) saldırılarına uğradı.

Ancak, CPI’nın kısa süreli varlığı sırasında sergilediği kayda değer ilerleme, Sovyet rejiminin ve Komünist Enternasyonal’in (Komintern) Joseph Stalin önderliğinde bürokratik yozlaşması eliyle rayından çıkarılacaktı. 1924’te, Komintern, Jim Larkin’in kişisel siyasi aracı olan İrlanda İşçi Birliği ile ilişkiler kurma yararına (zar zor dört yıl sürecek bir ilişki) CPI’yi tasfiye etti.

Günümüzde Paskalya Ayaklanması

İrlanda devleti, başlangıcından itibaren, 1916 Paskalya olaylarına İrlanda’nın Britanya’ya karşı ulusal direnişinin kanıtı olarak sarıldı. Connolly’ye yurtsever bir simge olarak el kondu; onun heykeli bugün Dublin’de duruyor. Hükümetin, Paskalya Bayramı haftası boyunca gerçekleşecek devlet destekli anma etkinliklerini tanıtırken belirttiği gibi, “Resmi Devlet kutlamaları, 1916’yı, her zaman olduğu gibi, İrlanda milliyetçisi güçlerin, kendi kaderini tayin hakkı yönünde karşı konulmaz bir hareket yaratmak için güçlerini devrimci, kültürel ve dilsel bir hareket ile birleştirdiği an olarak anacak. O kuşağın ideallerini cezbeden Cumhuriyet İlanı, sonraki kuşaklar üzerinde bir esin kaynağı olarak kalmıştır.”

Ancak 1916’nın devrimci ve demokratik özlemleri ile sözde bir süreklilik yönündeki iddialar, giderek daha çok gözden düşmüş İrlanda kapitalist devleti ile açıkça sağcı, büyük sermaye yanlısı ve işçi sınıfı karşıtı politikalar izleyen bütün büyük partiler tarafından dile getirildiğinde, inandırıcı gelmemektedir.

İrlanda’nın tüm düzen partileri, 2008’deki küresel kapitalist krizin ardından, onu işçi sınıfının sırtına yüklemeyi ve bankaları kurtarmayı amaçlayan milyarlık bir kemer sıkma programını uygulamada görev aldılar. Sonuç, milyarderlerin sayısının 2008-2013 arasında ikiye katlanması ile birlikte, onlarca yıldır hiç olmadığı kadar eşitsiz bir İrlanda toplumudur. Yoksulluktaki ve işsizlikteki devasa artış ve kamu hizmetlerinin ortadan kaldırılması, mevcut toplumsal düzene yönelik tabandan esaslı meydan okumanın mümkün olmamasını sağlamış olan sendika bürokrasileri ve sahte sol partiler tarafından denetlenmiştir.

Paskalya Ayaklanması’ndan yüz yıl sonra, 1897’de Connolly’nin yaptığı siyasi uyarının ve Lenin ile Troçki’nin yürüttüğü siyasi mücadelenin doğruluğu kanıtlanmıştır. Kapitalist bir İrlanda devletinin kurulması, emekçilerin karşı karşıya olduğu ezici yoksulluk ve sömürüden bir çıkış yolu sağlamadı. Milliyetçi önderlik, İrlanda’yı birleştirmekten tümüyle aciz olduğunu kanıtladı; bunun yerine, Kuzey İrlanda’da kardeşi kardeşe kırdıran onlarca yıllık mezhepçi çatışmanın koşullarını oluşturmaya yardım etti.

1916’dan çıkarılacak ders, egemen seçkinlerin yaptığı gibi, bağımsızlığa doğru kararlı yürüyüşe ve ulusal övgüye ilişkin ikiyüzlü propaganda değildir. Aksine, Paskalya Ayaklanması’ndan sonra devam eden yüzyılın deneyimleri, İrlanda işçi sınıfının sosyalist bir programa ve enternasyonalist bir stratejiye bağlı kendi partisini yaratma ihtiyacını doğrulamıştır.

İleri işçiler ve gençler, milliyetçiliğe teslimiyetin nasıl İkinci ve Üçüncü Enternasyonal partilerinin siyasi yozlaşmasına yol açtığının temel derslerini özümsemeli ve kendilerini Troçki’nin dünya sosyalist devrimi perspektifi uğruna Stalinizme karşı verdiği temel mücadele ile eğitmelidir. İrlanda işçi sınıfı, bugün, yazgısını, Britanya’daki, Avrupa’daki ve ötesindeki işçilerin yazgısı ile her zamankinden daha fazla birleştirmelidir. Bu, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin İrlanda şubesinin inşası anlamına gelmektedir.

Bitti.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır