Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Hitler’in Üçüncü Reich’ının yenilgisinin yetmişinci yılı
Fred Williams
23 Mayıs 2015
İngilizceden çeviri (9 Mayıs 2015)
Bir askeri geçit töreni, bugün [9 Mayıs] Moskova’da, II. Dünya Savaşı’nın Avrupa sahnesini bitiren, Nazi Almanya’sına karşı zaferi kutlayacak. Sovyetler Birliği’nin müttefiki olan çeşitli ülkelerin dünya liderleri kutlamaları boykot ediyor ve bu bayrama Rusya dışında çok az ilgi gösteriliyor.
Britanya Başbakanı David Cameron gibi, ABD Başkanı Barack Obama da dikkat çekici biçimde kutlamalarda bulunmuyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in çelenk bırakmak için 10 Mayıs’ta Moskova’yı ziyaret etmesi bekleniyor.
ABD’deki ve Avrupa’daki egemen sınıflar, özellikle de Rusya karşıtı düşmanca bir kampanyanın parçası olarak faşizan güçleri destekledikleri ve onlarla ittifak kurdukları koşullar altında, Sovyet işçi sınıfının Avrupa’da faşizmin yenilmesinde oynadığı merkezi rolü kabul etmeye hiç istekli değiller.
Nazi Almanya’sının yenilgisinin Sovyet halkının devasa özverisi olmaksızın imkansız olduğu tarihsel bir gerçektir. Nazi güçlerinin bozguna uğratılmasında, kesin sayının asla bilinemeyecek olmasına karşın, 27 milyon dolayında Sovyet yurttaşı hayatını kaybetti. Her bir Sovyet ailesi bir ya da daha çok bireyini yitirdi. Binlerce köy tamamen harap edildi ve birçok büyük kent enkaz yığını haline getirildi.
Hem savaşın patlamasının hem de Sovyet silahlı kuvvetlerinin 22 Haziran 1941’deki Nazi istilasına hazırlıksız olmasının devasa sorumluluğunu, Sovyetler Birliği’nin ve Komintern’in gerici ve ulusalcı “tek ülkede sosyalizm” teorisine dayanan Stalinist önderliği paylaşıyordu.
Her şeyden önce, Alman işçi sınıfının, başlıca iki parti olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Komünist Parti’de (KPD) birleştirilememesi Hitler’in Ocak 1933’te iktidara gelmesine izin vermişti. Komintern, SPD’yi, Nazilerden zorlukla ayırt edilen “sosyal-faşist” ilan etti ve KPD “Hitler’den sonra biz” sloganını yükseltti.
Hitler’in birkaç ay hüküm sürdükten sonra düşeceğini öne süren KPD, Alman işçilerini canice silahsızlandırdı. Hitler, Şubat ayındaki Reichstag [Alman parlamentosu] yangınının ardından, işçi sınıfı içindeki örgütlü direnişi ezmek için olağanüstü yasaları kullandı. Nazi rejiminin ilk kurbanları arasında, birçoğu öldürülen veya toplama kamplarına gönderilen Sosyal Demokratlar, Komünistler ve sendika önderleri vardı.
İkinci büyük darbe, Stalin’in, 1936-1938 yılları arasında Ekim Devrimi’nin hayatta kalan neredeyse tüm liderlerini ortadan kaldıran Büyük Terör’üydü. Bu, özünde yaklaşan savaşın arifesinde ordunun kafasını koparan ve 30-40 bin subayın idam edildiği, 1937’deki Kızıl Ordu içindeki temizliği de kapsıyordu. İç savaştan paha biçilmez deneyim edinmiş ve sonraki on yıllarda ileri ordu stratejisini geliştirmiş olan Tuhaçevski, Yakir, Eideman, Kork ve Primakov gibi subaylar işkence gördüler ve Mayıs 1937’de kurşuna dizildiler. Onlar 1941’de hayatta olsalardı, Hitler’in 1941’deki istilasının ilk yıkımı önemli derece azaltılmış olurdu.
Stalin, buna ek olarak, Komünist Parti’nin, Hitler ile Mussolini tarafından desteklenen Franco’nun Falanjist güçlerine karşı “emperyalist demokrasiler” ile ittifakını korumak amacıyla sosyalist devrimi boğduğu İspanya İç Savaşı boyunca Halk Cephesi politikaları yürüttü. İspanyol işçi sınıfının bunu izleyen yenilgisi, dünya savaşınının ufukta olduğunu neredeyse kesinleştirdi.
Ardından, Stalin, 23 Ağustos 1939’da, uluslararası işçi hareketi içindeki çoğu insanı şok edecek şekilde, Hitler ile bir saldırmazlık antlaşması imzaladı. Halk Cephesi dönemi boyunca açıkça suçlanan faşist partiler, artık, işçi sınıfının siyasi bilincinde had safhada bir yönelimsizliğe yol açacak şekilde, güvenilir müttefikler olarak selamlanıyordu.
1930’lar boyunca, bu olayların en kavrayışlı çözümleyicisi, Ekim Devrimi’nin Lenin’le birlikte eş-önderi ve Kızıl Ordu’nun kurucusu, 1929’da Stalin tarafından Sovyetler Birliği’nden sürgün edilmiş olan Lev Troçki’ydi. Komintern Hitler’in iktidara gelmesine kadar ve sonrasında uyguladığı politikalarını savunduğunda, Troçki, uluslararası işçi sınıfının yeni bir devrimci partisini, Dördüncü Enternasyonal’i inşa etmeye koyuldu.
Troçki, Ekim Devrimi’nin toplumsal kazanımlarını savunurken, gelişen dünya sosyalist devriminin çok önemli bir bileşeni olarak, Stalinist bürokrasinin siyasi [iktidardan] devrilmesi çağrısı yaptı. Onun, hızla yeniden silahlanan Almanya ile olası bir savaşta Sovyetler Birliği’nin 1934’teki potansiyel gücüne ilişkin değerlendirmesi ileri görüşlüydü:
Gerçekler oldukları gibi ele alınmalıdır: savaş, devre dışı bırakılmamakla kalmamıştır; o, aynı zamanda, neredeyse kaçınılmazdır. Tarih kitabını okuyabilecek durumda olan ve bunu isteyen biri, ilk önce, neredeyse otuz yıldır (1905’ten bu yana) iniş çıkışlar yaşayan Rus Devrimi’nin, kendi akışını savaş kanalına yönlendirmeye zorlanması durumunda dehşet verici ve ezici bir gücü dizginlerinden boşaltacağını anlayacaktır.
Troçki, Stalin-Hitler Antlaşmasına zemin hazırlayan altı yıl içinde, defalarca, Stalin’in Almanya ile bir uzlaşma peşinde olduğu uyarsında bulunmuştu. Hitler 1 Eylül 1939’da Polonya’yı istila ettiğinde, “saldırmazlık” antlaşmasının gizli protokolleri bilinmiyordu. Sovyetler Birliği, 17 Eylül’de, bu ülkeyi Almanya ile birlikte paylaşacak şekilde, Polonya’yı doğudan istila etti. Antlaşma, Romanya’nın bazı parçalarının yanı sıra, Baltık devletlerinin (Letonya, Litvanya ve Estonya) Sovyetler Birliği tarafından işgaline izin veren maddeler içeriyordu. Stalin, Kasım 1939’da, büyük insan kaybı pahasına Finlandiya topraklarının ilhakına yol açan kanlı “Kış Savaşı”nda Finlandiya’yı istila etti.
Stalin, Hitler’in Sovyetler Birliği’ni istilasından önceki bu 22 aylık dönem boyunca, Almanya’ya, hammadde ve gıda maddeleri sağladı ki bu, Nazilerin Batı Avrupa’daki savaş başarısına önemli ölçüde yardımcı oldu.
Hitler’in Polonya, Fransa, Hollanda ve diğer yerlerdeki Yıldırım Harekatı’nın ilk başarılarına rağmen, Troçki, Alman emperyalizminin kendi çelişkilerini Avrupa’yı fethetmeye çalışarak çözemeyeceğinde ısrar etti. Troçki, ayrıca, Hitler’in Sovyet rejimine saldırmak için kaçınılmaz olarak doğuya döneceğini açıkladı. Troçki, savaşın tarihte daha önce görülmek ölçekte büyüyen genişlemesi içinde, Stalinist bürokrasinin savaşın doğuracağı devrimci ayaklanmalarda ayakta kalamayacağından emindi. O, bu koşullar altında, Dördüncü Enternasyonal’in, sosyalist devrimin yeni bir aşamasına önderlik edebilmesi olasılığını öngördü.
Hitler’den çok daha fazla Troçki’den korkan Stalin, onun öldürülmesi için yoğun çaba sarf edilmesi emrini verdi. Ramon Mercader, Ağustos 1940’ta, dünyanın dikkati Britanya Savaşı üzerine odaklanmışken, Troçki’yi öldürmeyi başardı.
Bu sırada Hitler, generallerine, Sovyetler Birliği’nin istilasına, Barbarossa Harekatı’na hazırlanmaları emrini verdi. 22 Haziran 1941’de, 3,6 milyondan fazla asker, 3.000 tank ve ürkütücü bir hava gücü ile birlikte sınırın diğer tarafına aktı. Savaşın ilk altı ayı içinde üç milyon Sovyet askeri tutsak edildi ki onların 2 milyonu, Ocak 1942’ye kadar, savaş esirleri olarak açlıktan ölecekti.
Sovyet esirlerinin açlıktan ölmesi, Hitler’in “Genel Doğu Planı”nın üzerinde düşünülmüş bir parçasıydı. Savaşın hedefi, yeni fethedilmiş “yaşam alanı”na Ari yurttaşları yerleştirirken, Ural Dağları’na kadar tüm Sovyetler Birliği’nin işgal edilmesiydi. Yerli halk “imha savaşı”nda öldürülecek; onlardan çatışmada hemen ölmeyenler köle emeği olarak kullanılacak, ölüm mangaları tarafından ortadan kaldırılacak ya da açlıktan ölecekti. Hitler, 20-30 milyon Sovyet yurttaşının açlıktan öleceğini düşünüyordu.
Nazi rejimi gaddar bir şekilde komünizm karşıtıydı ve bizzat Hitler, “Musevi Bolşevizm”in imhasını, Avrupa Musevilerinin bir bütün olarak imhasının ayrılmaz bir parçası olarak görüyordu. Nazilerin savaşta öldürdüğü altı milyon Musevi’nin milyonlarcası Sovyetler Birliği’nin istilası sırasında katledildi.
Batı Avrupa’daki hızlı fetihlerinden ötürü kendisine aşırı güvenen Hitler, Sovyet rejiminin altı haftada parçalanmasını bekliyordu. Onun güçleri Leningrad’a, Moskova’ya ve Stalingrad’a doğru üç çatal halinde girerken beklenmedik şekilde şiddetli bir direnişle karşılaştılar. Sovyet askerleri, inanılmaz derecede yüksek kayıplarına rağmen, faşist istilacıları bozguna uğratmak için yırtıcı bir şekilde savaştılar. Alman orduları Rusya içlerine doğru ilerlerken, Sovyet sanayisinin büyük bölümü, işçi sınıfının devasa özverisiyle sökülüp Orta Asya’ya ve Sibirya’ya taşındı. 1943 itibariyle, Sovyetler Birliği’nin merkezi ekonomisi, Stalinist çarpıklıklarına rağmen, Alman savaş makinesinden daha fazla üretim yapıyordu.
Beş aylık şiddetli Stalingrad Savaşı, Şubat 1943’te, Hitler’in birliklerinin bozgunuyla sona erdi. 1943 yılında, ayrıca, 3 milyon askeri ve binlerce tankı kapsayan, büyük Kursk Savaşı yaşandı. Sovyet birlikleri 1944’ün sonunda Almanya’ya ulaştılar. Hitler, Berlin çatışmaları sırasında, 30 Nisan 1945’te intihar etti. Nazi rejiminin toptan teslimiyeti, Moskova saati ile 9 Mayıs gece yarısından hemen sonra gerçekleşti.
Stalinist rejim, savaştan sonra, başlıca emperyalist müttefikleri Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya ve Fransa ile barış içinde bir arada yaşama politikası izledi. Devrim, Fransa’da, İtalya’da ve Yunanistan’da Nazilere karşı direnişe büyük ölçüde önderlik eden Komünist Partiler tarafından bastırılırken, Tahran, Yalta ve Postdam toplantılarında geliştirilen anlaşmalar çerçevesinde Doğu Avrupa Sovyetler Birliği’nin etki alanı haline geldi.
Birçok Sovyet yurttaşı savaş sırasında katlandıkları onca şeyden sonra Stalinist rejimden biraz gevşeme beklerken, sancılı yeniden inşa dönemi boyunca çok az rahatlama oldu. Stalin’in milliyetçi ve işçi sınıfı karşıtı politikaları, “anti-kozmopolit” kampanya ve Doktorlar Komplosu sırasında korkunç biçimlere büründü. Devlet destekli bu Musevi karşıtı kampanyalar, Stalin’in Mart 1953’teki ölümünün ardından hızla durduruldu.
Faşist Almanya’ya karşısında elde edilen zaferden bu yana geçen 70 yılda, Sovyetler Birliği’nde, Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ndeki mirasçıları eliyle gerçekleştirilen kapitalist restorasyona tanık olundu. Kapitalist oligarkların yozlaşmış, otoriter bir temsilcisi olan Vladimir Putin, 9 Mayıs kutlamasını, Stalin’in yüceltilmesini de içeren kendi aşırı milliyetçi gündemine destek sağlamak için kullanmaya çalışıyor. Bununla birlikte, askeri kuvvetlerin Kızıl Meydan’daki geçit töreni, artık Ekim Devrimi’nin attığı ilerici toplumsal temele dayanmıyor. Putin’in yönetimi, Stalinist bürokrasinin son ihaneti olan SSCB’nin dağılmasından ve dünya ekonomisine kapitalist bir temelde yeniden entegre olmasından çıkar sağlayan milyarderleri temsil etmektedir.
Eğer emperyalist güçler, Rusya’daki faşizme karşı zaferi anma törenlerini boykot ediyorlarsa, bu, büyük ölçüde, onların bugün izledikleri politikaların bizzat Nazilerinkiler ile birçok ortak yanı olmasından dolayıdır. Gerçekten de, ABD ve Alman emperyalizmi, Ukrayna’da, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi rejimiyle işbirliği yapmış Ukraynalı milliyetçilerin mirasçıları olan faşist güçler ile ittifak yapıyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri, kasten ve sistematik olarak Rusya ile çatışmayı körüklüyor. Şubat 2014’te Ukrayna’da gerçekleşen darbeyi, bölgenin, ABD’nin başını çektiği ve Rusya’yı hedefleyen geniş çaplı bir askerileştirilmesi izledi. Nitekim Moskova’da anma törenleri düzenlenirken, NATO, Rusya sınırlarının dibinde askeri tatbikatlar gerçekleştiriyor.
Ukrayna’daki darbeyi destekleyen Alman egemen sınıfı, kendi payına, gelecektekileri hazırlamak amacıyla geçmişteki suçlarını temize çıkarmaya çalışıyor. Alman akademisyenler, Hitler rejiminin suçlarını göreceleştirmeye ve Nazizmi, Bolşevik devrime karşı haklı tepki olarak sunmaya çalışıyorlar.
II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da sona ermesinden 70 yıl sonra, kıta (gerçekte dünya) dizginlerinden boşalmış militarizmin yeniden canlanması ile karşı karşıya. Yeni emperyalist savaşı önlemenin tek yolu, yalnızca Avrupa’da değil ama Ortadoğu’da, Asya’da ve dünyanın fiilen her bir köşesinde, işçi sınıfının sosyalist ve devrimci bir program üzerinde uluslararası çapta birleşmesidir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|