World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Türk hükümeti yeni polis devleti yetkileri peşinde

Jean Shaoul
27 Ekim 2014
İngilizce’den çeviri (21 Ekim 2014)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından bir aydır kuşatılmış olan Suriye sınır kenti Kobani’ye uygulanan ablukanın tetiklediği Kürt yanlısı protestolara göz açtırmamak için, Türk güvenlik güçlerine çok geniş yeni yetkiler vermeyi amaçlıyor. Erdoğan, böylece, güvenliği ve İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin 12 yıllık görev süresi boyunca yetkilerini azaltmaya çalıştığı ordu kurumunu güçlendiriyor.

O, buna ek olarak, on yıllarca süren çatışmayı çözmeyi amaçlayan müzakerelerin başlamasından 19 ay sonra, nüfusun yüzde 20’sini oluşturan Kürt halkı ile ilişkileri de tehlikeye atmış durumda. Bu, ekonomik büyümenin durma noktasına geldiği ve işsizliğin arttığı bir sırada, Türkiye’nin iç istikrarını tehdit ediyor.

Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) hapisteki lideri Abdullah Öcalan, 2013’te, Kürtlerin bağımsızlık talebini geniş bir özerklik lehine terk ederek, otuz yıllık iç savaşın sona erdirilmesi için bir çağrı yapmış ve hükümetle bir ateşkes anlaşması ilan etmişti. Fakat Öcalan, 15 Ekim’e kadar görüşmelerde bir ilerleme olmaması ve Kobani’nin IŞİD tarafından düşürülmesi halinde müzakerelerin sona ereceğini açıkladı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a göre, önerilen İç Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı, “yaygın bir şiddet kullanımının söz konusu olduğu hallerde güvenlik güçlerinin elini güçlendirecek” ve onlara “yeni imkanlar ve kullanabileceği yeni alanlar tesis etmeyi” sağlayacak. Kamu malına zarar vermekle suçlananlara ve kimliklerini gizlemek için maske takan göstericilere daha sert cezalar uygulanacak.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu tür silahlar ambulansları ve kamu binalarını ateşe vermek için kullanıldığı için, yeni yasanın Molotof kokteyli atmak ile bomba atmayı eşit suç sayacağını söyledi. O, Türk polisinin protestoları dağıtmada başlıca aracı olan tazyikli su araçlarının (TOMA) tahrip edilmesi konusunda göstericileri tehdit etti: “Yakılan her TOMA'nın yerine gerekirse 5 TOMA, 10 TOMA alınacak.”

Muhalefet milletvekilleri, yeni önlemlerin Türkiye’yi bir polis devletine dönüştüreceğini söyleyerek [yasa tasarısını] kınadılar. Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili İdris Baluken, “Bu, ateşe benzin dökmektir...” dedi ve ekledi: “Sokakta bu kadar polis kurşunuyla öldürülen çocuk varken polis kalkanla değil silahla gerekeni yapacak.”

Aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletvekili Ozan Yeniçeri, demokratik hakların bir savunucusu rolü taslayarak, “Yapılan değişiklik, hükümetin Türkiye’de sıkıyönetim ilan etmeden adeta her istediğini yapabileceği bir duruma yolaçar. Türkiye bir polis devleti haline gelecek.” dedi.

Yeni önlemler, HDP ve PKK tarafından sosyal medya üzerinden çağrısı yapılan, en az 35 kişinin öldüğü ve 360 kişinin yaralandığı, Kürt nüfusunun ülke çapındaki bir haftalık “dayanışma” protestolarının ardından geldi. Hükümet kaynaklarına göre, protestolar boyunca, 531 polis aracı ve 631 sivil araç yakılmış; 214 okul, müze ve kütüphanenin de dahil olduğu yaklaşık 122.000 bina hasar görmüş. 1000’den fazla insan gözaltına alınmış ve birkaç ilde sokağa çıkma yasağı uygulanmıştı.

Başlangıçta, protestocuların güvenlik güçlerinin saldırıları sonucu ölmüş olduğu düşünülürken, daha sonra, onlardan bazılarının laik Kürtler ile Hizbullah’ın (Lübnan Hizbullah’ı ile bir ilişkisi bulunmuyor) halefi Sünni İslamcı Kürt grup Hüda-Par arasındaki çatışmalar sonucu öldüğü ortaya çıktı. Hizbullah’ın Türk devleti tarafından eğitilip silahlandırılarak Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürtler’in üzerine salındığı ve 500 Kürt eylemcinin, yazarın, gazetecinin ve aydının 1990’larda faili meçhul kalan öldürülmesinden sorumlu olduğu yönünde yaygın bir kanı söz konusu.

Davutoğlu, Türkiye’nin, IŞİD yanlısı, Suriye muhalefeti taraftarı ya da Kürt yanlısı hangi grubu desteklerse desteklesin, yurttaşlarına Kobani’de savaşmak için izin vermeyeceğini söyledi. O, HDP lideri Selahattin Demirtaş’ı, Kobani’ye giden Suriye sınır kapısının açılması halinde “on binlerce Kürt gencinin” IŞİD’e karşı savaşmaya hazır olduğunu söylemesi nedeniyle eleştirdi.

Kobani’nin IŞİD tarafından düşürülmesi, doğu-batı ekseni boyunca coğrafi olarak yalıtılmış iki Kürt bölgesinin arasında yer aldığı için, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda yer alan ve Rojava olarak bilinen özerk Kürt bölgesinin varlığını tehdit edecekti. Kuşatılmış olan iki bölgede IŞİD’e karşı direnmek zorlaşacak ve İslamcıların Halep’in kuzeyindeki bölgeyi almaları sağlanacaktı.

Ankara, Rojava’yı kontrol eden Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) ve onun silahlı kanadı YPG’yi PKK’nin bir şubesi olarak görüyor. Kürtlerin bağımsızlık talebi üzerine PKK ile 30 yıl savaşmış olan Türk devleti, PYD/YPG’nin görece özerk Suriye Kürt bölgesini kontrolünün, Türkiye’nin güneydoğusundaki çok daha geniş Kürt nüfusu için bir örnek teşkil etmesinden korkuyor.

AKP hükümeti, PYD Suriye’nin kuzeyinde bulunan kendi egemenliğindeki yerel hükümeti feshetmediği, azınlık haklarına karşı çıkan ve Türkiye’nin kontrolünde bulunan büyük ölçüde etkisiz Özgür Suriye Ordusu’na katılmadığı, PKK ile arasına mesafe koymadığı ve Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca “tampon bölge projesi”nin bir parçası haline gelmediği müddetçe ablukayı hafifletmeyi reddetmişti.

Davutoğlu hükümeti, en son yapılan bir değişiklikten sonra, şimdi hem PKK/YPG’yi hem de IŞİD’i “terörist” olarak tanımlıyor ama gerçekte, IŞİD’i Kürtler’e karşı kullanıyor. Gerçekten de, Türkiye’nin IŞİD’e önceki desteğinin bir nedeni, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı devirmek için yürütülen askeri kampanyanın bir parçası olarak Rojava’ya ve Suriye’deki Kürtler’in isteklerine karşı çıkmaktı.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır