DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
Washington, Çin’e karşı askeri takviye ile övünüyor
Bill Van Auken
5 Haziran 2014
İngilizceden çeviri (3 Haziran 2014)
Medya’da yeralan ve Başkan Barack Obama’nın geçen hafta West Point’te yaptığı konuşmayı “ılımlılığa” ve “kısıtlamaya” dönüş olarak sunan tahlillere kanmış ya da Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin o konuşmayı “ABD mali seçkinlerinin çıkarları doğrultusunda sürekli ve küresel bir savaş” planı olarak betimlerken abartılı davrandığı düşüncesine kapılmış olanların, Obama’nın Savunma Bakanı Chuck Hagel’in Cumartesi günü Singapur’da yaptığı sert savaşçı konuşmayı okuması yeter.
Hagel’in kışkırtıcı konuşması, Asya-Pasifik savunma bakanlarının sivil ve askeri kurmayları ile birlikte yaptıkları yıllık toplantı (Shangri-La Dialogue) vesilesiyle gerçekleşti. Bu toplantı, görünüşte, bölgesel güvenliği ve işbirliğini arttırmayı amaçlayan bir “diyalog” ve “güven oluşturma” forumudur.
Buna karşılık, Pentagon’un şefi, Washington’ın Çin’in bölgedeki etkisini azaltmak ve onu kuşatmak amacıyla Asya-Pasifik ‘teki askeri gücünü arttırmak için aldığı önlemleri ayrıntılı biçimde anlattığı bir konuşma yaptı.
Hagel’in konuşması, özünde, Obama’nın 28 Mayıs’ta West Point’teki diploma töreninde yapmış olduğu konuşmanın bir sonucudur. ABD Askeri Akademisi’ndeki konuşmayı eleştirenler, yönetim ABD’nin dış politikasının stratejik ekseni olarak “Asya’ya dönüş”ü ilan etmişken, Obama’nın önemli bir dış politika konuşması olarak tanıtılmış olan konuşmada bu dönüşe değinmemiş olmasına dikkat çekiyorlar.
Çin ile ilgili olarak bir dizi tehdit edici açıklama yapan ve Washington’ın yükselen küresel rakibine askeri bir yanıta hazırlanmak zorunda kalacağını ileri süren Obama, konuşmasında, “dönüş”e gerçekten de değinmemişti.
Obama, konuşmasında, Çin ile Rusya’yı aynı kategoriye yerleştirdi ve her iki ülkeyi bölgesel barışa ve güvenliğe yönelik tehditler olarak gösterdi. O, “Çin’in ekonomik ve askeri yükselişi, onun komşularında kaygılara yol açıyor” dedi.
Obama, konuşmasını, Washington’ın kasten körüklediği ve küresel parlama noktalarına dönüştürdüğü Güney ve Doğu Çin denizlerindeki bölgesel anlaşmazlıkları, Çin’i “sonuçta müttefiklerimizi etkileyebilecek ve ordumuzu içine çekebilecek bölgesel saldırganlıkla” suçlayarak betimledi. O, Güney Çin Denizi’nde Çin ile olan anlaşmazlıklarında, Güneydoğu Asya hükümetlerini destekleyeceği sözü verdi.
Bununla birlikte, Obama, “dönüş”ten söz etmemiş, ABD’nin kapsayıcı stratejik yönelimine ve Asya-Pasifik alanında Çin’e karşı koyacak büyük askeri aygıtına ilişkin bir açıklama yapmamıştı. ABD Başkanı, bunun yerine, Amerikan halkına, ABD’nin karşı karşıya olduğu başlıca tehditin “terörizm” olduğunu anlattı. Bu, uluslararası alandaki ABD saldırganlığını haklı göstermek için yüzyılın başından beri kullanılmakta olan bir öcüdür. Başkan’ın yaptığı bu önemli konuşmada ABD’nin stratejisinin açık bir şekilde ifade edilmemiş olması kuşkusuz kasıtlıdır.
Obama’nın, “Asya’ya dönüş”ü, Amerikan halkına, neden Savunma Bakanı’nın ve diğer ABD’li yetkililerin onu Asya’da tanıtırken sergiledikleri etkinlikle anlatmadığı, Singapur’daki konferansın katılımcılardan biri tarafından Hagel’e soruldu. Yanıt apaçık ortada: Halkın bir askeri kışkırtmayı ve nükleer silah sahibi olan Çin’e karşı saldırı politikasını destekleyen açık bir kampanyaya yönelik tepkisi, son derece korkutucu ve çok tehlikeli olurdu. Bu yüzden, egemen seçkinler, halkı, o farkında olmadan küresel bir yangının eşiğine getirmenin, siyasi bir ateş fırtınası yaratma riskinden daha iyi olduğunu düşünüyorlar.
Hagel, Shangri-La Dialogue’un kısmen ketum ortamında, bu tür bir tereddüt yaşamadı. O, ABD’nin bölgedeki askeri yığınağını olumladı ve onunla övündü.
Hagel, Asya’ya “dönüş”ün ya da “yeniden dengeleme”nin bir hedef, bir vaat ya da bir öngörü değil; “bir gerçeklik” olduğunu ilan etti.
O, Washington ile Filipinler’e ABD birlikleri sevketmede ona fiilen sınırsız haklar tanıyan rüşvetçi Aquino yönetimi arasında imzalanmış olan on yıllık Geliştirilmiş Savunma İşbirliği Anlaşması’na (EDCA) dikkat çekti.
Hagel, benzer biçimde, Obama yönetimi ile Japonya’nın savaş sonrası tarihindeki en sağcı hükümetin başındaki Başbakan Shinzo Abe arasında oluşturulmuş sıkı ittifakı da övdü.
Hagel, şunları söyledi: “Düşünün ki, yalnızca üç yıl önce, Japonya ile ittifakımız, ABD’nin Okinawa’daki varlığının geleceğine ilişkin anlaşmazlıklarla gölgeleniyordu. Bugün [ABD’nin itelemesiyle gerçekleşen bir hükümet değişikliğinin ardından], güçlerin yeniden düzenlenmesi konusunda bütünüyle hemfikiriz... Biz, aynı zamanda, aralarında Misawa’daki iki Global Hawk’ın [ABD yapımı insansız hava aracı), Kadena’daki F-22 savaş uçaklarının ve Okinawa’daki MV-22 Osprey’lerin [hem helikopter hem de uçak özellikleri taşıyan hava aracı] bulunduğu en ileri yeteneklerimizi Japonya’ya göndermiş bulunuyoruz.”
Hagel, Abe’nin, Japon ordusunun daha “önetkin” kullanımına başlama önerisini de bütünüyle desteklediğini belirtti. Abe bu öneriyi, Japon militarizminin yeniden canlanmasını önlemeyi amaçlayan savaş sonrası anayasayı ıskartaya çıkarmak amacıyla yapmıştı. Abe yönetimine olan ABD desteği, Japonya’nın Çin ile giderek daha kışkırtıcı bir şekilde karşı karşıya gelmesini sağlamaya hizmet etti.
Hagel, gergin durumdaki Kore Yarımadası ile ilgili olarak, Pentagon’un “ABD ordusunun konumunu iyileştirmiş ve buraya her zamankinden fazla istihbarat, gözetleme ve keşif araçları sevk etmiş” olduğunu söyledi. Hagel ayrıca, 1.000’den fazla ABD deniz piyadesinin Batı Avustralya’ya gönderilmesine dikkat çekti.
ABD’nin “Hindistan’ın artan savunma yeteneklerini ve Hint Okyanusu’ndaki deniz ulaşımı özgürlüğüne olan bağlılığını” memnuniyetle karşıladığını söyleyen Hagel, Washington’ın Hindistan ile artan askeri ilişkilerinin üzerinde durdu.
Hagel, “ABD, önümüzdeki yıllarda, özellikle biz Afganistan’daki güçlerimizi azaltırken, tüm bölgede önceden yerleştirilmiş ve önceden sevkedilmiş ileri yeteneklerini arttıracak.” dedi ve ekledi: “Ayrıca, rahatsız edici yeni askeri teknolojiler karşısında hareket özgürlüğümüzü sürdürmeyi garanti altında alacağız.” Kimsenin, bu “rahatsız edici” silah sistemlerini hangi ülkenin üretebileceğini sormasına gerek yok.
ABD Savunma Bakanı, konuşmasını, önümüzdeki dört yıl içinde bölgeye sevk edilecek olan savaş gemileri hakkında ayrıntılı bilgi vererek sürdürdü. Bunlar arasında yeni bir Çok Amaçlı Yüksek Hızlı Gemi [JHSV-hem personel hem de araç taşıyabiliyor], Guam’a yerleştirilecek bir başka nükleer denizaltı, dört Sahil Savaş Gemisi [LCS] ve bir Zumwalt sınıfı destroyer bulunuyor. Yeni F-35 savaş uçaklarının Japonya’ya, Güney Kore’ye ve Avustralya’ya satılacağını belirten Hagel, ABD’nin hem deniz hem de hava kuvvetlerinin yüzde 60’ının bölgede faaliyet göstereceğini de sözlerine ekledi. O, Obama yönetiminin Asya-Pasifik bölgesindeki yığınak ile ilgili askeri harcamalarda herhangi bir kesinti olmayacağı sözü verdiğini söyledi.
Hagel’in konuşması, silahları Çin’e yönelten ülkenin hangisi olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyordu. O, Çin’i “Güney Çin Denizi’nde iddialarda bulunan istikrarsızlaştırıcı, tek yanlı davranışlarda bulunmak” ile suçladı ve “uluslararası düzenin temel ilkelerine meydan okunduğunda”, Washington’ın “bunu gözmezden gelmeyeceği”ni taahhüt etti.
Hagel, Çin’in “istikrarlı bir bölgesel düzende birleşmek ve ona yeniden uymak ile bu taahhütten vazgeçmek ve tüm Asya-Pasifik’te milyonlarca, dünya çapında milyarlarca insanın yararlandığı barışı ve güvenliği tehlikeye sokmak arasında bir seçeneği” olduğunu belirterek, Pekin’e bir ültimatom verdi.
Bunun anlamı yeterince açık: Çin, ya ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki egemenliğini kuran II. Dünya Savaşı sonrası düzenlemelere boyun eğecek ya da ABD ile doğrudan bir savaş tehditi ile karşılaşacak.
Hem Hagel’in konuşmasını hem de Japonya Başbakanı Abe’nin daha önceki bir konuşmasını “kabul edilemez” ilan edip bu ikisinin “koro halinde” şarkı söylediklerini belirten Çin ordusunun Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Wang Guanzhong, onları kızgın bir şekilde yanıtladı. Guanzhong, Hagel’in konuşmasının “istikrarsızlığı canlandırmak... kavga çıkarmak ve anlaşmazlıkları ve çatışmaları kışkırtmak” için tasarlanmış olduğunu söyledi.
ABD emperyalizmi, Çin’i askeri olarak kuşatma peşinde. Onun amacı, Çin ekonomisinin büyümesiyle Asya’da ve dünya ölçeğinde ortaya çıkan ekonomik ve siyasi zorlukları aşmak için askeri üstünlüğünden yararlanmaktır. O, son tahlilde, kendisi içeride işçi sınıfına yönelik saldırıyı arttırırken, 2008-2009’da patlamış olan kapitalist krizin yükünün olabildiğince büyük bir kesimini rakiplerinin üzerine yıkmayı hedefliyor.
Hagel, Singapur’da, Obama’nın West Point’te söylediği, “ABD’nin her zaman dünya çapında yol göstermesi gerekiyor. Bunu biz yapmazsak, yapacak başka kimse yok.” sözlerini yineledi.
Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Anatoli Antonov, Pazar günkü konferans tartışmasında, “ABD’nin neden yol göstermesi gerektiği benim için açık değil. Kime yol gösterilecek? Nereye gitmek için?”
Şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın: ABD emperyalizmi ,insanlığı, her zamankinden daha büyük bir nükleer III. Dünya Savaşı tehlikesini ortaya koyan yeni bir militarizm patlamasına götürüyor.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|