DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Avrupa Birliği
Yazıcıya hazırla
ABD’nin Gazze ve Ukrayna üzerine yalanları ve ikiyüzlülüğü
Bill Van Auken
24 Temmuz 2014
İngilizceden çeviri (23 Temmuz 2014)
“Ukrayna’daki kriz ile hiçbir ilişkisi olmayan yaklaşık 300 masum erkeğin, kadının, çocuğun ve bebeğin canı alındı. Onların ölümü tarif edilemeyecek kadar korkunç bir eylemdir.” -ABD Başkanı Barack Obama’nın Ukrayna’daki uçak düşmesi üzerine sözleri.
“Savaş çetindir. Bunu açıkça söylemiştim ve şimdi bir kez daha söylüyorum. Biz İsrail’in yaptıklarının onun hakkı olduğunu savunuyoruz...” -ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Gazze’de yüzlerce insanın katledilmesine ilişkin yanıtı.
“Toplum şimdiye kadar sınıfsal çelişkiler barındırdığı için, ahlak, her zaman sınıf ahlakı olmuştur...” -Friedrich Engels, Anti-Dühring
Geçen hafta boyunca, dünya kamuoyu, Batılı hükümetlerin ve medyanın, yakın tarihte çok az tanık olunmuş bir ikiyüzlülüğe ve yalan bombardımanına maruz kaldı.
Bu, Ukrayna’da düşen Malezya yolcu uçağındaki 298 yolcunun ve mürettebatın ölümüne yönelik tepki ile İsrail ordusunun sürmekte olan saldırısında Gazze’de bunun iki katından fazla insanın öldürülmesine verilen yanıt karşılaştırıldığında iyice belirginleşmektedir.
Ukrayna’daki uçak düşmesinde, Rusya ve Ukrayna’nın doğusunda savaşan Kiev karşıtı güçler, hiçbir kanıt olmaksızın, toplu katliamcılar olarak suçlandılar. Bu çizgi, Boeing 777’nin 17 Temmuz’da düşmesine ilişkin ilk haberin gelmesinden itibaren Obama yönetimi tarafından benimsendi ve resmi hikayeye uygun adım yürüyen medya tarafından tekrarlandı.
Obama, Beyaz Saray’dan yaptığı ilk açıklamada, uçak düşmesi sonucunda yaşanan ölümleri “yürek parçalayıcı”, “korkunç kayıp” ve “tarif edilemeyecek kadar korkunç” diye betimlemişti. Medya, kurbanların kısa biyografilerini ve tüm dünyadaki yasa ilişkin haberleri yayımlayarak aynı yolu izledi.
298 insanın ölmesi, nedeni ne olursa olsun, korkunç bir trajedidir. İyi de, Washington’ın ve medyanın, sayısı şimdi 700’e yaklaşan Filistinli’nin ABD tarafından finanse edilmiş bir katliamda öldürülmesine yönelik şaşırtıcı duyarsızlığı nasıl bir zıtlık? Gazze’de öldürülenlerin, adları büyük ölçüde yazılmadan geçiştirilen ve yakınlarının acısı genellikle görmezden gelinen ezici çoğunluğu, savunmasız sivillerdir.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, ABC News’ün “Bu Hafta” adlı programındaki bir röportajda, kibirli bir şekilde “Bu bizim birçok kez duyduğumuz bir söylem” diyerek, Gazze’deki kitlesel cinayetin bir katliam ve savaş suçu olduğu suçlamalarını reddetti ve ekledi: “Savaş iğrenç ve kötü şeyler oluyor.”
Ukrayna’daki uçakta yaşanan ölümler konusunda ellerini ovuşturan ve Rusya’ya karşı en kışkırtıcı ahlaki sorumluluk suçlamalarını yapan ABD yönetimi, Gazze’deki ölümlerde bütünüyle suç ortağıdır. O, kana susamış İsrail devletinin doğrudan sorumluluğuna siyasi destek sunmakla yetinmemekte, daha fazla katliam için açık çek vermektedir.
Bu korkunç olaylar yaşanırken, ne Washington ne de Batı medyası, bu iki insanlık trajedisine yönelik tamamen farklı tepkilerindeki kaba çelişkileri düzeltmeye kalkışmak için, propaganda kampanyasına ara verdi.
Hukukta, bir suç duyurusunda bulunan kişinin sözkonusu alanda sicilinin temiz olması gerektiğini varsayan “temiz olmayan eller” öğretisi vardır. Eğer böyle bir öğreti uluslararası politika alanına uygulansa, ABD yönetimi için geçerli olurdu.
Washington, dünyadaki bütün yönetimler içinde, birilerine ahlak konusunda ders verebilecek en sonuncusudur. Obama yönetimi yalnızca Gazze’deki evlerin, hastanelerin, camilerin ve insanların aralıksız bombalanmasında ve yıkıma uğratılmasında doğrudan suç ortağı olmakla kalmıyor. ABD yönetimi, Ortadoğu’da, geçtiğimiz on yıl içinde, ezici çoğunluğu masum siviller olan 500.000 ile bir milyon arasında insanın yaşamına malolan askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir.
ABD ile Washington’ın Malezya uçağı felaketinden dolayı Moskova’yı suçlarken başlıca ortağı olan Ukrayna’nın sabıka kayıtları göz önünde bulundurulduğunda, kuşkuları bizzat suçlayanlara yöneltmek için her türlü neden bulunuyor.
İlk olarak, bu iki yönetimin hiç biri sivil uçakları vurmaya yabancı değil. En yakın olay, Ekim 2001’de, Ukrayna ordusu, İsrail’e gitmekte olan bir Sibirya Havayolları uçağına füze fırlatıp 78 kişiyi öldürdüğü zaman gerçekleşti.
ABD’ye gelince; o, bu alanda yaşanan en büyük can kayıplarından birinden sorumludur. 1998’de, İran sularında dolaşan modern ABD savaş gemisi Vincennes, İran Havayolları’nda ait bir uçağı düşürmüş ve 290 kişiyi öldürmüştü. Washington, bu vahşetten dolayı hiçbir zaman özür dilememekle kalmadı; savaş gemisinin füzeyi fırlatan komutanını madalya ile ödüllendirdi.
Malezya uçağı felaketine ilişkin öfkeli haberlerin tamamında, bu yıkıcı geçmiş örneklere değinmeden geçilmesi dikkate değer.
ABD ile Kiev’deki yönetim Moskova’yı suçluyor ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i, Malezya uçağının düşmesinin sorumlusu olarak şeytanlaştırıyor. Bunun gerekçesi, Rusya’nın doğu Ukrayna’daki Kiev karşıtı asileri sözde silahlandırmış ve bu uçağı düşürmekte kullanıldığı iddia edilen uçaksavarları kullanacak şekilde eğitmiş olması.
Bu iddia, yalnızca, önceki Rusya karşıtı şiddetli suçlamalarının yalan olduğu ortaya çıkmış olan Ukrayna istihbarat örgütü tarafından YouTube’a yerleştirilmiş ses ve video kayıtlarına dayandırılmaktadır.
Daha önemlisi, Putin’e yönelik, doğu Ukrayna’daki isyanı bastıramadığı için bu felaketten sorumlu olduğu biçimindeki suçlamanın siyasi içeriği, Washington’ın eylemlerine çok daha uygundur. Sonuçta, Obama yönetimi, 100.000’den fazla Suriyeli’nin öldüğü ve tüm ülkenin enkaz haline geldiği çok daha büyük ölçekte bir insanlık trajedisine yolaçan bir iç savaşı canlandırmış olan İslamcı asileri siyasi olarak desteklemiş, finanse etmiş ve silahlandırmıştır. ABD, Libya’da, 50.000 Libyalı’yı öldüren NATO bombardımanıyla desteklenen ve benzeri benzeri yıkıcı sonuçlara yolaçan bir rejim değişikliği peşinde koştu.
Aynı ahlaki ölçüt, İsrail’e her yıl milyarlarca dolarlık askeri yardımda bulunan ABD’ye, İsrail’in Filistinliler’i kitlesel olarak katletmesi sözkonusu olduğunda da uygulanmıyor.
Ukrayna’daki mevcut krizin başlıca sorumluları, geçtiğimiz Şubat ayında Kiev’deki seçilmiş yönetimi deviren, başını faşistlerin çektiği ve bütün bu kanlı süreci harekete geçiren darbeyi örgütleyip desteklemiş olan ABD ile Almanya’dır.
Washington, zaman zaman, Avrasya’da ve küresel ölçekte egemenlik arayışına ayakbağı olarak gördüğü Rusya’yı safdışı bırakmayı amaçlayan kışkırtıcı bir politika izlemektedir. Malezya uçağına ilişkin hangi gerçek ortaya çıkarsa çıksın, ABD’nin, Almanya’nın ve onların müttefiklerinin başlıca hedefinin, bu trajediden Doğu Avrupa’daki ve ötesindeki kendi militarist ve emperyalist gündemlerini ilerletmek için yararlanmak olduğu apaçık ortada.
Rusya, uçak felaketi konusundaki doğrulanmamış suçlamalarla ilgili olgusal çelişkileri ve soruları ortaya koyduğunda, herkes tarafından “propaganda” ve “komplo teorileri”nden dolayı suçlanıyor ve Rus medyası yönetimin yalanlarını yaydığı için alaya alınıyor. Bununla birlikte, Kremlin, Washington’dan ve müttefiklerinden gelen en olmayacak iddiaları ve doğrulanmamış suçlamaları sorgulamaksızın yineleyen ve güçlendiren Batılı şirket denetimindeki propaganda makinesi ile karşılaştırıldığında, bir amatör sayılır.
Yakın tarih, Washington ve oradaki yetkililer tarafından söylenen hiçbir şeyin göründüğü gibi kabullenilmemesi gerektiğini defalarca kanıtlamış durumda. Dünyadaki başka hiçbir hükümet, ABD yönetimininkiler kadar korkunç yalanlara başvurmamıştır. Onun saygınlığı, “kitlesel imha silahları” hakkındaki yalanlar üzerine kurulu yıkıcı bir savaş deneyiminin Amerikan işçilerinin bilincine kazındığı ABD içinde de en düşük düzeydedir.
Washington’ın şu ya da bu ülkedeki can kayıplarına ya da insan haklarının ve demokrasinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, her zaman, ikiyüzlülüğe batmaktadır. Onun, Gazze’deki masum insanların ahlakdışı katlini desteklerken Ukrayna’daki MH17 sefer sayılı uçak felaketi ile ilgili olarak ahlaka yaptığı düzmece göndermeler, Friedrich Engels’in 137 yıl önceki çözümlemesinin bugün de doğru olduğunu gösteriyor.
Engels, ahlakın “her zaman bir sınıf ahlakı” olduğunu yazmıştı. Ahlak, “ya yönetici sınıfın egemenliğini ve çıkarlarını meşrulaştırır ya da ... bu egemenliğe karşı başkaldırıyı ve ezilenlerin gelecekteki çıkarlarını temsil eder.”
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|