DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Sosyalist Parti hükümetindeki değişik sonrasında, neo-faşistler Fransa'yı yönetmeye aday
Kumaran Ira ve Alex Lantier
13 Eylül 2014
İngilizceden çeviri (4 Eylül 2014)
Fransa'daki Sosyalist Parti (PS) hükümetinin çöküşünden ve Cumhurbaşkanı François Hollande’ın yenisini oluşturmasından bir hafta sonra, neo-faşist Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen, Fransa'nın muhafazakâr gazetesi Le Figaro'ya Fransa'yı yönetmeyi önerdiği geniş bir röportaj verdi.
Kendisine olan desteğin yüzde 20'in altına düşmesiyle birlikte, Hollande ve Başbakan Manuel Valls, Hollande'ın politikalarını Berlin tarafından dikte ediliyor diye alenen suçlayan Eğitim Bakanı Benoît Hamon'u ve Ekonomi Bakanı Arnaud Montebourg’u görevden aldı. İç karşıtlarından kurtulmuş olan yeni Valls hükümeti, ezici halk muhalefeti karşısında kendi kemer sıkma gündemini dayatmayı taahhüt ediyor.
Le Pen, Le Figaro'ya "François Hollande'ın son şansı olan bu hükümet, saf bir kışkırtma hükümetidir." dedi.
O, Hollande'ın yakında yeni bir hükümet krizi ile karşılaşacağını ve yeni bir meclis seçimine gitmek zorunda olacağını öngördü. Le Pen, "Yaşamakta olduğumuz siyasi kriz son derece derin ve sadece yeni seçimlerle aşılabilir." Dedi ve ekledi: "Eğer seçimlerde çoğunluğun oyunu alabilirsek, Fransız halkının bize vermiş olacağı sorumlulukları cesaretle karşılayacağız."
FN’in ne zaman böyle bir çoğunluk elde edeceğini veya bir hükümet kuracağını tahmin etmek, elbette imkansız. FN, oyların yüzde 25'ini alarak bu ilkbaharda Avrupa seçimlerinde birinci olurken, halk içinde rağbet görmüyor; Fransa'daki ve Avrupa çapındaki emekçiler arasında, faşizmin tarihsel suçlarına yönelik derin muhalefet söz konusu. IFOP tarafından yapılan son ankete göre, FN'ye karşı olanların oranı yüzde 74 ile PS'in yüzde 75’lik oranının biraz altında ve sağcı Halk Hareketi İçin Birlik'in yüzde 67'lik oranının üzerindedir.
Bununla birlikte Fransız siyasetinde baskın faktör, büyük burjuva partilerinin parlamenter aritmetiği değil; küresel kapitalist kriz ve uluslararası işçi sınıfı ile yönetici seçkinler arasındaki derinleşen uçurumdur. Ekonomik çöküş, Avrupa Birliği'nin (AB) kemer sıkma gündemine olan güvensizlik ve Rusya ile Ukrayna üzerinden yaşanan Berlin ile Washington'un kışkırttığı savaş krizi (ki Le Pen Moskova’ya yaptığı ziyarette bunu açıkça eleştirmişti) Fransız kapitalizmini temellerinden sarsmıştır.
FN'nin artan etkisinin hükümette bir yere dönüşmesine izin verilip verilmeyeceği kararı, öncelikle seçmenlere değil ama Fransız emperyalizminin stratejik ihtiyaçlarına bağlı olacaktır. Le Pen, Le Figaro'daki röportajında asıl olarak onun stratejistlerine hitap ediyordu. O, içeride işçilere karşı bir sınıf savaşı ve uluslararası düzeyde (öncelikle Almanya’ya karşı) bir ticaret savaşı sürdürmek için, Fransa para biriminin, kesin olarak Fransa'nın Avro para birimini ve AB'yi terk etmesini gerektiren, rekabetçi devalüasyonu stratejisini ortaya koydu.
Le Pen, işçi sınıfına saldırmak ve Fransız burjuvazisinin rekabet gücünü yeniden sağlamak için üç olası strateji sundu: "Birincisi, ücretlerde kesintiye gitmektir. Buna ücretlerin deflasyonu deniyor. Bu, 39 saatlik haftalık çalışmaya 35 saatlik ücret ödenmesini önerdiği zaman, [PS’nin Ekonomi Bakanı Emmanue] Macron tarafından ileri sürülmüştü. Diğer Avrupa ülkelerinde yapılan ve kemer sıkmanın ana unsuru olan da tam olarak budur. İkinci çözüm, sosyal harcamaları daraltmaktır. "
Açıkça, Avro’yu bırakmaya ve Fransa’nın ulusal para birimine dönmeye ilişkin önceki çağrılarına yaslanan Le Pen, işçilerin alım gücünü azaltmak amacıyla paranın değerini düşürerek fiyatları arttırmayı içeren üçüncü bir strateji çağrısı yapıyor. O, "Sonunda biri paranın değerini düşürebilir. Bizim ihtiyacımız olan rekabet edebilirliği arttırmayı sürdürmek için para politikası aracını kullanmamızı istiyorum." dedi.
İşçi sınıfı için böyle gerici stratejilerin anlamı, en iyi şekilde, kapitalizmin son Büyük Buhranı sırasında büyük Marksist devrimci Lev Troçki tarafından açıklanmıştı.
Troçki, 1934 yılında, "Fransa İçin Bir Eylem Programı"nda şunları yazmıştı: "Fransız burjuvazisi, ülkeyi içine düşürdüğü kargaşadan kurtulabilmek için, öncelikle parasal sorunu çözmeyi deneyecektir. Onun bir kesimi, bunu enflasyon yoluyla, yani tedavüle kağıt para çıkartarak, ücretleri düşürerek, hayat pahalılığını artırarak ve küçük burjuvaziyi mülksüzleştirerek; diğerleri ise deflasyon [para kısıtlaması] aracılığıyla, yani emekçilerin sırtından tasarruf yaparak (maaşları ve ücretleri düşürerek), işsizliği yaygınlaştırarak ve kır küçük üreticileriyle kent küçük burjuvazisini yıkıma sürükleyerek gerçekleştirmek isteyecekler."
Troçki'nin çözümlemesi, 80 yıl sonra, Le Pen'in enflasyonist stratejisinin ve Hollande'ın uyguladığı deflasyonist stratejinin temel niteliklerini yansıtıyor.
Troçki, "Bu iki kapitalist yöntem arasında seçim yapmak, emekçilerin gırtlaklarını kesmeye hazırlanan sömürücülerin, bunu bu iki araçtan hangisiyle yapacağını seçmek olur" diye yazmıştı. Troçki, bunun karşısına, proletaryanın sosyalist devrim uğruna mücadelesini ve kapitalistlere ilişkin "imtiyazların ve karların tam 'deflasyon'u"nu koyuyordu.
Le Pen'in iktidar uğruna mücadele eden bir güç olarak ortaya çıkması, Fransa'nın siyasi seçkinlerinin iflasını ve kapitalist egemenliğin 2008 ekonomik çöküşüyle birlikte zincirlerinden boşalmış krizini kanıtlamaktadır. Devrimci sonuçları olan uluslararası bir kriz gelişiyor. Fransız burjuvazisinin unsurları, Almanya'nın artan ekonomik etkisinden, onun militarizmi yenilemesinden ve NATO’nun Ukrayna üzerindeki savaş yöneliminin -Fransız emperyalizminin Almanya'ya karşı Berlin'in doğu kanadındaki geleneksel denge ağırlığı- Rusya’yı zayıflatacağından rahatsızlar.
Bununla birlikte, Fransız burjuvazisinin bu kesiminin kendi egemenliğine istikrar kazandırmak için umutsuz bir çaba içinde bulduğu başlıca siyasal güç, son çeyrek yüzyılda Avrupa kapitalizminin temelini oluşturan tüm düzenlemeleri paramparça etmeyi öneren, rağbet görmeyen aşırı sağ bir partidir. Eğer onların rekabetçi devalüasyon politikaları uluslararası bir muhalefet ile karşılaşırsa, bu küresel ticareti kaosa sürükleyecek şekilde, her ülkenin dünya pazarlarında rekabet etmek için kendi parasını devalüe etmeye çalıştığı sürekli bir düşüşü başlatabilir.
Fransa içinde, bir FN hükümetinin demokratik haklara (özellikle göçmenlerin haklarına) ve emekçilerin yaşam standartlarına yönelik vahşi saldırıları, Fransa'nın yoksul göçmen banliyölerinde ve tüm işçi sınıfı içinde şiddetli ve tahrip edici bir direnişle karşılaşacaktır.
FN, PS'nin ve -Yeni Anti-Kapitalist Parti ile Sol Cephe gibi- onun sahte solcu uydularının çürümüşlüğünden dolayı, Hollande'ın kemer sıkma politikalarının tek karşıtıymış gibi yapabilir.
Le Pen, Le Figaro’nun, onun politikalarının fazla solcu olup olmadığına ilişkin sorusuna, PS’nin François Mitterrand'ın 1981-1995’teki başkanlığından bu yana yaptıklarını örnek olarak gösterip kendisinin asıl düşmanının serbest piyasa politikaları olduğunu iddia ederek, demagojik şekilde yanıtladı.
Le Pen şöyle söyledi: "Aşırı serbest piyasacılık, Sosyalistler tarafından 1980'lerde devlet kontrollerinin kaldırılması ve ticari ve yatırım bankacılığının birleşmesi ile uygulamaya konuldu... Gerçek şu ki PS, hiçbir zaman bir ‘sosyal-serbest piyasa yönelimi’ sergilemedi; çünkü, Fransa'daki Sosyalistler, yıllardır Avrupa Birliği tarafından dayatılan bu aşırı serbest piyasacılığın savunucularıdır."
Sahte sol partiler, yıllardır bu politikalara uyum sağlamış durumdalar ve şimdi Hollande'ın gerici yönetimine soldan gelen tüm muhalefeti engellemenin yolunu arıyorlar. Onlar, 2012 başkanlık seçimleri sırasında, Hollande'ın "sosyal serbest piyasa" politikaları sürdüreceğini sinik bir şekilde kabul ederken bile ona oy verilmesini istediler. Onlar şimdi, solda FN'in ilerlemeye devam etmesine izin veren siyasi bir boşluğu sürekli kılarak, umutsuzca Hollande'a karşı işçi mücadelelerini bastırmaya çalışıyorlar.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|