www.wsws.org/tr/2015/dec2015/iyss-d30.shtml
Geçtiğimiz Çarşamba günü, Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE), Almanya'nın Berlin şehrindeki Humboldt Üniversitesi'nin öğrenci meclisi seçimleri kampanyasını "Savaşa hayır! Savaş propagandası değil, bilim" başlıklı bir dizi konferansla başlattı.
Konferansları duyuran tanıtım broşüründe “II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden 70 yıl sonra, dünya, bir barut fıçısıdır” yazıyor. “Suriye'deki savaşa katılmak için federal hükümet tarafından alınan karar, Alman militarizminin yeni bir dünya savaşı riskini artıran dönüşünde yeni bir aşamayı işaret ediyor.”
Onlarca öğrenci ve genç işçi konferans odasını doldurdu ve Dünya Sosyalist Web Sitesi'nin yayın kurulu üyesi Johannes Stern'in “Suriye savaşı ve Alman emperyalizminin Ortadoğu'daki hedefleri” başlıklı sunumunu dikkatle izledi.
Humboldt Üniversitesi IYSSE grubunun önderi ve Öğrenci Meclisi'nin üyesi olan Sven Wurm, sunumunda, parlamento tarafından henüz onaylanmış olan Suriye'deki savaş görevinin “kısa vadeli bir macera değil”; kapsamlı sonuçlara sahip bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. IYSSE, 19-20 Ocak 2016 tarihleri arasında yapılacak olan öğrenci meclisi seçimlerine, “savaşa yönelimine karşı çıkmak ve savaş karşıtı bir hareket inşa etmek” için katılıyor. Bu, “temel siyasi ve tarihsel konularda kesin bir kavrayışı” gerektiriyor.
Stern, “Almanya şimdi savaşın ortasındadır. Ve bu bizim henüz başlangıçta olduğumuzun açık halidir” dedi. Haftalık haber dergisi Der Spiegel'in son sayısında, savunma bakanı von der Leyen, “uzun mücadele”den söz etmiş ve eski Bundeswehr (Alman silahlı kuvvetleri) Müffetişi General Harald Kujat, IŞİD’e karşı mevcut strateji başarısız olursa, 50.000-60.000 NATO askerini kara birlikleri olarak konuşlandırma olasılığını ileri sürmüştü.
Parlamentonun Suriye'deki savaş görevini kabul etmedeki aceleciliği birçok insanı şaşırttı. Ancak bu uzun süredir hazırlanıyordu ve 2014 yılı başlarında Cumhurbaşkanı Gauck ve federal hükümet tarafından ilan edildiği gibi, Almanya'nın saldırgan dış politikaya ve büyük güç politikasına dönüşünün bir parçasıydı.
Tam bir buçuk yıl sonra, Humboldt Üniversitesi profesörleri Herfried Münkler ile Jörg Baberowski arasında geçtiğimiz Pazartesi günü yaşanan “Schlüterhof Tartışmaları”na atıfta bulunan Stern, Alman seçkinlerinin yeni "jeopolitik güç fantezileri"ni zar zor kontrol altında tutabildiğini belirtti. Münkler, Almanya'nın yeni "reel politika"sının, daha doğrusu savaş politikasının coğrafi alanının genişletilmesi gereken coğrafi alanı ana hatlarıyla çiziyordu. Stern, bunun, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda, Alman iş çevrelerinin, genelkurmayının ve jeo-stratejistlerinin odak noktasında duran şeyin aynısı olduğunu söyledi.
Münkler, “endişelenmemize neden olan sömürgecilik sonrası iki alan var” diye belirtiyordu. “Birincisi, Balkanlar’dan Batı Hazar Denizi'ne uzanıyor; diğeri tüm Arap bölgesidir. Avrupa'nın istikrarına ve güvenliğine ilişkin başlıca zorluklar, Doğu Balkanlar’dan Kafkasya'ya” ve “Mezopotamya ile Libya, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki alan”dan, “Akdeniz'in karşı kıyısına ve Sahra çölünün diğer tarafı arasında dağılmaktadır.”
Stern, sunumunun devamında, Almanya’nın şimdiki Ortadoğu politikasında temsil edilen tarihsel sürekliliğe dikkat çekti. Zengin kaynaklara sahip ve jeo-stratejik açıdan önemli olan bölge, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında, Alman emperyalizmi için merkezi bir rol oynamıştı.
Stern, Kayser II. Wilhelm'in 1898’deki “Uzakdoğu Gezisi”, bunu izleyen Bağdat demiryolunun yapımı ve Alman İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki sözde "devrimci programı" hakkında konuştu. O dönemde, Dışişleri Bakanlığı ile Ordu Yüksek Komutanlığı'nın hedefi, bölgedeki Alman çıkarlarını zorla kabul ettirmek için Mısır’daki ve Hindistan'daki İngiliz egemenliğine karşı bir İslami ayaklanma kışkırtmak olmuştu.
Ortadoğu, Almanya’nın ikinci defa (Tarihçi Fritz Fischer'in sözleriyle) “dünya gücü olma”sında da büyük önem taşıyordu. Stern, Alman-İtalyan Afrika harekatı ve Irak'ta Alman yanlısı bir rejim kurma yönündeki başarısız girişimler hakkında konuştu; bu bağlamda, o dönemde Berlin Üniversitesi'nde ders veren ve Alman emperyalizmi için savaş stratejileri geliştiren Profesör Oscar Rittler von Niedermayer’in “Ortadoğu'da siyaset ve savaş” (1939) bildirisinden alıntı yaptı.
Stern, “Alman seçkinleri, 25 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Almanya'nın yeniden birleşmesinden bu yana, iki dünya savaşında işledikleri suçlar nedeniyle belirli bir ölçüde saldırganlıklarını gizlemeye zorlanıyorlardı. Onlar şimdi, emperyalist arzuları konusunda yeniden açıkça konuşuyorlar” dedi.
Stern, Konrad Adenauer Vakfı'nın, “Bölgedeki temel Alman çıkarı hızla belirlenmiştir.” diyen 2001’deki bir strateji belgesinden alıntı yaptı. Genel hedef, “hammaddelerin pürüzsüz sağlanmasının... ve Alman ekonomisi için ihracat fırsatlarının" yanı sıra, “pazarlara olabildiğince serbest erişimi ve ABD’nin, Doğu Avrupa ülkelerinin ve Doğu Asya’daki sanayi ülkelerinin rekabetine karşı koyma”yı garantiye almaktır.
Stern, saldırgan Alman emperyalizminin dönüşünün ve büyüyen savaş tehdidinin köklerinin “kapitalizmin ve onun ulus devlet sisteminin derin çelişkilerinde” yattığını vurguladı. Küresel üretim ile ekonomik ve mali seçkinlerin dayandığı ulus devletler arasındaki çelişki, insanlığı, nükleer silah sahibi güçler arasında gerçekleşecek üçüncü bir dünya savaşı ile tehdit etmektedir. Tüm emperyalist güçlerin ve Rusya’nın şu ya da bu şekilde askeri olarak müdahalede bulunduğu Ortadoğu'daki barut fıçısı, yüz yıl önceki Balkanlar barut fıçısı gibi patlayabilir. Bu, geçtiğimiz ay, bir Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesiyle gösterilmişti.
Bizzat egemen çevrelerin böyle bir gelişmeden korkuyor olmalarına umut bağlamak, tehlikeli bir yanılsamadır. Leon Troçki, 1934 yılında şu uyarıda bulunmuştu: "Yalnızca yeni bir savaşın sonuçlarından duyulan korku, şu anda, emperyalizmin savaş dürtüsünü yavaşlatmaktadır. Fakat bu frenin gücü sınırlıdır." 5 yıl sonra bu frenler başarısız oldu ve İkinci Dünya Savaşı başladı.
Stern, konuşmasının sonunda, katılımcılara, kapitalizme karşı çıkan savaş karşıtı bir hareketin inşasına katılma ve IYSSE'nin seçim kampanyasını destekleme çağrısı yaptı. Stern, "kimsenin artık kayıtsız olamayacağı bir noktaya ulaşılmıştır" dedi.
Sunumun ardından, Almanya'nın güncel jeo-stratejik çıkarları; Batı'nın 2003 yılındaki Irak'ın işgalinden bu yana Ortadoğu'da izlediği savaş politikası; İslam Devleti'nin (IŞİD) oluşumu ve siyaseti ile Humboldt Üniversitesi profesörleri Herfried Münkler ve Jörg Baberowski gibi savaş kışkırtıcılarının rolü hakkında yoğun bir tartışma yaşandı. Bir sonraki toplantı, 16 Aralık Çarşamba günü Humboldt Üniversitesi'nde gerçekleşecek. Konusu ise "Herfried Münkler: Alman emperyalizminin hizmetinde bir akademisyen" olacak.