DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Aksayan altyapı sistemine karşı kitlesel protestolar Lübnan’ı sarsıyor
Jean Shaoul
5 Eylül 2015
İngilizceden çeviri (1 Eylül 2015)
Binlerce kişi, haftalardır toplanmadan duran çöp dağlarını protesto etmek için, art arda iki hafta sonu Lübnan’ın başkenti Beyrut’un sokaklarına döküldü. Yetkililer, polisin, gerçek mermilerin yanı sıra, göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve plastik mermilerle göstericilere saldırıp en az bir kişiyi öldürdüğü ve yüzlerce insanı yaraladığı bir şiddetle karşılık verdiler.
Göstericilerin çöp krizine bir çözüm bulunması ve elektrik, su, düzgün yollar gibi temel hizmetlerin sağlanması yönündeki istemleri, daha yüksek ücretler, seçimler ve ülkedeki yolsuzluğa ve mezhep temelli hükümet sistemine son verilmesi taleplerine dönüştü.
Lübnan altyapısının başarısızlığı ve tırmanan mezhepsel gerilimler, aynı zamanda bu ülkeyi de harap etmiş olan komşu Suriye’deki emperyalist destekli mezhep savaşıyla bağlantılıdır.
Lübnan, 4 milyon yurttaşına ek olarak, dünyadaki kişi başına en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Ülkede 500.000 Filistinli ve 1,1 milyondan fazla Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Çoğu genç olan Suriyeli sığınmacılar dehşet verici koşullarla karşı karşıya. Resmi olmayan çadır kentlerde (Lübnan, kalıcı hale gelecekleri korkusuyla onlara sığınmacı kampları düzenlemeyi reddediyor) ve her gün çıkarılma korkusu içinde yaşayan sığınmacıların yasal olarak iş bulmaları mümkün değil. Onların çoğu, çok düşük bir ücretle kaçak olarak çalışıyor.
Lübnan’ın altyapısının çökmesine karşı düzenlenen “Kokuyorsunuz” adlı gösteriler, bütün siyasi sistemin çok daha kapsamlı iflasının çarpıcı bir simgesidir.
Siyasete, son dönemde, 14 Mart İttifakı olarak bilinen, Suudi destekli ve büyük ölçüde Sünni Müslüman olan İleri Hareketi ile onun, şimdi Paris’te gönüllü sürgünde olan Saad Hariri önderliğindeki müttefikleri ile 8 Mart İttifakı olarak bilinen ve Şii bir savaşçı grup olan Hizbullah ile onun Suriye ve İran tarafından desteklenen müttefikleri egemen durumda.
Ülkede 2009’dan beri seçim yapılmadı. Parlamento, Mayıs 2014’ten bu yana toplanamamasına karşın, kendi görev süresini iki kez uzatmış durumda ve yeni seçimlerin 2017 yılında yapılması bekleniyor. Hükümet, müttefikleri komşu Suriye’deki şiddetli mezhep savaşında karşıt taraflarda yer alan 8 Mart ve 14 Mart İttifakları’ndan oluşan geçimsiz bir koalisyon. Tammam Salam başkanlığındaki bu koalisyon, 10 yıllık kapsamlı bir bütçenin geçirilmesinde başarısız oldu. Ülke, siyasi gruplar 23 ayrı denemede bir aday üzerinde uzlaşma sağlayamadıkları için, Mayıs 2014’ten beri bir devlet başkanına sahip değil.
Emperyalist ya da bölgesel güçlerin hiçbirinin gösteriler hakkında açıkça konuşmamasının nedeni, siyasi krizin kontrolden çıkabileceği korkusudur.
Protestolar, hükümetin 17 Temmuz’da, Beyrut’un çöp depolama sahasını, belirlenmiş kapanma tarihinden 11 yıl sonra, kapasitesini doldurduğu zaman ve bir alternatif olmaksızın kapatmasının ardından başladı. Bir grup aktivistin ve sivil toplum örgütünün pankartlar ve afişler için 2.000 dolar toplamak amacıyla düzenlediği ve başarısı #YouStink [#Kokuyorsunuz] örgütleyicilerini de şaşırtan bir çevrimiçi para toplama kampanyasının ardından, 22 Ağustos Cumartesi günü, 10.000 dolayında protestocu bir araya geldi. Sayı, ertesi gün iki katına çıktı.
Yaygın bir şekilde provokatör olduğuna inanılan bazı protestocular binaları ve Beyrut şehir merkezinde son zamanlarda onarılmış olan mülkleri tahrip ettiler. Göstericiler, güvenlik güçlerinin hafta sonu boyunca uyguladığı ve Lübnan Kızıl Haçı’na göre ardında en az bir ölü ve 343 yaralı bırakan acımasız saldırının ardından, 24 Ağustos için belirlenen gösteriyi iptal ettiler.
Hükümet, Beyrut şehir merkezindeki Başbakanlık Ofisi yakınına, patlamalara karşı dayanıklı beton bir duvar dikme emri verdi. Ancak, bu girişime ve polisin barışçıl bir gösteriye yönelik polis şiddetine karşı halk muhalefeti o denli güçlüydü ki, hükümet, kendisine yönelik yaygın nefreti iyice arttıran beton bariyeri sadece 24 saat sonra sökmek zorunda kaldı.
Hükümet, bunun ardından, aceleyle, ülkenin altı vilayetinde yeni çöp toplama sözleşmeleri için teklif verenleri seçmeye girişti. Bu, anlaşmalar geniş ölçüde yetersiz ahbap çavuşları rüşvetçi bir şekilde ödüllendirmek olarak görüldüğü için, yalnızca krizi şiddetlendirmeye hizmet etti. Bakanlar kurulu, hemen ertesi gün, aşırı yüksek bedellere gönderme yaparak, sözleşmeleri iptal etti.
Bu hafta sonu düzenlenen protestoda, hükümet karşıtı sloganlar atan ve çevre bakanının istifasını, yeni seçimler yapılmasını ve içişleri bakanının önceki hafta sonundaki polis şiddeti için hesap vermesini isteyen binlerce kişi daha sokaklara döküldü.
#Kokuyorsunuz’un örgütleyicileri çöp krizine yönelik bir çözümü aşan kapsamlı hedeflere sahip görünmezken, mezhepsel bölünme karşıtı çeşitli grupları kapsayan göstericiler, kontrol edilemeyecek duruma geldiler. Çok sayıda insan, medyaya, on yıllardır Lübnan’a yön veren mezhep temelli politikalara, siyasi seçkinlere ve yolsuzluğa son verilmesi isteğinden söz eden röportajlar verdi.
Protestolar ve Lübnan’daki burjuva egemenliğinin krizi, emperyalist güçler ve onların bölgedeki müttefikleri tarafından körüklenen entrikalardan ve savaşlardan kaynaklanmaktadır.
5,9 milyonluk küçük bir ülke olan Lübnan, hiçbir zaman gerçek bir siyasi bağımsızlığa sahip olmadı. O, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından, Britanya ve Fransa tarafından, bugünkü İsrail, Filistin, Ürdün, Suriye ve Türkiye’nin bir bölümü ile birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nun Suriye vilayetinden oluşturuldu. Suriye ve Lübnan, 1943’e kadar Fransa tarafından yönetildi.
O zamandan beri, Lübnan, emperyalist güçler ve rakip bölgesel devletler arasında bölgede nüfuz elde etmeye yönelik bir vekil savaşı alanı olmuştur. Lübnan’daki hiçbir siyasi olay, bütünüyle yurt içi bir konu olarak anlaşılamaz.
Çeşitli güçler, kendi gündemlerini ilerletmek için, Lübnan’ın çok sayıda Hıristiyan ve Müslüman mezhepleri arasındaki; Lübnanlılar ile 1948 ve 1967’de anayurtlarından kaçan ya da İsrail tarafından sürülen Filistinliler arasındaki ve 1989’da sona eren 14 yıllık bir iç savaşa yol açan Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki çatışmaları kışkırttılar. İşler, örtülü ya da açık bir şekilde, sıkça şu ya da bu mezheple sınırlıydı ki hala öyle.
Lübnan’ın Doğu Akdeniz’deki jeo-stratejik değeri, yakın zamanda denizde petrol ve doğalgaz rezervlerinin keşfedilmesiyle artmış durumda. Bu rezervlerin işlenmesi, tartışmasız biçimde Washington ile uyumlu ve Batılı petrol şirketlerine hizmet eden güvenilir bir hükümeti gerektiriyor.
Lübnan, Washington’ın ve onun bölgesel müttefiklerinin, Suriye’nin başlıca müttefikleri olan İran’ı ve Rusya’yı yalıtma, Hizbullah’ı yenilgiye uğratma ve Ortadoğu’yu kontrol etme çabalarının parçası olarak, Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirme peşinde koştuğu Suriye’deki savaş için çok önemli bir gösterim alanı haline gelmiş durumda.
Ülkenin kuzeyindeki liman kenti Trablusşam, Suriye’deki Sünni cihatçıları silahlandırmak için giriş noktası ve Suriye savaşında farklı tarafları destekleyen mezhepsel gruplar arasında zaman zaman çatışmaların olduğu bir alandır. Hizbullah’ın çok sayıda destekleyicisinin yaşadığı Beka’a vadisi, Suriye’ye silah ve savaşçı geçiş rotası haline geldi.
Yoksul bir devlet olan Lübnan, çok az kamu hizmeti sağlıyor. Durum, serbest piyasa politikalarının benimsenmesiyle kötüleşti. Sonuç olarak, temel hizmetlere, eğitime, sağlığa ve konuta erişim, bölünmeleri şiddetlendiren inanç temelli ve ticari koşullara bağlıdır.
Ancak temel ayrım çizgisi, Lübnan’ın seçimsel amaçlarla resmi olarak tanınmış 18 mezhebe bölünmesi eliyle kasıtlı olarak yaratılmış kafa karışıklığına rağmen, dinsel aidiyet değil, sınıftır. Lübnan, devasa bir toplumsal eşitsizlikle ayırt edilmektedir. Nüfusun, bir avuç milyarder ve milyoner dışındaki ezici çoğunluğu yoksulluk içinde, su ve elektrik sıkıntısına ve gıda kirliliğine maruz kalarak yaşıyor.
Çalışabilir durumdaki Lübnanlıların yarısı işsizken, bir işe sahip olanların yaklaşık yarısı sözleşmesiz çalışıyor. Üniversite mezunlarının yüzde 30 kadarı işsiz ki bu, erkeklerin en az yüzde 40’ının, kadınların da en az yüzde 20’sinin üniversiteden mezun olduktan bir yıl sonra Lübnan’dan ayrılmasına yol açıyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|