DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Kırım konusundaki emperyalist ikiyüzlülük
Joseph Kishore
19 Mart 2014
İngilizceden çeviri (17 Mart 2014)
Kırım’da Pazar günü yapılan referanduma Obama yönetiminden ve Amerikan medyasından gelen bir kınama dalgası eşlik etti. Bundan, Ukrayna’da ve Doğu Avrupa’da, nihai amacı Rusya’da bir yönetim değişikliği ya da ona karşı savaş olan emperyalist saldırganlığı kızıştırmak için yararlanılıyor.
ABD, dış politikasını yürütürken, Nazi propogandacısı Joseph Goebbels’in bir yalan yeterince büyükse ve yeterince tekrarlanırsa kabul edilecektir biçimindeki ilkesiyle davranmaktadır.
Oylamanın Ukrayna’dan ayrılma ve Rusya Federasyonu’na katılmadan yana olacağını önceden sezen ABD ve Avrupa Birliği (AB), peşinen, onun gayrımeşru ve “yasadışı” olduğunu ilan ettiler. Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklama, oylamanın “Uluslararası yasalara aykırı Rus askeri müdahalesinin şiddet ve sindirme tehditi altında gerçekleşmiş” olduğunu belirtti.
Nasıl bir ikiyüzlülük! ABD, on binlerce Amerikan silahı, tankı, savaş uçakları ve yerel halkı hedefleyen füzeleriyle boyun eğdirmek ve askeri işgal altına almak için harap ettiği Irak ve Afganistan gibi ülkelerde seçimler sahnelemiş ve bu oylamaları demokrasi modeli olarak selamlamıştı.
BM Güvenlik Konseyi’nin referandumu mahkum eden bir karar tasarısı üzerine Cumartesi günkü oylamasının ardından (Rusya tarafından veto edildi), ABD’nin BM Temsilcisi Samantha Power, “Bugün yalnızca bir ülkenin [Rusya] hayır oyu vermesinin nedeni, dünyanın, uluslararası sınırların saf telkinlerden daha fazlası olduğuna inanmasıdır.” açıklamasını yaptı.
Dünyada, uluslararası sınırları ABD kadar utanmazca çiğneyen bir başka ülke bulunmuyor. ABD emperyalizmi, kendi küresel jeostratejik ve ekonomik hedeflerinin önünde engel saydığı yönetimlerle ilgilenirken, ulusların ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine (ki şimdi Rusya’ya karşı bunlara gönderme yapılıyor) telkinler olarak değil ama yersiz şeyler olarak muamele etmektedir.
Washington, on yıldan uzun bir süre önce, uluslararası yasalara göre bir saldırı biçimi olarak yasaklanmış olan önleyici savaş politikasını resmen benimsedi. ABD, hükümetlerin izni olmadan herhangi bir ülkede insansız hava araçları kullanıp insanları öldürme hakkına sahip olduğunu bir devlet politikası olarak sürdürüyor (bu, BM’nin 2013’te resmen yasadışı ilan ettiği bir durumdur). Obama yönetimi altında, bu yöntemlerle suikastler ve kitlesel öldürmeler, bir dizi ülkede, ABD yurttaşlarını da içeren binlerce yaşama malolacak şekilde, oldukça yayılmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, geçtiğimiz hatfasonu Rusyalı mevkidaşı Sergei Lavrov ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Ukrayna’nın doğusundaki “karışıklıklar”ın “yeni Ukrayna hükümetinin altını oymanın ve muhtemelen daha ileri Rus askeri müdahalesine bir gerekçe yaratmak için ... Rusya tarafından teşvik edilmiş, hatta Rus istihbarat görevlileri tarafından yönlendirilmiş” olduğunu söyledi.
Amerikan emperyalizmi, hükümetleri devirmek ve uysal yönetimler kurmak amacıyla (en son Suriye’de ve Libya’da ugulanan politika), “insan hakları” müdahalelerine gerekçe yaratmak için iç çatışmaları kışkırtma üzerine kitap yazmıştır. Washington, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra, eski Doğu Bloku ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini ABD’nin etki alanına sokma stratejisiinin bir parçası olarak, Yugoslavya’yı parçalamaya girişti.
ABD, 1990’ların ortasında Bosna ve Hırvatistan’daki savaşları destekledi ve 1999’da Kosova’yı Sırbistan’dan ayırmak için, Sırbistan’a karşı, binlerce insanı öldürdüğü 78 günlük bir hava savaşına öncülük etti; ardından da bu uzun süreli Sırbistan vilayetini bağımsız bir devlet olarak tanıdı.
Seçilmiş Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç yönetimini devirip Neo-Nazi ve Musevi düşmanı bakanlara sahip ABD yanlısı bir yönetimi iktidara getirmek için Kiev’deki gösterilerin manipülasyonunu ve onların denetiminin faşist güçlere geçmesini yönetmiş olan Kerry, Moskova’yı “karışıklıklar”ı teşvik etmekle ve Ukrayna hükümetinin altını oymakla suçluyor.
Ukrayna’daki krizde saldırgan olanlar, ABD ve onun Avrupalı müttefikleridir. Onlar, bölgedeki güçler dengesini Rusya’nın zararına köklü biçimde değiştirmek için müdahale etmişlerdir. Bu güçler, Ukrayna’yı ABD ve NATO askeri güçlerinin bir ileri karakoluna dönüştürme ve Rusya’yı güçsüzleştirip sonunda parçalamayı amaçlayan bitmek bilmeyen provokasyonlar peşinde koşuyorlar.
Bölgeye, ABD savaş gemileri aktarıldı. Bölgedeki ABD ve Avrupa müttefiki ülkeler (Litvanya ve ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’in bu hafta ziyaret edeceği Polonya dahil) arttırılmış yardımlar alıyorlar. Rusya ile sıkı ilişkileri olan Beyaz Rusya ve Kazakistan gibi ülkeler yönetim değişikliği için bir sonraki hedeflerdir.
Bu olguları kabul etmek, Putin yönetimine ya da onun Batı’nın provokasyonlarına yönelik tepkisine herhangi bir siyasi destek anlamına gelmez. Rusya hükümeti, eski devlet mülkiyetini çalarak Sovyetler Birliği’nin dağılmasından zenginleşmiş olan sabıkalı oligarkları temsil etmektedir. O, işçi sınıfına derinden düşmandır; kendi çıkarlarını ilerletmek için, hem Rusya’da hem de Ukrayna’da Rus şovenizminin yükselmesine bel bağlamaktadır. Putin hükümeti, Rusya, Ukrayna, Avrupa, ABD ve diğer ülkelerin işçi sınıfı içindeki yaygın ve derin savaş karşıtı duyarlılığa başvuramaz.
Ukrayna’daki kriz sürerken, ABD’nin amacının Rusya’yı küçültücü bir yenilgiye uğratmak ve onunla Amerikan emperyalizmi arasındaki güçler ilişkisini kalıcı şekilde değiştirmek olduğu giderek daha açık hale geliyor. Washington Post, Pazar günkü başyazısında, “Batı, Bay Putin’in yönetimini cezalandırma ve zamanla zayıflatma hedeflerini de benimsemeli.” diye yazıyordu.
Bu günlerde Kiev’i ziyaret eden iki partiden senatörlerden oluşan bir heyette yeralan ABD’li Senatör John McCain, Cumartesi günü New York Times’ta yayımlanan bir yorumda, Amerikan yönetici sınıfının egemen kesiminin temel stratejisini ana hatlarıyla açıkladı. McCain, “[Putin’in] yönetimi görkemli gibi görünebilir ana içten çürüyor” diye yazdı ve sürdürdü: “Sonunda, Ruslar, Ukraynalılar’ın Viktor Yanukoviç’e yaptıkları şekilde ve aynı nedenlerle Bay Putin’in üstüne yürüyecekler.”
McCain, Rusya’ya karşı, yalnızca Kırım’daki eylemlerinden dolayı değil ama Rusya yurttaşlarının “insan hakları”nı çiğnediği için daha fazla ve daha sert yaptırımlar uygulanması çağrısıyla devam etti (bu, İran tarzı bir karantina yönünde açık uçlu bir çağrıdır). O, ardından, Ukrayna’nın, Gürcistan’ın ve Moldova’nın NATO’ya alınması çağrısı yaptı.
McCain ve aralarında Demokratik Parti’den Whip Dick Durbin’in de bulunduğu diğer senatörler, yeni Ukrayna hükümetine acil silah sağlanması çağrısında bulundular.
Ukrayna “devrimi”, Rusya’nın, kendi sınırındaki bir ülkedeki etkisini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ya ABD egemen sınıfı Rusya’nın tepki göstermeyeceğini umuyordu ve Putin yönetiminin Kırım’ın denetimini koruma girişimine öfkeyle yanıt verdi ya da Kırım’daki eylem bekleniyordu ve tehditleri ve gözdağını arttırmak için bir fırsat olarak kullanıldı.
ABD ne kadar ileri gitmeye hazır? Onun Ukrayna ile ilgili dolaysız niyetleri ne olursa olsun, emperyalizmin eylemlerinin belirli bir mantığı vardır.
ABD ve Avrupa Birliği, Ukrayna’da, şimdi devlet erki konumunda olan aşırı sağcı ve faşist paramiliter güçleri teşvik ettiler. Onlar Rusya’ya karşı bir Batılı savaşı kışkırtma peşinde koşuyor ve ülkedeki bütün muhalefeti eziyorlar. Yeni hükümet tarafından kurulan Ulusal Muhafız, “devrim”in hücum kıtalarını devlet onaylı güçlere dönüştürmeye koyuluyor. Durum, herhangi bir eylemin hızla büyük güçler arasında doğrudan savaşa yol açabileceği ölçüde aşırı değişken.
Bu kriz bir nükleer dünya savaşını ateşleyecek mi? Bu büyük bir olasılık. Kesin olan şu: emperyalizm, işçi sınıfının birleşik uluslararası eylemi eliyle silahsızlandırılıp yenilgiye uğratılmazsa, her biri dünyayı nükleer bir katliama sürükleyebilecek sonu gelmez krizler üretecektir.
Amerikan egemen sınıfı, televizyon kanallarında ve medyada görev duygusuyla tekrarlanan kısa açıklamalar üzerinden ürettiklerinin dışında bir kamuoyu tanımıyor. Bununla birlikte, ABD’deki işçi sınıfı olup bitenlerin farkına vardığı ölçüde egemen sınıfa derinden düşmandır. Afganistan’daki ve Irak’taki savaşlar, Amerikan halkının bilincinde derin etkiler bırakmaksızın yaşanmış değil.
Bu muhalefetin harekete geçirilmesi ve ona, egemen sınıfın savaş kışkırtıcılığına, onun siyasi temsilcilerine ve onların savunduğu kapitalist sisteme karşı uluslararası işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak siyasi bilinç kazandırılması gerekiyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|