www.wsws.org/tr/2015/apr2015/pers-a23.shtml
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, 3 Mayıs Pazar günü, uluslararası işçi sınıfının tarihsel dayanışma günü 1 Mayıs’ı anmak için uluslararası çevrimiçi bir toplantı düzenliyor.
1 Mayıs, bu yıl, çok büyük bir krizin ortasında düzenlenecek. Dünyanın birçok yeri, şimdiden savaşa saplanmış durumda. Her zamankinden daha şiddetli ve kanlı çatışmalar, işçi sınıfının müdahale etmemesi durumunda, kaçınılmaz olarak, nükleer silah sahibi güçlerin savaşacağı bir dünya savaşına yol açacak ki burada, insan uygarlığının geleceği söz konusu olacaktır.
Doğu Avrupa’da, ABD ve Avrupalı güçler tarafından Şubat 2014’te örgütlenen ve başını faşistlerin çektiği darbeyi, tüm bölgenin askerileştirilmesi izledi. NATO birlikleri, Rusya sınırında son derece kışkırtıcı askeri tatbikatlar yapıyor ve Baltık Devletleri’ndeki Rusya karşıtı sağcı hükümetleri desteklemek amacıyla, yüzlerce ABD zırhlı aracı, tanklar, helikopterler ve savaş uçakları sevk edilmiş durumda.
Ortadoğu’da ve Orta Asya’da, ABD, birbiri ardına, her biri kaosla ve felaketle sonuçlanan savaşlar düzenledi. Geçen yıl, Obama yönetimi, Irak’ta ve Suriye’de yeni bir savaş başlattı; bunu, Yemen’deki, başını Suudi Arabistan ile Mısır’daki gerici rejimlerin çektiği, ABD tarafından desteklenen bir bombardıman saldırısı izledi.
ABD, aynı zamanda, “Asya’ya dönüş”ünü, bir askeri ittifaklar ağı ve Çin’i kuşatıp kontrol altına almayı amaçlayan silah anlaşmaları oluşturarak genişletiyor ve savaşa zemin hazırlıyor. Washington, Afrika’da, batıda Çad, Nijer, Nijerya, Kamerun ve Tunus’un katıldığı büyük savaş tatbikatları düzenlerken, doğuda, Somali’ye karşı Kenya’yı destekliyor.
Amerikan egemen sınıfı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana geçen çeyrek yüzyıl içinde, sonu gelmeyen ve tırmanan bir dizi küresel çatışmaya önayak oldu. Kendi “tek kutuplu nüfuz”unu ilan eden ABD mali aristokrasisi, Amerikan kapitalizminin uzatılmış çöküşünü şiddet ve fetih yoluyla dengelemeye çalışıyor. O, kendi dünya egemenliği yöneliminde hiçbir önemli bölgesel rakibe izin verilmeyeceğini bir politika olarak belirlemiş durumda.
Yaklaşık 15 yıl önce, Bush yönetimi, Afganistan’ı istila etmek için 11 Eylül olaylarından yararlanarak “terörle mücadele”yi başlatmış; Başkan Bush, onu “21. yüzyıl savaşları”nın birincisi olarak adlandırmıştı. “Terörle mücadele”nin, ABD egemen seçkinlerinin dünyanın her bir parçasını kendi çıkarlarına tabi kılmak için başlattığı küresel bir saldırının sembolü olduğu artık apaçık ortada.
ABD dünyanın paylaşılmasında başı çekerken, diğer büyük emperyalist güçler de yağmadan alacakları payların peşinde koşuyorlar.
Almanya’da, egemen sınıf, Avrupa’da ve ötesinde bir kez daha egemen güç olmaya çalışırken, 20. yüzyılın dünya savaşlarındaki suçlarını aklamaya yelteniyor. Japonya, benzer biçimde, II. Dünya savaşı sonrasında konmuş olan askeri saldırganlığa ilişkin anayasal sınırlanmalardan hızla kurtuluyor. I. Dünya Savaşı’nın yıldönümü, tüm emperyalist güçler tarafından (Avustralya, Yeni Zelanda ve tüm Avrupa dahil), onların geçmişteki savaşlara katılımlarına, gelecekteki fetihleri göz önünde bulundurarak itibar kazandırma fırsatı olarak kutlandı.
Önde gelen Avrupalı güçlerin, geçtiğimiz ay, başını Çin’in çektiği Asya Altyapı Yatırım Bankası’na katılmamaları konusunda ABD’den gelen doğrudan çağrıyı reddetme kararı, Amerikan kapitalizminin krizinde belirleyici bir dönüm noktasına işaret etti. Alman, Britanya, Fransız ve İtalyan emperyalizmleri giderek daha bağımsız bir yol planlıyor.
Onlar arasında 20. yüzyılda girişilen savaşlar, yaklaşık 100 milyon insanı ortadan kaldırmıştı. Marksistlerin o zamanlar açıklamış olduğu gibi, bu savaşlar, kapitalist sistemin yapısal çelişkilerinden; giderek küreselleşen ekonomi ile günün şartlarına uymayan ulus-devlet sistemi ve toplumsallaşmış üretim ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişkilerden doğmuştu.
Lenin ile birlikte 1917 Rus Devrimi’ne önderlik etmiş olan Troçki, II. Dünya Savaşı’nın öngününde yazılmış olan Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesinde, dünya kapitalizminin insanlığı felakete sürüklediğini yazdı: “Kapitalist çözülmenin artan gerilimi altında, emperyalist çelişkiler, birbirinden ayrı çatışmaların ve kanlı yerel çalkantıların… doruk noktasında, kaçınılmaz olarak dünya çapında bir felakette birbirine karışacağı bir açmaza giriyor. Burjuvazi, yeni bir dünya savaşının kendi egemenliğine yönelik ölümcül bir tehlike oluşturduğunun, elbette farkında. Ama bu sınıf, artık, savaşı önleme becerisine, 1914’ün öngününde olduğundan çok daha az sahip.”
Troçki, “Önümüzdeki tarihsel dönemde sosyalist bir devrimin gerçekleşmemesi durumunda, tüm insanlık kültürünü bir felaket tehdit ediyor” uyarısında bulunmuştu.
75 yıl sonra, dünya kapitalizminin durumu, Marksist çözümlemeyi bütünüyle doğruluyor. Kapitalist sistemin 2008’de patlak veren çöküşü, emperyalist güçlerin hem yerküreyi yeniden paylaşma yönündeki yağmacı dürtüsüne hem de işçi sınıfına yönelik şiddetli saldırısına büyük ivme kazandırdı. Şirket ve mali sektör seçkinleri, kendi egemenliklerini sürdürme çabasıyla, içeride, en temel demokratik hakları bir yana atarak, daha doğrudan güce ve şiddete başvuruyorlar.
Bu suça ve çılgınlığa son verebilecek tek toplumsal güç uluslararası işçi sınıfıdır. Emperyalizmi yenilgiye uğratabilecek olan şey, Rusya’daki Putin yönetiminin gerici milliyetçiliği ve nükleer savaş tehditleri ya da Çin’deki oligarşik egemen sınıfın manevraları değil; insanlığın, devrimci siyasi mücadelede örgütlenmiş ezici çoğunluğudur.
Öte yandan, tırmanan yeni bir küresel felaket tehlikesine rağmen, ortada kayda değer bir savaş karşıtı protesto ya da gösteri yok. Oysa yalnızca 10 yıldan biraz fazla bir süre önce, yüz binlercesi ABD’de olmak üzere, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, Irak’ın yaklaşan istilasına karşı kitlesel gösterilere katılmıştı. Aradan geçen dönemde, işçi sınıfı içinde savaş yanlısı duygularda herhangi bir yükseliş yaşanmadı. Tersine, 2003 gösterilerini Birleşmiş Milletler’e ve egemenlerin diğer kesimlerine yönelik faydasız protestolar temelinde örgütlemiş olan orta sınıf sahte sol örgütler, o zamandan bu yana, emperyalist yapıya bütünüyle uyarlandılar.
Yunanistan’da Syriza’nın devlet erkinin zirvesine yükselmesi ile birlikte, bu güçler, şimdi işçi sınıfına karşı kemer sıkma saldırısını tırmandırmada kullanılan aynı devlet aygıtlarının bir parçası haline geldiler.
Bununla birlikte, emperyalist savaşa yol açan aynı temel çelişkiler, sosyalist devrimin nesnel koşullarını oluşturuyorlar. Uluslararası işçi sınıfı, günümüzde, yüz yıl öncesinden çok daha güçlü, devasa bir toplumsal güçtür. Bu toplumsal gücün örgütlenmesi, harekete geçirilmesi ve ona siyasi bir önderlik sağlanması gerekiyor. Emperyalizme karşı mücadele, toplumsal eşitsizliğe, yoksulluğa, kitlesel işsizliğe, polis şiddetine ve diktatörlüğe karşı mücadele ile bağlantılandırılmalıdır.
Yönelim, işçi sınıfının tüm ulusal, etnik ve bölgesel sınırların ötesinde birleştirilmesi olmalıdır. Her ülkede, aynı temel sorunla karşı karşıyayız: İşçi sınıfının devrimci, sosyalist ve enternasyonalist bir program temelinde bağımsız siyasi seferberliği.
Bu harekete önderlik edebilmek için siyasi bir önderliğin inşa edilmesi gerekiyor. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin, 2015 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nı örgütlemesinin nedeni budur. 3 Mayıs’taki toplantıya katılın! İşçi sınıfını emperyalist savaşa ve kapitalist sisteme karşı harekete geçirme mücadelesinde yer alın!
Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı hakkında daha fazla bilgi edinmek ve kayıt olmak için, internationalmayday.org web sitesini ziyaret edebilirsiniz.