World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Atina’dan mektup: Syriza’nın teslimiyetinin bir değerlendirmesi

Evel Economakis
28 Temmuz 2015
İngilizce’den çeviri (22 Temmuz 2015)

Syriza’nın yeni bir acımasız kemer sıkma önlemleri konusunda anlaşmasına yönelik tepkiler ile ilgili aşağıdaki yazı, Atina’daki bir okur tarafından Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne gönderildi.

5 Temmuz’daki referandumda “hayır” oyu vermiş olan yüzde 62 içindeki öfke, yalnızca akışkan olarak tanımlanabilir. Tipik bir örnek verirsek, 40 yaşlarındaki anaokulu öğretmeni Danae, 16 Temmuz günü bir ATM sırasında beklerken, “Olan, Troykanın düzenlediği bir darbe değil; Syriza’nın tam ve koşulsuz teslimiyetiydi.” dedi.

ATM’nin anlamıyla ilgili olarak bugünlerde Atina’da yayılan bir alay, buradaki ruh halini uygun bir şekilde yansıtıyor: ATM harfleri, Yunanca’da, gerçekten de “Aristero Trito Mnimonio” ya da “Solcu Üçüncü Memorandum”un kısaltmasını simgeliyor.

Syriza’ya oy veren işsiz bir elektrik tesisatçısı olan Nikos, bana şunları söyledi: “Geçtiğimiz altı ay içinde birden çok ölüm yaşadım. Umut geldi, gördü ve artık gitti.”

Adını açıklamayan solcu bir blog yazarı, “Bay Tsipras, sen artık bir düşmansın” diye yazdı ve ekledi: “Çevik kuvveti ve zalim polis korkuluklarını ortaya çıkar; onlara ihtiyaç duyacaksın.” Facebook simgesi “Magdalalı Meryem” olan bir başka blog yazarı, başbakana, “Hiçbir Sezar huzur içinde yatağında ölmedi” diye hatırlatıyordu.

Başbakan Alexis Tsipras’ın aşırı sol arasındaki şimdiki takma adı “Tsiprakoglou” ve bu, Mihver devletlerinin [Nazi Almanyası ve faşist İtalya] işgali sırasındaki işbirlikçi Yunan hükümetinin ilk başbakanı olan subay Georgios Tsolakoglou’ya bir gönderme.

Hırçınlaşmış solcular, tarihin, Alexis Tsipras’ın adını önceki kemer sıkma paketlerini yöneten diğer liderlerin; PASOK’tan George Papandreou’nun, MIT eğitimli Lucas Papademos’un ve aşırı sağcı Antonis Samaras’ın yanına yazacağını söylüyorlar. Bir başka blog yazarı şöyle yazdı: “Yıllarca birbirimize söyleyeceğimiz şey şu: Bir Tsipras haline gelme.”

Bir zamanlar Syriza’nın militanı olan Anastasia, bu partiyi, onun sözleriyle, “aralarında Hollanda’daki İşçi Partisi’nin, Almanya’daki SPD’nin, Britanya’daki İşçi Partisi’nin, Fransa’daki Sosyalist Parti’nin, İspanya’daki Sosyalist İşçi Partisi’nin, Yunanistan’daki PASOK’un (artık iki tane var!), İtalya’daki PSI’nin, Avustralya’daki İşçi Partisi’nin, Bulgaristan’daki Sosyalist Parti’nin ve Macaristan’daki MSZP’nin bulunduğu, gerçekte burjuva kapitalist partiler olan hain sosyal demokrat partiler ya da sosyalistler listesi”ne dahil etti.

Yunanistan’ın genç liderine yağdırılan lanetler cevapsız kalmadı. Tsipras, başbakanlık ofisi tarafından 16 Temmuz’da yayımlanan resmi olmayan bir belgede, bir önceki gün, Syriza’nın memoranduma onay vermesine karşı oy kullanan 32 milletvekilini azarlamıştı. O, bu “yoldaşlar”ı, “sosyalist yoldaşlık geleneği”ne aykırı davranmakla eleştiriyor ve hükümetinin artık çoğunluğu yitirmiş olduğundan yakınıyordu.

