World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Türkiye Suriye’de askeri rol için sıraya giriyor - 2

Jean Shaoul
3 Ekim 2014
İngilizce’den çeviri (1 Ekim 2014)

Recep Tayyip Erdoğan, ikinci bir siyaset değişikliği yaparak, Bağdat’taki merkezi yönetimi atlayan ve o zamanlar ABD tarafından desteklenen Nuri El Maliki yönetiminin öfkesiyle karşılaşan enerji anlaşmalarını imzalayan Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) özerkliğine olan düşmanlıktan vazgeçti. Erdoğan, bunun karşılığında, KBY’nin hem Türkiye’deki Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) hem de Suriye’deki Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile onun milis gücü Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) marjinalleştirmeye çalışacağını ummuştu. Bu, Kürtler ile anlaşıp PKK’yi yalıtmaya yönelik 2008’de başlatılan planın bir parçasıydı.

Bu plan, IŞİD’in Irak topraklarının bir kesimini ele geçirip KBY’nin başkenti Erbil’e ve Türkiye sınırına doğru ilerlemesiyle birlikte boşa çıktı. Bu, Türkiye’nin KBY’deki enerji ve inşaat şirketlerini, Kürdistan’dan son derece önemli enerji sevkiyatını ve yüzlerce Türk şirketinin faaliyet gösterdiği Irak’a olan 12 milyar dolarlık ihracatını tehlikeye sokuyordu.

IŞİD ile ABD’nin desteklediği KBY şimdi savaşta. Obama yönetimi, Kürt partilerini Irak Başbakanı Haydar El Abadi’nin kırılgan hükümetine katılmaya zorlarken, aynı zamanda, Bağdat’ı sindirmek için, KBY’yi bağımsız bir devlet olarak kabul etme ihtimalini hissettirmiş durumda.

Kürtler, Bağdat’a olan desteklerinin KBY bütçe tahsisinin serbest bırakılması, petrol ihracatı konusundaki anlaşmazlıkların çözülmesi, Kürt güçlerinin silahlandırılması, Bağdat ile Erbil arasında tartışmalı olan bölgelerin konumunu çözüme ulaştıracak anayasal düzenlemelerin yapılması ve KBY’ye kendi hava sahasındaki sivil uçuşlar üzerinde tam denetim hakkı verilmesi koşullarına bağlı olduğunu belirtiyor. Bu, Abadi hükümeti için iyiye işaret değil.

Kürtler Ankara’yı kendilerine karşı IŞİD’i desteklemekle suçlarken, KBY Türkiye’ye düşman oldu. Benzer bir şekilde, IŞİD de Türk destekleyicilerine saldırdı. IŞİD, Mayıs 2013’te, Reyhanlı’da, 52 kişinin öldüğü bir bombalı otomobil saldırısı düzenledi; Eylül 2013’te, hükümeti İstanbul ve Ankara’da çok sayıda intihar bombacısı saldırısıyla tehdit etti. Hükümet, bir dizi saldırının ardından, Suriye sınırındaki güvenlik önlemlerini sıkılaştırdı ve 6.000 kişinin girişini yasakladı. Ankara, bu yıl içinde, 500’den fazla insanı sınırdışı etti.

Erdoğan Obama yönetimini IŞİD’e yönelik hava saldırılarına karşı uyarırken, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’nın, IŞİD’in Haziran ayında Irak’a girmesine yönelik kaygılarını önemsiz gibi gösterdi.

Ankara, o sırada, asıl olarak, IŞİD’in Musul’daki Türk konsolosluğundan rehin aldığı 49 diplomatının ve personelinin yazgısıyla ilgileniyordu. Türkiye’nin Irak’ta IŞİD karşıtı herhangi bir askeri eyleme dahil olmasını önlemek için, ayrıca, Haziran ayında, 31 Türk kamyon sürücüsü esir alınmıştı. IŞİD, şimdi, bu konsolosluğu, Musul’daki merkezi olarak kullanıyor.

Kamyon sürücüleri bir ay önce serbest bırakılmışken, konsolosluk personeli, Türk istihbarat örgütünün gerçekleştirdiği ve rehinelerin KBY’ye teslim edilmek yerine Suriye üzerinden ulaştırıldığı bir anlaşmayla kısa süre önce kurtarıldı (rehinelerin KBY yerine Suriye üzerinden teslim edilmesi, KBY ile Sünni aşiretler arasındaki rahatsız edici ilişkiyi gösteriyor). Anlaşma, Liwa al-Tawhid adlı bir Suriyeli asi grubun 50 IŞİD üyesini serbest bırakmasıyla aynı zamana denk düştü.

Ankara, Suriye’deki İslamcı asileri zayıflatmak ya da hem IŞİD’in başlıca mali destekleyicisi hem de Ankara’nın bölgedeki az sayıda müttefiklerinden ve yatırımcılarından biri olan Katar ile olan ilişkileri kötüleştirmek istemediği için, konsolosluk görevlilerinin kaçırılmasından sonra bile, IŞİD’i terörist bir grup olarak tanımlamadı. Erdoğan, Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, rehinelerin serbest bırakılmasında muhtemelen anahtar rol oynamış olan Katar’a dört ziyaret yaptı.

Türkiye, Erdoğan’ın yakın ilişkiler içinde olduğu Mısır’ın Müslüman Kardeşler örgütünden Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, Temmuz 2013’te, Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğiyle, General Abdul Fatah El Sisi tarafından devrilmesi sonucunda, büyük ölçüde yalıtılmış durumda. Onun Tel Aviv ile ilişkileri, İsrail’in 2008-2009’da Gazze’yi bombalamasının, Türkler’in finanse ettiği bir yardım filosunun ele geçirmesinin ve 10 Türk vatandaşını öldürmesinin (onuncusu, yıllarca komada kaldıktan sonra, kısa süre önce öldü) ve en son Müslüman Kardeşler’in bir kolu olan Hamas’ın denetimindeki Gazze’ye yönelik soykırımsal savaşın ardından bozulmuş durumda.

Ankara’nın, Obama’nın koalisyonuna katılmadaki isteksizliği, en azından kısmen, AKP’nin, Washington’a yönelik, ABD’nin Ortadoğu politikasındaki ani ve sıkça yaşanan değişiklikler eliyle artmış köklü güvensizliğinin bir sonucudur.

Washington, AKP iktidarını, Haziran 2013’te tüm ülkede kitlesel gösterileri tetikleyen İstanbul’daki Gezi Parkı protestolarını sert bir şekilde ezdiği için eleştirmişti. Onun, bunun ardından Temmuz ayında Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin alaşağı edilmesini onaylaması ve ardından Suriye’ye yönelik savaş planlarını ertelemesi (ki bu, Erdoğan hükümetinin şiddetle talep ettiği şeydi), Ankara’yı fazlasıyla kızdırdı. Suriye’deki iç savaş, şimdi, kısmen AKP iktidarının sağcı İslamcı grupları destekleme ve onların Türkiye’den faaliyet göstermesine izin verme kararının bir sonucu olarak, Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ediyor.

Erdoğan, Washington’ı, kendisini hedefleyen bir darbe girişiminin arkasında olmakla suçlamıştı. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, onun, oğlu Bilal’in ve dört bakanın dahil olduğu yolsuzluk faaliyetleri açığa çıktığı ve soruşturmalara yol açtığı zaman, Erdoğan, binlerce polisi, müfettişi ve savcıyı görevinden aldı. O, bu soruşturmaların, Washington ile onun eski siyasi müttefiki, şimdi ABD’de sürgünde yaşayan İslamcı vaiz Fethullah Gülen’in başını çektiği komplonun bir parçası olduklarını iddia etti.

Washington’ın İran’a yönelik yaptırımları, Türkiye’nin Tahran ile olan artan petrol ve doğalgaz ticaretini ciddi bir şekilde aksattı ki o, petrol ve doğalgaz ödemelerini devlet bankaları üzerinden altınla yaparak onlardan kaçıyordu. ABD’nin Ukrayna’daki sağcı darbeye olan desteği, ekonomik politikalarından biri Ortadoğu’dan, Rusya’dan ve Orta Asya’dan gelen petrolün ve gazın Avrupa’ya transit aktarım merkezi haline gelmek olan Türkiye’nin Rusya ile artan bağlantılarını kesti. Erdoğan, Avrupa Birliği’ne katılma girişiminden vazgeçme karşılığında, Çin’in baskın olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ve Rusya’nın eski Sovyet cumhuriyetleri ile oluşturmaya çalıştığı Avrasya Birliği’ne katılma peşinde koştu.

Erdoğan, Washington’ın Suriye’ye karşı saldırıyı yeniden başlatmasının, ABD kara birliklerinin ve AB tarafından kabul edilebilir bir siyasi muhalefet alternatifinin yokluğunda Esad’ı alaşağı edemeyeceğinden korkuyor. Bu, aynı zamanda, aynı ABD’nin Afganistan’daki savaşının Pakistan’ı istikrarsızlaştırmasında olduğu gibi, savaşı giderek ülkeye taşıyacak daha geniş bir yangını da ateşleyebilir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır