World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Mısır’daki ABD destekli cunta 529 Müslüman Kardeşler üyesine ölüm cezası verdi

Johannes Stern
26 Mart 2014
İngilizce’den çeviri (25 Mart 2014)

Dün, Mısır’daki bir mahkeme Müslüman Kardeşler’in (MK) 529 üyesine ölüm cezası verdi. Yakın tarihteki bu en büyük toplu ceza, Mısır’daki ABD destekli cuntanın siyasi muhaliflerini ortadan kaldırma ve Mısır devrimini kana boğma yönündeki acımasız çabalarında yeni bir yükselişe işaret etmektedir.

Cunta, MK’den Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi karşıtı kitlesel gösterilerin ortasında gerçekleşen 3 Temmuz 2013 darbesinden bu yana, oturma eylemlerine, gösterilere ve grevlere şiddetle saldırıyor. Bu saldırılarda en az 1.400 kişi öldürüldü ve 16.000’den fazla insan hapse atıldı. Cunta, Mısır’ın en büyük İslamcı örgütü Müslüman Kardeşler’i yasakladı, gösterileri yasaklayan bir yasa çıkarttı ve ordunun toplumdaki egemen rolünü kutsayan bir anayasayı kabul ettirdi.

Sanıkların çoğu, Kahire’deki Mursi yanlısı iki oturma eyleminin kolluk güçleri ve ordu tarafından 14 Ağustos’ta vahşice dağıtılmasından sonra Minya vilayetinde patlayan darbe karşıtı gösteriler sırasında tutuklanmıştı. Yargılanan gruba yönelik suçlamalar arasında, cinayet, cinayete teşebbüs, polis karakollarına saldırı ile kamu ve özel mülkiyete zarar vermek yer alıyor. 545 sanıktan 395’i gıyabında yargılanırken, yalnızca 150’si mahkemedeydi.

Bu, baştan sona can sıkıcı ve saçma, göstermelik bir yargılamaydı.

Aralarında Mursi’nin de olduğu önde gelen MK üyelerini savunan avukat Nabil Abdel Salam, “Bu, hukuk tarihindeki en hızlı ve en fazla insanın ölüme mahkum edildiği dava” dedi. Haled el-Koumi de Associated Press’e şunları söyledi: “Tek bir kelime söyleme, 3.000 sayfadan uzun olan soruşturma dosyasını okuma ve onların sözünü ettiği kanıtları görme fırsatı bulamadık.”

Duruşma yargıcı Said Youssef’in, savunma avukatları tutanaklara itiraz ettiğinde bağırmaya başlayıp mahkeme güvenliğine emirler verdiği belirtiliyor. Kimi avukatlar, mahkeme binasına girmelerinin engellendiğini söylediler.

Ceza alanlardan birinin akrabası olan Walid, Reuters’e şunları söyledi: “Cumartesi günü yargılama başladığında, o yalnızca usule ait bir duruşmayken; yargıç hiçbir avukatı ya da tanığı dinlemediğinde, sanıkların adını anmadığında, yargıçlarla değil ama bir grup haydutla karşı karşıyaydık.”

Kararın açıklanmasının ardından dramatik sahneler yaşandı. Mısır devlet televizyonu, sanıkların aile üyelerinin çaresizlik içinde bağırmaya başladığını; kızgın protestocuların yakındaki bir binayı ateşe verdiğini bildirdi.

Bugün, 683 kişinin benzeri suçlamalarla karşı karşıya olduğu bir diğer yargılama başlayacak. Sanıklar arasında, MK’nin dini önderi Mohamed Badie ile siyasi kolunun önderi Saad al-Katatni de bulunuyor.

ABD yönetimi ve onun Avrupa’daki emperyalist müttefikleri, bu yargılamaya, boş ve baştan sona ikiyüzlü açıklamalarla tepki gösterdiler. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marie Harf, “bir polisin öldürülmesiyle ilgili olarak 529 Mısırlı’nın ölüm cezasına çarptırılması”ndan “derin kaygı” duyduklarını ve “şok” olduklarını ifade etti. O, aynı zamanda, Washington’ın cuntaya olan desteğinin süreceğini belirtti. Harf, Beyaz Saray’ın Kahire ile ilişkisini “önemli” gördüğünü ve ilişkileri “bütünüyle kesme” yönünde bir istek olmadığını vurguladı.

AB’nin Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Mısır’daki cuntaya “ölüm cezası vahşi ve insanlık dışıdır” hatırlatmasında bulundu ve “Mısır’daki geçici yetkililer”e, “uluslararası standartlar”ı uygulamaları çağrısı yaptı. Ashton, “Bu, Mısır’ın demokrasiye geçişinin inandırıcılığı açısından özellikle önemli” diye vurguladı.

Askeri cunta en barbar ve en anti-demokratik yöntemlere başvururken, Washington ile Brüksel, bunu bir “demokrasi” mücadelesi gibi sunmaya devam ediyor.

Karar, cuntanın, darbenin önderi ve Savunma Bakanı Mareşal Abdel-Fattah El-Sisi’yi yeni Cumhurbaşkanı olarak göreve getirme yönündeki hazırlıklarının ortasında gerçekleşti. Bu fiili diktatör, geçtiğimiz aylardaki kitlesel cinayetleri ve tutuklamaları yönetmişti. O şimdi, bu devlet baskısının ve bizzat askeri darbenin asıl hedefi olan işçi sınıfıyla doğrudan bir hesaplaşmaya hazırlanıyor.

Bu ayın başlarında genç doktorların bir konferansında konuşan Sisi, tehditkar biçimde, kemer sıkma ve sıkıntı içinde geçecek yıllardan söz etti: “Tam bir içtenlikle ve anlayışla söylemek isterim ki, ekonomik koşullarımız son derece zor. Acaba herhangi biri, ülkeme biraz yardımcı olmak için adım atacak mı? Bu ülke lafla değil; yalnızca çalışarak ve azimle, tarafsızlıkla ve fedakarlıkla gelişecek. Sonraki kuşakların yaşaması için, muhtemelen bir ya da iki kuşak acı çekecek.”

Toplumsal çatışmanın ve işçi sınıfı mücadelelerinin artacağının işaretleri görülüyor. Mısır’ın yeni Başbakanı İbrahim Mehleb, geçtiğimiz ayın sonunda, on binlerce tekstil işçisi ile belediye otobüsü sürücülerinin gerçekleştirdiği grevin ortasında göreve getirildi. Artık grev yapma değil çalışma zamanı olduğunu vurgulayan Mehleb, Mısırlı işçilerin “yurtseverliği”ne hitap etti. O, “makul sınırları aşan taleplerde bulunmak ülkeyi imha edecek” uyarısında bulundu ve “Tüm ülkedeki güvenlik ve istikrar ile terörizmin bozguna uğratılması yatırımların önünü açacak” dedi.

Ordunun, uluslararası mali sermayenin isteğiyle başlattığı terör devri ile grevlere ve protestolara karşı şiddet hazırlığı, askeri darbeyi desteklemiş olan liberal ve sahte-sol örgütlerin karşı-devrimci karakterini vurguluyor.

Bu grupların başında, kitlesel mücadelelerin Ocak 2011’de patlamasından itibaren protestoları burjuvazinin şu ya da bu kesimine tabi kılmak için çaba harcamış olan sözde Devrimci Sosyalistler (DS) geliyor. DS, ABD destekli diktatör Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından kurulan askeri yönetim hakkında hayaller yaydıktan sonra, “devrimin sağ kanadı” olarak Mursi’yi ve MK’yi desteklemişti.

DS, 2013 yılındaki protesto gösterileri sırasında, coşkulu bir şekilde, liberal önder Muhammed El Baradey’in Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden, Mısır egemen sınıfının kimi kesimlerinden ve Mübarek yönetiminin eski üyelerinden oluşan Tamarod hareketini destekledi. Tamarod, kitlesel muhalefetin ordunun arkasına akıtılmasında son derece önemli bir rol oynadı.

Tamarod, şimdi, cuntanın şiddetli milliyetçi ve işçi sınıfı karşıtı kampanyasını teşvik ediyor ve El Sisi’nin Cumhurbaşkanı olmasını destekliyor. Tamarod’un önderi Mahmud Badr, kısa süre önce, Tamarod “Abdel Fattah al-Sisi’nin Mısır Cumhurbaşkanı olmasını bütünüyle destekliyor” demiş ve “bütün Mısırlılar”a, “ulusal ve genel olarak üzerinde anlaşılmış bir aday olarak” onu destekleme çağrısı yapmıştı.

Cuntanın milliyetçi kampanyasının en utanmaz destekleyicileri ise sendikalar. Mısır Sendikalar Federasyonu’nun başkanı Gebali al-Maraghi, “Bizim mücadelemiz üretimi arttırmak ve terörizm ile mücadeledir. Eğer kazanmazsak, tüm Mısır yıkılacak” derken, yalnızca, cuntanın işçi sınıfı ile hesaplaşma programını yineliyordu.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır