Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Gazze’deki savaştan bir yıl sonra
Jean Shaoul
29 Ağustos 2015
İngilizceden çeviri (28 Ağustos 2015)
İsrail’in Gazze’deki savaşına son veren 24 Ağustos 2014 ateşkes anlaşmasından bu yana geçen bir yıl içinde, Filistinliler, yaşam standartlarında neredeyse benzeri olmayan bir gerilemeye katlandılar. Koruyucu Hat Operasyonu adlı savaş, bu kuşatılmış dar bir bölgeye yönelik, sekiz yıldan uzun süren bir ekonomik ambargonun ardından gerçekleşmişti. O, savaşçılardan çok sivilleri öldüren, bütünüyle tek yanlı bir çatışmaydı.
İsrail, Filistin toplumunun temellerini hedefliyordu. Onun yalnızca Koruyucu Hat Operasyonu’nda değil ama Gazze’ye ve Batı Şeria’ya yönelik bütün önceki operasyonlarında Filistin’in altyapısını sistematik bir şekilde yıkıma uğratması bilinçli bir politikadır. İsrail yönetimi, bu yoldan, hiçbir zaman, güvence altına almak şöyle dursun, tartışmayı bile amaçlamayan görüşmeler yoluyla sapmayacaktır. Savaş sona ermesine rağmen, onun misyonu, tamamlanmamış bir iş olmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler’in rakamlarına göre, İsrail bombardımanı, 1.462’si sivil 2.251 Filistinliyi öldürmüş ve 11.231 kişiyi yaralamış; İsrail tarafında ise 67 İsrail askeri ile altı sivil öldürülmüş, 1.600 asker yaralanmıştı.
Ölen Filistinlilerden 521’i çocuk, 283’ü kadındı. Sivil ölü sayısı, öldürülen tahminen 400 Hamas savaşçısından daha fazlaydı. Savaşın görünürdeki hedefi, Gazze’yi kontrol eden Hamas adlı İslamcı gruptu.
BM İnsan Hakları Konseyi (UNHCR), kitlesel katliamın ve yıkımın rastlantısal değil, kasıtlı olduğu sonucuna varmıştı. Bunlar, İsrail yönetiminin en üst düzeyinde alınmış kararların hesaplanmış sonuçlarıydı. UNHCR, ayrıca, Gazze’deki yıkımın bir anormallik değil; Gazze’deki (2006, 2008, 2009, 2012) ve Lübnan’daki (2006) önceki savaşlarda işenmiş olan savaş suçlarının ve kıyımın bir devamı olduğunu belirtmişti.
Halkının yüzde 41,5’inin işinin olmadığı Gazze, dünyadaki işsizlik oranı en yüksek olan yer. Yüzde 60’lık gençler arasındaki işsizlik ise bölgedeki en yüksek oran.
Bölgedeki imalat sektörü yüzde 60 küçülmüş durumda. Savaş, tarım alanlarının üçte birini ortadan kaldırdı. 2005’te, İsrail Gazze’den “çekildiğinde”, bölgeden İsrail’e, işgal altındaki Batı Şeria’ya ve deniz ötesine 9.319 TIR gidiyordu, bu rakam, geçtiğimiz yıl 228 oldu.
Sonuç, nüfusun yüzde 80’inin bağışlarla, yüzde 39’unun da resmi yoksulluk sınırının altında kitlesel yoksulluk ve sefalettir. (bkz. “The devastation of Gaza”)
Geçtiğimiz Ekim ayında düzenlenen Filistin üzerine Kahire Konferansı, üç yıl içinde Filistinlilere 5,4 milyar dolar yardım sözü vermişti. Ama bu bir aldatmacaydı.
Bu sözlerin çoğu, Washington’ın, ülkelerindeki saygınlıklarını korumak isteyen bölgesel müttefiklerinden gelmişti. Ama Gazze için yalnızca 3,5 milyar dolar harcandı ki bunun dörtte biri, ya savaştan önce taahhüt edilmiş ya da çoktan dağıtılmıştı. Paranın geri kalanı, Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin (FY) harcamalarına gidecekti.
Geride, Gazze’nin yeniden inşası için yalnızca 2,5 milyar dolar kaldı ki bunun yalnızca yüzde 13,5’i ulaştırıldı. Bağışçıların gerekçesi, Hamas’a düşman olan Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin kontrolünü almasını bekliyor olmalarıdır. Kahire konferansı, bölgedeki burjuva yönetimlerin desteğine güvenmenin faydasızlığının ve Mısır ile FY’nin Filistinlilerin bastırılmasındaki suç ortaklığının bir kez daha gözler önüne serilmesidir.
İsrail’in Gazze’ye yönelik barbarca saldırısı yalanlarla gerekçelendirilmişti. Benyamin Netanyahu’nun Likud önderliğindeki koalisyon hükümeti, Batı Şeria’da üç Filistinli gencin ortadan kaybolmasından, onların kaçırılıp sonradan öldürülmesinden Hamas’ı sorumlu tutan öfkeli bir kampanyayı kışkırtmak için yararlanmıştı. İsrail hükümeti, bunu, gençlerin öldürülmüş olduğuna ilişkin hiçbir kanıt ve bilgi olmaksızın yapmıştı.
Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan, savaşı, gerçekte olduğu gibi, insafsızca kötü muamele gören bir halka karşı işlenmiş tarihsel ölçekte bir suç olarak gördü. Yüz binlerce insan, İsrail bombardımanına son verilmesi çağrısı yapmak üzere sokaklara çıktı. Savunmasız bir halka yönelik saldırı, tüm Ortadoğu’da ve dünyada Siyonizme olan düşmanlığı arttırmaya ve onun İsrail’deki Musevi işçiler arasındaki saygınlığını ortadan kaldırmaya hizmet etti. Savaş, aynı zamanda, İsrail’in başlıca destekleyicisi olan ABD’yi ve Avrupalı emperyalist güçleri de itibarsızlaştırdı.
Obama yönetiminin yeşil ışık yakmış olduğu altı haftalık askeri saldırı, sonunda, asıl olarak bu kitlesel gösteriler Washington’ın Ortadoğu’da, bu kaynak zengini bölgenin kontrolünü sağlamak için görünüşte Irak ve Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı yeni bir savaş başlatma planlarını bozma tehlikesi oluşturduğu için sona erdirildi.
Filistinlileri yeni savaşlarla tehdit eden Netanyahu, bütünüyle inatçı. O, kısa süre önce, “Kayıtsız kalmayacağız” dedi ve ekledi: “Bize ve yurttaşlarımıza zarar vermeye çalışanlara karşı güçlü ve kararlı biçimde hareket etmeyi sürdüreceğiz ve bunu uluslararası hukuka uygun biçimde yapacağız.”
Savaş, İsrail işçi sınıfına da ağır bir yük yükledi. İsrail kaynaklarına göre, askeri operasyonun maliyeti 2,9 milyar dolardı ve ayrıca, Gazze Şeridi’ne yakın bölgelerde yaşayan İsrailli ailelerin tahliyesine 510 milyon dolar harcanmıştı. İsrail Silahlı Kuvvetleri (İSK) 2014 yılı için 1,79 milyar dolar, 2015 yılı içinse 2,82 milyar dolar ek para talep etmişti ki bu, 2015 yılı için toplam 17,95 milyara ulaşıyordu (2013 yılında 14,87 milyar dolar). Bu, en az yüzde 6’lık bir bütçe açığı demekti.
İsrail Sayıştayı’na göre İSK 2000 yılından bu yana bütçesinin yüzde 10 kadar fazlasını harcadığı için, bunun 2014 ve 1015 yıllarının nihai tutarı olması mümkün görünmüyor. Filistin-İsrail anlaşmazlığını denetlemekle görevli Kamu Güvenliği Bakanlığı, personelinin üçte ikisi subaylar ve İşgal Altındaki Topraklarda İSK’nin komutası altında görev yapan askere alınmış gençler olan sınır polisini kapsıyor. Binlerce Filistinlinin kapalı tutulduğu hapishanelere de bu bakanlık bakıyor. Bakanlığın bütçesi, gerçek rakamlarla, 2000 yılından bu yana, 3,33 milyar doları bulacak şekilde ikiye katlandı.
Netanyahu’nun geçtiğimiz sonbaharda erken seçim çağrısı yapmasının nedeni, yeni bir bütçe konusunda anlaşmaya varılamamasıydı. O seçimler, Netanyahu’nun koalisyon hükümetinin mecliste yalnızca bir sandalyelik bir çoğunluk elde etmesiyle sonuçlandı. Hükümet, savaşın maliyetini, vergileri artırıp harcamaları azaltarak karşılıyor ki bu en çok yoksul aileleri etkiliyor.
Savaş, dinsel dışlama ve orada yaşayan Filistinlilerin kovulması ve onlara boyun eğdirilmesi üzerine kurulu kapitalist bir devletin [Avrupa’daki] Musevi soykırımı dehşetinden sonra Musevi halkına güvenli bir alan sağlayabileceği vaadinde bulunmuş olan Siyonist projenin siyasi açmazını ifade etmektedir. Bu proje, savaş ve insanlık suçları işleyen ve Musevileri İsrailli Arapların ve tüm Ortadoğu’daki Arap kitlelerin karşısına yerleştiren bir devlet yaratmıştır.
Netanyahu yönetimi, başka yerlerdeki benzerleri gibi, karşı karşıya olduğu krize, daha fazla otoriterlik, vahşilik ve savaş dışında herhangi bir yanıtı olmayan bir egemen sınıfı temsil etmektedir. İsrail egemen seçkinleri için, Filistinlilere ve İsrail’in komşularına karşı sonu gelmez savaşlar ve sözde İran’dan gelecek bir nükleer saldırı tehdidine yapılan göndermeler, ülkedeki devasa iç toplumsal gerilimleri dışarıya yöneltmenin ve içerideki sınıf mücadelesinin büyümesini önlemenin bir aracıdır.
Savaşa, artan toplumsal eşitsizliğe ve otoriterliğe verilecek yanıt, Musevi, Filistinli ve Arap işçilerinin ulusal ve dinsel-mezhepsel ayrımları aşarak, emperyalizme, Siyonizme ve Arap burjuvazisine karşı, kapitalizme dünya çapında son verme mücadelesinin bir parçası olarak, bir Ortadoğu sosyalist federasyonu uğruna mücadelede birliğinde aranmalıdır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|