World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği

Yazıcıya hazırla

Nükleer savaşa hazır mısınız?

David North ve Alex Lantier
31 Temmuz 2014
İngilizce’den çeviri (30 Temmuz 2014)

ABD, Avrupa ve Rusya arasında savaşa (olası nükleer savaş dahil) hazır mısınız? Bu, Malezya Havayolları’nın MH17 sefer sayılı uçağının düşmesinden bu yana yaşanan gelişmeler ışığında herkesin kendisine sorması gereken sorudur.

ABD’nin ve Avrupa’nın MH17 sefer sayılı uçağın vurularak düşürülmesinden Rusya’yı suçlamasıyla başlayan kriz, dünyayı, 1962’deki Küba Füze Krizi’nden bu yana görülmedik ölçüde küresel bir savaşa yaklaştırmış durumda. Bununla birlikte, günümüzdeki durum çok daha tehlikeli olabilir. Yarım yüzyıl önce, taraflardan birinin yanlış hesaplarının bir nükleer çatışmaya yol açabileceği korkusunu yaşayan Kennedy yönetimi, iletişim kanallarını açık tutmaya ve Sovyet önderlerinin şeytanlaştırılmasını önlemeye çabalamıştı.

Öte yandan, bugün, CIA, Rusya’ya ve onun devlet başkanı Vladimir Putin’e karşı, dünyanın ikinci büyük nükleer silah cephaneliğine sahip olan bu ülke ile doğrudan askeri çatışmayı kışkırtan bir propagandayı yönetiyor. CIA’in, kamuoyunu Rusya karşıtı histeri ile kirletmeyi amaçlayan özenle hazırlanmış bir propaganda kampanyasında, hükümetler, medya ve akademisyenler içinde kendi komutası altında olan tüm güçleri ve varlıkları harekete geçirdiğinden kuşku yok.

Şu an itibarıyla, MH17’nin düşürülmesine yol açan olaylar zincirinin tam bir açıklamasına yaklaşılmış değil. Her yıl on milyarlarca dolar harcama yapılan muazzam gözetleme teknolojisine rağmen, ABD istihbarat servisleri, ortaya, Rusya’nın olaydan sorumlu olduğuna ilişkin iddiaları destekleyecek en küçük güçlü kanıt parçası koymuş değil.

MH17’nin imha edilmesinin etrafındaki fiziksel koşullar bilinmezliğini korurken, bu trajedinin kullanıldığı siyasi amaçlar herkes için oldukça açık hale geldi.

Bu haftabaşından beri, ABD’de, Britanya’da ve Almanya’da en fazla satılan en etkili üç dergi (Time, The Economist ve Der Spiegel), Vladimir Putin’e karşı öfkeli suçlamaları Rusya ile bir hesaplaşma talepleriyle birleştiren kapak konuları yayımladı.

Bu kapak konularının en çarpıcı ve apaçık ortada olan özelliği, neredeyse aynı olmalarıdır. Onların hepsinin senaryosunu CIA yazmış. Hikayeler aynı aşağılamalara ve uydurmalara başvuruyor. Onlar Putin’in “yalan ağı”nı topa tutuyor ve Rusya Devlet Başkanı’nı “baştan çıkmış” bir kitle katili olarak betimliyor.

Rusya Devlet Başkanı, en etkili haber dergilerinde bu tür bir dil kullanılmasından ne anlamalı? O, daha önce Sırbistan’da Slobodan Miloseviç’e, Irak’ta Saddam’a, Libya’da Muammer Kaddafi’ye ve Suriye’de Beşar El Esad’a yöneltilmiş olan türde bir iftira ve karalama kampanyasının olumsuz sonuçlarına maruz kalıyor. Putin, bu propaganda kampanyalarının sonucunu kesinlikle bilmektedir. Sırbistan bombalanarak dize getirilmiş ve Miloseviç, hapiste gizemli bir şekilde öldüğü Lahey’e götürülmüştü. Irak istila edildi ve Saddam öldürüldü. Libya’da istila edildi ve Kaddafi (daha çok Hillary Clinton’ın eğlenmesi için) vahşice işkence gördü ve linç edildi. Esad’a gelince, ABD, 100.000’den fazla Suriyeli’nin ölümüyle sonuçlanan kanlı bir ayaklanmayı sahneye koydu.

Bu kayıtlar gözönünde bulundurulduğunda, Putin, ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin onun ölümünü istedikleri sonucuna vardığında hiç de paranoya ile suçlanamaz. Bu yüzden, sağlam temelleri olan bu kuşkunun, çatışma tırmandıkça onun davranışları üzerinde ne etkisi olabileceğinin sorulması gerekiyor.

Üç kapak konusunda da, Batı Avrupa’daki hükümetler ve ABD, Putin’e ve Rusya’ya karşı hamle yapmadıkları için azarlanıyor. Time, The Economist ve Der Spiegel dergileri, yeterince saldırgan olmama şeklinde değerlendirdikleri durumla ilgili öfkeli bir sabırsızlık tavrı benimsiyorlar. Onların hepsi, görüşme zamanının geçtiğini savunuyor. Der Spiegel, “MH17’nin enkazı, aynı zamanda diplomasinin enkazıdır” diyor.

Bu açıklama nasıl yorumlanmalı? Eğer diplomasi başarısız olmuşsa, bu, yalnızca savaşın oldukça yakın olduğu anlamına gelir.

Time, “Rusya’da Cezasız Suç” başlıklı makalede, Rusya’yı derhal bir savaşla tehdit etmek yerine, uçağın düşmesine ilişkin soruşturmada Putin’den yardım istediği için Obama’ya saldırıyor: “Bu, tek kelimeyle krizdir: Obama’nın en fazlasından talep edebildiği şey, Putin’in yapabileceğinin en azı idi. Amerikan Başkanı herhangi bir süre bitimi ilan etmedi, kırmızı çizgiler koymadı ve herhangi bir tehditte bulunmadı.”

“Süre bitimi”, “kırmızı çizgi” ve “tehdit” sözcüklerine başurulması, savaş dilidir. Bu sözcükler başka nasıl okunabilir ki?

Time, Rusya’ya yönelik saldırganlığı desteklemedikleri için İtalya’ya, Fransa’ya ve hatta Obama yönetimi ile Amerikan halkına saldırıyor: “Putin’in, ona karşı birleşmiş güçlere baktığında korkacak fazla bir şeyi yok. Savaş yorgunu bir ulusun önderi olarak Obama, Ukrayna’ya silah sağlanması da dahil, bütün askeri seçenekleri devredışı bırakmış durumda.” Açıkçası, Time, askeri seçenekleri masaya koymak istiyor.

“Bir yalanlar ağı” başlıklı başyazısında Batı’yı bocalamakla suçlayan The Economist de aynı senaryoyu izliyor: “Almanlar ve İtalyanlar, kısmen, yaptırımlar onların ticari çıkarlarına zarar vereceği için diplomatik yolların açık tutulmasında ısrar ediyorlar. Britanya yaptırım çağrısında bulunuyor ama Londra’nın karlı Rus işletmelerine zarar verme konusunda isteksiz. Amerika ödünsüz konuşuyor ama yeni hiçbir şey yapmıyor.”

Bu koordine medya kampanyası, istenen amaca şimdiden ulaşmış durumda. Obama yönetimi ve Avrupa Birliği, Salı günü, yeni bir daha sert yaptırımlar dizisi üzerinde anlaşmış olduklarını açıkladılar. Bu önlemler, Financial Times’ın köşeyazarı Wolfgang Munchau’nun “Mali Savaş’ın Atom Bombası” olarak betimlediği bir duruma geçiş önlemi olarak yorumlanıyor. Munchau’nun makalesi, yalnızca Financial Times’ta değil ama Der Spiegel’da da yayımlandı.

ABD ile AB, bir askeri tehditler ve ekonomik boğma bileşimi aracılığıyla Rusya’yı siyasi olarak istikrarsızlaştırmaya kalkışıyor. Rusyalı oligarklara yaptıkları sürekli göndermelerin belirgileştirdiği üzere, onlar, mali yaptırımların Putin’i devirmeye ve hatta öldürmeye yönelik bir komployu teşvik edeceğini umuyorlar. Washington’ın öngördüğü rejim, Rusya’yı, siyasi, ekonomik ve askeri olarak ABD emperyalizmine tabi bir yeni-sömürge ülkeye dönüştürecektir.

Putin’in yönelimini değiştirmesi ve ABD’nin taleplerine uyum sağlaması durumunda, bu medya kampanyasında elbette gerekli değişiklikler yapılacaktır. Bununla birlikte, olaylar, herhangi bir CIA senaryosunda öngörülmemiş bir yönde ilerleyebilir.

Dünyanın ikinci büyük nükleer silah cephaneliğine sahip bir güç olan Rusya’yı istikrarsızlaştırma politikasının pervasızlığı şaşırtıcı. Askeri güçler tüm Doğu Avrupa’da ve Karadeniz bölgesinde alarma geçer ve Ukrayna ile Rus güçleri sınırları boyunca karşılıklı ateş açarken, bir yanlış hesap olasılığı her gün artıyor.

Kısa süreli ürünü ne olursa olsun, ABD ve Avrupalı emperyalist güçler tarafından izlenen gündemin uzun süreli olası sonucu, dehşet verici sonuçları olacak bir savaş yönünde. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, kararların, halk kitlelerinin dünyanın karşı karşıya olduğu riskten büyük ölçüde habersiz olduğu bir ortamda, perde arkasında alınıyor olmasıdır.

Yüzyıl önce bu hafta, tüm Avrupa’daki küçük bir bakanlar, krallar ve şirket çıkarları grubu, on milyonlarca insanın ölümüne yol açan savaşta herşeyi riske atan bir kararla, I. Dünya Savaşı’nı başlatmıştı. Bugün, benzeri güçler, yerkürenin imhasına yol açabilecek bir çatışma yönelimini harekete geçiriyorlar.

Bu savaş yönelimini durdurmanın, işçi sınıfının siyasi olarak bilinçli müdahalesi dışında herhangi bir yolu bulunmuyor. Nükleer bir savaşın mümkün olmadığını; çünkü çağdaş yönetimlerin, 1914’te iktidarda olanlardan farklı olarak, bir felaketi göze almayacaklarına inanan herkes kendisini kandırmaktadır. Tersine, günümüzdeki yönetimler, çok daha pervasızlar. İlerici bir çözümüne sahip olmadıkları artan ekonomik ve toplumsal sorunlarla kuşatılmış olan bu yönetimler, savaşı, risk almaya değer bir şey olarak görmeye her zamankinden daha fazla eğilimliler.

Dördüncü Enternayonal’in Uluslararası Komitesi, bu yüzden, savaş, emperyalizm ve kapitalizm karşıtı uluslararası bir işçi sınıfı hareketinin inşasının aciliyeti konusunda ısrar etmektedir.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır