DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
ABD destekli Mısır yönetimi 683 kişiyi daha ölüme mahkum etti
Bill Van Auken
1 Mayıs 2014
İngilizceden çeviri (29 Nisan 2014)
Mısır’da alelacele toplanmış bir mahkeme, yargıçın, çoğu duruşmaya bile getirilmemiş olan kişilerin kendilerini savunmak için konuşmasına ya da kanıt göstermesine izin vermediği beş dakikalık bir yargılamanın ardından, Müslüman Kardeşler’in (MK) üyeleri ve destekleyicileri olmakla suçlanan 683 sanığa ölüm cezası verdi.
Bu toplu yargılama ve önceden yazılmış karar ile ceza, 529 kişinin aynı yargıç Said Yusuf tarafından ölüm cezasına çarptırıldığı geçen ayki gülünç yargılamanın ardından geldi. Yusuf, Pazartesi günkü ayrı bir kararda, bunlardan 37’sinin ölüm cezasını onaylarken, geri kalanları ömür boyu hapis cezasına çarptırmıştı.
Kahire’nin yaklaşık 240 km. uzağında bulunan Minya’daki sıkı biçimde korunan mahkeme binasının dışında, sanıkların yakınları ağlıyor ve yönetimdeki cunta ile onun önderi, Mübarek döneminin askeri istihbarat örgütünün şefi General Abdel Fattah El Sisi’ye yönelik suçlamalarını haykırıyorlardı.
Hepsi idam sehpasıyla ya da Mısır’ın kötü ünlü vahşi hapishanelerinde yaşamakla karşı karşıya olan 1.200’den fazla sanığa yönelik suçlamalar, Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı ve MK’nin üyesi olan Muhammed Mursi’yi deviren askeri darbeye karşı MK tarafından düzenlenen gösteriler sırasında tek bir polis memurunun ölümünden kaynaklanıyor. Aynı dönemde, Mısır kolluk güçleri, 1.000 tanesi tek bir günde olmak üzere, 2.000 dolayında insanı katletmişti.
Minya’daki yargısal rezaletin açıkça ortaya koymuş olduğu gibi, korku krallığı, kaçınılmaz şekilde hileli olacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koymuş olan Sisi’nin yönetiminde devam etmiş ve daha sağlam biçimde kurumsallaşmıştır.
Sisi’nin yönetimindeki cunta, 2.000’den fazla insanı öldürülmesine ek olarak, 21.000 kişiyi de hapse atmıştır. Ayrıca, binlerce insan, bir “karanlık merkezler”, gizli gözaltı ve işkence merkezleri ağı içinde kaybolmuş durumda.
Bu yaygın baskı mekanizmasının hedefi yalnızca Müslüman Kardeşler değildir. O, Şubat 2011’de eski diktatör Hüsnü Mübarek’in devrilmesine yolaçan gösterilere katılmış olan protestocuları da kapsıyor. Bunlardan üçü (düzmece casusluk ve devlete zarar verme suçlamalarıyla şimdi yasadışı ilan edilmiş olan 6 Nisan Gençlik Hareketi’nin önderleri Ahmed Mahir ve Muhammed Adil ile Ahmed Duma) izinsiz gösterileri yasaklayan kararnameye aykırı davranmaktan, üç yıl ağır hapis cezasına ve 7.000 dolar para cezasına çarptırıldılar. Onların, gardiyanlar tarafından sürekli olarak dövüldükleri bildirildi.
Bu topyekün ve vahşice baskı, genel grevler ve protestolar yoluyla Mübarek yönetiminin devrilmesinde başlıca rolü oynamış olan Mısır işçi sınıfını hedeflemektedir. Bu grevler tekstil, çelik, toplu taşıma, posta ve stratejik Süveyş Kanalı’nı da kapsayan liman işçilerinin katılımıyla gerçekleşmişti. Yönetimdeki cuntanın IMF’nin dayattığı ve ekmek, elektrik ve gaz üzerindeki sübvansiyonların kaldırılmasını içeren sert kemer sıkma önlemlerini uygulamaya hazırlandığı koşullar altında, Mısırlı işçileri devlet şiddeti ile yıldırmak herşeyi göze almak demektir.
Naziler’in yönetimi altında gerçekleştirilen zulmü hatırlatan Mısır’daki toplu yargılamaların ve kitlesel ölüm cezalarının çapının, yakın tarihte bir örneği bulunmuyor. Washington, kaçamak sözleri ve somut eylemleriyle ve Başkan Obama’nın cellatın ilmiğini sabunlamaktan başka birşey yapmamasıyla, bu suçun doğrudan ortağı olarak ortada duruyor.
Beyaz Saray, Pazartesi günü yaptığı siniklik akan bir açıklamada, Obama’nın Mısır’daki toplu ölüm cezalarından “son derece tedirgin” olduğunu kabul etti.
Beyaz Saray, bu açıklamada, “Yargının bağımsızlığı demokrasinin yaşamsal bir parçasıdır ama bu kararın, Mısır’ın uluslararası insan haklarına yönelik yükümlülükleriyle bağdaşması mümkün değil.” diyor. Açıklamada, Sisi’ye ve onun ortağı askeri egemenlere “bu mantıksız eyleme karşı tavır alma” çağrısı yapılıyor.
Onlar kiminle dalga geçtiklerini düşünüyorlar? “Yargı bağımsızlığı”nın incelikleri Mısır’da geçerli değildir. İdamcı yargıç Yusuf (halk arasında “kasap” olarak tanınıyor), cunta tarafından kurulan özel bir mahkemeye, tam da şimdi yapmakta olduğu işi yapması için atandı. Dahası, bu acımasız cezaların yalın bir mantığı var: Bunlar, Mısırlı kitleleri yıldırmak üzere tasarlanmış bir devlet terörü eylemidir.
Beyaz Saray’ın açıklaması şöyle devam ediyor: “25 Ocak Devrimi’nden bu yana, Mısır halkı, adil bir şekilde yöneten, onun onuruna saygı duyan ve ekonomik fırsatlar sağlayan bir hükümet tarafından temsil edilmek istiyor. ABD bu özlemleri desteklemekte ve Mısır’daki dönüşümün başarıya ulaşmasını istemektedir.”
Yalan üstüne yalan. Gerçek şu ki, Obama yönetimi, sadık müttefiki Mübarek’i iktidarda tutmak ve 25 Ocak Devrimi’ni ezmek için elinden gelen her şeyi yapmış, Mısır diktatörüne askeri mühimmat göndermişti.
Obama yönetimi, bunda başarısız olunca, iktidarın Mübarek’in istihbarat şefi ve CIA’nın “varlık”ı Ömer Süleyman’a geçmesini sağlamaya çalıştı. O, bunu da başaramayınca, yönetimin Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi tarafından üstlenilmesini destekledi. Obama yönetimi, Mısır’daki ve bölgedeki çıkarlarını korumak için kısa süreliğine Mursi’nin sağcı Müslüman Kardeşler hükümetini kullanmaya çalıştıktan sonra, onu geçtiğimiz Temmuz ayında deviren askeri darbeyi destekledi ve darbeye darbe demeyi reddedip bu yolla askeri yardım akıtmayı yasal olarak sürdürdü.
“Mısır’daki dönüşümün başarıya ulaşmasını” istemekten söz etmek, bu apaçık sinikliğin üstünü örtemiyor. Washington’ın yardım ve yataklık yaptığı “dönüşüm”ün nefret edilen ABD destekli Mübarek yönetiminden bile daha kanlı ve baskıcı bir diktatörlük olacağı kanıtlanmıştır.
Pazartesi günkü toplu idam cezasının, Washington’ın Mısır’daki cuntaya bu mali yıl içinde 10 Apache saldırı helikopteri ve 650 milyon dolar kadar askeri yardım sağlanmasını onaylamasından birkaç gün sonra gelmesi bir rastlantı değildir. Bu, Obama yönetiminin Mısır’daki baskıcı güçlere sağlamak istediğinin yarısıdır. Diğer yarısı, askeri darbelerle iktidara gelen yönetimlere yapılan yardımı sınırlayan yasalarca engelleniyor.
Helikopter anlaşması, Mısır’daki cunta tarafından, doğru bir şekilde, acımasızca baskısını tırmandırmaya yönelik bir yeşil ışık olarak yorumlanmıştır.
Hiçbir şey, Obama yönetiminin “insan hakları” dış politikasının ikiyüzlü sahtekarlığını bundan daha açık bir şekilde ortaya koyamazdı. Obama yönetimi, geçtiğimiz aylarda, Ukrayna’da demokrasinin ve insan haklarının savunucusu tavrını takındı. O, Mısır ile karşılaştırıldığında görece az miktarda olan öldürmeleri ki bunları gerçekleştirenlerin kimler olduğu tartışmalı, faşistler önderliğinde bir darbeyi ve dünyayı nükleer bir üçüncü dünya savaşına sürüklenme tehlikesiyle tehdit eden Rusya karşıtı sürekli provokasyon politikasını haklı göstermekte kullandı.
Benzer bir şekilde, Venezuela’daki bir gösteride 41 kişinin ölmesi ki buna kimlerin yol açtığı da tartışmalı, Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Venezuela hükümetini “kendi yurttaşlarına karşı bir terör saldırısı” başlatmakla suçlamasına yol açtı. Geçtiğimiz Ağustos’ta Kahire sokaklarında binlerce insanın katledilmesinde ya da geçtiğimiz iki ay içinde verilen toplu ölüm cezalarında böyle bir terör algılanmış değil.
Mısır, ABD’nin, egemen Amerikan mali sektör ve şirket yöneticilerinin çıkarlarını gerçekleştirmek ve tüm dünyadaki çalışanların toplumsal mücadelelerini ve demokratik özlemlerini ezmek için kanlı devlet şiddetine ve militarizme başvuran emperyalist politikasının gerçek yüzünü açığa çıkarmaktadır.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|