www.wsws.org/tr/2014/jan2014/syri-j23.shtml
Suriye savaşı konusundaki Cenevre II uluslararası görüşmeleri bugün başlarken, ABD medyası, dün, uluslararası insan hakları davacılarının Suriye devlet başkanı Beşar Esad yönetimine yönelik doğrulanmamış işkence ve cinayet suçlamalarını açıkladı.
Bu suçlamalar, Washington’ın Cenevre görüşmelerini Şam’da rejim değişikliği için kullanma umutları, artan uluslararası gerilimlerin ortasında hızla ortadan kaybolurken ortaya çıktı. Esad yönetimi karşısında gerilemelerine rağmen onun görevden ayrılmasını talep eden Muhalefet temsilcileri, görüşmeye katılmayı reddetmenin eşiğindeydiler. Muhalefetin El Kaide ile olan sıkı ve bilinen bağlantılarını vurgulayan Esad, Cenevre görüşmelerinin amacının yalnızca “terörizm” (yani ABD destekli muhalefet) ile mücadele olması gerektiğinde ısrar ediyordu.
Bildirildiğine göre, ABD Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, dün yaptıkları bir telefon görüşmesinde Cenevre konferansını ve yaklaşan Soçi Olimpiyat oyunlarını tartıştılar. Moskova, Rusya’nın Volvograd kentindeki intihar bombalamalarının ardından, çoğu Suriye’deki ABD destekli muhalefet içinde çarpışan Çeçen İslamcı teröristlerin Olimpiyat oyunlarına saldıracağından kaygılanıyor.
Cenevre görüşmelerine ilişkin planlar, Suudi Arabistan ile Suriye muhalefetinin, İran’ın katılması durumunda boykot tehditinde bulunduğu bu hafta içinde bir fiyaskoya dönüşmüştü. Washinton, bunun ardından, BM’yi Rusya ile birlikte Suriye’nin en yakın müttefiki olan İran’a yaptığı daveti geri çekmeye zorlamıştı.
ABD’nin önceki Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross, New York Times’a, Cenevre görüşmelerinin başarılı olacağını düşünmediğini söyledi: “Bir gündem üzerinde anlaşılması, tarafların kimi asgari kazanımlar elde etmek istemesi, projenin bir araya gelen destekleyicilerinin kimi temel amaçları paylaşması ve kimi uzlaşmalara olanak sağlamak için savaşanlar üzerinde yeterli baskı gücünün olması gerekiyor. Bu koşulların çoğu yok.”
Bu gergin ortamda, ABD medyasının ve dış politika kurumunun kimi unsurları, Suriye’deki yönetime baskı yapma ve gerek duyulduğunda Şam’a karşı bir ABD askeri harekatına bahane oluşturma yönündeki propagandayı hızlandırıyorlar. CNN’e ve Guardian gazetesine verilen bir rapor, Suriye yönetiminin 11.000 tutukluyu tüyler ürpertici şekilde aç bıraktığına, işkence yaptığına ve öldürdüğüne ilişkin “açık kanıt” sağlayan fotoğraflara sahip olunduğunu iddia ediyor.
Bu rapor ve onun medyadaki sunumu, siyasi bir sahtekarlık ve bir provokasyondur. Suriye’deki El Kaide bağlantılı milisleri finanse eden Katar’ın emriyle Londra’daki avukatlık bürosu Carter-Ruck’a ısmarlanan 31 sayfalık rapor, iddia edilen suçlara ilişkin herhangi bir inandırıcı kanıt içermemektedir.
Rapor, ABD ve Britanya emperyalizmlerinin üç denenmiş ajanı; Sierra Leone üzerine BM Özel Mahkemesi’nin iki başsavcısı Desmond de Silva QC ve Professor David Crane ile Yugoslavya üzerine Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin savcısı Geoffrey Nice QC tarafından hazırlanmış.
Savunma İstihbaratı Teşkilatı’nın (DIA) eski çalışanlarından Crane, Guardian’a şunları söyledi: “Artık, ortadan kaybolmuş insanlara neler olduğuna ilişkin doğrudan kanıta sahibiz. Bu, işkence görmüş, öldürülmüş ve açıkça ortadan kaldırılmış en az 11.000 insana ne olduğuna ilişkin ilk kanıtlanabilir, doğrudan bulgudur. Bu şaşırtıcı... Bu fotoğrafları çeken kişi elimizde. Bu her türlü kuşkunun ötesinde bir buldu.”
Gerçekte, rapor, Crane’in iddialarını destekleyecek, hatta kurbanların Esad’ın güçleri tarafından öldürüldüğünü kanıtlayacak herhangi bir bulgu sunmamaktadır. Raporda aktarılan bütün “kanıtlar”, iddiaya göre, Eylül 2011’den bu yana Suriye muhalefet grupları ile birlikte çalışan “Sezar” kod adlı bir ajanın bellek aygıtına yerleştirilmiş gizli fotoğraflardan ibaret.
“Sezar”, adı verilmeyen bir Ortadoğu ülkesinde, 12, 13 ve 18 Ocak günlerinde üç avukat ile kısa görüşmeler yapmış. Raporu hazırlayan avukatlara ve onlarla bağlantılı adli tıp ekibine, “Sezar”ın bellek aygıtının tam içeriğine ulaşma fırsatı sunulmamış.
“Sezar”, bellek aygıtının, işkence görmüş ve öldürülmüş tutukluların cesetlerine ait 55.000 fotoğraf içerdiğini ve bu fotoğrafları, askeri inzibat olarak çalıştığı sırada, Esad yönetiminin isteği üzerine çekmiş olduğunu iddia ediyor. Esad yönetiminin, eğer 11.000 insana işkence etti ve öldürdüyse, neden “Sezar”dan bunları özenle belgelemesini istediğine ilişkin inandırıcı bir açıklama yok.
Rapor, şunları belirtiyor: “Yaklaşık 5.500 görüntü adli tıp ekibi tarafından incelendi... Bu 5.500 görüntünün içinde, toplam 835 ölüye ait olanlar ayrıntılı olarak değerlendirildi. Bunların yüzde 20’si travma, yüzde 30’u travma benzeri bulgular gösteriyor; yüzde 42’si ise aşırı zayıflama belirtileri sergiliyordu.”
Yani, raporu yazanlar, 11.000 insanın öldürülmüş olduğuna ilişkin bulguları görmemişler ve bu rakam konusunda bütünüyle “Sezar”a ve onu ağırlayan Ortadoğu’daki yönetime inanıyorlar. Basında yer alan 11.000 ölü rakamı hiçbir inandırıcı dayanağa sahip değildir.
Rapor, aralarında korkunç bir şekilde bir deri bir kemik kalmış çok sayıda bedenin de yer aldığı bir dizi fotoğrafı gösteriyor. Bununla birlikte, “Sezar” ve Carter-Ruck ekibi fotoğrafların üstündeki yer ve tarih bilgilerini bulanıklaştırdığı için, onların nerede ve kimler tarafından öldürüldüklerini bilmek mümkün değil.
Esad yönetiminin işkence uyguladığı, ABD emperyalizminin ona karşı El Kaide’yi destekleme hamlesinden önce Batılı istihbarat örgütleri tarafından sözde “terörle mücadele”de ona iade edilen zanlılara işkence ettiği bilinmekle birlikte, tek sanık o değildir.
İslamcı muhaliflerin Suriye’de denetim altında tuttukları bölgelerde ölüm mangalarını devreye soktukları, seri kitlesel infazlar gerçekleştirdikleri, gazetecileri alıkoydukları ve mahkumları dövdükleri düşünülürse, makul bir şekilde, raporda betimlenen sivillerin ABD destekli güçler tarafından işkence edilip öldürülmüş olduğu varsayılabilir.
Rapor, “‘Sezar’ ile dikkatle görüşen ve onun bulgularını eldeki kanıtlar ışığında değerlendiren soruşturma ekibi, onun doğruyu söyleyen ve güvenilir bir tanık olduğuna karar verdi. O, ’duygusal’ ya da taraflı olduğuna ilişkin herhangi bir belirti sergilememiştir.” sonucuna varıyor.
Gerçekte, rapor, Katar monarşisi tarafından finanse edilmesinden ABD istihbaratı ile bağlantılarına ve Suriye muhalefeti tarafından sağlanmış gizli bulgulara güvenmesine kadar bütünüyle “taraflı”dır.
Da Silva’nın CNN’e itiraf ettiği gibi, “Nihayetinde, bizim vardığımız sonuçların doğruluğu müdahil insanların dürüstlüğüne bağlı.” Rapora “müdahil” insanlar, Han el-Assal’da geçen Mayıs ayında muhalefet güçleri tarafından gerçekleştirilen ve Esad güçlerinin üzerine yıkılmaya çalışılan kimyasal daldırı da dahil, El Kaide bağlantılı İslamcılar tarafından gerçekleştirilmiş saldırılara siyasi olarak bağlı olduklarına göre, onların bulgularının hiçbir inanırlığı ve geçerliliği yoktur.
ABD siyaset kurumunun bu gelişmelere tepkisi, onun iflasını doğrulamaktadır. On yıl önce, ABD işgali altındaki Irak’ta Amerikalılar’ın yönetimindeki Abu Garib hapishanesinde yoğun işkence ve tecavüz yapıldığını ve tutukluların öldürüldüğünü belgeleyen binlerce fotoğraf ortaya çıkmıştı. Bu fotoğrafların üzeri örtüldü, düşük rütbeli askerler cezalandırıldı ve ABD emperyalizminin Iraklı mahkumlara ve tüm Irak halkına yönelik vahşiliği sürdü.
Buna karşılık, ABD, şimdi, Ortadoğu’da yeni savaşlar başlatmanın eşiğindeyken, medyada, ABD’nin emperyalist saldırısının bu en son hedefini şeytanlaştırmak için, bütünüyle temelsiz işkence fotoğraflarından oluşan raporlar üzerinde duruluyor.
ABD emperyalizminin manipüle edilmiş istihbaratı Irak’a karşı yaşadışı bir saldırı savaşı başlatmanın gerekçesi olarak kullanmasından on yıl sonra, hükümet ve insan hakları görevlileri, bu son provokasyona, Esad ile gerilimleri arttırarak tepki gösteriyorlar.
ABD’li yetkililer, Guardian’a, “Rejimin [Suriye’deki yönetim kastediliyor] faaliyetlerini en sert şekilde kınıyor ve onu tutuklular konusunda uluslararası yükümlülüklere uymaya çağırıyoruz.” dediler. Onlar, bu raporun Cenevre görüşmelerine yönelik olarak “ortamı kirletmiş” olduğunu da eklediler.
Uluslararası Af Örgütü’nün Ortadoğu/Kuzey Afrika birimi, “[BM] Güvenlik Konseyi, Suriye’deki durumu neden hala Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne göndermedi” diye sordu.