www.wsws.org/tr/2014/jul2014/icfi-j07.shtml
1. Emperyalist sistem, I. Dünya Savaşı’nın patlamasından 100 ve II. Dünya Savaşı’nın başlamasından 75 yıl sonra, insanlığı bir kez daha bir felaketle tehdit ediyor.
2. Küresel kapitalist sistemin 2008’de ortaya çıkan çöküşü, emperyalist güçlerin dünyayı yeniden paylaşma yönündeki yağmacı dürtüsünü büyük ölçüde hızlandırmış durumda. Büyük emperyalist güçler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından geçen yirmi yıl içinde, Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Orta Asya’da ve Afrika’da yıkımlara ve on milyonlarca insanın ölmüne yol açtılar. Onlar, insanların çektikleri acıları umursamadıklarını defalarca kanıtladılar. Şimdi, emperyalizmin krizinde, büyük güçlerin bir nükleer felaket riskini göze aldıkları, niteliksel olarak yeni bir aşamaya ulaşılmış durumda.
3. Yeni bir dünya savaşı riski, kapitalist sistemin, küresel bir ekonominin gelişmesi ile onun üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayalı karşıt ulus devletlere bölünmüşlüğü arasındaki asli çelişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu, en güçlü ifadesini, ABD emperyalizminin, başta Rus ve Çin devrimleri eliyle on yıllar boyunca dışlanmış olduğu alanlar olmak üzere, Avrasya bölgesine egemen olma dürtüsünde buluyor. Batıda, ABD, Almanya ile işbirliği içinde, Ukrayna’yı kendi denetimi altına almak için, başını faşistlerin çektiği bir darbe örgütlemiş durumda. Ama onun tutkuları burada durmuyor. Nihai hedef, geniş kaynaklarını yağmalamak üzere, Rusya Federasyonu’nu parçalamak, onu bir dizi yarı sömürgeler haline getirmektir. Doğu’da, Obama yönetiminin “Asya’ya dönüş”ü, Çin’i kuşatmayı ve onu bir yarı sömürgeye dönüştürmeyi amaçlıyor. Buradaki amaç, işçi sınıfından çıkartılan ve kapitalist ekonominin yaşaması için gerekli olan son derece önemli bir küresel artı-değer kaynağı olan ucuz emek üzerindeki egemenliği garantiye almaktır.
4. Şimdiki durumda, Washington, bu amaçları diğer büyük emperyalist devletler ile işbirliği içinde kovalıyor. Bununla birlikte, onlar arasında, sürekli bir çıkar birliği söz konusu değildir. 20. Yüzyıl’da ABD ile iki kez savaşmış olan Alman emperyalizminin, imparatorluk emelleri yeniden canlanıyor. Batı Avrupa’daki egemen konumunu garantiye almış olan Alman emperyalizmi, bir dünya gücü olma peşinde. Japonya, benzer bir şekilde, Asya’da, kendi uzun süreli bölgesel egemenlik özlemleri peşinde yeniden askerileşiyor. Bu yönelimi meşrulaştırmak amacıyla, Naziler’in ve Japon imparatorluk ordusunun 1930’larda ve 1940’larda işlemiş olduğu korkunç suçları aklamaya yönelik sistematik bir çaba sergilenmektedir.
5. Britanya, Fransa, Kanada ve Avustralya dahil, bütün emperyalist güçler, bu etki alanları uğruna mücadelede bütün güçleriyle yer alıyorlar. Dünyanın her bir bölgesi, yalnızca Ortadoğu’daki, Afrika’daki ve Asya’daki eski sömürgeler ve yarı sömürgeler değil ama kuzey ve güney kutupları hatta uzay boşluğu ve sanal alan bile, keskin bir çatışma kaynağıdır. Bu çatışmalar, ayrılıkçı eğilimleri, etnik bölünmeleri ve topluluklar arası savaşlara yol açan gerilimleri arttırıyor.
