World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Le Pen Elysée Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda

Alex Lantier
19 Ocak 2015
İngilizce’den çeviri (10 Ocak 2015)

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın neo-faşist Ulusal Cephe lideri (FN) Marine Le Pen’i Charlie Hebdo’ya yönelik terörist saldırıyı görüşmek için Elysée Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na davet etme kararı, Fransız politikasında, kapsamlı sonuçları olacak bir dönüm noktasına işaret etmektedir.

1972 yılındaki kuruluşundan beri Avrupa faşizminin 20. yüzyıldaki en kötü suçlarıyla yakından bağlantılı bir parti, Fransız siyasi yaşamının meşru, hatta vazgeçilmez bir bileşeni konumuna yükseltiliyor.

Le Pen, dün sabah [9 Ocak’ta] Elysée’den ayrılırken, Hollande’ın İslamcı köktencilik üzerine ulusal bir “tartışma” başlatmak için söz vermiş olduğunu söyledi. Bu, Fransa’daki beş milyon Müslüman’ın saygınlığını azaltmaya yönelik kampanyada bir tırmanmanın habercisidir. Le Pen zaten, Perşembe günü, Charlie Hebdo saldırısına karşılık olarak, Fransa’nın 1981 yılında kaldırdığı ölüm cezasının geri getirilmesi çağrısı yapmıştı.

Sağcı Halk Hareketi Birliği (UMP) de, [11 Ocak] Pazar günü için Hollande’ın Sosyalist Partisi (PS) ve UMP tarafından çağrısı yapılan “ulusal birlik yürüyüşü”ne katılması için FN’yi ısrarla teşvik ediyor. Eski Cumhurbaşkanı ve UMP lideri Nicolas Sarkozy’nin Perşembe günü Hollande’la buluşmasının ardından, UMP’nin siyasi komitesi, Len Pen’in, FN’nin katılımına izin verilmesi yönündeki taleplerini tekrarladı.

UMP’nin Genel Sekreteri Laurent Wauquiez, “Bu oy birliğiyle alınmış bir karardır: Ulusal Cephe’nin ulusal birlik için yapılan bir yürüyüşten dışlanması kabul edilemez.” açıklamasını yaptı.

Wauquiez’in ifadelerinin sonuçları sarsıcıdır. Onlarca yıl boyunca, FN’ye hem UMP hem de PS tarafından, ulusal sahnedeki bir parya gibi davranıldı. Onun, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile işbirliği içinde Fransa’yı yönetmiş olan faşist Vichy rejiminin ve Cezayir’deki Fransız sömürgeci egemenliğinin en fanatik savunucuları olan Gizli Silahlı Örgüt’ün (OAS) mirasçısı olduğu anlaşıldı. Fransa’daki işçilere ve öğrencilere yönelik canice saldırılarından ve 1954-1962 Cezayir savaşındaki işkenceleri ve terör bombalarını kapsayan suç yöntemlerini savunmasından dolayı, FN’den yaygın biçimde nefret edildi.

FN’nin kurucusu Jean-Marie Le Pen, siyasi kariyerine, II. Dünya Savaşı’nın ardından faşist Action Française gazetesini satarak ve bir paraşütlü birlik teğmeni olarak Cezayirli bağımsızlık savaşçılarına yapılan işkencelere gözetmenlik yaparak başlamıştı. O, II. Dünya Savaşı sırasında Vichy hükümetinin Çalışma Bakanı Marcel Déat’in Ulusal Halk Seferberliği’nin gençlik lideri olarak görev alan, mahkum edilmiş bir işbirlikçi olan Roland Gaucher gibi kişilerin de dahil olduğu FN içindeki eski Nazi ve Vichy işbirlikçilerinden oluşan geniş bir çekirdek kadroya yaslandı.

Le Pen, hem zengin bir patronlar tabakasının mali desteğine hem de Devlet Başkanı François Mitterrand gibi kişilerin sınırlı desteğine her zaman güvenebilirdi. Kendisi de eski bir Vichy görevlisi olan Sosyalist Parti lideri Mitterrand, sağ oyları bölmek ve halk tarafından desteklenmeyen kemer sıkma politikalarına rağmen iktidarda kalabilmek için, 1980’lerin sonunda, FN’nin medya profilini arttırmıştı.

Egemen seçkinler, Le Pen’in, Musevi Soykırımı’nın (Holokost) tarihteki bir “detay” olarak önemsizleştirmesi dahil, faşizmi ve kitlesel katliamları savunması nedeniyle, başlangıçta, FN’yi ana akım politikalara dahil etmemeyi seçtiler. Onlar, bunun yerine, savaşa ve toplumsal kemer sıkmaya karşı grev hareketlerini ve işçi sınıfı protestolarını bastırmak için, PS’ye ve onun -bir kısmı azımsanmayacak miktarda oy alan- sahte sol uydularına bel bağladılar.

FN’yi teşvik eden şimdiki dönüş, Avrupa’daki kapitalist egemenliğin derin krizinin bir işaretidir. Ekonomik durgunluk, uluslararası çatışmalar ve yükselen sınıf gerilimleri ile kuşatılmış olan ve bir çözüm bulamayan Avrupa burjuvazisi, faşist egemenlik biçimlerine yöneliyor. Avrupa burjuvazisi, Charlie Hebdo’ya yönelik terörist saldırıya, FN’yi ve faşizmi meşrulaştırmak ve bir polis devleti inşasını olabildiğince ilerletmek için sarılıyor.

FN’nin talihi, özellikle PS’nin 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçim zaferinden bu yana hızla açıldı. FN, bir dereceye kadar, Jean-Marie Le Pen’in yerine, faşizmin suçları üzerine önceden çalışılmış sessizliği medyanın onu kamuoyuna pazarlama çabasını kolaylaştıran kızı Marine’in geçmesinden yararlandı. FN, her şeyden çok, PS’nin II. Dünya Savaşı’ndan beri en tutulmayan cumhurbaşkanı haline gelen Hollande ile birlikte itibarsızlaşmasına güvenmektedir.

Hollande, muhafazakar önceli Nicolas Sarkozy’den kusursuz bir geçiş içinde, Avrupa Birliği’nin, işçi sınıfının yaşam standartlarını yıkıma sürükleyen kapsamlı kemer sıkma gündemini benimsedi. O, Sarkozy’nin, NATO’nun, Ortadoğu ve Afrika genelinde Müslüman ülkelere karşı Washington önderliğindeki pervasız savaş yönelimiyle işbirliğini de sürdürüyor.

Fransa’nın siyasi dengesi kesin olarak bozulmuştur. Göçmen işçi sınıfı, göçmen gençliğin en kafası karışmış ve geri kesimlerinin El Kaide’ye yönelmesine kapı açacak şekilde, siyaset kurumuna bütünüyle yabancılaşmış durumda.

Öte yandan, PS’nin kemer sıkma önlemleri eliyle yaratılmış gittikçe umutsuzlaşan toplumsal duruma öfkelenen Fransız halkının ve işçi sınıfının geniş kesimi, Marine Le Pen’in kendileri için mevcut en iyi alternatif olduğu sonucuna varıyor.

Bu koşullar altında, bir bütün olarak Fransız egemen sınıfı, Marshal Paul von Hindenburg’un 1933’te iktidarı Hitler’e teslim etmesinden önce Alman burjuvazisinin Adolf Hitler’le yakınlaşmasına benzer şekilde, Le Pen’le oynaşmaya başlamış durumda. Fransız burjuvazisinin önde gelen stratejistleri, Fransa’nın Müslüman nüfusu ile şiddetli bir çatışmanın kaçınılmaz olduğu kanısına varıyorlar.

Aşırı sağ ve sahte sol çevrelerle sıkı bağlantıları olan gazeteci Eric Zemmour, geçtiğimiz ay, İtalya’daki Corriere della Sera gazetesine, “Fransız halkı içinde Müslümanlar”ın olduğu bir ortam, “bizi kaosa ve iç savaşa götürecektir” dedi. Zemmour, milyonlarca Müslüman’ın Fransa’dan sınır dışı edilmesini mi önerdiği sorulduğunda, bunun şimdilik “gerçek dışı” olduğu yanıtını verdi ama “Tarih şaşırtıcıdır.” diye ekledi.

Bu tür açıklamalar, Avrupa kapitalizminin krizi ile işçi sınıfı içindeki siyasi önderlik krizinin olağanüstü şiddetli olduğuna ilişkin bir uyarıdır. Fransa’daki ve tüm dünyadaki işçi sınıfının gerekli sonucu çıkartması gerekiyor: Son derece önemli siyasi görev, proletaryayı sosyalizm uğruna devrimci bir mücadelede harekete geçirmektir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır