Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Avrupa’nın 11 Eylül’ü
Peter Schwarz
8 Mayıs 2014
İngilizceden çeviri (7 Mayıs 2014)
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Pazar günü Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’da yayımlanan bir röportajda, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını 11 Eylül ve “terörle mücadele” ile karşılaştırdı. Bu karşılaştırma, belki de Rasmussen ile Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’un amaçladığından daha fazlasını ifade ediyor
11 Eylül 2001 terör saldırıları, 12 yıldan uzun bir süredir, ABD yönetimi için, yasadışı savaşların ve askeri güçlerini kapsamlı bir şekilde arttırmanın bahanesi işlevi görmektedir. ABD, “terörle mücadele” adına, Afganistan’a, Irak’a ve Libya’ya saldırmış; terörist olduğundan kuşkulanılan insanları kaçırmış, onlara işkence etmiş ve onları öldürmüş; tüm dünyada milyonlarca insanı gizlice gözetlemiş ve ABD’de bir polis devletinin altyapısını geliştirmiştir.
Avrupa’nın, özellikle de Almanya’nın egemen çevreleri, kışkırtmış oldukları Ukrayna krizi ile birlikte, benzeri bir yolu tutuyorlar. Onlar, belirli ekonomik ve jeo-politik çıkarlar peşindeler: Rusya’yı geri püskürtmek ve Karadeniz bölgesindeki, Kafkasya’daki ve Orta Asya’daki etkilerini arttırmak. Onlar, bu krizden, aynı zamanda, militarizme olan köklü halk muhalefetinin üstesinden gelmek ve gelecekteki sınıf mücadelelerine hazırlanırken devlet aygıtını güçlendirmek için yararlanıyorlar.
Rasmussen, gazeteye verdiği mülakatta, NATO’nun Avrupalı üyelerine, yoğun bir silahlanma çağrısı yaptı. O, “Savunma harcamalarını kısmaya son verin, bu eğilimi tersine çevirin ve savunmaya adım adım daha fazla para yatırın.” talebinde bulundu.
Rasmussen, “Ukrayna’da olup bitenler Avrupa için bir uyarı alarmı olmalı” dedi. Kimi Avrupalı NATO üyeleri harcamalarını yüzde 40 azaltmışken, Rusya, savunma harcamalarını yüzde 30 arttırmış.
Dünyanın en büyük askeri ittifakının genel sekreteri, Rusya’nın Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmaya devam etmesinin ya da bir NATO üyesi ile çatışmaya girmesinin “ciddi sonuçlar”ı olacağı tehditinde bulundu. Rasmussen, Ruslar “bizim bir üyeye yapılan saldırıyı hepimize yapılmış sayacağımız konusunda en küçük kuşku duymamalı” dedi. O, NATO’nun Doğu Avrupa’ya birlikler, savaş uçakları ve deniz kuvvetleri sevkiyatının yalnızca bir “caydırma” politikası olduğunu iddia etti.
Önde gelen Alman politikacıları, Rasmussen’i hemen desteklediler. Sosyal Demokrat (SPD) parlamento grubunun güvenlik politikaları sözcüsü Rainer Arnold, NATO üyesi devletleri, geçtiğimiz yıllarda “askeri becerilerini yalnızca mali kısıtlılıklarla hareket ederek plansız biçimde azaltmış” olmakla eleştirdi. NATO’nun “etkili konvensiyonel caydırıcılığı sağladığı” düşüncesinde ısrar eden Arnold, askeri harcamaların kısıtlanmasına son verilmesini talep etti.
Arnold, çok uluslu birlikler oluşturulmasını ve bunların Doğu Avrupa’ya sevk edilmesini önerdi. Ona göre, Alman ordusu, bu birliklere “kendi pahalı özel becerilerini sunabilir” ve Tiger helikopterleriyle, yeni Puma piyade saldırı araçlarıyla ve Boxer zırhlı personel taşıyıcılarıyla katılabilirdi. Hristiyan Demokratik Birlik’in dış politika uzmanı Andreas Schockenhoff, Arnold’un önerisine katıldı ve Alman ordusunun, zırhlı birlikler sağlamaya ek olarak, siber saldırıların önlenmesine ve deniz kuvvetlerinin sevkiyatının örgütlenmesine de yardımcı olabileceğini söyledi.
Washington ve Berlin, aşırı sağcı ve faşist güçleri seferber ederek, Ukrayna’daki krizi kasıtlı olarak kışkırtmıştır. Devlet Başkanı Turçinov ve Başbakan Yatsenyuk yönetimini iktidara getiren ve faşist Sağ Sektör ile Svoboda partisinin başı çektiği 22 Şubat darbesi, Washington ve Berlin tarafından yönetilmişti.
Batılı emperyalist güçler, Kiev’deki seçilmemiş yönetimin halk muhalefetiyle çarpışacağını ve bir Rus tepkisini kışkırtacağını ummuştu. Aralarında 1,5 milyon Musevi’nin olduğu 6 milyon kişinin Nazi işgali sırasında öldürüldüğü bir ülkede, Stepan Bandera gibi Nazi işbirlikçilerini öven bir hükümet, kaçınılmaz şekilde derin nefret uyandıracaktı.
Kısa süre önce Odessa’da gerçekleşen katliam, emperyalizm tarafından harekete geçirilen güçlerin barbar karakterini gözler önüne sermektedir. Sağ Sektör’ün kiralık katilleri ve Kiev yönetiminin destekleyicileri, 2 Mayıs’ta, yüzlerce rejim karşıtının sığındığı Odessa Sendikalar Binası’nı ateşe vermişti. Onlarca kişi yanarak ölmüş ve pencerelerden atlayarak alevlerden kaçmak isteyen çok sayıda insan ciddi biçimde yaralanmıştı. Binanın dışında, faşistler sloganlar atıyor ve sevinç içinde kahkahalarla gülüyordu. Kimi haberlere göre, çok sayıda kurban, sağcı milisler tarafından, faşist güruh binayı ateşe vermeden önce öldürülmüştü.
Karaktersiz ve ilkesiz Alman medyası, Rusya Devlet Başkanı Putin’i krizin derinleşmesinden sorumlu gösterirken, bu gerçeklerin üzerini örtme işine girişti.
Kiev yönetiminin Ukrayna halkının geniş kesimleri tarafından reddedildiğini gösteren kanıtlar ortaya çıktıkça, medyanın gerçekleri tersine çevirme çabası daha da garipleşiyor.
Pazartesi günü, Frankfurter Allgemeine Zeitung, okurlarını, “Rusya’nın, Ukrayna toplumundaki gerçek sosyal konulara ilişkin çatışmaların yanı sıra dilsel, kültürel ve tarihsel sorunları kışkırtıp manipüle ederek, Ukrayna’ya karşı ilan edilmemiş bir savaş sürdürdüğü gerçeğini gözden kaçırmama”ları konusunda uyardı. Bu çatışmalar sahiden gerçek ama onları alevlendiren şey, Rusya’nın manipülasyonu değil, asıl olarak Batılı güçlerin saldırgan müdahalesidir.
Rasmussen’in Ukrayna’daki krizi 11 Eylül ile karşılaştırması, tüm Avrupa işçilerine yönelik bir uyarıdır. Bu karşılaştırma, Batılı güçlerin kışkırtıcı eylemlerinin yalnızca Ukrayna işçi sınıfına ve Rusya’ya değil ama tüm Avrupa işçi sınıfına yönelik olduğunu göstermektedir. Onlar, kapsamlı bir askeri yığınağa, savaşa ve polis devletinin kurulmasına bahane sağlamaya yöneliktir.
Rasmussen bu konuda uzmandır. O, öğretici bir şekilde “Sosyal Devletten Asgari Devlete” başlığını taşıyan bir kitabın yazarıdır. Rasmussen, bir zamanlar hoşgörüsüyle ün kazanmış olan Danimarka’nın başbakanlığını yaptığı dönemde, ülkeyi yabancılara karşı bir kale haline getirmişti. Danimarka, onun yönetimi altında, 2003’te Irak’a asker gönderen az sayıda Avrupa ülkesinden biriydi.
Savaşa ve militarizme karşı koymaya çalışan herkesi, Almanya ve Britanya Sosyalist Eşitlik partilerini desteklemeye ve Avrupa’da Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) şubelerini inşa etmeye çağırıyoruz. Savaşa ve militarizme tutarlı bir şekilde karşı koyan tek siyasi akım DEUK’tur.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|