DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
İklim değişikliği ve kapitalist sistem
Patrick Martin
30 Eylül 2014
İngilizceden çeviri (20 Eylül 2014)
21 Eylül Pazar günü New York’taki Halkın İklim Yürüyüşü’ne ve bununla bağlantılı olarak tüm dünyada düzenlenecek etkinliklere yüz binlerce insanın katılması bekleniyor. Katılımcılar, özellikle de çok sayıda genç, küresel ısınmanın çevre üzerindeki etkisine ilişkin artan genel kaygıyı dile getiriyor.
İklim değişikliğine ilişkin bilimsel kanıtlar çok kuvvetli ve inkar edilemez boyutta. Dünyanın önde gelen bilim insanlarının her yıl hazırladığı raporlar, bir felaketi önlemek için acil eylemin zorunlu olduğu uyarıları eşliğinde, yüksek seviyedeki karbondioksitin ve diğer sera gazlarının çevre üzerindeki etkisini belgeliyor. İklim değişikliğinin sonuçları, artan kuraklığı, sel baskınlarını, ölümcül fırtınaları ve diğer afetleri içeren hava olaylarının sayısındaki artışta, şimdiden görülebiliyor.
Buna rağmen, durumun aciliyeti ile siyaset kurumundan kayda değer herhangi bir müdahalenin yokluğu arasında belirgin bir karşıtlık var. Bu karşıtlık, iklim değişikliği ve diğer başlıca çevresel sorunları kapitalist ulus-devlet sistemi çerçevesinde çözmenin imkansız olması temel gerçeğinin bir ürünüdür.
Bu nedenle, Halkın İklim Yürüyüşü’nün üzerinde örgütlendiği perspektif, ileriye yönelik hiçbir yol sunmamaktadır. Birleşmiş Milletler’e, başlıca dünya güçlerinin hükümetlerine, Başkan Obama’ya ve çevreci örgütlenmelerin çoğunun finansmanını üstlenen milyarderlere yapılan çağrılar; bu tür çabalar hiçbir başarı elde edemeyecektir.
Bilim ve teknoloji açısından bakıldığında, iklim değişikliğinin üzerine gitmek için gerekli politikanın çerçevesi açıktır. Örneğin, fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması ve onların yerine rüzgar, güneş, termal, hidroelektrik ve biyoyakıt gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geçirilmesi, dünya ölçeğinde eşgüdümlü büyük bir kamu çalışma programı aracılığıyla başarılabilir.
Bununla birlikte, iklim değişikliğinin etkilerini ve küresel ısınmayı durdurmak ve tersine çevirmeye yönelik her bir ciddi çözüm planının karşısına iki aşılmaz engel çıkmaktadır: bir avuç kapitalist milyarderin üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olması ve dünyanın birbiriyle rekabet eden kapitalist ulus-devletlere bölünmüşlüğü.
Dünyanın gerçek egemenleri olan dev şirketler ve bankalar, insanlığın son derece küçük bir azınlığının çıkarlarını temsil etmektedirler. Bunların başında, 2.000 civarında milyarderden oluşan ve 1789’dan önceki Fransız soylular sınıfından ya da 1917’den önceki Çarcı toprak sahipleri ile kapitalistlerden daha açgözlü, kibirli ve gerici olan bir küresel mali aristokrasi bulunuyor.
Birkaç düzine enerji şirketi, dünyanın petrol ve enerji kaynaklarını elinde tutuyor ve fosil yakıtlara bağımlılıktaki herhangi bir azalmayı kendi devasa karlarına yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. Bu şirketler, büyük bankalar ve mali kuruluşlar ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.
Kapitalist ulus-devlet sistemi, aynı şekilde, iklim değişikliği ve diğer çevresel sorunlar konusunda zorunlu olarak küresel bir temel üzerinde uygulanması gereken akılcı politika oluşturmanın önünde aşılmaz bir engel oluşturmaktadır. Küresel iklim görüşmelerine katılan güçlerin her biri (ABD, AB, Çin, Rusya, OPEC ülkeleri), sorunlara, insanlığın varlığını sürdürmesi değil; kendi egemen sınıfının çıkarları açısından yaklaşmaktadır.
Bu konuda en gerici rolü, Kyoto protokolüne uymayı reddeden ve Kopenhag, Cancun ve Durban görüşmelerini baltalayan Amerikan egemen sınıfı oynamaktadır. İktidara geldikten sonra küresel ısınmanın üzerine gitmeye yönelik tedbirler alma sözü veren Obama yönetimi, tam bir görev duygusuyla, şirket ve mali sektör seçkinleri ile askeri-istihbarat aygıtının bir kolu işlevini görmektedir. Demokratik Parti, çevresel sorunların üzerine gitmeye yönelik kayda değer önlemler almaya, en az küresel ısınmayı açıkça inkar edenler kadar karşı.
Obama yönetiminin gerçek rolü, bu hafta atılan iki adımda özetlendi. Salı günü, Çevre Koruma Kurumu, enerji tekellerinin gözüne girmeye yönelik utanmazca bir çaba içinde, ABD elektrik santrallerinden karbon salınımına ilişkin yeni standartları 4 Kasım seçimleri sonrasına kadar erteledi. Perşembe günü de, ABD Kongresi, daha yaygın bir Ortadoğu savaşı yöneliminin bir parçası olarak, Obama’nın Suriye’deki emperyalizm yanlısı “asiler”e 500 milyon dolar gönderilmesi planına kesin onay verdi.
Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), Amerikan ve dünya emperyalizmi yıkılmadan ve kapitalist sisteme karşı savaş ilan edilmeden, iklim değişikliğine karşı mücadelede ileriye doğru tek bir adım bile atmanın mümkün olmadığı konusunda uyarıda bulunmaktadır. İleriye giden yolu, yalnızca uluslararası işçi sınıfının sosyalist programı esas alan bağımsız seferberliği sunuyor.
Bizler, bu bağlamda, çevreye yönelik tehdide yol açan şeyin genel ekonomik gelişme, çalışanların sözde çok yüksek yaşam standartları ya da nüfus fazlalığı olduğu iddialarını bütünüyle reddediyoruz. Kapitalizmin ilk günlerindeki Thomas Malthus’a kadar giden bu tür düşünceler, kapitalist üretim biçiminden kaynaklanan sorunlardan dolayı insan soyunu suçlama yönünde gerici bir çabayı temsil etmektedir.
Sosyalizm, daha küçük ve daha ilkel bir yaşam biçimine gerileme değil; kapitalizmin ötesinde bir ilerleme anlamına gelir. Yeryüzü, artan bir nüfusu, şu anda kapitalizmin egemenliği altında hüküm sürenden çok daha yüksek bir ortalama yaşam standardıyla sürdürebilir.
Kapitalizmin yıkılmasının toplumsal temeli işçi sınıfıdır. Burada kastedilen, çoğu Halkın İklim Yürüyüşü’ne katılan sendikalar değildir. Sendikalar, uzun zamandan beri işçi sınıfını temsil etmeye son vermiş durumda. Onlar, şimdi, Demokratik Parti’yi ve kapitalist sistemi desteklemek için ellerinden geleni yaparken, işlere ve yaşam standartlarına yönelik durmak bilmeyen saldırının hayata geçirilmesinde son derece önemli bir rol oynuyorlar.
Sendikalar ve onların yörüngesindeki (sözde “sosyalist” örgütleri de içeren) örgütler, iklim mitingini, Demokratik Parti’yi desteklemek ve onun yaklaşan seçimlerdeki şansını arttırmak için bir fırsat olarak görüyorlar.
SEP ve bizim gibi düşünenler, başlıca şirketleri ve bankaları çalışanların demokratik denetimi altında kamulaştırmayı da içeren bir devrim programı uğruna uluslararası düzeyde mücadele etmektedir. Bu, dünya ekonomisinin, özel karlara değil; kitlelerin (ve onların çevresel olanlar dahil) ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde, akılcı biçimde yeniden örgütlenmesinin başlangıç noktası haline getirilmelidir.
Bu dönüşümün, tüm ülkelerdeki emekçilerin birliği, ulusal sınırların ve ulus-devlet sisteminin lağvedilmesi ve ekonomik eşitsizliğin ortadan kaldırılması için çalışan sosyalist cumhuriyetlerin dünya federasyonunun yaratılması yoluyla başarıya ulaştırılması zorunludur.
Bu program uğruna mücadele etmek için, işçi sınıfının siyasi önderliğinin inşa edilmesi gerekmektedir. İklim gösterilerine ve protestolara katılanları, SEP ile bağlantı kurmaya, Dünya Sosyalist Web Sitesi’ni okumaya ve dünya sosyalizmi uğruna mücadeleye girişmek için karar vermeye çağırıyoruz.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|