Yunanistan’ın “Che Guevara”sı, bugün, onu 25 Ocak’ta iktidara getirenlerin çoğu için, daha çok Yahuda İskaryot’a benziyor. Tsipras, referandumdaki büyük çaplı “hayır” oyunu Troyka’ya karşı ayağa kalmak yönünde bir yeşil ışık olarak yorumlamak yerine, onu, “düşman”ın, yani tüm kemer sıkma yanlısı partilerin yaptığı gibi, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden ayrılmamasına yönelik bir “talimat” olarak okudu.

Kimileri, neşe dolu muziplikle, Tsipras’ın 20 yıllık eşinin ondan ayrılmasını umuyor. Elektrik mühendisi olan Betty Batziana, iradeli, dinamik, militan biri ve alışverişten nefret ediyor. Görünüşe göre, o, Tsipras’ın Syriza’nın kırmızı çizgilerinden herhangi birini aşması halinde ondan ayrılacağını (resmi olarak evli değiller) beyan etmişti ama Tsipras o kırmızı çizgilerin hepsini aştı! Batziana’nın, üniversitedeki profesörlerden biriyle, onun bir doktora tezi üzerine çalışmasını baltaladığı için mahkemeye vererek uğraşmış olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, bunun olma şansı kimilerine umut ışığı olarak görülüyor.

“Seksi Alexi” (yakışıklılığı nedeniyle ona takılan ad) kinayeye mi dönüşüyor? Syriza’daki çok sayıda başkası gibi, o da bir burjuva ailenin çocuğu. Onun babası, George Papandreou’nun askeri diktatörlüğü sırasında (1967-1973) oldukça kazançlı devlet ihaleleri almış bir inşaat mühendisiydi. Bu tür işler, asla, aşırı sağın solunda yer alan herhangi bir siyasi görüşe sahip olduğundan şüphelenilen birine verilmiyordu. Tsipras’ın babası, ayrıca, Kilise’ye cömert bağışlarda bulunuyordu. Hayal kırıklığına uğramış bazı Syrizalı seçmenler, medyada, bunun, hükümetin milyarlarca avroluk gayrı menkullere ve başka varlıklara sahip, dahası geleneksel olarak ayrıcalıklı vergi uygulamalarından yararlanan bir kurumu [Kilise -çev.] neden hedeflemediğini açıklayabileceğini ileri sürüyorlar.

Atina’nın dışındaki küçük liman kasabası Rafina’da itfaiyeci olan Maria, istisnasız tüm politikacılara küfürler yağdırdı. O, bana, “Sağ ya da sol, hepsi aynı” dedi ve ekledi, “Şu andan itibaren, bize önderlik etmesi için yalnızca yoksullara güveneceğim! Tek olası istisna, düşüncelerinden dolayı mağdur olan ve hapis yatan zengin insanlardır.”

Birçok kişi, Syriza’nın Troyka’ya son teslimiyetini, 12 Şubat 1945’teki Varzika Antlaşması’na gönderme yaparak, bir “kemer sıkma karşıtı Varzika” olarak tanımlıyor. O gün, Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) Sekreteri, parti tabanından gelen güçlü protestoya karşı (hatta gözyaşlarına rağmen), Britanya destekli Yunan Dışişleri Bakanı ile Yunanistan’ın çoğunu kontrol eden komünistlerin önderliğindeki EAM-ELAS direniş savaşçılarını silahlarını teslim etmeye ve savaştan vazgeçmeye zorlayan bir anlaşma imzalamıştı.

Tsipras, yapmış olduğu tercihi, ani ölüm ile yavaş ölüm arasında bir seçim yapmaya zorlanmak olarak yorumladı. O, ikincisini seçmişti. Ancak birçok kişi, bunun yanlış bir ikilem olduğunu söylüyor. Bir ATM kuyruğunda kızgın bir şekilde derin derin düşünen ihtiyar bir adamın, “Troyka hortumcuları, bizden, canımız ile paramız arasında seçim yapmamızı istedi ve Syriza ilkini seçti.” dediğini duydum.

Bunun işaretleri başından beri vardı. Blog yazarı Ilias A., Syriza’nın “aldatılmış eşler gibi şikayet eden” dostları ve seçmenleri ile alay ediyor. Gerçekten de, bugüne kadar, tetikte olan bir halk hareketini bastırmak için yolundan sapmış gerçek bir solcu hükümeti kim duymuş? 2012’de, yasal, saygıdeğer muhalefet mantığına hizmet etmek için halkı sokaktan çekmiş olan Syriza değil miydi? İşten atılan ERT (ülkenin 11 Haziran 2013’te kapatılan devlet televizyon kanalı) işçilerinin mücadele umudunu kıran Syriza değil miydi? Tsipras’ın, Avrupalı güçler ile çatışmaya karşı olduğunu defalarca belirttiği Amerika Birleşik Devletleri gezilerini ve görüşmelerini kim unutabilir? Onun Avrupa’nın ekonomik ve siyasi statüko kurtları ile Como Gölü kıyısındaki toplantıları ya da Londra mali sermayesi ile gizli görüşmeleri unutulabilir mi? [Bütün bunlar konusunda] halka, hatta Syriza’nın örgütlü destekçilerine bile, ne bilgi verilmiş ne de danışılmıştı.

Syriza, en başından beri, bugünkü batkınlığın tohumunu taşıyordu. Omonia Meydanı’ndaki bir pizzacıda çalışan Vangelis’e göre, “Syriza’nın kitlesel mücadelelerimize ihanetinin tohumu, onun, kendisini Avro Bölgesi ile eşitleyen bu Avrupa’yı ve onun, halkın çıkarlarına karşı oligarkların ve bankerleri temsil eden önderlerini pazarlık masasında değiştirebileceği biçimindeki stratejisinde ve naif yaklaşımında gömülüydü.”

Artık birçok solcu Yanis Varoufakis’e küfürler yağdırıyor. Eleni, bloğunda, “Popüler baştan çıkarıcılığın süperstarı bizi yanlış yönlendirdi” diye yazdı ve ekledi: “Eski maliye bakanı, herhangi bir gösteride on dakikalığına olsun boy göstermemişti. Bu kimseyi şaşırtıyor mu? Tsipras, Varoufakis, Stathakis, Tsakalotos veya Papadimoulis, bütün bunları kime açıklayacak; ayda 600 avro kazanan Pire’deki fabrika işçilerine mi?

Çoğu insan, bu “ilk kez sol” hükümetin dönekliğinin, Yunan halkının mezar taşı haline geleceğinden korkuyor. Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, bu çok önemli günlerin insanların dudaklarına nasıl güçlü sözler ve ifadeler getirdiğine defalarca hayran kaldım ve şaşırdım. Myrto, Atina’nın dışındaki Marathon Caddesi’ndeki bir ekmek fabrikasında gece vardiyasında çalışan, liseyi yarım bırakmış, iki çocuk annesi yalnız bir kadın. O, geçenlerde, şu beklenmedik sözleriyle beni şaşkına çevirdi: “Bizler, hepimiz, bu ülkenin mezar taşının üstündeki bir sözcüğüz.”

Bu hikayedeki ironi şu ki, referandumda “evet” oyu vermiş olan insanlar, kemer sıkma yanlısı kalabalığın çoğu, artık hükümeti destekliyor. Bu insanlar, çok da uzun olmayan bir süre önce, “komünist-Bolşevik” tehdit hakkında cehennem azabıyla doluydular. Genç bir avukat olan Niki, Alexis Tsipras’tan “oldukça etkilenmiş” olduğunu söyledi. O, başbakanın partisini ülkesinin önüne koyacağından korkarken, Tsipras tam tersini yaptı. Niki, “bu cesaret ister!” diye ekliyor.

İşsiz bir inşaat işçisi olan Stratis, bana, Lenin’in bir zamanlar söylediği şu sözü hatırlattı: “Eğer düşmanın seni överse, dur ve arkana bak; neyi yanlış yaptığını gör!” O, Alexis Tsipras’a gönderme yapıyordu.

Nasty, bizim genç başbakanımızın yakında sağcı Yeni Demokrasi partisinin başkanı olabileceği esprisini yapıyor! Bir gemi inşa mühendisi olan Panos, bir e-postada, Tsipras’ın, tarihte ilk kez, eş zamanlı olarak iki partinin, Syriza’nın ve Yeni Demokrasi’nin başkanı olabileceği esprisini yaptı! Oğlu benim on yaşındaki oğlumla futbol oynayan, genç bir elektrik tesisatçısı, Manolis, bana, hangi Syriza milletvekilinin kendisini sisteme sattığını tespit etme “formül”ünü açıkladı: medyanın onlara nasıl davrandığı. “Bu yeni Memorandum’dan sonra, yakında, Syriza’nın milletvekilleri içinde en kötüsü kim anlayacağız. O, oligarkların televizyon kanallarında tüm gün boy gösteren biri olacak.”

Bazıları, Syriza’nın teslimiyetinin Almanya ve troyka için bir Pirus zaferi olduğunun ortaya çıkabileceği umudunu ifade etti. Onlar, bu “Yunan anlaşması”nın, Avrupalı seçkinlerin (ve Yunan işbirlikçilerinin) gerçekte Yunanistan’ın solcu hükümetine karşı çetin bir mücadele veren ve sonunda, onu dönüştürerek yok eden yırtıcı egoist sinikler olduğunu teşhir ederek, Almanya’dan gelen örtüyü yırttığından eminler. Avro yanlısı bir taksi şoförü olan Antonis, “Avrupa değişiyor,” dedi ve ekledi: “Eğer ertesi gün birliğin dışında olsaydık bu bir utanç olacaktı.” O, oldukça anlaşılmaz bir şekilde, “Yunanistan’ın avroya girmemesi gerekiyordu ama biz avrodan asla çıkmamalıyız.” dedi.

Syriza’nın izleyebileceği iki strateji vardı. Biri, Avrupa’yı içeriden değiştirmeye çalışmak ve bunu yapmaktı. Diğeri, Yunanistan’ı, iyi formüle edilmiş bir B Planı veya Grexit [Yunanistan’ın avrodan çıkması] yoluyla kurtarmak. O, ikisini de yapmadı. Varoufakis’in itirafıyla, Atina, Avrupa’daki aynı duyguları paylaşan kitlelerin, popülist İspanyol partisi Podemos’takilerin desteğini sağlamak için bile hiçbir ciddi çaba harcamadı. Diğer yandan, Podemos’un önderi ve kurucusu Pablo Iglesias Turrión, kısa süre önce Syriza’nın Troyka’ya teslimiyetini “gerçekçi” olarak destekledi. Onun partisinin popülaritesi kamuoyu yoklamalarında hızla düştü. Kaybedenleri kim ne yapsın? Yerel bir Lidl süpermarketinde kasiyer olan Katerina’nın söylediği gibi: “Bu İspanyollar bizim ‘solcular’la aynı hamurdan yapılmış gibi görünüyorlar. Onlar bu açmaza aynı gözlüklerle bakıyorlar: Ya Troyka’ya kölece boyun eğmek ya da Avro Bölgesi’nden çıkmak!”

Emeklilik maaşı çok az olan ve aşevlerinde kıt kanaat geçinen bir dul olan yetmiş altı yaşındaki ihtiyar Stelios, düşüncelerini kendiliğinden anlattı. O, hareketli bir şekilde, konuşurken tükürükler saçarak, “Syriza’ya yazıklar olsun” dedi ve ekledi: “Onlar herhangi bir B Planı’na sahip değildi ve savaşa hazırlıksız gittiler. Hükümet, mücadeleye bizi dahil etmedi. Halkı asla çetin muharebelere hazırlamadı. Eğer bu, canice bir yetersizlik değilse, nedir ben bilmiyorum!”

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır