World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Avrupa’daki mülteci krizinin sorumlusu kim?

Bill Van Auken
5 Eylül 2015
İngilizce’den çeviri (4 Eylül 2015)

Bir Türk sahiline vurmuş, kumlarda yüz üstü yatan cansız bedeni sonradan görevli bir asker tarafından özenle kucaklanmış üç yaşındaki Suriyeli çocuğun yürek burkan görüntüleri, tüm dünyadaki insanların Avrupa sınırlarında gerçekleşen umutsuz kriz konusunda gerçekleri görmesini sağladı.

Yeni yeni yürümeye başlayan Aylan Kurdi’nin diğer yüz binlerce insanla birlikte kaçan ailesi Kobani’den gelmişti. Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) uzun süreli kuşatması ve yoğun ABD bombardımanı, bu kuzey Suriye kentini harabeye çevirmiş, su, elektrik, temizlik ve tıbbi altyapının yanı sıra evleri imha etmiş durumda. Küçük çocuk, Yunanistan’a ulaşma girişiminde, annesi ve beş yaşındaki abisi dahil, boğulan 12 kişiden biriydi. Ailede hayatta kalan tek kişi olan Aylan’ın perişan durumdaki babası, akrabalarına sadece ölmeyi ve onların yanına gömülmeyi umut ettiğini söyleyerek, ailesinin naaşlarıyla Suriye’ye döneceğini söyledi.

Akdeniz’i geçmeye çalışırken ya da aşırı sıcak kapalı kamyonetlere balık istifi doldurulmalarının ardından havasızlıktan boğularak hayatını kaybeden daha binlerce insanı temsil eden bu ölümlerin çok sayıda suçlusu bulunuyor.

Kanada’daki Muhafazakar Parti hükümeti, Aylan’ın British Columbia’da yaşayan teyzesinin Haziran ayında yaptığı, ailenin ilticasının kabul edilmesi yönündeki talebini görmezden gelmişti.

Bir Avrupa Kalesi yaratma girişimi içinde aceleyle yeni çitler diken, toplama kampları kuran ve Aylan’ınki gibi zor durumda olan çaresiz aileleri uzak tutan, binlercesini ölüme mahkum eden ve çevik kuvveti harekete geçiren Avrupa Birliği ülkeleri, sığınmacı sayısındaki ani artışı, bir baskı ve caydırma meselesi olarak ele almaktadır.

Peki ya ABD? Amerikan politikacıları ve ABD medyası, Washington’ın, Avrupa sınırlarında gözler önüne serilen bu trajedinin yaratılmasındaki merkezi rolü konusunda kasıtlı olarak sessiz kalıyorlar.

Örneğin Washington Post, bu haftanın başında, Avrupa’nın, “Afganistan, Sudan, Libya ve -en önemlisi- Suriye’den kaynaklanan bir sorunu kendi başına çözmesi beklenemez.” dediği bir başyazı yayımladı. “Bu felaketin kökeni, Avrupa Birliği’nin tek başına çözemeyeceği, Suriye ve Irak’taki savaşta ve Libya’daki kaosta yatmaktadır” diye yazan New York Times da benzeri bir not düştü.

Peki, bu “felaket”e yol açan bu ülkelerdeki krizin “kökenleri” neler? Bu soruya yönelik yanıt, yalnızca, suçlu sessizliğidir.

Avrupa’ya mülteci akınının arkasında neyin yattığına ilişkin ciddi bir değerlendirme, bunun yalnızca bir trajedi değil ama bir suç oluşturduğu kaçınılmaz sonucuna varmaktadır. Daha tam olarak söylersek, bu, ABD emperyalizmi tarafından, neredeyse çeyrek yüz yıl boyunca, onun Batı Avrupalı müttefiklerinin yardımı ve suç ortaklığı ile kesintisiz olarak yürütülen, canice bir saldırgan savaşlar ve rejim değişikliği müdahaleleri politikasının trajik yan ürünüdür.

ABD egemen seçkinleri, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla birlikte, ABD kapitalizminin uzun süreli ekonomik gerilemesini dengelemenin bir aracı olarak ABD’nin rakipsiz askeri gücünden faydalanmakta serbest oldukları sonucuna vardılar. Washington, askeri saldırganlık yoluyla, öncelikle Ortadoğu’nun ve Orta Asya’nın enerji zengini bölgelerinden başlayarak, en önemli piyasalar ve hammadde kaynakları üzerinde egemenlik kurma stratejisini benimsedi.

Bu strateji, 1991’de Irak’a yönelik ilk savaşın ardından, Wall Street Journal tarafından ortaya atılan bir sloganda kabaca özetlenmişti: “Güç işe yarıyor.”

Dünyanın Avrupa’ya ulaşmaya çalışan bugünkü çaresiz mülteci dalgasında tanık olduğu şey, bütün bir geçtiğimiz dönem boyunca izlenmiş olan bu politikanın sonuçlarıdır.

Afganistan’da ve Irak’ta, bir “terörle mücadele” bahanesi altında başlatılan ve Irak’ın “kitle imha silahları” hakkındaki rezil yalanlarla haklı gösterilen on yıllık savaşlar, yalnızca, tüm toplumları perişan etmekte ve yüz binlerce erkeği, kadını ve çocuğu katletmekte başarılı olmuştur.

Bunları, ABD-NATO’nun Muammer Kaddafi yönetimini deviren ve Libya’yı rakip milisler arasında devam eden çatışma eliyle enkaza dönüşmüş başarısız devlet denilen şeye dönüştüren rejim değişikliği savaşı izledi. Ardından, Beşar Esad’ı devirme ve Şam’da daha uysal, Batının kuklası bir yönetim kurma hedefiyle, ABD emperyalizmi ve müttefikleri tarafından beslenen, silahlandırılan ve finanse edilen Suriye iç savaşı geldi.

Libya’daki ve Suriye’deki yağmacı müdahaleler “insan hakları” ve “demokrasi” adına haklı gösterildi ve bu temelde, orta sınıfın ayrıcalıklı kesimlerini temsil eden bütün bir sahte sol örgütler yelpazesinin (Almanya’daki Sol Parti, Fransa’daki Yeni Anti-Kapitalist Parti, ABD’deki Uluslararası Sosyalist Örgüt ve diğerleri) desteğini aldı. Bu örgütlerin bazıları, CIA tarafından silahlandırılan ve finanse edilen İslamcı milislerin eylemlerini “devrimler” olarak selamlayacak kadar ileri gittiler.

Yüz binlerce insanı çaresiz ve ölümcül kaçışa sevk eden mevcut durum ve ölümün ve yıkımın katlanılmaz basıncı, emperyalizmin bütün bu suçlarının kesişme noktasını temsil etmektedir. IŞİD’in yükselişi ve Irak ve Suriye’de devam eden kanlı mezhepsel iç savaşlar ABD’nin Irak’ı yıkıma uğratmasının ve ardından CIA ile ABD emperyalizminin bölgesel müttefikleri tarafından IŞİD’e ve Suriye içindeki benzeri İslamcı milislere verilen desteğin ürünleridir.

Bu suçlardan dolayı hiç kimse sorumlu tutulmadı. Yalanlara dayanarak Irak’ta bir saldırganlık savaşı başlatan önceki yönetimde yer alan Bush, Cheney, Rumsfeld, Rice, Powell ve diğerleri, tam dokunulmazlığın keyfini çıkardılar. Obama’dan daha alt kademedekilere kadar şimdiki yönetimde yer alanlardan, Libya ve Suriye’de yol açtıkları felaketler nedeniyle henüz hesap sorulmadı. Onların, savaş politikalarını gözü kapalı onaylama işlevi gören ABD Kongresi’nden, yalanlara dayalı savaşları Amerikan halkına yutturmaya yardımcı olan kafasını kuma gömmüş medyaya ve ABD emperyalizmine ve onun “insani müdahaleler”ine ilerici bir rol atfeden sahte solculara kadar, çok sayıda suç ortağı bulunuyor.

Onlar, Avrupa sınırlarında yaşanan ve bir trajediden çok, uzun süredir devam eden bir savaş suçunun parçası olan gelişmelerden ortaklaşa sorumludurlar.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır