World Socialist Web Site (www.wsws.org)

www.wsws.org/tr/2014/jul2014/pers-j08.shtml

Mısır’daki askeri darbeden bir yıl sonra

Johannes Stern
8 Temmuz 2014
İngilizce’den çeviri (5 Temmuz 2014)

Bu hafta, Mısır’ın şimdiki Cumhurbaşkanı ve fiili diktatörü General Abdel Fatah El Sisi’yi iktidara getiren ABD destekli askeri darbenin birinci yılı.

Ordu, darbe yaparken, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi önderliğindeki Müslüman Kardeşler yönetimine karşı gelişen kitlesel hareketi üzerinde üstünlük kurmaya çalışıyordu. Sınıf mücadelesi, işçilerin Mursi yönetimine karşı 5.544 grev ve toplumsal protesto gerçekleştirdiği 2013’ün ikinci yarısında patlama göstermişti. Haziran ayı sonlarında protesto çağrıları yapıldığında, on milyonlarca işçi, Mursi’nin serbest piyasa ekonomisi politikalarına, İsrail’in Gazze’deki saldırısına ve başını ABD’nin çektiği Suriye’deki savaşa olan desteğine olan öfkesini ifade etmek için sokaklara çıktı.

Bu protestolar işçi sınıfının devasa gücünü gösterirken, onların sonucu, Mısır devriminin temel sorununu gözler önüne serdi: Mısır halkının köklü öfkesi ile siyasi önderliğin yokluğu arasındaki uçurum.

İşçi sınıfını sosyalist ve enternasyonalist bir program temelinde iktidarı alma mücadelesinde bir araya getirmek için mücadele eden devrimci bir partinin yokluğunda, hareketi kontrol altına almak için ortaya çıkan güçler, öncelikle de Tamarod (“Asi”) hareketi, yaygın muhalefeti orduya yedeklemeye çalıştı.

El Sisi, Amerikan ordusu ve Obama yönetimi ile sıkı ilişki içinde darbeyi gerçekleştirip Mursi’yi görevden aldığında, Tamarod’un içinde ve çevresinde faaliyet gösteren liberal genç eylemciler ile sahte sol siyasi güçler, bunu “ikinci devrim” olarak selamladılar. Sahte solcu Devrimci Sosyalistler’in önderlerinden Semih Necip, coşkuyla, “Bu demokrasinin sonu değil; basit bir askeri darbe değil... Halk geçtiğimiz birkaç günkü gelişmeler eliyle yetkilendirilmiş ve hak kazanmış olduğunu hissediyor.” diye yazıyordu.

Buna karşılık, darbenin ertesi günü, Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS), askeri darbenin oynayacağı gerici rol konusunda işçi sınıfını uyarmıştı. Biz şunları yazdık:

“Ordu, mali sermaye tarafından talep edilen politikaları uygulamaya çalışacaktır. Bir yanında ordunun, diğerinde ise iktidardan indirilen Müslüman Kardeşler’in yer aldığı çatışma, son tahlilde, egemen sınıfın çatışan iki hizibi arasında bir mücadeledir. Ordunun uygulamaya hazırlandığı baskının asıl hedefi işçi sınıfı olacaktır. İşçi sınıfının girişeceği protesto eylemleri ‘ulusal çıkarlar’a aykırı ve zararlı olarak açıkça suçlanırken, bunun zemini hazırlanmış durumda.”

Bu uyarı, geçtiğimiz yıl boyunca çarpıcı şekilde doğrulanmıştır. 2011’de başlamış olan Mısır devriminden önce Hüsnü Mübarek döneminde varolan ordu-polis devletini yeniden kurmaya çalışan El Sisi, iktidarı almasının ardından, siyasi karşıtlarına yönelik bir terör dönemi başlattı.

Mısır kentlerinin sokaklarında binlerce insanı soğukkanlılıkla öldüren askeri yönetim, protestoları ve grevleri şiddetle dağıttı. O, Mursi’nin Müslüman Kardeşler’ini yasakladı; onun 2.000’den fazla üyesini ve destekleyicisini ölüm cezasına mahkum etti. Mısır Ekonomik ve Toplumsal Haklar Merkezi’nin son rakamlarına göre, darbeden 15 Mayıs 2014’e kadar geçen süre içinde 41.163 kişi hapse atıldı.

Darbeden bu yana geçen bir yıl, hiç kuşkusuz, Mısır devrimi için bir yenilgidir. Ama o sona ermiş değil. Mısır devrimine, başlangıcından beri, köklü bir nesnel süreç yön vermektedir: işçi sınıfının uluslararası düzeyde sömürüsü ve yoksullaştırılması ile emperyalizmin Ortadoğu’daki derinleşen krizi. Devrimin yeni bir aşaması başlayacaktır ve temel görev, ona hazırlanmak için gerekli siyasi dersleri çıkartmaktır.

El Sisi’nin darbesi, Troçki’nin Sürekli Devrim Kuramı’nı doğrulayan üç buçuk yıllık sert devrimci mücadelelerin doruk noktasıydı. Mısır burjuvazisinin hiçbir kesimi (ordu, Müslüman Kardeşler ya da onlar arasında sarkaç gibi sallanan sahte solcu küçük burjuva gruplar), kitlelerin demokratik ve toplumsal taleplerini karşılayacak ilerici bir perspektife sahip değildir.

Sürekli Devrim Kuramı, yoksulluktan ve emperyalist baskıdan kurtulmuş gerçekten demokratik bir toplumun inşası görevinin, dünya sosyalist devrimi uğruna mücadele içindeki işçi sınıfına düştüğünü açıklar. WSWS, El Sisi’nin darbesine, bu perspektiften hareketle karşı çıkmıştı.

WSWS, Mısır devriminin başlangıcından itibaren, sürekli olarak bu pozisyonu savundu. İşçi sınıfı Mübarek’i devirmeden bir gün önce şöyle yazmıştık:

“Marksist devrimciler, işçileri, demokratik özlemlerinin burjuva partilerin himayesinde elde edilebileceği yanılsaması karşısında uyarmalılar. Onların, kapitalist sınıfın siyasi temsilcilerinin sahte vaatlerini acımasızca teşhir etmesi gerekiyor. Onlar, sınıf mücadelesi keskinleştikçe iktidarın işçi sınıfına geçmesinin zemini haline gelebilecek bağımsız işçi iktidarı organlarının yaratılmasını teşvik etmeliler. Marksist devrimciler, işçilerin temel demokratik taleplerinin gerçekleşmesinin, sosyalist politikaların uygulanmasından ayrılamayacağını anlatmak zorundalar...

“Marksist devrimcilerin, öncelikle, Mısır işçi sınıfının ufkunu kendi ülke sınırlarının ötesine yükseltmeleri gerekiyor. Onlar, şimdi Mısır’da yaşanan mücadelelerin, ayrılmaz biçimde, gelişen dünya sosyalist devrimi süreci ile bağlantılı olduğunu; Mısır devriminin zaferinin ulusal değil ama uluslararası bir perspektif gerektirdiğini açıklamalılar.”

Mısır’da, bu perspektif uğruna mücadele eden devrimci bir parti dışında, bir devrim için gerekli bütün koşullar vardı. Mısır’da ve uluslararası ölçekte ortaya çıkan merkezi sorun, devrim mücadelesini şiddetlendirmek, El Sisi yönetimini devirmek ve sosyalizm mücadelesine girişmek için mücadele eden bu tür bir partinin, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin şubesinin inşasıdır.



Telif Hakkı 1998-2009, Dünya Sosyalist Web Sitesi, Bütün hakları saklıdır