6. Rusya’daki ve Çin’deki yönetimler, bu emperyalist savaş yönelimi karşısında bir dengeleyici ağırlık oluşturmuyor. Onlar, Stalinist bürokrasiler tarafından gerçekleştirilmiş kapitalist restorasyondan doğmuş olan ve yalnızca kendi çıkarlarını savunma peşinde olan suçlu bir oligarşiyi temsil ediyorlar. Onlar, yalnızca Rusyalı ve Çinli kitlelerin karşı karşıya oldukları büyük tehlikelerin değil ama işçi sınıfını bölmek amacıyla kışkırttıkları milliyetçiliğin de siyasi sorumluluğunu taşıyorlar.
7. Yeni bir emperyalist kan banyosu, yalnızca mümkün değil; uluslararası işçi sınıfının Marksist bir program temelinde müdahale etmemesi durumunda, kaçınılmazdır. 20. Yüzyıl’daki iki dünya savaşı, küresel ekonomi ile dönemini tamamlamış ulus devlet sistemi arasındaki çelişkilerden kaynaklanmıştı. Her bir emperyalist devlet, bu çelişkiyi, dünya egemenliği peşinde koşarak çözmeye çalışmıştı. Üretimin geçtiğimiz 30 yıl boyunca, dünya ekonomisinin bütünleşmesinde yeni bir niteliksel sıçrama ile sonuçlanan küreselleşmesi, kapitalizmin temel çelişkilerini yeniden en üst düzeyde yoğunlaştırmış durumda.
8. Emperyalist ve ulusal devlet çıkarlarının çatışması, küresel ölçekte bütünleşmiş bir ekonomiyi akılcı bir temelde örgütlemenin ve böylece üretici güçlerin uyumlu gelişmesini güvence altına almanın, kapitalizm altında olanaksız olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte, emperyalizmi çılgınlık noktasına getiren aynı çelişkiler, toplumsal devrim için nesnel dürtü sağlamaktadır. Üretimin küreselleşmesi, işçi sınıfının büyük çapta büyümesine yol açmış durumda. Savaşın temel nedeni olan kar sistemine son verebilecek tek güç, herhangi bir ulusa üye olmayan uluslararası işçi sınıfıdır.
9. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu bütün büyük meseleler (toplumsal eşitsizlikteki artış, otoriter egemenlik biçimlerine başvurma vb.) bu mücadelenin ayrılmaz bileşenleridir. Savaşa karşı mücadele olmaksızın sosyalizm uğruna; sosyalizm uğruna mücadele olmaksızın da savaşa karşı mücadele edilemez. İşçi sınıfı, savaşa, gençliğe ve ezilen kitlelere, sosyalist bir program temelinde yol göstererek karşı çıkmalıdır. Bu, siyasi iktidarı alma, bankaları ve büyük şirketleri mülksüzleştirme ve bir dünya sosyalist işçi devletleri federasyonunu inşa görevine girişme programıdır.
10. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), savaşa karşı mücadeleyi siyasi faaliyetinin merkezine yerleştirme kararı almıştır. DEUK, emperyalist şiddetin ve militarizmin yeniden canlanmasına karşı, devrimci mücadelenin uluslararası merkezi haline gelmelidir. Bu görevi yerine getirmeyi amaçlayan herhangi bir başka örgütlenme bulunmuyor. Çok sayıda eski barışçı, liberal, Yeşil ve anarşist, sahte bir insan hakları bayrağı altında, emperyalist savaş yöneliminin arkasına geçmiş durumda. Benzer biçimde, Pablocular ve [eski SSCB’de] devlet kapitalizmi olduğunu savunanlar gibi sahte sol eğilimler, “emperyalizm karşıtı refleks”e saldırarak, ABD’nin Rusya’ya ve Çin’e yönelik saldırısının ardında saf tutuyorlar.
11. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komite’nin önderliği altında inşası, merkezi stratejik öneme sahip bir konudur. DEUK, işçi sınıfının uluslararası ölçekte birleşebileceği, düşünülebilir tek araçtır. 4 Mayıs günü düzenlenen ve 92 ülkeden insanların katıldığı çevrimiçi 1 Mayıs toplantısı, DEUK’un devrimci perspektifine yönelik artan desteği ve onun sosyalist devrimin dünya partisi olarak gelişme potansiyelini göstermiştir. DEUK’un görevi, şimdi, dünyanın diğer ülkelerinde ve bölgelerinde şubelerin oluşması için çalışmaktır.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından, 9 Haziran 2014’te kabul edildi.