World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Bir Kuşak Bir Yol: Çin’in ABD’nin “Asya’ya dönüş”üne yanıtı

Peter Symonds
14 Aralık 2015
İngilizce’den çeviri (4 Aralık 2015)

ABD Başkanı Barack Obama, geçtiğimiz ay Asya’daki üst düzey iki toplantıda (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği -APEC- ve Doğu Asya Zirvesi), kendi “Asya’ya dönüş” gündemini hızlandırmak için bir kez daha Güney Çin Denizi’ndeki denizcilik anlaşmazlıklarını kullandı. Obama’nın “Asya’ya dönüş”ü, Pasifik Ötesi Ortaklığı (TPP) üzerinden bir ekonomik blokla, tamamı Çin’e karşı yöneltilen bölge genelindeki askeri bağlar ile ittifakları birleştiriyor.

Obama yönetimi, “dönüş”ün 2011’de resmi olarak ilan edilmesinden önce dahi, derinleşen küresel ekonomik çöküşe karşılık olarak, odak noktasını, büyüyen bir Çin’in Amerikan hegemonyasına tehdit oluşturduğu algısına karşı koyma girişimi içinde, Hint-Pasifik bölgesine kaydırmaya başlamıştı. Çin, yalnızca ekonomik büyüklüğü sayesinde, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından ABD üstünlüğünü esas alarak kurulmuş olan eski ekonomik ve stratejik ilişkilere karşı gemektedir.

Kendisini dışlayan TPP’yle ve bölge genelinde geniş çaplı bir ABD askeri yığınağıyla karşılaşan Çin rejimi, tepki vermeye zorlandı. Onun tepkisi, temsilcisi olduğu, son otuz yılın kapitalist restorasyon süreci yoluyla kendisini zenginleştiren bir avuç süper zengin oligarkın sınıfsal çıkarları eliyle belirleniyor. Pekin, en sonunda, Washington’ı yatıştırmaya çabaladı; aynı anda, yalnızca tek bir şekilde sonuçlanabilecek bir silahlanma yarışına girdi.

2013’te, Devlet Başkanı Xi Jinjing ile Başbakan Li Keqiang’ın yeni önderliği, dış politikanın mevcut akımlarını bir araya getiren ve genişleten kapsamlı bir jeo-politik strateji geliştirdiler. Bu stratejinin amacı, Çin kapitalizmi için daha fazla ticaret ve yatırım fırsatı açarken, Çin’i, ABD ile müttefiklerinin stratejik kuşatmasından kurtarmaktır. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve 21. Yüzyıl İpek Yolu ya da Bir Kuşak Bir Yol (OBOR) olarak bilinen proje, Afrika’nın yanı sıra Avrasya kara parçasını hem karadan hem de denizden birbirine bağlamak üzere büyük çaplı altyapı geliştirilmesini öngörüyor.

Pekin, gelişecek olan ticari ve ekonomik faydaların yanı sıra altyapıda azımsanmayacak yatırım teklifiyle, Avrasya, Ortadoğu ve Afrika boyunca ülkeleri planlarına çekmeyi ve böylece ABD’nin “Asya’ya dönüş”ünü köreltmeyi umuyor.

Çin’in, bölgedeki liman tesislerini geliştirmenin yanı sıra Çin’in güneyinden Güney Doğu Asya’nın dört bir yanına kara ulaşımı bağlantıları kurma çabalarına bağlılığını vurgulayan Çin Başbakanı Li, Kuala Lumpur’daki Doğu Asya Zirvesi’nde, Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) liderlerine kesin bir çağrı yaptı. Li, Çin-ASEAN özel altyapı kredisinin yeni evresi için 10 milyar dolar vaat etti.

İki yönlü ticaretin 2020’ye kadar 1 trilyon dolara ulaşmasının planlanmış olmasıyla Çin ile ASEAN arasında büyüyen ekonomik ilişkilerin yanı sıra, kara bağlantıları, Çin’in, Ortadoğu’dan ve Afrika’dan enerji ve hammadde ithalatı için Güney Doğu Asya’dan geçen nakliye rotalarına bağımlılığını azaltma biçiminde bir stratejik hedefe sahip. Pekin, ABD askeri stratejistlerinin, Çin’e karşı savaş planlarının can alıcı bir unsuru olarak, Malakka Boğazı üzerinde denetim dahil denizle ilgili bir ablukayı göz önüne aldığının farkında.

Çin, geçtiğimiz hafta, Başbakan Li’nin Doğu Avrupa, Balkanlar ve Baltık devletlerinin rolünü “Avrupa ile Kuşak ve Yol girişimi rotalarının doğu kapısı” olarak vurguladığı, dördüncü Çin-Merkez ve Doğu Avrupa (CCE) zirvesine ev sahipliği yaptı. Li, kendisinin, “Çin-Avrupa kara-deniz ekspres hattını inşa etmeyi ve Avrupa’daki bağlantısallığa teşvik etmeyi” temsil eden 16 ülkenin tamamıyla birlikte çalışmayı istediğini söyledi. Çin, Yunanistan’ın Pire limanına bir demiryolu bağlantısı için kapsamlı bir planın parçası olarak, iki ülkenin başkentleri arasında yüksek hızlı bir tren hattı inşa etmek için Macaristan ve Sırbistan ile bir anlaşma imzaladı. Li, ayrıca, Baltık, Adriyatik ve Karadeniz’deki liman tesislerinde yatırımlar yapılacağını duyurdu ancak ayrıntı vermedi.

Pekin’in adımı, her şeyden önce, tamamı Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte NATO askeri ittifakının resmi üyesi olan büyük Avrupa güçlerine doğru yöneltilmektedir. Çin’in Avrupa diplomasisi yıllardır gelişmekte olsa da, Ekim sonu ve Kasım başındaki üç önemli ziyaret (Devlet Başkanı Xi’nin Britanya seyahati ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Çin ziyaretleri), Çin için olduğu kadar Avrupa için de, ekonomik ve stratejik konuları aydınlatıyor.

Britanya, Fransa ve Almanya, hepsi, Avrasya’da, kötüleşen küresel ekonomik çöküş ve özellikle Avrupa’daki iktisadi bunalım eliyle daha da körüklenmiş olan kendi emperyalist emellerine sahip. Tüm büyük güçler (ABD, Japonya ve Avrupa’dakiler), Çin’in dünyanın en geniş ucuz emek platformu ve ikinci büyük ekonomisi olarak ortaya çıkmasıyla, ekonomik bağlantılarını, yatırımlarını ve dolayısıyla Pekin’deki nüfuzlarını azami seviyeye çıkarmayı güdüyorlar.

Çin-Avrupa Akademik Ağı’nın müdürü, Wang Yiwei, Mayıs ayında, Europesworld.org websitesinde yayımlanan bir makalede, Çin’in stratejik hedeflerini anlaşılır bir biçimde açıkladı: “Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri’nin yükselişiyle, son entegrasyon girişimlerinin tersine çevirmekten aciz kaldığı bir gerileme içine girmişti. Avrupa, şimdi, Avrasya’nın yeniden canlanması yoluyla dünyanın merkezine dönüşmek için tarihsel bir fırsatla karşı karşıyadır.”

Bir Kuşak Bir Yol girişimi, bu aşamada, büyük ölçüde, görkemli ve genel düşünceler alanında kalmaktadır. Çin hükümeti, bu Mart ayında, “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve 21. Yüzyıl Denizcilik İpek Yolu’nun Ortaklaşa İnşası Üzerine Vizyonlar ve Eylemler” başlıklı bir doküman yayınladı. Doküman, ayrıntılara kısa, “barış içinde bir arada yaşama”, “kazan-kazan işbirliği” ve daha yakın ekonomik bütünleşmenin avantajları söylemine ise uzun bir yer ayırmıştı.

Bilinen kaba hatları itibariyle, kara merkezli Kuşak, İpek Yolu’nun tarihi başlangıç noktası olan Çin kenti Xian’dan, Çin’in batısındaki Xinjiang bölgesindeki Urumçi’ye ve Orta Asya’dan Moskova ve Avrupa’ya giden bir ana rota ile 80.000 kilometrelik yüksek hızlı tren hatları inşa edilmesini kapsıyor. Diğer demiryolu hatlarından biri, Çin’in güneyinden Güney Doğu Asya yoluyla Singapur’u ve yine Xinjiang’dan Pakistan üzerinden Umman Denizi’ndeki Çin’in inşa ettiği Gwadar limanını içine alıyor.

Planlar, enerji üretimi ve enerji şebekeleri ile birlikte, yolların, petrol ve doğalgaz boru hatlarının ve dijital kabloların büyük bir yayılımını kapsıyor. Altyapı tesisleri, Çin’in gelişmemiş iç bölgelerinde ekonomik büyüme için bir itici güç sağlamanın yanı sıra, Çin’in fazla kapasite üretimine ve Çinli şirketler adına karlı fırsatlar için bir çıkış sağlamak üzere tasarlanmıştır.

Denizcilik Yol’u, Çin’den Avrupa’ya deniz taşımacılığını geliştirmek için özellikle Güney Doğu Asya’da ve Afrika’yı bütünleştirmek için Kenya’da, liman tesislerinin genişletilmesine odaklanıyor.

Pekin, bir dizi devasa altyapı projelerini finanse etmek için 1,4 trilyon dolar kadar [kaynak] tahsis etmeyi teklif etti ve Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası’nın yanında mali kurumlar kuruyor. Çin, kaynak sağlamaya ek olarak, ticari bariyerlerin, ekonomik bürokrasinin ve ekonomik entegrasyonun önündeki diğer engellerin azaltılması ya da kaldırılması çağrısı yapıyor.

En az 100 milyar dolarlık kaynağa sahip olması öngörülen, yakın dönemde kurulmuş olan Asya Altyapı Yatırım Bankası’na (AIIB) başlangıç için 50 milyar dolar sağlanmış durumda. Bir başka 40 milyar dolarlık kaynak Orta Asya’daki projeler için İpek Yolu Fonu’na gitti. Çin, Çin-Pakistan ekonomik koridorunu finanse etmek için 46 milyar dolar [kaynak ayırdığını] açıkladı. Ayrıca, Ağustos ayında kurulan, BRICS önderliğindeki Yeni Kalkınma Bankası’na 10 milyar dolarlık bir başlangıç katkısı yaptı. Çin Kalkınma Bankası, Bir Kuşak Bir Yol projelerinde 1 trilyon dolar kadar kaynak sağlayacağını duyurdu.

Çin hükümeti, projeleri 2021’de tam ölçekli yaşama geçirmeyi başlatma ve 2049’da tamamlama bakış açısıyla, OBOR ortaklarına, gelecek yıl, beş yıllık planlanan projeleri başlatmayı öneriyor.

Bir Kuşak Bir Yol projesinin ekonomik başarı şansı, Avrupa’da daha şimdiden bir etkide bulundu. Britanya, Mart ayında, ABD ile birlik içinde olamadı ve açabileceği mali fırsatlardan yararlanmak için Çin destekli AIIB’e kayıt oldu. Diğer Avrupa güçleri hızla aynı şeyi yaptılar. Çinli akademisyen Wang Yiwei şu yorumda bulundu: “Yeni İpek Yolu Girişimi, jeopolitik ağırlık merkezini ABD’den uzaklaştırmaya ve yeniden Avrasya’ya yönlendirmeye yardımcı olabilir.… Fransa, Almanya, İtalya ve Britanya’nın Asya Altyapı Kalkınma Bankası’na katılma yönündeki son kararı, bu yönde ilerlemekte ve Asya’ya ve özellikle Çin’e yönelik, ABD’nin duruşundan açık bir şekilde ayrılarak, Avrupa tutumunda önemli bir değişikliği temsil etmektedir.”

Ancak, ABD emperyalizmi seyirci kalmıyor ve yalnız bırakıldığı ya da hepten dışlandığı, Avrasya’nın Çin ve Avrupalı devletler tarafından bütünleştirilmesi yönündeki hamleleri hoş görmüyor. Amerikan stratejistleri, uzun süredir, Avrasya’yı (dünya nüfusunun yüzde 70’ine ve dünyada üretilen malların yüzde 50’den fazlasına sahip bir bölge), ABD’nin küresel hegemonyası için merkez olarak kabul ettiler.

ABD Ulusal Güvenlik eski danışmanı Zbigniew Brzezinski, 1997 tarihli Büyük Satranç Tahtası adlı kitabında, şöyle yazmıştı: “Amerika için, başlıca jeopolitik ödül, Avrasya’dır… Avrasya, yerkürenin en büyük anakarası ve jeopolitik açıdan eksenidir. Avrasya’ya hakim olan bir güç, dünyanın en gelişmiş ve ekonomik olarak üretken üç bölgesini kontrol eder… Bu yüzden, Avrasya, oynanmaya devam eden küresel üstünlük mücadelesinin satranç tahtasıdır.”

ABD, Sovyetler Birliği’nin 1991’de çöküşünden beri, geniş Avrasya kara parçasını kendi egemenliği altına almak için çabaladı. Onun, ilk taslağı 1999’da çizilen kendi İpek Yolu Stratejisi, Orta Asya’nın ve Kafkaslar’ın eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki müdahalelerine ve entrikalarına yol gösterdi. “Terörle mücadele”, Afganistan’ın ABD öncülüğünde istilasına ve Washington’a Orta Asya yakınında bir harekat üssü sağlamak için bir kukla rejimin kurulmasına bahane sağladı.

Obama yönetiminin “Asya’ya dönüş”ü, Ukrayna ve Suriye’deki provokasyonları ve müdahaleleri ile birlikte, özenle hazırlanmış ya da uyumlu bir strateji olmamakta birlikte, dolaylı olarak, Avrasya kara parçasını ABD hegemonyası altına almak amacıyla Çin’i ve Rusya’yı parçalamaya ve onlara boyun eğdirmeye yönelmektedir.

Ekim ayında TPP hakkında konuşan Başkan Obama, şunu belirtmişti: “Bizim potansiyel müşterilerimizin yüzde 95’inden fazlası sınırlarımızın dışında yaşarken, küresel ekonominin kurallarını yazma işini Çin gibi ülkelere bırakamayız. Bu kuralları, bizim yazmamız gerekiyor.” Ama ABD, koşulları, TPP ve onun Avrupa ile bağlantılı karşılığı olan Atlantik Ötesi Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) aracılığıyla dünyaya zorla kabul ettiremezse; o zaman, son otuz yıldır yaptığı gibi, askeri provokasyonlara, müdahalelere ve savaşa başvuracaktır.

Avrasya’yı barışçıl bir şekilde bütünleştiren Bir Kuşak Bir Yol projesi vizyonu, birleşik kapitalist bir Avrupa’dan daha uygulanabilir değildir. Avrupa içindeki büyük emperyalist güçler ve ABD ile Japonya arasında yaşanan; derinleşen küresel ekonomik kriz eliyle körüklenen bölünmeler ve rekabet, onların her biri kendi çıkarlarını güvence altına almak için kapışırken, yalnızca şiddetlenecektir. Başlıca istikrar bozucu faktör, kendi tarihsel gerilemesini, dünyayı yıkıcı bir savaşa sürükleyebilecek bile olsa, askeri güç kullanımı yoluyla dengeleme kararlılığını defalarca göstermiş olan ABD emperyalizmi olmaya devam etmektedir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır