World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2015/jan2015/linc-j21.shtml

Britanya işçi hareketi Amerika’da köleliğin sona ermesine nasıl yardım etti? - I

Joe Mount
21 Ocak 2015
İngilizce’den çeviri (5 Ocak 2015)

Bu yazı, Britanya işçi sınıfının, Amerikan İç Savaşı’nda Kuzey Birliği güçlerinin zaferindeki ve ABD’de köleliğin kaldırılmasındaki rolü üzerine bir makalenin ilk bölümüdür.

Bundan yüz elli yıl önce, Abraham Lincoln, 1861-1865 Amerikan İç Savaşı’nda kuzey eyaletlerinin kurduğu Birlik’in köle sahibi güney eyaletlerinden oluşan Konfederasyon’a karşı zaferine önderlik etmişti. Amerika’da köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanan bu “İkinci Amerikan Devrimi”, dünya tarihinde, özel mülkiyetin Rus Devrimi öncesindeki en büyük kamulaştırılmasıydı.

Konfederasyon, Britanya işçilerinin, Birlik’in Güney limanlarını ablukaya almasından kaynaklanan “pamuk kıtlığı”na karşı isyan edeceği ve bunun, Britanya egemen sınıfının Güney’e duyduğu sempati ile birleşerek, Britanya ile Fransa’yı Birlik’e karşı müdahaleye zorlayacağı üzerine kumar oynadı. Bunun yerine, Britanya işçilerinin köleliğe yönelik çok güçlü muhalefeti, Britanya’nın Konfederasyon’u tanımasının engellenmesinde belirleyici etken oldu.

Britanya’nın sanayileşmesi ile Amerika’nın Güney’indeki köleci ekonomisi arasında yakın bir ekonomik ilişki vardı. Köleler tarafından hasat edilip Britanya’ya gönderilen ham pamuk, burada eğirilip dokunarak, Britanya’nın 19. yüzyıl boyunca başlıca ihracatını oluşturan kumaş haline getiriliyordu. Balyalanmış pamuk, Amerika’nın güney eyaletlerinden Liverpool limanına geliyor ve sanayi merkezi Manchester ile birlikte Lancashire bölgesinin dört bir yanına yayılan bir fabrika kentleri ağını besliyordu. 1860 itibariyle, bölgede, 440.000 işçiyi istihdam eden 2.650 pamuk fabrikası vardı.

Manchester’ın patlama yapan ekonomik büyümesi, dizginsiz kapitalist sömürü eliyle sağlanmıştı. Manchester, dünyanın ilk büyük sanayi kenti haline gelmişti ve “dünyanın fabrikası” ve “Cottonopolis” (“Pamuk kenti”) olarak adlandırılıyordu.

Kapitalizm gelişir ve Manchester büyürken, işçi sınıfı da büyüdü. Karl Marx ile ortak fikirleri paylaşan Friedrich Engels, babasının Manchester’daki fabrikasında çalışırken, 1845 yılında yayımlanan İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’nu yazdı. O, sanayinin çeşitli dallarında, emekçi kitlelerin katlandığı insanlık dışı koşulları inceledi ve bunların, kapitalist toplumsal düzen içindeki temel nedenini açıkladı. Engels, Manchester’ı, “modern imalat sanayi kentinin klasik bir örneği” olarak adlandırdı.

Burjuva toplumsal ilişkiler, işçi sınıfına yönelik olarak ileriye doğru atılan her adımın egemen sınıfın acımasız muhalefeti ile karşılaştığını kesinleştirdi. Kötü ünlü bir olayda, 1819’da, Manchester’daki St. Peter’s Field’da, demokratik reformlar talep eden bir kitle hareketi “Peterloo” Katliamı ile bastırıldı. Süvariler 80.000 kişilik bir işçi topluluğuna saldırarak 15 kişiyi öldürdü, yüzlerce kişiyi yaraladı.

İşçi sınıfının bu dönemdeki siyasi bilincinin doruk noktası, ilk devrimci işçi sınıfı hareketi olan ve adını “Halkın Sözleşmesi” ile onun altı parlamenter reform talebinden alan Çartizmdi.

Çartizmin devrimci kanadı kitleler içinde kök salmış ve 1840’ların ortasında, egemen sınıftan, on saatlik işgünü ve Tahıl Yasaları’nın iptali gibi sınırlı tavizler elde etmeyi başarmıştı. Bununla birlikte, Marx’ın bilimsel sosyalizmi geliştirmesinden önce ortaya çıkan Çartist hareket, nihayetinde, toplumsal ve siyasi olarak gelişmemiş karakteri eliyle çözüldü. Troçki’nin belirttiği gibi, “Çartizm, yöntemleri yanlış olduğu için değil ama fazlasıyla erken ortaya çıktığı için bir zafer kazanamadı.”

Kitleler, Çartizmin çökmesiyle birlikte, orta yolcu sendikaların etkisi altında uzun süreli bir siyasi pasiflik dönemine girdiler. Bununla birlikte, onun devrimci gelenekleri, Amerikan İç Savaşı’nın patlamasıyla yeniden canlandı.

Birlik kuşatması ve pamuk kıtlığı

Konfederasyon, dünya pamuk piyasalarındaki baskın konumunun, ticaret ortakları Fransa ile Britanya’nın desteğini güvence altına aldığına inanıyordu. Onların gerici kendini beğenmişliğinin tipik bir örneği olan James Hammond şu uyarıda bulunmuştu: “Üç yıl boyunca hiç pamuk tedarik edilmemesi durumunda ne olacak? Ben herkesin hayal edebileceği şeyi dile getirmekten geri durmayacağım ama şurası kesin: Eski İngiltere baş aşağı çökecek ve tüm uygar dünyayı kendisiyle birlikte sürükleyecek. Hayır, siz pamuk için savaşmaya cüret edemezsiniz. Yeryüzündeki hiçbir güç onun üzerine savaşmaya cüret edemez. Pamuk, kraldır!”

Lincoln, bunun Britanya’yı Güney’in yanında savaşa çekebileceği korkusuna rağmen, Konfederasyon’un ekonomisini kuşatmak ve boğmak için, Nisan 1861’de, güney limanlarına yönelik “Anaconda Planı” adlı bir Birlik ablukası başlattı. Birçok Britanya gemisinin ablukayı delmesine rağmen, pamuk ihracatı yüzde 95 oranında azaldı.

Britanya’nın Konfederasyon’dan gelen yıllık 1,1 milyar poundluk pamuk kaynağı kesilmişti. Fiyatlar patladı, sadece küçük miktarlarda kalitesiz pamuk başka yerlerden ithal edilebildi. Pamuk kıtlığı Lancashire’ı sımsıkı yakalamıştı. Bölgedeki fabrikalar kapandı ve ülke genelinde binlerce kişi işini kaybetti.

İşçiler, yoksullukla, açlıkla, yakacaksızlıkla ve evlerinden çıkarılmakla karşı karşıya kaldılar. Ülke genelinde ayaklanmalar patlak verdi. Pamuk kıtlığında, Lancashire işçilerinin yüzde 60’ı işsiz kalmıştı. Binlerce insan, nefret edilen, küçük düşürücü Yoksulluk Yasası sistemine bel bağlamaya zorlandı. Spekülatörler pamuk istifçiliğinden kar ederken, egemen sınıf, huzursuzluğa karşı sert önlemler aldı ve halkın öfkesini yatıştırmak için hayırseverliği ve dini kullandı.

En büyük ayaklanmalar, en kötü etkilenen fabrika kentlerinden biri olan Stalybridge’de patlak verdi. Fabrikaların çoğu kapanmış, 7.000’den fazla işçi işsiz kalmış ve işçilerin dörtte üçü uluslararası yardımlara bağımlı hale gelmişti. Hükümetin cimri yardım planlarına karşı protestolar patladı.

Ayaklanmalar vahşice bastırıldı. Süvariler getirilmiş, yerel polis kılıç ve süngüyle donatılmıştı. Bastırma sırasında 80’den fazla kişi tutuklandı.

Konfederasyon, pamuk kıtlığının, işçileri onu desteklemek zorunda bırakacağını hesaplamıştı. Güneyli bir politikacı The Times’a şunları söyledi: “Pamuk sevkiyatını sadece üç aylığına durdururuz ve İngiltere’de bir devrim gerçekleşir. Bizim pamuğumuz olmazsa yüz binlerce işçiniz açlıktan ölecek ve onlar sizden ablukayı kırmanızı isteyecekler.” 

Bununla birlikte, onlar, Lincoln’ün, ilk kez Eylül 1862’de ilan edilen Özgürlük Bildirgesi ile mahvoldular. Bu bildirge, ABD’deki 4 milyon köleden 3,1 milyonunun bulunduğu Konfederasyon devletlerindeki tüm kölelerin, eski sahiplerine tazminat verilmeksizin serbest bırakıldığını ilan ediyordu. O, ayrıca, Birlik Ordusu’na, eski kölelerin “özgürlüğünü tanıma ve koruma” emri verdi. Bu, köleliğin kaldırılmasını, savaşın açık amacı haline getiriyordu.

Britanya’da, işçiler köleliğe karşı kökleşmiş bir nefrete sahiptiler ve pamuğa dokunacak son ellerin Konfederasyon devletlerindeki kölelere ait olduğunu biliyorlardı. Pamuk kıtlığının muazzam güçlüklerine katlanmalarına rağmen, ülke çapında, Lincoln’ü, Birlik’i ve ablukayı destekleyen, kölelik karşıtı genel bir seferberlik patlak verdi.

İşçiler savaş boyunca Birlik’e olan desteklerini sürdürdüler. Ülkenin dört bir yanındaki kent ve kasabalarda kitlesel mitingler düzenlendi.

Lincoln’ün Özgürlük Bildirgesi, Londra Esnaf Konseyi tarafından çağrısı yapılan ve 26 Mart 1863’te Londra’da düzenlenen St. James’ Hall toplantısından güçlü bir destek gördü. 3.000’i aşkın işçi, Lincoln ile dayanışmalarını ve “Amerika’nın Kuzey Eyaletleri ile siyahların özgürlüğüne olan sempatileri”ni ifade etmek için salonu ağzına kadar doldurmuştu. Bir adam, dinleyicilerin alkışları arasında, “Lancashire’ın tükenmiş işçilerinin işe alınması bahanesiyle bile olsa, Güney Konfederasyonu’nun tanınmasını haklı göstermek için bir araya getirilecek yüz tane işçi bulunamaz” dedi.

İşçiler, Güney devletlerine verdikleri destek nedeniyle Britanyalı “kapitalistleri ve gazetecileri” mahkum ettiler. Marx, toplantının, “[Başbakan Lord] Palmerston’u, ABD’ye savaş ilan etmekten, tam da yapmak üzereyken alıkoymuş” olduğuna inanıyordu.

Britanya burjuvazisi “Yankee demokrasisi”ne güvenmedi ve Güney ile karlı ticari ilişkilerini koruma peşinde koştu. Britanya, İç Savaş boyunca resmi olarak tarafsız kaldı. Yine de, Kuzey ile ilişkiler gerginleşirken, Britanyalı fabrika sahipleri, donanmanın ablukanın kırılması amacıyla kullanılmasında ısrar etti. Britanya, savaş gemileri inşa etti ve Güney’e sattı ve dahası, istila etmek üzere Kanada’ya askeri birlikler konuşlandırmaya hazırlandı. Bu son hamle, halk muhalefeti eliyle engellendi.

Britanya egemen sınıfı, köleliğin kaldırılmasının, işçi sınıfını kendi ücretli köleliğine karşı isyana teşvik edeceğini biliyordu. Gemi ve fabrika sahipleri, Konfederasyon’a destek sağlamak için açık toplantılar örgütledi. Tekstil işçilerinin uğradığı zarardan Birlik’i sorumlu tutan yazar bozuntuları onlardan söz ettiler.

Bu çabaların boşuna olduğu görüldü.

Devam edecek



Telif Hakkı 1998-2015, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır