Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
AB-Türkiye konferansı sığınmacılar zararına anlaşmaya vardı
Martin Kreickenbaum
5 Aralık 2015
İngilizceden çeviri (2 Aralık 2015)
Avrupa Birliği (AB) hükümet ve devlet başkanları, Pazar günü Brüksel’deki AB-Türkiye konferansında Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile rezil bir anlaşmaya vardılar. Türkiye, sığınmacıların AB’ye girişini engelleme sözü verdi ve bunun karşılığında 3 milyar avro para ile AB üyeliği ve vizesiz seyahat müzakerelerini hızlandırma taahhüdü alacak.
AB ile Türkiye arasında yapılan anlaşma, AB’nin Yunanistan’a yönelik muamelesinde olduğu gibi, onun acımasız ve insanlık dışı karakterini vurgulamaktadır. Avrupalı güçler, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, yıllardır, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek için İslamcı vekil güçleri finanse ederken, Suriye’deki hedefleri bombaladılar. Onlar, Suriye halkı için, 3,5 milyon Suriyeliyi ülkeyi terk etmeye zorlayan gerçek bir cehennem yarattılar. 8 milyon dolayında insan, Suriye sınırları içerisinde yerinden edilmiş durumda.
Şimdi, Avrupalı güçler, bu insanlık krizine, sınırları kapatarak, kamplar kurarak ve sığınmacıları insafsızca savaş bölgelerine sınır dışı ederek karşılık veriyorlar. Türkiye’deki hükümete, AB’nin sınır muhafızı olarak davranması için ödeme yapılıyor ve o da, sığınmacılara karşı kendi pis işini yerine getiriyor.
AB dış politika sözcüsü Federica Mogherini, “para Türkiye için değil, sığınmacılar için. Biz, oradaki şehirleri ve toplulukları desteklemek zorundayız, aksi takdirde orada bir toplumsal çöküş olacak.” iddiasında bulundu.
Hiçbir şey, gerçekten bu kadar uzak olamaz. Fonlar, yalnızca, Türk sınırlarının sığınmacılara kapalı kalması ve Ankara’nın, Avrupa’dan sınır dışı edilen sığınmacıları kabul etmesi koşuluyla, küçük meblağlar halinde ödenecek. Bu, siyasi olarak canice bir anlaşmaya uyma karşılığında [verilen] bir rüşvetten başka bir şey değildir.
Türkiye’de, şu anda, Irak’tan gelen 300.000 sığınmacının yanı sıra, tahminen 2,2 milyon Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Bununla birlikte, AB’nin şimdi destekleme niyetinde olduğu kamplarda sadece 250.000 kişi yaşıyor. Dahası, yalnızca Avrupa’dan korunma isteyen sığınmacılar ‘sığınmacı’ olarak kabul ediliyor.
Bunun dışındakiler için, hiçbir sosyal yardım desteğine izin vermeyen ve işlere, sağlık hizmetlerine ve eğitime sadece çok kısıtlı erişim olanağı tanıyan geçici bir korunma düzeni söz konusu. Türkiye’deki Suriyeli ve Iraklı sığınmacıların büyük bir çoğunluğu, istismarcı patronların insafına kalmış bir şekilde gündelikçi olarak çalışırken, açık havada yaşamaya veya boş evlerde izinsiz oturmaya zorlanıyorlar.
Suriye’de, savaştan önce yüksek eğitim düzeyi ağır basarken, 700.000 Suriyeli sığınmacı çocuktan 400.000’i okula gidemiyor. Çocuklar, ailelerin geçimlerini sağlamak için, sıklıkla, dilenmek, sokaklarda su veya mendil satmak ya da arabaların camlarını silmek zorunda kalıyor.
Türk güvenlik kurumları, geçici koruma mevzuatlarına dayanarak, ulusal güvenliğe, kamu düzenine veya kamu güvenliğine bir tehdit olarak görülmeleri halinde, sığınmacıların korunma hakkını kaldırabiliyor. Sığınmacı örgütü ProAsyl’e göre, Suriye sınırına yakın Osmaniye sığınmacı kampı, neredeyse bütünüyle bir gözaltı merkezi olarak çalışıyor; hatta buraya, refakatsiz çocuklar bile kapatılıyor.
Sınırdaki sığınmacıların reddedilmesi uluslararası hukuka göre yasadışı olmasına rağmen, halihazırda Suriyeli sığınmacıların ülkeye girişine izin verilmiyor. Türk sınır polisi, Türkiye’ye yasadışı yollardan girmeye çalışan Suriyeli sığınmacıları düzenli olarak yakalıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bir raporuna göre, şiddetli istismar, alıkoyma ve yasadışı sınırdışı etme, günlük olaylar.
Bu çerçevede, AB bakanları, Türkiye ile işbirliğini yoğunlaştırmaya karar verdiler. Onlar, “geçici korunma ve göç yönetimi altındaki Suriyelilere destek için işbirliğini arttırma”yı, kabul ettiler; çünkü “özellikle kuralsız göçmen akışını durdurmada sonuç alınması gerekiyor.” Onlar, özellikle, “uluslararası korumaya muhtaç olmayan göçmenlerin geldikleri ülkeye hızla geri gönderilmesi” konusunda anlaştılar.
Avrupalı hükümetlerin basın açıklamaları, onların, Türkiye’de sığınma talebinde bulunanların insan haklarına yönelik açık ihlallere rağmen, Türk yetkililere, sığınmacıları Avrupa’ya girmekten alıkoymak için gerekli görülen her türlü önlemi alma hakkı verecekleri konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyor. Dahası, onlar, Avrupa’ya geçenleri, insafsızca Türkiye’ye sınır dışı edecekler.
Britanya Başbakanı David Cameron, “Britanya, sığınmacı kamplarındaki ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıları destekleme konusundaki kendi rolünü oynamaya devam edecektir.” dedi.
Hollanda Başbakanı Marc Rutte, “Sonuçta, insanları Türkiye’den Suriye’ye döndürmek, onların burada olmasından her zaman daha ucuz ve daha kolay.” dedi ve ekledi: “3 milyar avroluk anlaşma yapılır yapılmaz, sığınmacılar Türkiye’deki kamplara sınır dışı edilmeye başlanacak.”
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “Türkiye’nin, Avrupa’ya gelmeyecek olan sığınmacıları kabul etmek için çaba gösterirken, onları barındırmak için Avrupa’dan yardım alması kabul edilebilir.” dedi.
Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras, sığınmacılara yönelik daha “insani” muamele talep ederken, şunları ifade etti: “Türk yetkililerin yapmak zorunda oldukları şeyi yaptıklarından emin olmalıyız; çünkü hiç kimse bu hayret verici [insan] akışını karşılayamaz.”
AB, sınır dışı etmeyi hızlandırmak için, uluslararası anlaşmalara itaat etmiyor. AB, Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan etmeyi tasarlıyor ki bu, Türkiye Cenevre Sözleşmesi’ni ve kökeni ne olursa olsun sığınma talebinde bulunan herkese korunma sağlamayı kabul etmedikçe, yasal olarak yapılamaz. Bununla birlikte, AB sınırlarındaki hızlı sınır dışılar, yalnızca Türkiye’nin “güvenli üçüncü ülke” statüsü alması durumunda mümkün olacağı için, bunu yapmaya yönelik hamleler devam ediyor.
AB-Türkiye anlaşması, Erdoğan hükümetinin her zamankinden daha açık bir şekilde diktatörce özellikler edinmekte olduğu bir anda gerçekleşmektedir. Türkiye’deki hükümet, Kürt gruplarla yeniden başlatmış olduğu iç savaş sırasında, basın ve ifade özgürlüğünü sınırlamış durumda. Bu koşullar altında, AB liderlerinin sığınmacılara sınırları kapatma politikalarını eksiksiz hale getirmek için Türkiye’yi kullanmaya istekliliği, AB’nin gerçek karakteri hakkında çok şey anlatmaktadır.
Bununla birlikte, zirve, gerilimlerin AB çapında nasıl artmakta olduğunu da ortaya koydu. Toplantı öncesinde, Hollanda Maliye Bakanı Jeroen Dijsselbloem, “sığınmacı akınının devasa yükünü paylaşmak için herhangi bir çözüme ulaşılamaması” ihtimaline karşı bir “mini-Schengen” olasılığını gündeme getirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, geçtiğimiz hafta, Avrupa ülkelerinin Berlin’in şart koştuğu politikayı kabul etmemeleri durumunda Schengen antlaşmasının tehlikede olduğu uyarısında bulundu.
Pazar günü, sekiz AB devleti, Ankara’nın askıdaki anlaşmaları bütünüyle yerine getirmesi halinde Türkiye’den gelen sığınmacıların çıkarılması konusunda Davutoğlu ile ayrı olarak görüşme yaptı. Müzakere, Almanya, Avusturya, İsveç, Finlandiya ve Benelüks ülkelerinden temsilcileri kapsıyordu.
Bu girişim, Visegrad Grubu (Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan) adlı oluşum tarafından keskin bir şekilde eleştirildi. Polonya Başbakanı Beata Szydlo, “Kararların bu tür bir formatta [Merkel’in mini zirvesiyle] alınacağını ve ondan sonra diğer üye devletlere dayatılacağını düşünemiyorum.” dedi. Avrupa Bakanı Konrad Szymaski de, “Bizler, AB içindeki bu gerilimlerin Schengen bölgesinin askıya alınması ya da kısıtlanması için bir bahane olarak kullanılmasını istemiyoruz.” diye ekledi.
AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, daha sonra, Türkiye ile görüşmelerin önemini hafife alarak, uyuşmazlığı gidermeye çabaladı. Tusk, “Saf olmayalım. Türkiye, göç krizini çözmek için tek anahtar değil. … Şunu tekrar edeceğim: dış sınırlarımız üzerinde kontrol olmaksızın, Schengen tarih olacaktır.” dedi.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|